Abdullah Zeytun: Kemal Kurkut davasında yargı cezasızlık zırhı ördü
.
Mahkeme, Kemal Kurkut cinayetinde sanık polise herhangi bir suç yüklenemeyeceğini belirterek, cinayetin “yasal çerçevede” işlendiğini ileri sürdü. Kararı, İHD Diyarbakır Şube Başkanı Zeytun eleştirdi.
Üniversite öğrencisi 23 yaşındaki Kemal Kurkut, 21 Mart 2017 tarihinde Diyarbakır’daki Newroz kutlamasına katılmak isterken miting alanının girişinde polis tarafından öldürülmüştü.
Diyarbakır 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin sanık polis Yakup Şenocak hakkında verdiği beraat kararına karşı tarafların yaptığı itirazı inceleyen Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, yargılamayı yapan yerel mahkemenin sanık polis hakkında verdiği beraat kararını, esasa yönelik bir eksiklik olarak kabul edip, kararı bozdu.
İstinaf Mahkemesi, kararında Anayasa’nın “yaşam hakkı”nı düzenleyen 17’nci maddesinde belirtilen zorunlu durumlarda meydana gelen ölme ve öldürme fillerinin yaşam hakkının ihlali sayılmayacağını savundu. Karara gerekçe olarak ise, Türkiye’nin tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “yaşam hakkı”nı düzenlemeye 2/b maddesine işaret eden mahkeme, söz konusu maddede istisnai hali oluşturan “‘Bir kimsenin usulüne uygun olarak yakalanmasını gerçekleştirme veya usulüne uygun olarak tutulu bulunan bir kişinin kaçmasını önleme…’ nedeniyle meydana gelen ölümde yaşam hakkı ihlalinden bahsedilemeyeceği” hükmüne atıfta bulundu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı Avukat Abdullah Zeytun, “Ceza verilmesine yer olmadığına dair istinaf kararı ile kolluk görevlilerine güç kullanma konusunda tanınan müthiş imtiyaza bir yenisi eklendi” diyerek kararı eleştirdi.
'SUÇLARI AKLAYAN MEKANİZMA'
Kemal Kurkut davasını ilk günden beri izleyen İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube Başkanı avukat Abdullah Zeytun, mahkeme kararını değerlendirdi. Zeytun, “Yargı, yaşam hakkı başta olmak üzere ağır insan hakkı ihlallerine maruz kalan Kürtlerin hak aradığı aygıt olmaktan çıkıp, suçları aklayan mekanizma işlevini aksatmadan sürdürüyor” dedi. Mahkeme kararını yorumlarken, “Açıkça ifade etmek gerekirse, yargılama konusu, kamu görevlilerinin Kürtlere yönelik gerçekleştirdiği suçlara ilişkin olunca hangi mahkemenin ve kararı olduğu çok tali bir mesele haline geliyor” diyen Zeytun, şunları söyledi: “Bu davada da yargılamanın başından itibaren, kamera ve sayısız tanık delilinin belirttiği şekilde, sanık polisin doğrudan kastla ve hedef alarak eylemi gerçekleştirmiştir. Delillerle suç sabit görülmesine rağmen hüküm gerçeğin aksi yönde kuruldu ve sanık polis hakkında beraat kararı verildi. Türkiye’deki yargı mekanizmasının, cezasızlık politikası eksenindeki tutumu, taraflı ve bağımlı yapısı düşünüldüğünde başka bir mahkemede ve heyette olsa dahi bu karar verilecekti. Yargı, yaşam hakkı başta olmak üzere ağır insan hakkı ihlallerine maruz kalan Kürtlerin hak aradığı aygıt olmaktan çıkıp, suçları aklayan mekanizma işlevini aksatmadan sürdürüyor. Ve ne yazık ki bu amaçla örgütlenmiş bir mekanizmada da adil ve hakkaniyetli bir karar beklenemezdi. AİHM kararlarının aksine, Bölge Adliye Mahkemesi, böylesi ölümcül eylem nedeni ile kolluk personelinin, olayın özel koşulları içinde yaşama karşı bir riskin asgaride kalmasını sağlamak için gerekli eylemi gerçekleştirip gerçekleştirmediğini, tedbirleri alıp almadıklarını ve davranış türünü değerlendirebilmek için ölümle sonuçlanan bir polis eylemini incelememiştir. Yine tekrar ediyorum ki, ifade etmeye çalıştığım bu usulü işlemlerin yapılmazlığı bir eksiklik olarak değil, mahkemelerin süregelen cezasızlık sistemi ile açıklanabilir.”
'SALDIRGAN VE ÖLDÜRME KASITLI'
Zeytun, sanık polis için verilen beraat kararı için, “Kemal Kurkut’un kolluk görevlileri tarafından açılan ateş sonucu yaşamını yitirmesi ve devamında tanık olduğumuz süreç, bölgede özellikle son 40 yıldır yurttaşların ait oldukları etnik kimlik ve mensup oldukları siyasi görüşleri nedeniyle devletin kolluk görevlileri tarafından uluorta katledilebildikleri, faillerin de devlet mekanizması tarafından açıkça kollandığı gerçeğini bize bir kez daha hatırlatmaktadır” yorumunu yaptı.
