2 Mayıs 1916, Kürd Tehcirinde bir milat
Celâl Temel
Bu gün 2 Mayıs 2022. Bundan tam 106 yıl önce, 1916 yılında, dönemin Osmanlı Hükümeti İttihat-Terakki Cemiyeti (Partisi), aldığı kararlarla, yayımladığı talimatlarla, Erzurum, Bitlis, Van bölgelerinden, bir milyona yakın Kürd insanını sürgün etti, ölüme gönderdi. Bu gün, pek bilinmeyen bu dramdan söz edeceğiz.
Türkiye’de “Kürd Sorunu” olarak adlandırılan konunun, bir türlü bitmemesinin, pek çok nedeni yanında, biri, bu adlandırmanın yanlışlığı, bir diğeri Kürd tarihinin bilinmemesidir. Sorunu, Kürdler değil, başkaları (!) çıkarttığı hâlde, böyle bir adlandırma konuyu baştan saptırıyor. Ancak konumuz bu değil; konumuz, belirttiğimiz ikinci neden, yani tarih konusu, Kürdlerin bitmeyen göçü, sürgünü. Esasen Kürdler tarih boyunca, hep aynı coğrafyada yaşayan otokton bir halktır. Ancak bölgedeki egemen güçlerin tahakkümü ile Kürd tarihi, adeta bir göç ve sürgün tarihi hâlini almıştır.
Son zamanlarda, Birinci Dünya Savaşı sırasında, ağırlıklı olarak 1916 yılında yaşanan büyük bir Kürd tehcirinden söz ediyoruz. Konu, saklandığı, bilinmediği için, bazılarınca inandırıcı gelmiyor, yadırganıyor, küçümseniyor; hatta 1915 Ermeni Tehciri’ni gölgeleyici bir girişim olarak algılayanlar da oluyor. Oysa esas olarak bu tehcir, 1915’in gölgesinde kalmıştır.
Gerçek şu ki, bir yıl içinde bir milyona yakın Kürd insanının sürgünü, Kürd tarihinin belirli bir zaman içindeki en büyük sürgünüdür.
Birinci Dünya Savaşı sürecinde, Osmanlı iktidarı İttihat-Terakki Hükûmeti, önemli kararlar alıp uyguladı. Daha savaşın başlangıç aylarında Ermeni Tehciri başlatıldı. 24 Nisan 1915 tarihinde, bazı Ermeni aydınları tutuklandı, öldürüldü. Ermeni Tehciri’nde bir milat olan bu tarihten bir ay sonra, 29 Mayıs 1915 tarihinde Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Ermeni Tehciri kanunu kabul edildi. Bu tehcir, bilindiği gibi büyük bir katliama, kırıma dönüştü.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, savaştan çok, farklı etnisite ve dini inançtan insanların iskânı ve asimilasyonuyla uğraşan, etnik temizlik peşinde olan Talat Paşa’nın liderliğindeki İttihat-Terakki Hükümeti; önce gayrimüslim unsurları sınırların dışına atmak, sonra da Türk olmayan Müslüman unsurları Türkleştirmek amacındaydı. Bu amacının en büyük hedefi önce Ermeniler-Süryaniler-Rumlar, sonra Kürdlerdi. Bir jenoside, soykırım boyutuna dönüşen ve bir kısım Kürdlerin de bulaştırıldığı 1915 Ermeni Tehciri, herkesçe bilinmektedir. Ancak “1916 Kürd Tehciri” diye adlandırılabilecek Kürd Tehciri, genel kamuoyu tarafından bilinmemektedir.
1916 yılı başlarından itibaren, 13 vilayeti kapsayan, Erzurum, Bitlis ve Van vilayetlerinde yaşayan çoğu Kürd, yüzbinlerce insan mülteci durumuna düştü; bölge nüfusu %15’lere kadar indi. Başlangıçta, kitleler, Rus ve Ermeni korkusuyla kaçtı. Daha 1915 yılı bahar aylarında, Van bölgesi ve İran sınırından kırk bin Kürd insanı göç etmek zorunda kaldı veya göç ettirildi. İttihat-Terakki Hükümeti, daha önce de planlandığı şekilde, “zorunlu göçü”, “zorla göç” hâline getirdi; gizli bir politikayla, asimilasyon amaçlı bir tehcire dönüştürerek, kitleleri Anadolu içlerine sürdü.
