Anız yakma meselesi - Vahap Uluç*

Anız yakma meselesi - Vahap Uluç*

.

A+A-

Vahap Uluç; Harran Üniversitesi İİBF

Uzun zamandır bir sorun olan anız yakma meselesi, Diyarbakır-Mardin arasında kalan bölgede çıkan yangın sonucu çok sayıda insanın hayatını kaybetmesi, yüzlerce hayvanın telef olması ve binlerce dönüm arazinin yanması üzerine tekrar gündeme geldi.

Anız yakmak söz konusu olduğunda herkes, dile pelesenk olmuş şu cümleyi kurar:

Efendim anız yakmak doğru değildir, anız yakılması tarladaki çok sayıda canlıyı öldürdüğü gibi toprağı besleyen organik maddelerin yok olmasına neden olur; bitki beslemesini teşvik eden azot ve karbon miktarını azaltır. Bu da toprağın verimini düşürür.


Ancak şu ana kadar, "Çiftçi neden anız yakıyor?" sorusunu cevaplayacak işin ehli birinden kayda değer bir şey duyulmadı.

Anız yakılması ile ilgili hakim görüş, "çiftçinin bunu bilinçsizliğinden yaptığı" yönünde.

Halbuki çiftçi en az uzmanlar kadar anız yakmanın ne kadar zararlı olduğunun farkında.

Çiftçi anız yakmanın bilincinde değilse bile, bir çok canlının ölmesine sebep olduğu için günah olduğunu düşünür.

Onun için anız yakmak bir bilinçsizlik meselesi değildir, aslında bir çaresizliğin sonucu. 

Mesele şu: Tarlayı ekebilmek için tarlada biçim sonrası arta kalan buğday sapının olmaması gerekir.

Buğday sapı bir yandan (örneğin kültivatör ya da goble ile sürüm yapılması durumunda) tarlanın sürümünü zorlaştırır; diğer yandan mibzer ile ekim esnasında toprağa karışan sap -özellikle tarla nemli ise- mibzerin disklerine dolanarak ekime mani olur.

Sapın tarlada kalmasının doğurduğu bir diğer sorun da örneğin buğday sonrası ikinci ürün olan mısır ekiminde buğday sapı, su tuttuğu için mısırı sarartıp zayıf bıraktırmakta, ürünün verimini düşürmekte.
Sadece derin sürüm yapıldığı takdirde sap, ekime engel olmamakta.

Ancak çiftçi de derin sürümden kaçınmakta. Derin sürümden kaçınılmasının iki nedeni var:

Birincisi, sürümün maliyetini iki-üç katına çıkarıyor olması.

İkincisi de özellikle, buğday hasadı sonrası mısır ekimi döneminde toprak çok sert olduğu için pulluk gibi bir alet ile derin sürüm yapıldığında toprağın dağılmaması ve bu şekilde ekim yapmanın zorluğu. 

Dolayısıyla tarladaki buğday sapı temizlenmediği takdirde ekim yapmak neredeyse imkansız hale geliyor.

Onun için çözüm, yetkililerin anız yakmayı yasakladık açıklaması değildir, buğday sapının tarladaki sorununa çare bulmaktır.

Anız yakmak 2872 sayılı Çevre Kanunu'na dayanarak yasaklanmış durumda.  

Ancak bu yasağı uygulamak şu ana kadar pek mümkün olmadı, bu tedbirlerle bundan sonra da mümkün olmayacak. 

Çiftçi, gece tarlanın bir köşesinden anızı ateşe verip kolluk kuvvetleri geldiğinde de kendisinin yaktığını inkar ederek, kolay bir şekilde, anız yakma sorununun üstesinden gelmekte.

Hukuk somut delile bakar. Anız yaktığı somut delil ile ispatlanmadığı için tarla sahibine ceza yazılamamakta.

Bundan dolayı, valilik genelgeleri ile her hasat döneminde anız yakma yasağının hatırlatılıyor olması sadece usulden bir şey, bu yasağın hiç bir caydırıcılığı yok.

Aslında yetkililerin bu yasağı hatırlatmakla yetinmesi, bu sorun ile ilgili kafalarında bir çözümün olmadığının işareti. 

Bu haliyle, değil bir yasa bununla ilgili on yasa da çıksa hiç bir caydırıcılığı olmayacak.

Merak ediyorum 1993'ten beri yasak olan anız yakma eyleminden dolayı şu ana kadar kaç kişi cezalandırıldı?

Anız yakmayı özendirmiyoruz tabi ki ama Collingwood'un güzel bir sözü var;

Eğer bir kimse bir şeyi yapamıyorsa, onu yapıp yapmaması  gerektiği sorusu sorulmaz.


Aynı şekilde ekime engel olan tarladaki buğday sapına bir çözüm bulunmadığı müddetçe "anız yakmak zararlıdır" tespiti de abes ile iştigalden başka bir şey olmayacak; ne de olsa çiftçi anızı yakmaya devam edecek.

Kaynak: Independent Türkçe 

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.