Apê Egît: Klam neredeyse biz oradayız
Apê Egît'in çaldığı klamlar ve meyinin sesi hâlâ kulaklarımda. Son olarak, ülke hasretimiz hiç bitmeyecek diyordu: "Bizim burada bir söz var ‘Em li ser ava cemidî-Em li ser berfê sekinîn’ (Biz buz üstündeyiz-kar üstünde duruyoruz).
Apê Egît'in çaldığı klamlar ve meyinin sesi hâlâ kulaklarımda. Son olarak, ülke hasretimiz hiç bitmeyecek diyordu: "Bizim burada bir söz var ‘Em li ser ava cemidî-Em li ser berfê sekinîn’ (Biz buz üstündeyiz-kar üstünde duruyoruz). Buz erirse biz de eririz, o açıdan hep tedirginiz. Umarım beni anlıyorsun kurê min."
Egidê Cımo ‘’Mîrê Bilurê’’ yani ‘’Kavalın Miri’’ olarak ünlenmiş bir Êzidi sanatçıydı. Ailesi Van’ın Özalp ilçesinden Erivan’a sürgün gönderildi. Egit amca 1932 yılında Erdêşêr köyünde dünyaya geldi. Müziğe ilk adımını da henüz 8 yaşlarında iken kamıştan yaptığı bir üflemeli enstrümanla başlamış. Müzikal yeteneği onu ünlü Erivan Radyosu’na kadar taşımış. Bilûrun miri Apê Egît, 31 Ocak 2019’da aramızdan ayrılmıştı. Müzisyen arkadaşları son yolculuğunda onu yalnız bırakmamış ve mezarı başında bilûr çalmışlardı.
Bir Temmuz sabahı Erivan’daki evinin kapısını çalmıştım. Candan bir ses tonuyla, “İsveç’ten mi geliyorsun? Seni bekliyordum. Tu bi xêr hatî (Sen hoş geldin)” dedikten sonra, gülümseyerek, “Türkçe bilmem, bildiğim tek Türkçe cümle budur: İlk görende yoldaş, iki görende kardaş”.
Tanışmamızın hatırına ‘pêncî gram’ içmemiz gerektiğini söylediğinde şaşırdım, 50 gramlık içmemiz gereken şeyin ne olduğunu merak ettim. Klam, mırıldanarak dolabına doğru ilerledi ve meşhur Erivan dut votkasını çıkardı. “Budur bizim pêncî gram” dedi ve küçük, şirin votka bardaklarını doldurup Êzidilerin kutsalı, tanrının meleği ve elçisi kabul ettikleri Melekê Tawûs (Tavus Meleği) için bir dua okumaya başlayınca kadehlerimizi kaldırdık. İlk kez bir Êzidi duası duymuştum, oldukça mistik ve etkileyiciydi…
“İsveç’ten buraya bizim için gelmene çok sevindim’’ dedi ve sözü alıp zamanın içine aktı: “Arkadaşlar saz yani tembûr çaldığını söyledi, tembûrun sesini çok severim fakat bizim buralarda çalan yoktur. Malum aramızdaki sınırlar kapalı, bu sebepten unuttuk tembûrun sesini. Ben sınırın ötesinden davet aldığımda iki gümrük geçmek zorunda kalıyorum. Gürcistan üzerinden Diyarbakır’a gidip geldim. Bizim dengbêj Feyzoye Rizo ile gitmiştik, oradaki insanlarımız çok sıcak karşıladılar bizi, bu beni çok mutlu etmişti. Hatta orada kalıp çocuklara mey dersi vermemi çok istediler. Teklif ettikleri maaş buraya kıyasla daha iyiydi fakat Erivan’ı, anılarımı bırakıp gidemedim…”
Müzikten konu açılmışken Erivan Radyosu’ndan devam ettik konuşmaya. Sözü ona bırakalım: “Erivan Radyosu’nun bize çok faydası oldu, sesimizi elimizden geldiği kadar duyurduk. Dengbêjler radyo sayesinde kendilerini tanıtmış oldu. Biz müzisyenler de sürekli dengbêjlere eşlik ettik. Radyonun yanı sıra düğünlere de gidiyorduk.’’
