AKPM Danimarka Delegasyonu üyesi Sondergaard: AB üyeliğinin ilk adımı Kürt sorununun çözülmesi
.
Danimarkalı siyasetçi Sondergaard, İsveç'in NATO üyeliği bağlamında Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin yeniden gündeme gelmesini değerlendirdi: "Türkiye'nin AB konusunda ilerleme göstermesi için azınlıklarla ve Kürtlerle sorunlarını çözmesi gerekiyor."
Vilnius'taki NATO Liderler Zirvesi'nde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan gelen "Türkiye'nin AB üyeliğinin önünü açın, İsveç'in önünü açalım" çıkışı, AB'ye katılım tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Erdoğan’ın bu açıklamasının ardından NATO ve ABD’den Türkiye’nin AB üyeliğine destek gelse de, Brüksel'den yapılan açıklamalarda demokrasi ve hukukun üstünlüğü başta olmak üzere üyelik için gerekli kriterlere dikkat çekildi.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Danimarka Delegasyonu üyesi ve Danimarka Sosyalist Kızıl-Yeşil İttifakı Milletvekili Soren Sondergaard da, Türkiye’nin AB üyeliğinin Kürt sorununun çözümünden geçtiğini vurguladı. Sondergaard, mevcut koşullarda Türkiye’nin AB üyeliğinin çok zor olduğunu belirterek, Türkiye’nin AB üyeliğinin koşullarının örgütlenme, ifade özgürlüğü, siyasi partilerin liderlerinin tutuklanmadan faaliyet gösterme hakkı gibi demokratik kuralları kabul etmesi olduğunun altını çizdi.
'AZINLIKLARIN SORUNLARINI ÇÖZMEK ÜYELİĞİ KOLAYLAŞTIRIR'
14 Mayıs seçimlerinde AGİT gözlemcisi olarak görev alması planlanırken Suriye Demokratik Güçleri'ni (SDG) ziyarate ettiği gerekçesiyle Türkiye'ye girişine izin verilmeyen Danimarkalı milletvekili, "Kürt ve diğer azınlıkların sorunlarını çözmek, Türkiye'deki herkes için daha adil bir toplum yaratmak ve Avrupa Birliği'ne üye olması için de çok daha kolay olur" dedi.
'KÜRT SORUNU SADECE KÜRT SORUNU DEĞİLDİR'
Sondergaard, Mezopotamya Ajansı'ndan İbrahim Irmak ve Stêrk Sütçü ile söyleşisinde, "Kürt sorunu, sadece Kürt sorunundan çok daha fazlasıdır. Çünkü bu Türkiye'deki azınlıkların haklarıyla ilgili bir sorundur" diyerek şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye'de Kürtler ve birçok azınlık var. Türkiye, AB’ye katılımı konusunda ilerleme göstermesi için azınlıklarla ve Kürtlerle olan sorunlarını çözmesi gerekiyor. Türk hükümetinin Kürt sorununa baskı, tutuklamalar ve yasaklarla tepki vermesi kesinlikle çok yanlış bir yoldur. 2014-2015 yılları arasında Türkiye'deydim. ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ için insanların umutlarını gördüm ve Türkiye'de pek çok insanın bu ümidi taşıdığını hissettim.
'DOLMABAHÇE MUTABAKATI BARIŞ İÇİN BİR UMUTTU'
Sonuçta Türkiye'deki bütün insanların barışı hak ettiği bir mutabakattı. Türk hükümeti temsilcileri ile Abdullah Öcalan arasında yapılan bu mutabakat, barış için büyük bir umuttu, Türkiye için gerçek bir barışa ve ilerlemeye yol açabilirdi. Unutulmamalıdır ki Türkiye, ülkede yurttaşlardan aldığı çok yüksek vergileri askeri alanda kullanıyor ve bunun sonucunda insanlar gerçekten günlük ekmek ve domates almanın ne kadar zor olduğunu ve ne kadar pahalı olduklarını dile getiriyor.
