Altmışlı-Yetmişli Yıllardaki Yurtsever Kürd Melleleri
Celâl Temel
Kürd okulları olarak bilinen Kürd medreselerinin tarihi, 10. yüzyıla kadar uzanır. Kürd medreselerinde başından beri dini eğitim ve Arapça dili egemendi ama hep Kürdçe okuma-yazma da vardı. Osmanlının Kürdistan’da egemen olduğu ilk yıllarda, 16. yüzyılda, Botan’ın merkezi Cizre’de kurulan Medresa Sor (Kırmızı Medrese), birçok Kürd alimin yetişmesini sağladı. Pek çok yerde medreseler oluştu. Kürd medreseleri, 16. yüzyıl sonlarında Melayê Cizîrî, 17. yüzyıl sonlarında Ehmedê Xanî (1651-1707) ile farklı bir konuma geldi ve Kürdçe eğitime daha çok ağırlık verilmeye başlandı. Bu dönemden sonra pek çok Kürd alimi Kürdçe divanlar hazırladı. Bu bakımdan, medreselerdeki Kürd milliyetçiliği geleneği bu döneme kadar uzatılabilir.
19. yüzyılın başlarında, Tanzimat ve Islahat fermanları öncesinde, Osmanlının merkezileşme politikalarının bir sonucu olarak Kürd beylikleri dağıtıldı; Kürdistan’da, birbirleriyle didişen küçük ağalık grupları ve halkın dini duygularını sömüren tarikatlar ve şeyhlikler etkin hâle geldi. Bu dönemde medreselerde verilen eğitim, millet bilincini İslam Ümmeti potası içinde eritme işlevi gördü. Kitleler, ya içine kapanıp zamanlarını ibadetle geçirdiler ya da dini koruyan birer araç hâline getirildiler. Kürdler, antik çağdan, Mitra’dan, Zerdüştlükten, Mezopotamya kültüründen gelen geleneklerini unutup, tamamıyla İslam-Arap kültürünün etkisine girdiler.
Bu süreçte, Osmanlı Devleti’nde okullaşma zaten çok azdı, Kürdistan’da ise hemen hiç yoktu. Bazı yobaz medrese hocaları, Kürdleri, uydurulan hikâyeler ve hurafelerle cehaletin kör karanlığına soktular. Bu süreçlerde, bölgede, esas olarak Batılı misyonerlerin kontrolünde Hristiyan ve Ermeni okulları açıldı. Bu sırada, Kürdler arasında okuma-yazma oranı sıfıra yakındı. Az sayıdaki medreselerde, din eğitimi dışında verilen fazla bir şey yoktu. Bir başka dünyadaki cehennemin korkusu içinde yaşatılan Kürd insanın bu dünyadaki yaşamı cehenneme çevrildi. Kürdlerle Ermeniler arasındaki ayrılıklardan biri de bu dönemde başladı. Ermeniler bir aydınlanma içine girerken Kürdler cehaletin karanlığına gömüldüler.
19. yüzyılda Kürd medreseleri, Nakşibendi ve Kadiri tarikatları şeyhlerinin egemenliğindeydi. 19. yüzyıl başında, Süleymaniye Kürdlerinden Mevlâna Halid (1779-1827) tarafından Nakşibendiliğin Halidî kolunun Kürdistan’da yaygınlaştırılmasıyla, Kürd medreselerinde Nakşibendilik etkin olmaya başladı. Mevlâna Halid-i Şarezori (Kürdî-Bağdadi), Kürdistan’da çok sayıda halife yetiştirdi. Tüm halifelerini Kürdlerden seçti ve Nakşibendilik, Kadiriliğe göre daha politik davrandı. Nakşibendilik yaygınlaşırken Bitlis Kürd medreseleri dikkat çekti.