Davaya konu olayda en temel insan hakkı olan yaşam hakkının ihlal edildiğini vurgulayan Zeytun, bu ihlalin kameralar karşısında, binlerce insanın şahitliğinde meydana geldiğine dikkat çekti. Zeytun, “Meydana gelen olayda Kemal Kurkut’un tehdit oluşturacak herhangi bir tavır ve davranış içerisinde olmadığı, ateş eden polis memurlarının ise saldırgan ve öldürme kastı ile hareket ettikleri açık biçimde görülmektedir” şeklinde konuştu.
'YARGI, CEZASIZLIK ZIRHI ÖRDÜ'
Yargının sanık için cezasızlık zırhı ördüğünü belirten Zeytun, şunları söyledi: “Savcılık makamının görevi, dosyada tarafların lehine ve aleyhine olan delilleri toplamak, mahkemenin görevi ise tarafsız ve bağımsızlığını muhafaza ederek maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına sağlamak iken, tüm yargı birimleri elbirliği yapıp faile cezasızlık zırhı örmüş, kasten öldürme fiili sabit olan sanık hakkında beraat kararı vermişlerdir. Daha sonra aileyi temsil eden vekillerin istinaf yoluna başvurması üzerine istinaf mercii de failin yasalara uygun hareket ettiğini belirterek, faile örülen bu cezasızlık zırhının dayanıklı olduğu hususunda tereddütleri tamamen giderme yoluna gitmiştir.”
'SİVİL, DEMOKRATİK BİR ANAYASA'
Zeytun, uzun yıllardır İHD olarak kamu görevlilerinin bölgede Kürt yurttaşlara karşı işlemiş oldukları suçların sistematik olarak cezasız kalması hususunu dile getirdiklerini, bu politikanın son bulması için yoğun çaba harcadıklarını söyledi. Zeytun, “Aslında ülkenin tarihsel gerçekliği, İnsan Hakları Derneği olarak bu süreçteki tanıklıklarımız ve gözlemlerimizle edindiğimiz tecrübeler sonucu tarafımızda oluşan kanı, ‘Cezasızlık politikasının sadece yargı merciilerinin ihmal veya kastından kaynaklanan bir sorun olmadığı’ hususudur” dedi. Faillerin işledikleri suçlardan ceza alabilmesi için devletin politikasının değiştirilmesi gerektiğine dikkat çeken Zeytun, “Devletin kuruluş felsefesi, mevcut anayasanın tekçi yapısı, resmi ideolojinin inkarcı tutumu bu cinayetlerin ve devamında süregelen cezasızlık politikasının asli sebebidir ve bu yaklaşım terk edilmediği müddetçe bu ağır hak ihlalleri ve cezasızlık politikası da büyük bir tehdit olarak sürmeye devam edecektir. Zira Kürt illerinde kolluk görevlilerince işlenen suçlar, cinayetler ve yapılan katliamlar devletin resmi ideolojisinin bir tezahürüdür. Söz konusu suçların faillerinin cezalandırılması aslında kendi içerisinde tutarsızlık barındıracağından mevcut sistem içerisinde bu yönde bir hukuki beklenti içerisinde olmak mümkün ve akla yatkın bir durum olmayacaktır. Bu beklenti, ancak devletin kuruluş kodlarını terk etmesi ve sivil, demokratik bir anayasa ile mümkün olabilecektir” ifadesini kullandı.
Zeytun, İHD olarak, öncelikle devlete bağlı kurum ve görevliler tarafından Kürt yurttaşlara karşı sistematik bir biçimde ortaya konan hukuk dışı eylem ve uygulamaların son bulması gerektiğini belirterek, şu ana kadar işlenmiş suçlar bakımından da faillerin devlet tarafından cezasızlık zırhıyla korunması politikasından ivedilikle vazgeçilmesini talep ettiklerini vurguladı.
'HUKUK İÇİN MÜCADELE EDECEĞİZ'
Davayla ilgili bundan sonraki süreç hakkında bilgi veren Zeytun, istinaf kararının, Türkiye’deki mevcut cezasızlığın yapısal haline yasal mevzuatın katkısını görünür kıldığını belirterek, “Ceza verilmesine yer olmadığına dair istinaf kararı ile kolluk görevlilerine güç kullanma konusunda tanınan müthiş imtiyaza bir yenisi eklendi. Ayrıca mahkeme, davanın sonraki sürecine dair cezanın olasılığını önlemeye yönelik bir karar almış bulunuyor. Yerel mahkeme istinaf kararı doğrultusunda tekrardan yargılamayı yapacak. Bu ortamda, böylesi bir yargıdan beklentimiz olmamakla birlikte, sanığın hak ettiği cezayı alması için hukuk mücadelesi içinde olmaya devam edeceğiz” dedi.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.