Abdulbaki Erdoğmuş: Alevileri ve inançlarını tanımlamak Diyanet’in ve ‘Sünni ulema’nın haddi değildir

Abdulbaki Erdoğmuş: Alevileri ve inançlarını tanımlamak Diyanet’in ve ‘Sünni ulema’nın haddi değildir

.

A+A-

Abdulbaki Erdoğmuş /Ahvalnews

HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, 28 Eylül 2021 tarihinde TBMM’ne verdiği “İbadethanelerle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” ile Cem Evlerinin yasal statüye kavuşturulmasını talep etmiştir.

Kangrenleştirilmiş bir talebin “Kanun Teklifi” ile gündeme taşınmasını çok önemsediğimi belirtmek isterim. 

Sosyal medyada karşılık bulsa da yazılı ve görüntülü medyada, dolayısıyla kamuoyunda yeteri kadar tartışılmamasına da üzüldüm.

Ayrıca Sünni geleneğin tahkim yaptığı siyasal ve yasal alanda böyle bir teklifi verdiği için Sayın Gergerlioğlu’nu tebrik ediyorum ve teklifinde samimi olduğuna gönülden inanıyorum.

Tarih boyunca Emevi-Sünni geleneğin baskısı, dayatmaları ve zorbalığına maruz kalan Alevilerin Cumhuriyet Türkiye’sinde de aynı baskıları yaşadıkları bilinmekte. Osmanlı’nın yüzyıllar boyunca aleviler hakkında yaptığı ve dinsel argümanların kullanıldığı sistematik propagandaların, Cumhuriyet döneminde de devam ettiği ortada.

Ne yazık ki toplumun diğer kesiminin belleklerinde yarattığı olumsuz imajlar da aynen devam etmekte. 

Şüphesiz bu imajın devam etmesinde başta Diyanet İşleri Başkanlığının “din” adına yaptığı aleyhte propaganda ve uygulamaların etkisi büyük. 

Sağ, muhafazakâr ve dinbaz siyasetin Alevi düşmanlığı, Sol siyasetin de Alevi istismarı, bu olumsuzlukların derinleşmesinde büyük rolü olmuştur. 

Sünni-Alevi yakınlaşmasını sağlamak ve ayırımı ortadan kaldırmak ‘merkez demokrat siyasetin’ gereği iken, aksine bu iddiayla iktidara gelen AKP döneminde uygulamalar artık ayrımcılığa dönüşmüştür. 

İktidarın, Cumhur ittifakı ile başlayan ırkçı/mezhepçi uygulamaları ise “ayrımcılık” ötesinde “öteki ve düşman” olarak tanımlamak gerekir. 

Vali, Kaymakam, Yargıç, Rektör, Genel Müdür gibi görevlere getirilen bir tek Alevi vatandaşın olmaması, Cumhur İttifakı’nın politikalarından birkaç örnektir.

Bu süreçte en çok da Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), Cumhur İttifakı ile ortaya çıkan milliyetçi, mezhepçi, dinbaz Sünni ideolojiyi “devlet ideolojisi” olarak hem Sünni çoğunluğa hem de Alevilere dayatmaktadır. 

Emevi din anlayışıyla harmanlanmış bu ideoloji, Sünni çoğunluğa yabancı olmadığı için toplumsal karşılık bulmakta zorlanmamıştır.

Ancak aynı teslimiyeti Alevilerden bekleyen ceberut yönetim karşılık bulmayınca ayrımcı politikalarını pervasızca uygulamaya koymuştur. 

İktidar yanlısı Sünni İlahiyatçı akademisyenler ve entellektüel kalemşorlar marifetiyle, Aleviler, olduklarından farklı olarak tanıtılmışlardır.

Altını çizerek belirtmek isterim ki Alevileri ve inançlarını tanımlamak, onlara mezhep ve din dayatmak sadece siyasi partilerin değil, başta Diyanet olmak üzere Sünni ulemanın hakkı ve haddi değildir.

Sünnileştirmek amacıyla rızaları dışında Alevi köylerine camiler inşa etmek, imam göndermek, din eğitimi vermek asimilasyona yönelik bir uygulamadır. 

Dini, hukuki ve ahlaki hiçbir gerekçesi ve meşruiyeti yoktur.

Alevilik ister Ali’yi ve Ehl-i Beyti sevmek olsun, ister İslam içinde bir mezhep, ister İslam öncesi inanç geleneği olsun, ister öğreti ister kimlik ve kültür olsun, hayat bulması engellenemez. 

İbadet biçimlerini ve ibadet yerlerini devlet tanımlayamaz. 

