96 YILDIR HERKES YAPTIKLARIYLA KALIYOR
Evet, 96 yıldır herkes yaptıklarıyla kalıyor. Bizler de öldüğümüzle, gördüğümüz işkencelerle, hapis cezalarımızla, köyümüzü, şehrimizi terk etmek zorunda kalışımızla, acılarımızla, yaslarımızla kalıyoruz.
Mustafa Özçelik
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tarihi, hak ve özgürlükler için yapılan hemen hemen tüm değişikliklerin devlet eliyle ve devletin çıkarları için yapıldığı bir tarihi ifade ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tarihinde demokrasinin, hak ve özgürlüklerin halkın iradesi, eylemi ve mücadelesiyle elde edildiğini gösteren örnekler, bir iki istisna hariç, neredeyse yok derecesindedir. Devlet daha büyük değişimlerin önünü alabilmek için, kendi çıkarları için, bazı değişimleri yapmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tarihinde, devlet yöneticileri yaptıklarının hesabını hiçbir zaman vermediler, aksine yaptıklarından dolayı mükâfatlandırıldılar. Tüm haksızlıkların, yanlışların bedelini her zaman halka ödettiler. Adnan Menderes ve arkadaşlarını idam edenler bile, kendi sorumluluklarını gizlemek ve daha büyük değişimlerin önünü almak için, onları kurban seçtiler.
1921, 1925, 1930, 1937’de Kürtlere yapılan katliamların, 1915 Ermeni katliamının; 1960, 1971, 1980 askeri darbelerindeki idam, ölüm, zulüm, hapis ve işkencelerin, 1990’larda devlet eliyle gerçekleştirilen, organize edilen 17.000 ‘faili meçhul’ cinayetin, 35 yıldır süren savaşın sonucunda yitirilen 100.000’e yakın canın, yüz binlerce yaralının, yüz binlerce insanın işkencelerden geçirilmesinin, on binlerce insanın haksız yere hapsedilmesinin, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün yok sayılmasının, 5 bine yakın köyün, birçok şehir merkezinin yakılıp, yıkılıp boşaltılmasının, milyonlarca insanın yerinden-yurdundan göç ettirilmesinin failleri, karar verenleri ortaya çıkarılmadı, yargılanmadı.
96 Yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, vuranlar vurduklarıyla, öldürenler öldürdükleriyle, darbeciler darbeleriyle, idamcılar ettikleri idamlarıyla, işkenceciler yaptıkları işkencelerle, katliamcılar katliamlarıyla kaldıkları için; darbeciler, savaşın planlayıcıları, faili meçhulcüler yargılanmadıkları için; İşkenceciler, katiller ve onları teşvik edenler, yönlendirenler ortaya çıkarılmadıkları, yargılanmadıkları için; bugün de, bu devletin yöneticileri , hiç bir korku ve tereddüde kapılmadan insanları öldürmeye, işkenceye tabi tutmaya, hapse atmaya, tehditlere devam etmektedirler.
Ve yeri geldiğinde bu devletin yöneticileri, gözlerimizin içine baka baka, belki de içten içe kıs kıs gülerek, 4 maymunu oynuyorlar; ‘’yapmadım, görmedim, duymadım, söylemedim’’ diyebiliyorlar.
Ve katiller, işkenceciler, bırakalım yargılanmayı; terfi ettirilerek, çocukları, torunları da devlet yöneticisi, danışman yapılarak ödüllendirildikleri için, iş, kariyer vb. konularda büyük rant ve mevkiler elde ettikleri için, hala da pervasızca, hunharca, vicdansızca devam ede geliyor katliamlar, ‘’faili meçhul’’ ve ‘’faili belli’’ cinayetler, işkenceler, haksızlıklar, hapisler…Ve gücü elinde bulunduran her kişi ya da kesim, minnetsiz bir şekilde haksızlık yapabiliyor, haksızlıkları yanlarında kâr kalabiliyor.
Ve bu gerçeklik, her gün, her an birilerinin ya bir faili meçhule ya faili belli bir cinayete kurban olabileceğini; baskı, tehdit ve hapis cezalarına maruz kalabileceğini gösteriyor.
Ve bu gerçeklik, Tahir Elçi’nin herkesin gözü önünde, bir film sahnesini andıran bir şekilde pervasızca katledilmesine kadar vardırılabiliyor. Ve hala da ‘’yapmadım, görmedim, duymadım, söylemedim’ diyor devlet yöneticileri.
Ve hala da bütün bu gerçekleri dile getirdiğimiz için, özgürlükten, demokrasiden, adaletten bahs ettiğimiz için, Kürt halkının milli, demokratik hak ve özgürlüklerini savunduğumuz için; ısrarla her türlü şiddete, teröre ‘hayır’ dememize rağmen, sorunların çözümünde diyalogu, sivil, siyasi, demokratik yol, yöntem ve araçların esas alınması gerektiğini savunmamıza rağmen, ‘’terörü desteklemek’’le, ‘’terör propagandası yapmak’’la suçlanabiliyoruz. Bu suçlamalarla kovuşturmalara, hapis cezalarına maruz kalabiliyoruz.