Savaşı durdurmak ve Kürtlerle barış yapmak, aynı zamanda herkesin yaşam standardını yükseltmenin bir yoludur. Kürt ve diğer azınlıkların sorunlarını çözmek, Türkiye'deki herkes için daha adil bir toplum yaratmak ve Avrupa Birliği'ne üye olması için de çok daha kolay olur. AB’ye entegrasyon yolunda atılacak ilk adım, Kürtler ve diğer azınlıklarla barışçıl bir çözümün sağlanması ile gerçekleşir."
'AB'YE GİRMEK İSTEYİP İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NDEN ÇEKİLMEK ÇELİŞKİLİ'
Söyleşide İstanbul Sözleşmesi'nin de AB üyeliği için kritik olduğunu vurgulayan Danimarkalı vekil, şu yorumu yaptı:
"Türkiye, kadınların haklarını savunan, erkeklerin eşlerine kötü muamelede bulunamayacağını, herhangi bir sebepten kaynaklı kadınların öldürülemeyeceğini, erkek egemenliğini reddeden ve kadına yönelik aile içi ve dışı şiddeti önleyen İstanbul Sözleşmesi'nden çekildi ve bu kararı veren de Cumhurbaşkanı Erdoğan’dı.
Bu açıdan baktığımızda Türkiye’nin Avrupa standardı açısından AB’ye doğru ilerlemek istediğini anlamak çok zor. Eğer gerçekten AB üyesi olmak istiyorsa o halde neden AB’nin temel sözleşmelerden birisine karşı çıkıyor? Nasıl aynı anda hem AB’ye girmek istiyorum deyip, hem de İstanbul Sözleşmesi'nden çekilebiliyor? Buradaki herkes bu çelişkiyi görebiliyor."
'BUGÜN AB ÜYELİĞİ İMKANSIZ'
Sondergaard, "Türkiye’nin AB üyeliğinin önündeki engeller nedir?" sorusunu da şöyle yanıtladı:
"Türkiye'deki temel hak ve özgürlüklere yönelik baskılar göz önünde alındığında, Türkiye'nin AB’ye girmesi mümkün değil. Türkiye'nin bağımsız bir yargı sistemi yok. İnsan haklarına yönelik çok sayıda saldırı var. Siyasi muhalifler başta olmak üzere birçok insan cezaevinde. Dolayısıyla AB’nin normal standardından bakıldığında, bugünkü Türkiye'nin AB’ye üye olması mümkün değil ve hatta imkansız diyebilirim. Bazı değişimlerin ve dönüşümlerin olması gerekiyor."
'SİYASİ MUHALİFLER CEZAEVLERİNE KONULMAMALI'
"Türkiye’nin AB’ye üye olması için ne gibi adımlar atılması gerekiyor? Bahsettiğiniz bu değişim ve dönüşümler hangi başlıklarda olmalı?" sorusuna yanıtında da, "Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesini bir engel olarak söyledim ama üyeliğini tartışabilmemiz için aynı zamanda demokratik haklar alanında da Türkiye'nin ilerleme kaydetmesi gerekiyor" diyerek şöyle devam etti:
"Türkiye’nin AB üyesi olmasının getirdiği yükümlülüklerin hiçbirini yerine getirememe gibi bir durumu var. Türkiye, Türkiye halklarına daha demokratik haklar verirse, bu üyeliğin olacağı ve müzakerelerin başlanacağı çok açıktır. Türkiye siyasi muhalifleri cezaevine koymayı bırakması gibi temel haklarda adım atarsa, o zaman tabii ki ben dahil Türkiye'nin AB’ye girmesi için çabalayacak çok insan olacak. Yani dolayısıyla Türkiye isterse AB’nin bir parçası olabilir ama önce AB'nin standartlarına uyması ve demokratikleşmesi gerekiyor."
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.