"Anti-Kürt tutum etrafında ortaya çıkan ve giderek büyüyen genel bir tavır var"
.
“Anti-Kürt tutum etrafında ortaya çıkan ve giderek büyüyen genel bir tavır var. Kimi siyasi aktörlerde bu çok kuvvetli, kimilerinde daha silik ama hepsinin ortak bir bağı var: Kürt meselesini -temsilini dikkate almadan- ekonomik gelişmeye, büyümeye, demokratik bir zıplamaya bağlayarak etnik niteliğinden sıyırmak… Kürtleri siyasal sistem içinde kendine has bazı taleplerde bulunan bir grup olmaktan çıkartıp liberal bir buharlaşmaya tâbi tutmak. Bu tavır demokrasiyi ilkesel açıdan tıkıyor ve bundan sonra da tıkayacak gibi gözüküyor.”
Yüzde 10’dan fazla oyu olan meşru ve legal bir partiye bakanlık ‘verilebileceğinin’ söylenmesi (‘verileceği’ bile değil ‘verilebileceği’) muhalefet bloğunda dahi büyük bir krize yol açabiliyor. Bu, iktidar için muhalefete karşı kullanabileceği çok kullanışlı bir kriz değil mi? Kürt oylarının böyle çıkışlarla muhalefet bloğundan uzak tutulmaya devam edilmesinin sonucu belli. Burada bariz bir mantıksızlık yok mu?
Aslında yaşanan gelişmenin birkaç düzeyi, bu soruların işaret ettiği hususlar. Son derece önemli sorular ve noktalar. Dediğin gibi yüzde 10’u aşan bir oy alması beklenen, şu anda Türkiye’nin üçüncü büyük partisi olan, ülkenin son derece can yakıcı bir sorununu temsil eden bir siyasi parti söz konusu. Hem fonksiyonel olarak hem de ilkeler açısından hiç şüphe yok ki bu siyasi partinin dikkate alınması, en azından varsayımsal olarak iktidar paylaşımında tümüyle dışlanmaması esasen demokrasinin bir gereği.
Bugün İYİ Parti tarafından yapıldığı gibi, daha ortada fol yok yumurta yokken, daha seçimler yapılmamışken, iktidarın nasıl paylaşılacağı belli değilken olmazsa olmaz koşul koyup belli bir siyasi partiyi her anlamda devre dışı bırakmak ve bunun üstünden siyaset yapmak demokratik ilkelerle bağdaşır bir şey değil.
Gürsel Tekin’in konuşmasını izledim; bir siyaset yapma ya da siyaset kapısı açma tarzında gelmedi bana konuşması. “HDP’yi de masaya alacağız, iktidarı da paylaşarak Türkiye’yi yöneteceğiz” imasından çok, gerektiği takdirde HDP’ye de bir bakanlık verebilir anlamında konuştu. Arkasından İYİ Parti’den gelen tepkilere verdiği yanıt da aynı istikamette oldu. Yani demokrasinin gereği olarak bu tür koşulların koyulmasının doğru olmadığını ima eden bir tavır aldı. Ben doğru buluyorum bu tavrı.
Tabii işin bir de diğer tarafı var; ilkelerimiz son derece önemli olmakla birlikte, demokrasi açısından Türkiye’nin tıkandığı bazı noktalar var bu demokratik ilkelerde; yaşam biçimi kavgası, laiklik meselesi, başörtülüler bu tıkanma noktalarından birini oluşturdu yıllarca.
Şimdi de Anti-Kürt tutum etrafında ortaya çıkan ve giderek büyüyen genel bir tavır var. Kimi siyasi aktörlerde bu çok kuvvetli, kimilerinde daha silik ama hepsinin ortak bir bağı var: Kürt meselesini -temsilini dikkate almadan- ekonomik gelişmeye, büyümeye, demokratik bir zıplamaya bağlayarak etnik niteliğinden sıyırmak… Kürtleri siyasal sistem içinde kendine has bazı taleplerde bulunan bir grup olmaktan çıkartıp liberal bir buharlaşmaya tâbi tutmak. Bu tavır demokrasiyi ilkesel açıdan tıkıyor ve bundan sonra da tıkayacak gibi gözüküyor.