1915-1917 yılları arasında gerçekleştirilen bu tehcir, saklı tutulan, bilinmeyen bir dramdır. Resmi rakamlar bile, göçertilen ve büyük bölümü Kürd olan insan sayısının bir milyona yakın olduğunu gösteriyor. Yine resmi verilere göre, bu kitlelerin yarısından fazlası yollarda ölmüş, birçoğu Anadolu içlerinde asimilasyon canavarının elinde yok olmuştur. Kitlelerin yüzde onu bile, savaştan sonra yurtlarına dönememiştir.
1915 yılı sonlarından itibaren başlayan, 1916 yılı başlarında yoğunlaşan, Dahiliye Nezareti ile vilayetler arasında, şifreli yazışmalar, 1916 Mayıs ayı başlarında, Talat Paşa’nın tehcir talimatnamelerine dönüşmüştür. Diyarbakır Vilayeti’nden gelen bir telgrafta konun iyi anlaşılmadığı görülünce, dört talimatname hazırlanmış ve vilayetlere, mutasarrıflıklara göndrilmiştir. Birbirinden küçük farkları olan bu talimatnamelerin ilki, 18 Nisan 1332 (2 Mayıs 1916) salı günü, gizli bir telgraf şifresiyle, Diyarbekir Vilayeti’ne gönderilmiştir.
“Bab-ı Âli, Dâhiliye Nezareti
İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti
Umumi No: 5445, Hususi No: 10
Diyarbekir Vilayetine (Şifre)
C. 18 Nisan (1)332 şifreye.
Kürd mültecilerin Urfa, Zor gibi güney bölgesine göndermek caiz (doğru) değildir. Bunlar oralarda ya Araplaşacak veya milliyetini muhafaza ederek gayr-i müfid (faydalı olmayan) ve muzır bir anasır (zararlı bir unsur) hâlinde kalacağından ve amaç hâsıl olmayacağından mültecilerin sevk ve iskânları, aşağıdaki şekilde olması lazımdır:
1-Türk mülteciler ile Türkleşmiş kasaba ahalisi, Urfa, Maraş, Ayintap cihetlerine sevk ve oralarda iskân olunmalıdır.
2-Kürd mültecilerin, gittikleri yerlerde aşiret hayatı yaşamamaları ve milliyetlerini muhafaza etmemeleri için, aşiret reislerini derhal ayırmak gerekli olduğundan, bunlar arasında ne kadar nüfus sahibi ve eşraf var ise, bunların ayrılarak Konya, Kastamonu vilayetleriyle Niğde ve Kayseri sancaklarına ayrı ayrı sevk edilmelidir.
3-Sefere tahammüllü olmayan alil ve ihtiyarlar ile kimsesiz ve fakir kadın ve çocuklar, Maden kasabasıyla, Ergani ve Behremaz (Sivrice) nahiyeleri gibi Türk köylerinin yoğun olduğu yerlerde ve Türkler arasında müteferrikan (dağınık olarak) iskân ve iaşe edilecektir.
4-Sabıkalı olanların dışındaki mülteciler, Amasya, Tokad livalarıyla Malatya’nın münasip mahallerinde müteferrikan (dağınık) iskân edilmek üzere sevk edilecektir.
5-Sevk edilen yerlerle muhabere edilmekle birlikte, oralardaki dağıtım ve iskân hakkında yapılacak işlemler, ne kadar mültecinin, hangi tarihte, nerelere sevk edildiği bakanlığımıza bilgi verilecektir.