19. yy sonlarında Kürd ulusal mücadelesinde önemli bir direniş gerçekleştiren Nakşibendi şeyhi Ubeydullah Nehri’nin (1827-1883) ulusal tutumu, bu gelenekte önemli bir dönemeçtir. Bu sıralarda, Süleymaniyeli büyük Kürd Şairi Heci Kadir Koyî’nin (1817-1897) de bu geleneğin Kürdlüğe yönelmesinde büyük katkısı oldu. Kürd ulusal mücadelesinde adları geçen, Şeyh Abdüsselam Barzani (1868-1914), Mele Selim (1849-1914), Şeyh Said (1865-1925) ve Bediüzzaman Said-i Kürdi’ye (1877-1960) kadar uzanan çok sayıda Kürd alimi bu medreselerde yetişti. Bizim konumuz ise yakın zamanla ilgilidir.[2]
Kürd Medreseleri, uzun süre Kürdistan’da tek eğitim merkezi olduğu gibi, yerel yönetim merkezi gibiydi aynı zamanda. Türkiye Devleti’nin kuruluşundan bir yıl sonra, 1924’te Tevhid-i Tedrisat (Eğitimin Birliği) kanunu ile Kürdlerin tek eğitim merkezi medreseler kapatılsa da Kürdistan’ın çeşitli yerlerinde, irili-ufaklı medreseler, gizli veya açık, faaliyet göstermeye devam etti. Türkiye Cumhuriyeti sürecinde, kısmen de olsa, Kürd bilincinin geliştiği tek yer medreselerdi.
Sonraki yıllarda medresede yetişen bir köy imamı Mele Şêxmus Suriye’ye geçti ve oradan Cegerxwîn adıyla Kürdçe şiirler yazdı, divanları yayımlandı. Cegerxwîn, Marksist görüşler benimsemesine karşın şiirleri medreselerde okuyanlara büyük etki yaptı. Bu sırada bazı medreselerde, az da olsa Kürdçe eğitim de yapılıyordu. Bu da Kürd milliyetçiliğinin gelişimine etki yaptı. Medreselerin çoğunda, Ehmedê Xanî’nin Nûbihara Piçûkan adlı Kürdçe manzum eseri, Melayê Batê’nın Mevlüd’ü, Şeyh Evdirahmanê Axtepî’nin Rewdinneim eseri, Melayê Cizîrî’nin divanları gibi Kürdçe kitaplar okunuyordu. Feqî adı verilen imam adayları Kürdçe beytler[3] söylerdi.
Altmışlı yıllarda, dünya sosyalist sisteminin ulusal kurtuluş hareketlerine olumlu bakması ve Cegerxwîn’in şiirleri, Kürdistan medreselerindeki bazı hocaların, sol görüşlere de sempati ile bakmasına yol açtı. Güney Kürdistan’da, Kürdistan Demokrat Partisi, Iraklı Arap sosyalistlerle ilişki geliştirirken Kuzey Kürdistan’da bazı din adamları, altmışlı yılların başında Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP’e) ilgi gösterdiler. Bazıları bu partiye üye oldu. Buna karşın medrese hocalarının önemli bir kısmı, Mela Mustafa Barzani (1905-1979) öncülüğünde, Güney’de gelişen Kürd ulusal mücadelesine sempati duydu.
Bu süreçten itibaren, Kuzey Kürdistan’ın çeşitli bölgelerinde, başta Silvan-Batman yöresi olmak üzere, Diyarbakır-Bitlis-Siirt-Mardin-Muş-Hakkâri-Cizre gibi yerlerdeki medreselerde yetişen ve Kürd ulusal mücadelesinde ilgi duyan bir mele-feqî (din hocası), şeyh grubu dikkat çekti. Bunların çoğunluğu Mela Mustafa Barzani öncülüğünde Güney Kürdistan’da gelişen harekete ilgi gösterirken bir kısmı Kürd meselesiyle ilgilendiği için TİP’e de destek verdi. Altmışlı yıllarda mücadele veren, 1967 ve 1969 Doğu Mitinglerine katılan, TİP ve DDKO’ya üye olan veya destek verenlerden, bilinen bazı din adamları şunlardı:
Feqe Hüseyin-Hüseyin Musa Sağnıç (Tatvan, 1925-2003): TKDP ve Rizgarî hareketlerinde yer aldı. Defalarca tutuklandı.
Müftü Mehmet Emin Bozarslan (Genç, 1934): DDKO davasında tutuklandı.
Müftü Abdurrahman Dürre (Malazgirt, 1930-2012): DDKO davasında tutuklandı.
Mele Abdullahê Tumokî-Abdullah Begik (Kozluk, 1894-1992): DDKO davasında tutuklandı.
Mele Evdilkerim-Abdülkerim Ceyhan (Silvan,1930-1976): TKDP, TİP ve Doktor Şivan hareketinde yer aldı. Defalarca tutuklandı.
