2 Mart: DEP'liler Meclis'ten çıkar çıkmaz gözaltına alındı ve kameranın arkasındaki kadın yangında hayatını kaybetti
.
Dündar Kale | Independent Türkçe
27 yıl önce bugün DEP milletvekilleri Meclis’te gözaltına alındı. Aynı günün gecesi, Türk sinemasının üretken kadın yönetmeni Bilge Olgaç evinde çıkan yangında hayatını kaybetti
Orhan Doğan'ın gözaltına alınmasını gösteren fotoğraf 2 Mart'ın simgesi oldu / Fotoğraf: Twitter - @meraldanis
Türk siyasi hayatında birçok parti, kapatıldı, politikacılar tutuklandı, yasaklandı.
Bugün de Meclis’te 56 milletvekili ile temsil edilen ve sandalye sayısına göre 3. büyük parti olan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatılmasına yönelik talepler yüksek sesle dile getiriliyor. HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için hazırlanan fezlekeler peşpeşe Meclis’e gönderiliyor.
Rivayet’te, 27 yıl önce bugün yaşanan benzer bir olaya tanık olacağız. Kürt siyasetinde “2 Mart darbesi” diye adlandırılan olayı hatırlayacağız. Ne olup bittiğini daha iyi anlamak için hikayeyi anlatmaya birkaç yıl öncesinden başlamak lazım.
İlk Meclis deneyimi krizle başladı
Kürt siyasi hareketinin TBMM’deki ilk temsilcisi 1990'da kurulan Halkın Emek Partisi (HEP) olmuştu. HEP, 20 Ekim 1991 Genel Seçimleri’nde Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) ile ittifak yaparak Meclis’e 18 milletvekili ile girmeyi başarmıştı.
İlk büyük kriz 6 Kasım 1991’de yemin törende yaşandı. Diyarbakır Milletvekili Hatip Dicle, “Ben ve arkadaşlarım bu metni anayasanın baskısı altında okuyoruz” deyince Genel Kurul karıştı. Büyüyen tartışma sonunda Dicle, “Sözümü geri alıyorum” demek zorunda kaldı.
Dicle’nin ardından Leyla Zana, kürsüye yakasında sarı kırmızı yeşil renkleri taşıyan bir mendil ve başında aynı renklerde bir saç bandı ile çıktı. Sataşmalar arasında yemini okuyan Zana sözlerini Kürtçe tamamladı: Ez vê sondê li ser navê gelê kurd û tirk dixwîm. (Kürtçe: Bu yemini Türk ve Kürt halkı adına ediyorum)
Genel Kurul salonundaki tepkiler üzerine Zana da “Sözlerimi geri alıyorum” diyerek yemini tekrarlamak zorunda kaldı.
Tansiyon yükseldi, siyaset dili sertleşti
Seçimin ardından SHP’den istifa eden milletvekilleri HEP’in kapatılma ihtimali yüzünden yeni kurulan Demokrasi Partisi’ne (DEP) geçtiler. 14 Temmuz 1993'de HEP kapatıldı.
1994 yılı başlarına kadar terör eylemleri, çatışmalar ve Meclis’te giderek sertleşen tartışmalarla gelinmişti.
Bu çatışmalı ortam, siyasi arenada da söylemlerin sertleşmesine neden oluyordu. DYP-SHP koalisyon hükümetinin başbakanı Tansu Çiller de şahinler kanadındaydı. Çiller, partisinin grup toplantısında, “Ne Yüce Meclis, ne de biz DYP olarak PKK’nın Yüce Meclis’in altında barınmasına müsaade etmeyiz ve etmeyeceğiz de! PKK’nın Meclis çatısı altında barındığı gibi bir gerçeği, artık ortadan kaldırma zamanı gelmiştir” diye sert ifadeler kullanıyordu.
Leyla Zana'nın Kürtçe yemini ile başlayan kriz, 1994'te dokunulmazlıkların kaldırılmasına kadar devam etti.
Gazeteler milletvekilerinin gözaltına alınmasını "yıldırım" sıfatıyla duyurdu
Fezelekeler TBMM’de
Bundan 27 yıl önce bugün Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin (DGM) ünlü savcısı Nusret Demiral’ın hazırladığı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin fezlekeler, Meclis Genel Kurulu’nda görüşüldü.
Genel Kurul, 13.40’ta başladı. DEP Şırnak Milletvekili Orhan Doğan, Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Şırnak Bağımsız Milletvekili Mahmut Alınak, DEP Diyarbakır Milletvekili Hatip Dicle, Leyla Zana ve Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün dokunulmazlıklarının kaldırılması oylandı.