Evet, 96 yıldır herkes yaptıklarıyla kalıyor. Bizler de öldüğümüzle, gördüğümüz işkencelerle, hapis cezalarımızla, köyümüzü, şehrimizi terk etmek zorunda kalışımızla, acılarımızla, yaslarımızla kalıyoruz.
Ve 96 yıldır, yasaklarla, inkar ve asimilasyonla Kürt dilini yok etmeye, yok saymaya çalışan devlet yöneticileri; bırakalım Kürt halkının kolektif milli demokratik hak ve özgürlüklerini, Anayasa’da, tüm yasalarda Kürt dilinin, Kürt halkının varlığının bile yasaklı olduğunu, yok sayıldığını görmezden gelerek, unutarak, ‘’Kürt vatandaşlarımızla bir sorunumuz yok ‘’ diyebilmektedirler.
Eğer 96 yıldır yapılan katliamların, haksızlıkların sorumluları, açığa çıkarılıp yargılanmış ve cezalandırılmış olsaydılar; Türkiye Devleti’nin bugünkü yöneticileri, sorumluları da gözlerimizin içine baka baka, kolaylıkla ‘’yapmadım, görmedim, duymadım, söylemedim’’ diyemeyeceklerdi.
Eğer 96 yıldır yapılan katliamların, haksızlıkların sorumluları, 12 Eylül faşizminin sorumluları, 17 bin ‘faili meçhul’ cinayetin sorumluları, on binlerce insanın yaşamlarını yitirmelerinin sorumluları açığa çıkarılıp yargılanmış ve cezalandırılmış olsaydılar; elbette ki Türkiye Devleti’nin bugünkü sorumluları Kürt halkına karşı da Türk halkına karşı da bu denli pervasız ve minnetsiz bir şekilde davranamazlardı.
Yaşanan bu trajedi ve travmanın en hazin ve can alıcı yönü ise; yapılan bütün bu katliam, işkence, haksızlık ve baskılara ‘’dur’’ diyecek, faillerini, sorumlularını açığa çıkarıp, yargılayacak, halkın desteğine sahip bir özgürlük ve demokrasi gücünün Türkiye’de, Türk toplumu içinden çıkmamış olmasıdır; bugün de böylesi bir gücün olmayışı en büyük handikap ve sorunlardan biridir.
Ve zaten bütün bu katliamları, işkence, haksızlık ve baskıları gerçekleştirenleri, yönetenleri cesaretlendiren, minnetsiz ve pervasız bir şekilde davranmalarına yol açan en temel sebep de Türk halkı içinde onlara ‘’dur’’ diyecek bir gücün, bir siyasal örgütlü gücün olmayışıdır.
Kürt meselesinin doğal karakteri yanı sıra, bu gerçeklik de, Kürt ve Kürdistan halkının özgürlük mücadelesinin Türkiye’deki demokrasi mücadelesine endekslenemeyeceğini açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Evet, Kürt milletinin işini zorlaştıran, özgürlük, demokrasi, adalet mücadelesinde Kürt milletini yalnızlaştıran ve yükünü ağırlaştıran önemli bir sebep de Türk halkı içinde bütün bu haksızlıklara ‘’dur’’ diyecek bir sivil, kitlesel, demokrasi gücünün, örgütlü bir siyasal gücün olmayışıdır.
Bu gerçeklik, Kürtlerin, milli, demokratik değer ve prensipler temelinde, kendi iç birliklerini yaratma ihtiyacını daha bir öne çıkarmakta, daha bir yaşamsal hale getirmektedir. Kürtlerin geleceği, belirsiz, karşılıksız, sahipsiz, dayanaksız bir ‘’demokratik cumhuriyet’’ yanılsamasına havale edilemez, edilmemelidir. Tarihsel tecrübelerimiz de Kürtlerin özgürlük mücadelesinin kendi mecrasında, kendi özgün örgütlenme ve dinamikleriyle yürütülmesini yaşamda somutlamıştır.
Kürtlerin milli demokratik birliklerini oluşturmaları bir ihtiyaç olduğu kadar bir haktır da. Elbette ki, Kürtler milli demokratik birliklerini oluştururken, halklar arası düşmanlıkları körüklemek isteyen odakların planlarına karşı da Kürt halkının duyarlı olması gerektiği, her türlü oyun ve provokasyona karşı uyanık olunması gerektiği de önemle üzerinde durulması gereken bir husustur.
Kürt milleti, Kürdistan halkları hem milli demokratik birliklerini yaratmalı, hem de Türk ve Türkiye halkları içinde dostlarını artıran bir yaklaşım içinde olmalıdır, olacaktır. En küçük demokratik hak ve özgürlük için de , iki milletin eşit ortaklığı temelinde bir çözüm için de, kendi geleceğini belirleme hakkı için de, Türkiye halkları içinde olabilecek en geniş kesimlerle diyalog, işbirliği ve ortak hareketlilik içinde olmak, hem Kürt halkının özgürlük mücadelesini, hem de Türkiye’deki eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesini güçlendirecektir.
Bu yazı ilk olarak İlke Haber’de yayınlanmıştır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.