12 Eylül1980, Darbeler Hukuku ve Biz Kürtler
27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetler 12 Eylül 1980’de yönetime üçüncü kez müdahalede bulundu .
15 Temmuz ise, kimine göre başarısız bir askeri darbe girişimi, kimine göre Askeri Şuranın yaklaştığı günlerde iç hesaplaşmaya yönelik bir komploydu. Gerekçe ne olursa olsun, hangi ülkede olursa olsun darbeler asla olmamalıdır. Çünkü Demokrasi askıya alındığı zaman, darbeler açısından hak, hukuk, adalet ve insan değeri yoktur.
12 Eylül 2009 tarihinde, ’’Türkiye´de Darbeler Geleneği’’ diye, kurdinfo’de bir yazı yazmıştım. ‘’Muhtıralara, ara ve darbeler rejimlere hayır.’’ Çünkü, hala, 1980 darbesinde, 17-Şubat 1981 ile 17 Şubat 1982’deki gözaltı ve sorgu günlerimin etkilerini unutmuş değilim. O günler ki, nefes alıp verme, öksürme, aksırma, sağa sola bakmak bile suç sayılırdı. İnsan onuruna yakışmayan falaka, elektrik verme askıya alma adeta bir ölüm kalım savaşıydı. Aylarca sorgu ve işkencede kalmak öyle kolay değil. Günlerce insanların işkencedeki feryatlarını duyunca, düşündüm ki, belki en az işkence gören bendim. Özellikle sorgu ve gözaltı arası gelip gittiğim sürelerde DDKD’den Mehmet MALGIR, Zülküf ÖZEL ve DR. Salih direnişlerini duyardım. Ayrıca TİKKO den Cafer CANGÖZ ve PKK’den 17 yaşında olan Cemal ARAT övgüye değerlerdi. Hiç unutmam, Felat Cemiloğlu gözaltında bana dedi ki, “Ali, Mehmet Malgır, Zülkuf ve Dr. Salih ismindeki kişiler işkence görürlerken sesleri geliyordu. Rahmetlik olan bir başka arkadaşımız göz altında bana ZAZA Zülküf ve BÜRÜKİLİ Dr. Salih sorguda iyilerdi. Zaza ZÜLKÜFÜ ise saygı ile anıyorum. Gerçekten tarihimize şahit olarak diyorum ki bir çok Kürt çrgütünden gençler kahramanca direndiler.
TC tarihinde darbeye gerekçe hazırlamak için, neden hep sivil hükümet ile ordu bu denli karşı karşıya gelmiştir? Oysa ki, Türkiye'de bütün darbeler siyasi yapıyı, devlet kurumlarını, halkın arasına nifak sokmakla her şeyi allak bullak etmiştir. Böyle bir girişim ciddi anlamda Türkiye’de kurumlar arası güveni ve işbirliğini kesinlikle ortadan kaldırmıştır ki, bu da Türkiye bölünüyor ve Kürtler devlet kuruyor korkusu, klasik anlamındaki Cumhuriyetin en vahim dönemi olmuştur.
Şimdi Türkiye’de darbe ihtimali var mı? Geçmişte genellikle dünyada ve Türkiye’de yapılan askeri cuntalar/darbeler NATO/ABD diş destekli deniliyordu ve biliniyordu. Günümüzde ABD artık bu tür askeri cuntaları, teokratik yönetimleri pek muteber görmüyor/saymıyor.
Bugün darbe için Türk Ordusunun sadece iki gerekçesi var.
1-Kürt sorunu - Güneyde ulusal bağımsızlık ve Rojava’da gelişen Kürt Ulusal direnişi ciddi anlamda Türkiye başta olmak üzere bazı bölge ülkelerini rahatsız ediyor.
Tüm bunlara karşı tepkiler ordu, muhalefet ve İktidarın bir kanadından giderek artıyor. Kemalizm/Atatürkçülük her zaman yaptırım gücüne sahip devletin can simidi olmuştur. Laik’iz laik olmak zorundayız diyenler için laikçilik adeta bir geçim kaynağı olmuştur. Ama bugün görünen mevcut iktidar geçmişte, günümüzde ve gelecekte her yaptırımı kendi ekseni doğrultusunda yapıyor.
Yani iktidar diyor ki, demokrasi, laiklik, din, mezhep, liberalizm ve Kürt sorunu ne varsa benden sorulur ben anlayışıma göre şekillendiririm.
2 - Hükümete karşıtı ulusalcı ordu, Kemalistler ve milliyetçiler kesinlikle yönetime el koymak istiyorlar. Ama burada en büyük engel hükümetin güçlü olması ve halkı arkasına almayı başarmış olmasıdır.
Hükümet iktiranı korumak için ABD ve AB‘ye yakın duruşunu koruyor ve kesinlikle ABD’den kopmaz..
Ama yine de 15 Temmuz’da darbe olmadığına sevinelim ama darbecilerin ansızsın bir gece ne yapacağı belli olmaz. Türk ordusu yıllardır herkesimi dış mihraklı iç tehdit, düşman ve farklılık üzerine gerilim yaratarak, kurulu olan strateji ile Kürtlere karşı hep şiddet uygulamıştır.
Bugün de devlet PKK’ye karşı kin, nefret dilini alabildiğince kullanıyor. Dolayısıyla tüm bölge halkını hedef alarak bir yanda iç savaş görüntüleri, diğer yanda gencecik insanların -asker-sivil- sonu gelmez cenazeleri… Bir kesim de, barış diline karşı da inanılmaz bir nefret saldırısı sürüyor. Yer, yer azda olsa Kürtlere karşı bireysel, semt ve mahallerde baskılar sürüyor. Buna rağmen en kötü sivil iktidar DARBELERDEN iyidir diyoruz.
12-Eylül DARBESİNİN SONUÇLARI
Sadece Kürdistan’da, 12 Eylül hukuku devam ettiği süre boyunca, binlerce köy yıkıldı, milyonlarca Kürt evini yurdunu terk edip metropollere sığındı. Binlerce faali meçhul cinayet işlendi. TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu.
-650 bin kişi gözaltına alındı.
-1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
-Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
-7 bin kişi için idam cezası istendi.
-517 kişiye idam cezası verildi.
-Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1’i Asala militanı).
-İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.
-71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
-98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.
-388 bin kişiye pasaport verilmedi.
-30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.
-14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
-30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti.
-300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
-171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi.
-937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı.
-23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
-3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
-400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi
-Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
-31 gazeteci cezaevine girdi.
-300 gazeteci saldırıya uğradı.
-3 gazeteci silahla öldürüldü.
-Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
-13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
-39 ton gazete ve dergi imha edildi.
-Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
-144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
-14 kişi açlık grevinde öldü.
-16 kişi “kaçarken” vuruldu.
-95 kişi “çatışmada” öldü.
-73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi.
-43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.
Uzman hukukçu, aydın, gazeteci, yazar ve döneme tanıklık etmiş kişilere göre günümüzde 12 Eylül halen varlığını sürdürmekte. Toplumsal irade oluşmadan, 12 Eylül’ün izlerinin yok edilemeyeceğinin, 12 Eylül’le hesaplaşmanın sadece anayasayı değiştirmekle olmayacağının ve bunun da hükümetlere bırakılmayacak kadar önemli olduğunun altı özellikle çizelim.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.