Ali Fikri Işık yazdı: Kürtçe ve Kürtler
Kürtçe şimdiye kadar elinden geleni yaptı. Sıra Kürtlerde. Kürtlerin belki de tek tarihsel sorumluluğu, Kürtçeyi, bir eğitim dili olarak konumlandırmaktır.
Bütün tarihleri boyunca Kürtlerin tek ve en büyük şansı, adı Kürtçe olan tutkulu bir dile sahip olmalarıdır. Kürtçenin, kendisi için hayat talep eden arzusu, Kürtlerin ontolojik varlığında zaten yerini çoktan almış olan ve orada yaşayan en değerli dinamiktir. Kürtçenin dinamik ve zengin hafızası, Kürt olmanın bütün niteliklerini bir sel gibi önüne katarak, 21. yüzyıla taşımayı başardı. Ama aynı coşku, sabır ve gayreti Kürtlerin sergilediğini söylemek çok zordur. Kürtlerin Kürtçe karşındaki duruşu, Kürtçenin Kürtler karşısındaki duruşu kadar anaç, köklü ve terk edilmez değildir. Kürtçe, Kürtlere karşı bağlılığını, sadakatini her fırsatta gözler önünde sergilerken Kürtler, bir başka avazın cazibesine kolayca meyil edebilmektedirler. Her şeyden önce Kürtler, Kürtçe kadar arzulu bir varlık olarak, hayatı, tutkuyla deneyimleyecek bir karakter geliştiremediler. Kürtçenin şansızlığı, Kürtlerin en az kendisi kadar talepkar bir karaktere sahip olmamasıdır.
Bir dile sahip olup, bir devlete sahip olmamak dilin kusuru değildir; o dil için ortaya yeterli karakter koyamayan ahalinin kusurudur. Dil, nesneler dünyasını tanımlayarak temsil eder. Ve hiç kimse kusura bakmasın, hiç utanmadan da neye ihtiyacı olduğunu bağıra çağıra ilan eder. Dilin talep ettiği en hayati şey, ulusun en yüksek düzeydeki birliğidir. Dili kendi amaçları için araçsallaştırıp ondan maksimum fayda sağlayacak olan da o dili kullananlardır. Dil kapıyı çalar, o kapıyı açmak da ev sahibinin sorumluluğudur.
Her dil birlik ister; ister zorla ister gönüllü. Her dil, hayatı total olarak temsil etmek ister; ister rızayla ister iradeye rağmen. Her dil hayatı değiştirip dönüştürmek ister; ister reformla ister devrimle. Çünkü hiçbir dil, basitçe ve sadece iletişim aracı değildir. İletişim aracı olmanın çok ötesinde bir şeydir. Belki şu ünlü sportif sloganı dil için, şöyle ifade edebiliriz: Dil, asla sadece dil değildir.
Nasıl söylüyordu Terry Eagleton “Saussure Ferdinand’tan Wittgenstein’a oradan yirminci yüz yıl edebiyat kuramına varıncaya dek, dil devrimi denildiğinde, anlaşılması gereken anlam, dilin sadece iletişim aracı olmadığıdır: Dil düşünce üreten tek merkezdir.” Eğer düşüncenin üretildiği tek form dilse, o zaman kaçınılmaz olarak aynı dil, bugüne kadar üretilmiş bütün insani anlamlar ile hesaplaşacaktır. Hesaplaşma olmadan ilerleme olmaz. İlerleme demekten imtina etsek bile, dönüşüm denilen şey olmaz.
Peki bu hesaplaşmayı kim yapacaktır? Hesaplaşma vaktinde önce, sırf hesaplaşmak için, Kürtçe aracılığıyla üretilmiş olan, bütün insani anlam, değer, duygu ve deneyimleri bir zemin de toplamak ya da daha hafif bir ifadeyle yan yana getirmek gerekmeyecek mi? Çünkü her hesaplaşma yakın temas ve muhatap arar.
Dilin birlik talebi, siyasi düzeyde asgari olarak dilsel bir birliktir. Dilsel birliğin ön koşulu dilin kendi içinde genel kabul gören standartlara ulaşmasıdır. Bir dilin standardı, ancak eğitim aracılığıyla olabilir. Eğitim dili, standartların dilidir de. Eğitim dili, aynı zamanda düşünce üretme kapasitesine ulaşan dildir de.
Kürtçe şimdiye kadar elinden geleni yaptı. Sıra Kürtlerde. Kürtlerin belki de tek tarihsel sorumluluğu, Kürtçeyi, bir eğitim dili olarak konumlandırmaktır. Ayrıca Kürt meselesi söz konusu olduğunda, özellikle de çözüm bahsinde en kolay meşruiyet sağlama potansiyeline sahip olan da Kürtçedir. Çünkü Türkçe ya da diğer başka bir dil, Kürtçeye neden güvenmediğini izah edemez ve bu güvensizlik ortamını gerekçelendiremez.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.