Orhan Doğan, Sırrı Sakık, Mahmut Alınak ve Hatip Dicle’nin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ardından TBMM Başkanvekili Mustafa Kalemli 16.55’ten itibaren oturuma ara verdi.
Milletvekilleri Meclis'ten çıkar çıkmaz gözaltına alındılar/ Fotoğraf: Twitter -@HasanTekin78
Fotoğraflar sembol oldu
Sonrasında yaşananların görüntüleri ise tarihe geçti. Dokunulmazlıkları kaldırılan Orhan Doğan ve Hatip Dicle, Genel Kurul’dan Meclis bahçesine çıkar çıkmaz polis tarafından gözaltına alındı. Saat 20.00’de yeniden başlayan oturumda konunun gündeme getirilmesi üzerine İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, DGM’nin harekete geçtiğini söyledi. Orhan Doğan’ın gözaltına alınarak polis aracına bindirildiği anın fotoğrafı, 2 Mart’ın sembolü haline geldi.
Akşam yapılan görüşmelerde dokunulmazlıkları kaldırılan Ahmet Türk, Leyla Zana, Sırrı Sakık ve Mahmut Alınak Meclis’ten çıktıkları takdirde gözaltına alınacaklardı. Milletvekilleri bu yüzden geceyi Meclis’te geçirme kararı aldı.
DEP milletvekilleri mahkemede / Fotoğraf Twitter @Anhanews24
Mezarcı dokunulmazlığı kaldırılmadan gözaltına alındı
O gece bir skandal daha yaşandı. Saatler 21.35’i gösterdiğinde Refah Partili Mukadder Başeğmez henüz dokunulmazlığı kaldırılmayan bağımsız Milletvekili Hasan Mezarcı’nın İstanbul’daki evinde gözaltına alındığını söyledi. Mezarcı, daha sonra İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’nin devreye girmesi üzerine serbest bırakıldı.
3 Mart’ta da dokunulmazlıkların kaldırılmasına devam edildi. DEP Şırnak Milletvekili Selim Sadak ile İstanbul Bağımsız milletvekili Hasan Mezarcı’nın dokunulmazlıkları kaldırıldı.
Milletvekilleri Terörle Mücadele Şubesi’ne gitmeme konusunda kararlıydılar; doğrudan savcılığa çıkacaklarını açıklamışlar, aksi takdirde de Meclis’i terk etmeyeceklerini belirtmişlerdi.
4 Mart sabahı Meclis polisi eşliğinde milletvekilleri Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne götürüldüler. DGM’de Savcı Demiral’la görüşen vekiller gözaltına alınarak gitmek istemedikleri Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne gönderildiler.
Yargılama haberleri uzun süre manşetleri süsledi
30 yılda HEP’ten HDP’ye
1990’da kurulan Halkın Emek Partisi (HEP) ile başlayan ve ve kapatılan partilerle sık sık kesintiye uğrayan Kürt siyasi hareketinin yolculuğu, Demokrasi Partisi (DEP), Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP), Halkın Demokrasi Partisi (HADEP), Demokratik Halk Partisi (DEHAP), Demokratik Toplum Partisi (DTP), Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) ardından ve Halkların Demokratik Partisi’yle (HDP) sürüyor. 30 yıl sonra bugün yine gündemimizde parti kapatma tartışmaları yer alıyor.
Kameranın arkasındaki kadın yangında hayatını kaybetti
Olgaç Yeşilçam'ın en üretken kadın yönetmelerinden oldu / Fotoğraf: Twitter - @Tinqco
Rivayet’te şimdi de aynı günün gecesinde İstanbul’dayız. İtfaiye ekiplerinin sirenleri Taksim Sıraselviler caddesini kıpkırmızı aydınlatıyordu. Televizyonda Galatasaray’ın deplasmanda Monaco ile karşılaştığı maç yayınlanıyordu.
Sokaklar kalabalık değildi. Birkaç meraklı, binanın ikinci katından yükselen alevleri kontrol altına almaya çalışan itfaiyecileri heyecanla izliyordu. Yangın kısa sürede söndürüldü.
İtfaiye ekipleri ikinci kattaki daireye girdiklerinde bir kadının cansız bedeni ile karşılaştı.
Ertesi gün gazeteler Türk sinemasının üretken kadın yönetmenlerinden Bilge Olgaç’ın Taksim’de yeni taşındığı dairede çıkan bir yangında hayatını kaybettiğini yazıyordu.