Sonra gözleri dolu bir şekilde “O günleri unutmak mümkün değil. Bazen paramız olmadığında radyoya yürüyerek gidip gelirdik. Benim yol arkadaşım Karapetê Xaço idi. Anılarımız çoktur. O, radyoya ilk klam söylemeye geldiğinde, Ermenidir diye kimse onun Kürtçe söyleyeceğini tahmin etmiyordu. Radyo kurulu onun sesini çok merak etmişti. Söylediği klam o kadar tiz ve büyüleyiciydi ki inanılmaz bir atmosfer oluşmuştu. Herkes şaşkındı. Biz onun klamları, bir Kürt dengbêjden farksız, bu kadar duygulu okumasına inanamadık. Bizim ilk Ermeni dengbêjimiz olmuştu o. Radyo tarafından hemen işe alınmasına karar verildi ve o günden sonra hem müzik hem de yol arkadaşı olduk. Aram Tigran’la da beraber uzun süre müzik yaptık ‘Xwedê rehma xwe lê bike (Allah rahmet eylesin). Saygıyla anıyorum kendisini, büyük müzisyendi. Bunun yanı sıra birçok dengbêjle çalışma fırsatım oldu, hepsi çok değerliydi. Radyo ile çalışmanın yanı sıra Erivan’daki Romanos Melikian müzik kolejinde obua eğitimi almam, müziği akademik anlamda tanıma fırsatını yarattı.’’
Konu makamlardan açıldığında ise Apê Egît “Ben Batı müziği eğitimi aldım. Biz burada klamları hep kulaktan çalarız. Onun için makamı teorik olarak bilmem, sadece hissederek çalarım. Bizi biz eden klamlarımızdır, klam neredeyse biz oradayız. Dengbêjsiz müziğimizi düşünmem imkansız. Kürt müziğinde Evdalê Zeynikê ve Şamilê Beko benim için çok özeldir. Fakat bütün dengbêjlerimiz Kürdistan bahçesinin birer çiçeğidir.”
Röportaj yapmak istediğimi söylemeye fırsat bulamadan birçok sorunun cevabını spontane veriyordu Apê Egit. Meyini çıkarıp hüzünlü bir doğaçlama partisyon çalmaya başladı. Derin ve duygulu bir tarzı vardı. İlerlemiş yaşına rağmen, ustalık icrasından bir şey kaybetmemişti. O kadar mest olmuştum ki müziğin bitmesini hiç istemedim. Sonra bana dönüp “Bizim makamımız da işte böyle kurê min (oğlum) ” dedi.
Bir süre daha mey çaldıktan sonra sohbete devam ettik: “Bilirsin bizim buranın dengbêjleri meşhurdur. Fakat o dengbêjler artık yok. Sosyal ve ekonomik politikaların ilk mağduru bizleriz. Gerek Kafkas ülkeleri, gerek Rusya ve Avrupa olmak üzere birçok Kürt dengbêji, müzisyeni ve aydını Ermenistan’ı terk etti. Erivan Radyosu da hala eski kayıtları yayınlıyor. Şimdilerde, buralarda dengbêj diyebileceğimiz kimseler neredeyse kalmadı. Şu an bir tek Erivan Radyosu’nun ünlü müzisyenlerinden rahmetli Şamilê Beko’nun oğlu Mecîdê Beko var. O davul çalar, ben de mey… Ara sıra buluştuğumuzda birlikte çalarız.”
Birkaç gün sonra Mecîdê Beko’nun evinin kapısını çaldık Apê Egît’le beraber. Hazır saz çalanımız da varken hemen başlayalım klam çalmaya dedik. Mecîdê Beko Kafkas davulunu çıkarıp hemen bize eşlik etmeye başladı. Apê Egît gibi enerjisinden hiçbir şey kaybetmemişti o da. Saatlerce klam çalıp, müzikten konuştuk. Unutulmaz bir akşamdı.
Mey sesi hala kulaklarımda…
Apê Egît’in çaldığı klamlar ve meyinin sesi hâlâ kulaklarımda. Son olarak, ülke hasretimiz hiç bitmeyecek diyordu: “Bizim burada bir söz var ‘Em li ser ava cemidî-Em li ser berfê sekinîn’ (Biz buz üstündeyiz-kar üstünde duruyoruz). Buz erirse biz de eririz, o açıdan hep tedirginiz. Umarım beni anlıyorsun kurê min.”
Erivan’da geçirdiğim süre içinde başta Apê Egît ve Mecîdê Beko olmak üzere birçok müzisyenle tanıştım. Onların eşsiz melodilerini dinlerken Dersimli Silo Qiz’i hatırladım. Makamsal benzerlikleri vardı. Araya yıllar belki yüzyıllar girdiği için küçük değişimler olmuştu müzikte ama yapısal formları çok az bozulmuştu. İsveç’e döndüğümde yüksek lisans tezimi işte bu büyük gelenek (dengbêjler) üzerine tamamladım
Bu yazı ilk olarak Gazete Duvar’da yayınlanmıştır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.