Nitekim altılı masa HDP’yi dışladıkları istikamete hep beraber ilerliyorlar. Bir siyasi parti “Benim yüzümden değil, İYİ Parti’nin yarattığı bir durumdur dese de sonuç olarak onu da bağlayan bir tablo çıkıyor karşımıza. Tabii bu büyük bir paradoks. Bu büyük paradoks zaten senin sorduğun ikinci soruda da karşımıza çıkıyor.
O zaman sorumuz şu: Siz, HDP’siz seçimi kazanabilir misiniz? Muhalefet partileri olarak bu soruyu bu aktörlerin kendilerine sormaları lazım. Fatih Altaylı’nın bir yazısında okudum. AK Parti kulislerini aktarırken o da diyor ki, “HDP ile anlaşamazlar, anlaşamazlarsa biz parlamentoyu kaybetsek bile karşımızda blok bir muhalefet olmaz.” Dolayısıyla HDP bu kadar kritik. Bu açıdan bakıldığı zaman evet muhalefetin gidişi iyi bir gidiş, farklılıklar bir araya geliyorlar fakat Kürtlerin dışlanması üzerinden bu işin yürütülmesi hem demokrasinin ilkeleri bakımından hem bu işin fiiliyatı, içeriği bakımından, yürütülebilmesi bakımından son derece sorunlu, özellikle seçimlerdeki başarıyı gölgeleyecek, etkileyebilecek bir niteliği var.
Bir başka husus da tabii bu siyasi partiler arasındaki ayrımla ilgili. Şimdi İYİ Parti burada HDP koşuluyla çok sert bir çerçeve çiziyor ve o çizdiği çerçeve o kadar katı bir çerçeve ki oradaki varlığını HDP’sizlik ve Kürt temsilcinin olmamasına bağlıyor. Bu pazarlık konusu olmaktan çok bir tanımlayıcı husus haline gelmeye başlıyor. Bu grubun sınırlarını çiziyor. Fakat bununla birlikte, işte Gürsel Tekin’in ifadesinde olduğu, Koray Aydın’ın buna verdiği yanıtta olduğu gibi her an siyasi partiler arasında bu konuda farklılıkların, farklı görüşlerin çıkması muhtemel. Dolayısıyla altılı masa arasındaki kırılma noktaları, ayrım noktaları da temelde geliyor, buraya dayanıyor. O zaman meseleyi şöyle toparlamak lazım; Kürt meselesi, Türk demokrasisinin Türkiye’nin geleceğinin kilit meselesi. Bu mesele üstünde düşünmeden bu mesele üstünde konuşmadan Türkiye’nin demokrasiye doğru yol alması mümkün değil.
Bunun etrafında daha çok tartışacağımız anlar gelecek. Örneğin birinci tur seçimlerinde diyelim HDP kendi adayını koyarsa, bu adaya oy verme eğilimiyle muhalif adaya oy verme eğilimi ortaya çıkacak. İkinci tur öncesi birinci ya da ikinci sırada olacak muhalif adayın HDP’lilerle ve Kürtlerle ne tür temaslar kuracağı, altılı yapının buna ne oranda müsaade edeceği önemli. Hadi bunlar aşıldı diyelim. Seçimlerden sonra parlamentoda HDP demokrasi açısından çok önemli bir işlev oynar.
İlişkisizlik, yok saymak, iktidarın su yolundan gitmek demokrasi ilkeleri bakımından sorunlu, seçim sonuçları bakımından sorunlu, Türkiye’nin geleceğinin ya da normalleşmesinin önündeki gelecek bakımından sorunlu.
Kaynak: Serbesiyet
Programın tamamını izlemek için:
Ali Bayramoğlu'yla Bugünler
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.