Olgaç sinema dünyasına Memduh Ün'ün asıstanı olarak adım attı / Fotoğraf: Twitter - @TSAorgtr
Sinemaya yazarak başladı
Bilge Olgaç, 37 film çekerek hala kırılamayan bir rekora sahip olan Türkiye’nin 4. kadın sinema yönetmeniydi.
Altı çocuklu bir ailenin beşinci çocuğu olarak 1940’ta Kırklareli’nin Vize’de hayata gözlerini açmıştı. Çocukluğunda tanıştığı ekonomik zorluklar hiç yakasını bırakmadı. Gönlünü sinemaya kaptırmıştı. Senaryolar, öyküler yazıyordu. Daha 16 yaşında okuduğu Nişantaşı Kız Enstitüsü’nü son sınıfta terk etmiş ve eski prodüksiyon amirlerinden Vecdi Bender ile evlendi.
Sinema dünyasına katılması kocasının sayesinde oldu. Bender, eşinin yazdığı Kısmetin En Güzeli adlı öyküyü ünlü yönetmen Memduh Ün’e okuması için vermişti. Kısmetin En Güzeli 1962 yılında film oldu. Hikayesi beyaz perdeye taşınırken, filmde Ün’ün asistanı olarak görev yapan Olgaç’ın da Yeşilçam serüveni başladı.
Yönetmen koltuğuna oturduğu ilk film 'Üçünüzü de mıhlarım' oldu / Fotoğraf: Twitter - @ozayersencan
3 yılda yönetmen oldu
Memduh Ün, İlhan Engin, Halit Refiğ ve Hasan Kazankaya’nın yanında asistanlık yapan Olgaç, 3 yıl sonra ise kendi filminin yönetmen koltuğuna oturdu.
1965’te Yılmaz Güney, Tuncel Kurtiz ve Pervin Par’ın oynadığı, bir kan davasını konu alan Üçünüzü de Mıhlarım adlı filmle yönetmenlik hayatı başladı.
Başlangıçta erkek egemen sinema diline uyan Olgaç daha sonra kadın sorunlarına eğilen filmlere imza attı.
Olgaç Ulusal ve uluslararası birçok ödül aldı/ Twitter @TekinDeniz
Ses getiren filmlere imza attı
1970 yılında yönettiği “Linç” filmiyle Altın Koza Film Yarışması’nda en iyi yönetmen ödülünün sahibi oldu. Linç en iyi film dalında da 3. seçildi.
Yeşilçam erotik sinemaya yenilince reklam filmleri çekmeye başlayan Olgaç 10 yıl aradan sonra 1984 yılında; Perihan Savaş, Mesut Engin, Halil Ergün, Aliye Rona, Seden Kızıltunç, İsmet Ay’ın rol aldığı “Kaşık Düşmanı” filmi ile sinemaya döndü. Kaşık Düşmanı Fransa’da düzenlenen Kadın Filmleri Festivali’nde büyük ödül ve basın özel ödülünü kazandı. 21. Altın Portakal’da en iyi senaryo ve en iyi film kategorisinde üçüncülük ödülünü aldı.
"Gülüşan", "Gömlek", "Umut Hep Vardı" "Üç Halka Yirmibeş", "İpekçe", "Kurşun Adres Sormaz" gibi iddialı filmlerle adını yeniden duyurdu.
Olgaç için Yeşilçam'da cenaze töreni düzenlendi/ Twitter @TekinDeniz
Son filmi ölümünden sonra vizyona girdi
Taksim’de yanan evde hayatını kaybettiğinde son filmi ‘Bir Yanımız Bahar Bahçe" bitmek üzereydi.
Bir Yanımız Bahar Bahçe, ölümünden sonra vizyona girdi. Halil Ergün ve Sibel Turnagöl’ün oynadığı film, düşünce suçundan 18 yıl cezaevinde yatan bir adamın öyküsünü anlatıyordu.
Adına iki ödül veriliyor
27 yıl önce bugün kaybettiğimiz Türk sinemasının en uzun soluklu kadın yönetmeni anarken adına verilen iki ödülü de hatırlatmak lazım. 1996 yılından itibaren Altın Koza Film Festivali'nde, Bilge Olgaç Özel Ödülü, Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'nde, 2003 yılından bu yana kadın sinema sanatçılarına Bilge Olgaç Başarı Ödülü veriliyor.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.