Mele Mahmud Okutucu (Silvan, 1938-1997): TKDP, TİP ve Doktor Şivan hareketinde yer aldı. Defalarca tutuklandı.
Mele Mahmud Yeşil (Silvan, 1938-2016): TKDP ve Doğu Mitinglerinde yer aldı. Defalarca tutuklandı.
Mele Îmadeddîn Yetiz-Seydayê Gurdilî (Kurtalan, 1936-2020): Helbestvan (şair). TKDP’li, 12 Mart sürecinde tutuklandı.
Şeyh Kasım Bağdu (Beşiri, 1916-1977): 12 Mart TKDP davasında tutuklandı.
Mele İshak-Tepe (Tatvan, 1940): Medreselerde ders verdi, çeşitli Kürdçe kitaplar yazdı.
Ali Güneş (Tatvan, 1938-2018): Medrese kökenli olmasına karşın hiç hocalık yapmadı.
1968 Antalya TKDP davasında yargılandı.
Mele Zeki-Baksi (Kozluk, 1919-1986): Çocuklarını Kürdistan’a vakfettiğini belirten mele.
Mele Cafer Elçi (Silvan, 1923-1986): 12 Eylül sürecinde tutuklandı.
Şeyh Misbah (Silvan, 1934): Helbestvan (şair). Zaman zaman tutuklandı.
Mele Fahrettin Yavuz (Van, …): 12 Mart TKDP davasında yargılandı.
Mele Şebap Bilgiç (Cizre, …-…): 12 Mart TKDP davasında yargılandı.
Mele Şükrü-Dipet Jeli (Eruh, 1949-2022): Helbestvan (şair). KUK davasında tutuklandı.
Dilbirîn-Süleyman İmamoğlu (Batman, 1932): Helbestvan (şair). İstanbul Kürd Enstitüsü
kurucularından.
…
O dönemle ilgili olarak, bildiğimiz, bilemediğimiz, yüzlerce, binlerce Kürd yurtseveri mele bu listeye eklenebilir. Ömrü daha uzun olsun, bugün aramızda bulunan TKDP kurucularından, büyük Kürd yurtseveri Şakir Epözdemir (1937) de devlet okuluyla beraber bir süre medreseye devam edenlerdendir. Bir dönemin pek çok Kürd aydını, okullarla birlikte, küçük medreselere de devam ettiler. Çoğumuzun çocukluğu, bu şekildeki ikili eğitim içinde geçti.
Yukarıda verdiğimiz isimlerin içinde Feqî Hüseyin (Hüseyin Musa Sağnıç), Kürd ulusal mücadelesinde özgün bir yere sahiptir. Onunla ilgili çok şey yazılıp söylenebilir; hakkında pek çok kaynakta bilgi vardır.
Mele Evdeleyê Tumokî veya Mele Evdilê Xerzî olarak bilinen, Kozluk Tumok köyünden Mele Abdullah, altmışlı yıllarda, beyaz sakalı, iri gövdesiyle dikkat çekerken bölgedeki tüm Kürdistani, eylemlerde vardı. 8 Aralık 1970’te, kısa adı DDKO olan Devrimci Doğu Kültür Ocakları Kozluk Şubesi’nin açılışında, “Zulme paydos diyebilmek için, fakirlikten kurtulmak için, toplanmak, örgütlenmek hakkımızdır.” diyordu. Konuşmasından sonra tutuklandı. Tutuklama sırasında, kaymakamın ona tokat attığının söylenmesi üzerine büyük bir miting düzenlendi ve serbest bırakıldı. Rojava’da öldüğü 1992’ye kadar mücadelesini sürdürdü.
Mehmet Emin Bozarslan medrese kökenli olmasına karşın kendini çok iyi yetiştirerek müftü oldu. Sol ideolojiye ilgi gösterdi, 12 Mart sürecinde tutuklandı, yargılandı. Hâlen İsveç’te yaşıyor. Türkçe-Kürdçe çeşitli kitaplar yazdı. Dört cilt, büyük Kürdçe-Türkçe sözlük hazırladı. Elliye yakın eseriyle Kürdoloji ’ye çok büyük katkılar sunan, medrese kökenli bir Kürd aydınıdır.