Fi 19 Nisan (1)332 (2 Mayıs 1916), Nazır Talat”
(BAO DH ŞFR 63/172-173, Fuat Dündar)
Dâhiliye Nezareti, İskân-ı Aşâir ve Muhâcirîn Müdîriyyet-i (İAMM) başlığı ile ve Nazır Talat imzasıyla Diyarbekir Vilayeti ‘ne şifreyle gönderilen bu telgraf, Kürdlerin sürgünü ve iskânı ilgili olarak hazırlanan bir Talimatname şeklindedir; maddeler hâlinde ne yapılacağı belirtilmektedir. Kürd Tehciri, Ermeni Tehciri’nde olduğu gibi, açık bir hükümet kararıyla değil, Dahiliye Nazırı ve İttihat-Terakki’nin Lideri Talat Paşa’nın emirleriyle, talimatlarıyla (şifreli-gizli telgrafları ve tabi Enver’in bilgisiyle), farklı bir yöntemle ve gizli olarak gerçekleştirilmiştir.
Bu talimatnameden iki gün sonra, 4 Mayıs 1916 tarihinde aynı talimatname, küçük değişikliklerle diğer tüm vilayetlere, üç grup hâlinde gönderilmiştir.
1. Talimatname, Kürd bölgesine yakın, Urfa, Maraş ve Antep mutasarrıflıklarına (BAO DH ŞFR 63/187)
2. Talimatname, Kürdlerin dağıtılacağı, Ankara, Konya, Bursa, Kastamonu vilayetleri ve Kayseri, Niğde, Kütahya mutasarrıflıklarına (BAO DH ŞFR 63/188)
3. Talimatname, Rus işgal bölgesi sınırındaki, Sivas, Ma’muretü’l-aziz ve Erzurum vilayetlerine (BAO DH ŞFR 63/189), gönderilmişitir.
Bu talimatnamelerde, göçertilen bölgeye yakın, Urfa, Antep ve Maraş, Türkleştirme bölgesi olarak belirtilip Türk mültecilerin (oldukça az) buralara iskân edilmeleri, savaş bölgesinden uzaklaştırılmaması belirtilirken Kürd mültecilerin daha uzaklara, Kayseri, Niğde, Adana, Konya (Konya, esas iskân bölgesi olarak değil, bir dağıtım merkezi olarak kullanılmıştır), Kastamonu, Tokat, Isparta, Burdur, Amasya gibi vilayet ve sancaklara, liderlerinden ayrı olarak ve oradaki nüfusun %5-%10’unu geçemeyecek şekilde iskân edilmeleri emrediliyor.
Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki Kürd Tehciri’nin yüz binlerce mağduru ve tanığından biri, herkesin tanıdığı Yaşar Kemal’in ailesidir. Yaşar Kemal’in babası Sadık Bey, amcası Tahir Bey, Hacer halası ve özellikle annesi Nigar Hanım; Van’dan, Diyarbakır’a, Urfa’ya, Adana’ya kadar; 1915’te başlayan ve yaklaşık bir buçuk yıl süren muhacirliklerini anlatıyorlar. Yaşar Kemal, Fransız gazeteci Alain Bosquet ile yaptığı, “Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor” adıyla kitap hâlinde yayımlanan söyleşide, annesinin aktarımıyla, bu sürgünle ilgili önemli bilgiler veriyor. (Zaman zaman bazı Ermeni çevrelerinin Yaşar Kemal’e kızmasının nedeni, kitaplarında bu tehcirden çokça bahsetmesindendir.)
Talat Paşa’nın emirleri, talimatları, şifreli-gizli telgrafları, dönem boyunca devam etmiştir. Özellikle 1916 yılında, vilayetlere, mutasarrıflıklara, diğer devlet yetkililerine gönderdiği çeşitli talimat ve yazışmalarla Kürdlerin mutlaka Batı’da eritilmesini ısrarla belirtmiştir. Sadece BAO’da (Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde), yüzlerce bu tip talimat ve telgrafın listesini “Birinci Dünya Savaşı Yıllarında 1916 KÜRD TEHCİRİ ve İttihat-Terakki’nin Politikaları” kitabımın sonuna ekledim.
Yukarıda verdiğimiz, bu yazışmalardaki 2 Mayıs 1916 tarihli talimatname, bu tehcirde sembol bir gün olarak kabul edilebilir.
Son yüz yıla yayılan Kürd sürgünü ve asimilasyonu, 1916 yılında başladı ve hâlen devam ediyor…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.