Ali Fikri Işık: Türkiyelileşmek mi yoksa ulusal talepler mi?

Ali Fikri Işık: Türkiyelileşmek mi yoksa ulusal talepler mi?

Yazar Ali Fikri Işık K24’te bu hafta Türkiyelileşmek ve ulusallık üzerine yazdı.

A+A-

Türk - Kürt ihtilafının kökeninde, özünde ve temelinde, Türkler tarafından gasp edilmiş, Kürtlerin ulusal ve demokratik hakları yatar. Bu çelişmenin çözüm merkezinde, Kürtlerin temsil ve statü talebi belirleyici rol oynar. Kürtler açısından çelişki bir iktidar sorunu değildir; dolayısıyla Kürtlerin Türkiye’deki iktidara talip olmaları eşyanın doğasına aykırıdır.

Kürtler Türkiye’nin merkezi iktidarına alternatif aramaz, bu konudaki telkin ve teklifleri ikincil sorun olarak değerlendirirler. Kürtlerin derin derdi, gasp edilmiş ulusal ve demokratik hakları, meşru Türk iktidarlarıyla müzakere etmektir. Kürt meselesinin çözümü köklü demokratik dönüşlerin merkezi sorunu ya da sorunsalı değildir. Keşke öyle olsa ama reel durum, bu algının karşılıksız olduğunu söylüyor. Türkiye’de bir iktidar değişimi olmaksızın da Kürt sorununu çözmek mümkündür. Zaten Kürtlerin çözümü bir iktidar değişimine bağlamaları aynı zamanda çözüm istemedikleri anlamına gelir. Çünkü iktidara aday olmak, ya da iktidar değişimi talep etmek, siyasal olarak sorunu başka seviyelere taşımak demektir ki, bugün de yapılan bu büyük yanlışlıktır.

HDP’nin Kürt siyaseti şahsında Türk soluyla yaptığı kader birliği, nesnel olarak, HDP’yi iktidar alternatifi bir parti ve siyaset hattına mahkum ediyor. Ve bu durum kaçınılmaz olarak bütün siyaseti alt üst ediyor. Kürt meselesi aslı karakterini kaybedip, Türkiye’nin demokratikleşmesi siyasetine dönüşüyor ve İktidar sahipleri bu durumu kabul edilemez buluyor. Bu durumun kabul edilemezliği HDP’yi siyasi sistemin dışına itiyor.

Mesele 2015, 7 Haziran seçimlerinin sonuçları, bu siyasi anlayışın hem doğru hem de iflası oldu. Çünkü iktidar arayışında olan HDP’nin partner olarak yanına aldığı Türk solunun toplumsal karşılığı hiç yoktu. Böyle bir karşılıksızlık, ne iktidar olanakları üretebildi ne de karşı darbe girişimlerini önleyebildi. Selahattin Demirtaş’ın cezaevine atılmasıyla ivme kazana karşı saldırı, HDP’yi siyaset üretemez hale getirdi.

“Seni başkan yaptırmayacağız” sloganı seçim stratejisi olarak makul kabul edilse bile esasen, Kimin Türkiye’de başkan olacağı sorusunun muhatabı Kürtler olmadığı için her yönü ve kusura bakmayın her şeyiyle yanlıştı. Türkiye’de kimin başkan olacağı Türkleri ilgilendirir. Bu durum birincil olarak Kürtleri ilgilendirmez. Kürtleri ilgilendiren tek şey, Kürt meselesinin çözümünde, kimin adım atmaya niyetli olup olmadığıdır. Daha doğru bir ifadeyle, Kürt meselesini, süreçlerin birincil meselesi olarak gündemde tutmaktır.

2015 seçimleri sonrası HDP ne yaptı? Herkesten önce koalisyona kapalı olduğunu ilan etti. Sebep? Sebep; o dönemin CHP ve MHP’sine göz kırpmak. Üstelik koalisyona kapalı olma hali ahlaki bile değildi çünkü el altında yürütülen bir İmralı çözüm görüşmeleri mutabakatı vardı. Bir taraftan bir çözüm süreci yürüt, öte taraftan “Seni başkan yapmayacağız, biz koalisyon mualisyonlara kapalıyız”de. Bu olmaz. Olmadı da.

İktidar seçimlerde tek başına hükümet olma olanaklarını kaybetmiş, Hükümeti oluşturmak için koalisyonlara muhtaç hale gelmiş ve HDP herkesten önce iktidara kapıyı gösteriyor. Bu durum nesnel olarak iktidar talep etmekten başka bir anlama gelmez. Zaten öyle de anlaşıldı ve Dolmabahçe’de çözüm masası devrildi. Bu imkanı elinin tersiyle iten bir zihniyetin hedefi mutlak olarak iktidar olmaktır.

Eğer dert iktidar olmaksa, daha doğru bir ifadeyle Kürt meselesi Türkiye’de iktidar olmayı amaçlıyorsa, o zaman Türkiyelileşmeye gerek yoktur. Çünkü iktidar talebi olan her Kürt, aslında Türk’tür. Tasavvur ettiği toplum Türkiye’dir ve başkada nitelikler ihtiyacı yoktur. Bu durumda, ayrıca da Türkiyelileşmesi, sahte bir kalpazanlık olur. Çünkü her sıfat ve bilgi kendi nesnesinin bilgisidir. Bilgi ve sıfat kendi doğasına ve anlam dünyasına uygun olmak zorundadır.

Benim anlamakta zorlandığı hadise şudur: Çözülmek istenilen sorun Kürt meselesi midir yoksa iktidarın ele geçirilmesi meselesi midir? Eğer çözülmek istenilen mesele Kürt meselesiyse, Kürtler neden Türkiyelileşiyor? Tam tersi olması gerekmiyor mu? Söz gelimi başta Türk solu olmak üzere, herkesin Kurdi, Kürdistani olması gerekli değil midir?

Ama anlaşılan öyle değil. Anlaşılan HDP Türk siyasetinde Bucak aşireti kadar ağırlığı olmayan Türk solunun paşa gönlü için hepimizi Türkiyelileşmeye davet ediyor. Peki olalım. Onları mı kıracağız!

Ama küçük bir hatırlatma yapmadan bu yazıya son noktayı koymak istemiyorum. Son İstanbul seçimleri hepimiz için taze yeni bir tarih çağrışımı yapıyor. İstanbul seçimlerinde, muhalefet partileri Kürt oyları olmaksızın, seçimleri kazanamayacaklarını bildikleri halde, bundan emin oldukları halde ve bütün kamuoyu yoklamaları bu gerçeği haykırırken neden HDP ile aynı karede görünmek istemediler? İktidar açıkça Abdullah Öcalan kartını sahaya sürmesine rağmen neden bundan imtina ettiler?

HDP Türkiyelileşme siyasetine tam gaz hız verirken, muhalefet partileri neden bunu inandırıcı bulmuyor? Türk solunun kefaleti neden ciddiye alınmıyor? Öyle ya Türkiyelileşme siyasetinin biricik partneri Türk solu değil mi?

Söz gelimi muhalefet partileri kendi tabanların neden şöyle demeyi bir sorumluluk olarak kabul etmiyor: “Ey ahali HDP Türkiyelileşmek istiyor, aha partnerleri de zaten Türk demiyor.”

Eğer tarihsel ve toplumsal yaşamın gerçek kaynağı fikirler ise, yanlış fikirleri atıp yerine doğru olan fikirleri yerleştirme mücadelesi vererek, toplumun değiştirilebileceğini tasavvur etmek olanaklı demektir.

 

Ali Fikri Işık-K24

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.