Aksine onları da ibadet mekanlarını da korumak devletin zorunlu görevleri arasındadır. 

Herkesin kendi olduğu, Sünni’nin Sünni gibi, Alevi’nin de Alevi gibi yaşamasının sağlanması ve güvence olarak da yasal ve hukuki düzenlemeleri yapmak da siyasetin ve TBMM’nin asli yükümlülüklerindendir.

Sayın Gergerlioğlu’nun kanun teklifinin de bu bağlamda değerlendirilmesi gerekir.

Etnik aidiyetler için olduğu gibi din ve inanç özgürlüğünde de çoğulculuk esastır. Tekçi ve dayatmacı yöntemler haksızlık, hukuksuzluk ve zulümdür.

Aleviliği İslam’dan ayrı bir din olarak gören yurttaşlarımız dahil, siyasete ve devlete düşen, dini inançlarını yaşamak isteyen vatandaşların önünü açmaktır. 

Farklı inanç ve din mensubu olan her kesimin hukuk güvencesinde özgün inançlarını, ibadetlerini kendilerinin tanımladıkları ibadet mekanlarında icra etmelenin sağlanması gerekir.

Bu bağlamda Alevîliğe özgü bir mekân olan Cem Evlerinin, Alevi yurttaşlarımızın tercihleri yönünde ibadet yerleri olarak yasal bir statüye kavuşturulması mutlaka sağlanmalıdır.

Cem Evleri günümüzde Alevî ve Bektaşilerin erkânlarını, ritüellerini icra ettikleri, görgülerini gördükleri, ikrarlarını verdikleri, dört kapı kırk makamı öğrendikleri yerlerdir.

Aleviliği bir kültür olarak görenler için Cem Evleri bir kültür merkezi, ibadethane görenler içinde bir ibadet yeri olarak kabul edilmelidir.

Müslümanların ibadet mekanları camilerden ibaret değildir. Müminler için yeryüzü mescit olduğuna göre ibadet için bir mekân dayatmak veya ibadet için uygun görülen bir mekâna engel olmak hiç kimsenin hakkı olmamalıdır. Evinin bir odasını ibadetgah yapmak neden İslam’a aykırı olsun?

Tarihte Alevilerin ayrı mabetleri olmamıştır ama ayrı dergâhları olmuştur. Dergahlarda ibadet ve zikir yapmak için nasıl bir sakınca ve günah yoksa Cem Evlerinde de ibadet ve zikir yapmakta bir sakınca yoktur. 

İslam dini açısından da herhangi bir mahzuru söz konusu değildir.

Dileyenin iman ettiği, dileyenin de inanmadığı bir özgürlüğün temel alındığı İslam düşüncesinde, farklı dinlere, farklı mezheplere, farklı inançlara imkân ve özgürlük tanımayan bir din anlayışının İslam olarak tanımlanması mümkün değildir.

Çoğulculuk, İslam düşüncesinde fıtri ve Allah’ın ayetlerinden sayılırken, siyasal, dini, etnik, inanç ve mezhepsel çoğulculuğu reddeden bir din anlayışını “İslam” olarak tanımlamak mümkün olabilir mi?

Alevilere yönelik ayrımcılık, Cem Evlerini ibadet yerleri saymayan anlayış, zorunlu din eğitimi, bir din veya mezhep dayatmak asla İslam’ın gereği değil, Emevi din geleneğinin, Sünni mezhepçiliğin ve devlet ideolojisinin bir sonucudur. 

Din adamları ve Diyanet aracılığıyla toplum, “İslam” diye uydurulmuş bir dine inanmaya zorlanmaktadır. 

Alevilere yönelik ayrımcılığın ve zorbalığın nedeni de Alevi toplumunun bu uydurulmuş dine tabi olmamasıdır.

Cem evlerine ‘ibadet statüsü’ talebini yerine getirmek devletin/siyasetin, rıza göstermek de bizim zorunlu görevimizdir. 

Cami-Cem Evi ayırımı yapmadan ibadetlerini camilerde yapan Aleviler olduğu gibi, Cem Evlerinde ibadet yapmayı tercih eden Aleviler de vardır. Sünnilerde olduğu gibi, hiç ibadet etmeyen, hatta inanmayan Aleviler de vardır. 

Herkesin inancı kendisinedir, dilediğini Mürşid edinebilir.

Pir Sultan Abdal:

Muhammed dinidir bizim dinimiz / Tarikat altında geçer yolumuz / Hem Cibril-i Emin’dir Rehberimiz / Biz Mü’miniz, Mürşidimiz Ali’dir.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.