Abdurrahman Dürre, Norşin Medresesi çıkışlı. Kürd ulusal mücadelesine ilgi gösterdi, kendini çok iyi yetiştirdi. Açtığı medresede Kürdçe ders verdi. Sınavlara girip müftü oldu. Görüşlerinden dolayı defalarca tutuklandı. İstanbul Kürd Enstitüsü ve Mezopotamya Kültür Merkezi’nin kurucuları arasında yer aldı. Son yıllarını, sürgünde Avrupa’da geçirdi.
Mele Abdülkerim Ceyhan, iyi yetişmiş bir din hocası olmasına karşın hocalık yapmadı. Hep, “Ez nikarim ji gele xwe re vira (derewa) bikim.”[4] derdi. TİP’in Silvan, Batman ilçe teşkilatlarında yer aldı, 1967-1969 Doğu Mitinglerinin önemli düzenleyicilerinden biriydi. Sait Kırmızıtoprak (Doktor Şivan) hareketine katıldı. 1974’ten sonra Batman’da açtığı kahvehanesinde yalnız Kürdçe konuşulabiliyordu. Dönemin Kürd milliyetçileri, bir dönem hep bu kahvede bir araya geldiler. 1976 yılında Diyarbakır-Silvan kara yolunda bir trafik kazasında yaşamını yitirdi.[5]
Kürd medreselerinden yetişen yurtsever Kürd meleleri akımı, altmışlı ve yetmişli yıllarda oldukça gelişti. Bu dönemde, yüzlerce binlerce medrese kökenli din adamı, Kürd meselesine ilgi gösterdi. Çoğu, 1961 yılında Güney Kürdistan’da Mela Mustafa Barzani önderliğinde gelişen peşmerge mücadelesine ilgi gösterdi. Kürdistan Demokrat Partisi sempatizanlarıydılar. Kürd ulusal mücadelesine yararlı olur düşüncesiyle, bir süre sol değerlere sempati ile bakanlar dahil, hepsinin gönlünde Kürdlük duygusu vardı.
Sonraki süreçlerde, Türkiye Devlet, sahip olduğu olanaklarla, medreselerden yetişenlerin bazılarını işbirlikçiliğe zorladı. Bu gelişme, doksanlı yıllardan itibaren başka bir sürece evrildi. Günümüzde, sol gelenekten gelen Kürdlerle, medrese geleneğinden gelen ve bazılarınca “Kürd sağı” olarak nitelendirilenler arasında, eskiden yaratılan çelişkiler azaldı. Hâlen, çeşitli Kürd kesimleri arasında, Kürd milli değerleri etrafında bir birlikteliğin oluşturulması çabası vardır…
CT
[1] Mele: Din hocası
[2] Kürd medreseleriyle ilgili bazı kaynaklar;
a) Prof. Dr. Kadri Yıldırım, Kürd Medreseleri, Cilt, 1,2,3, Avesta Yayınları, 2014
b) Sabahattin Bala, Bir Eğitim Kurumu Olarak Şark Medreseleri, Dicle Ün. Yüksek Lisans Tezi, 2012
c) Mehmet Erken, Kürt Medreseleri Nedir? Nasıl Örgütlenmiştir? www.dunyabizim.com, 26/09/2016
d) Serdar Şengül, Kırmızı Medrese (Medresa Sor)
[3] Beyt: Kürdçe dini şiirler
[4] Türkçesi: Halkıma yalan söyleyemem.
[5] Silvanlı dört dava arkadaşının da trafik kazalarında yaşamlarını yitirmesi ilginç bir rastlantı mıdır? 30 Eylül 1976, Silvan-Diyarbakır Karayolu’nda Abdülkerim Ceyhan; 21 Haziran 1978, Diyarbakır-Elâzığ Karayolu’nda Muhterem Biçimli; 1997 yılında Elazığ’da Mahmut Okutucu ve 7 Mayıs 2016 tarihinde de Mahmud Yeşil, Diyarbakır şehir merkezinde, caddeyi karşıdan karşıya geçerken bir aracın çarpması sonucu yaşamını yitirdi... İsmail Beşikçi, bu dört dava arkadaşı için şöyle söylüyor: “Mahmut Yeşil’i her zaman, Seyda Abdülkerim Ceyhan, Mele Mahmut Okutucu ve Muhterem Biçimli’yle birlikte hatırlıyorum. Bu arkadaşlar, trafik kazalarında, trafik kazası süsü verilmiş suikastlarla yaşamlarını yitirdiler. Hepsini saygıyla anıyorum…”
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.