Apê Musa ile tanışmam...
Ingilizler 1932 yılında, Irak devletinin bağımsızlığını verdi. Bağımsızlığını alan Irak devleti için, meşhur İngiliz ajanı Lawrence’in keşfettiği Mekke Şerifi’nin oğlu Faysal Irak Krallığına getirildi.
Kral Faysal hiç zaman kaybetmeden, İngilizlerin verdiği destekle,1933’te Kürtlere karşı savaş başlattı. Irak ordusu, Kürtlere karşı zorlandığı zaman, İngilizlerin savaş uçakları, savaşan peşmergelerle sivilleri ayırmadan, Kürdistan'daki insanları acımasızca bombalıyordu. O dönemde Şeyh Ahmet Barzani Kürtlerin lideriydi. Şiddetli bombardıman sonucunda Şeyh Ahmet Barzani mecburiyet karşısında, Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldı. Türk devleti Şeyh Ahmet Barzani’yi Eskişehir’de ikamete tabii tutulmuştu. Küçük kardeşi Melle Mustafa Barzani savaşa devam ediyordu. 1934’te Irak devletiyle Kürtler arasında barış sağlandı. Kürtler silahlarını Irak devletine teslim etmeden evlerine döndüler. Barışın sağlanmasından sonra Şeyh Ahmet Barzani Güney Kürdistan'a geri döndü. Merhum Şeyh Ahmet Barzani belli bir süre sonra, savaşta ve barışta bütün sorumluluğu kendisinden küçük olan kardeşi Melle Mustafa Barzani’ye devreder. Merhum Melle Mustafa Barzani birçok cephede, Irak ordusuna karşı zafer üstüne zafer kazanıyordu.
1946’da Mahabbat Kürt Cumhuriyeti kurulduğu zaman, merhum Melle Mustafa Barzani Genel Kurmay Başkanı olarak görev alıyor. Yanına aldığı peşmergeleriyle beraber, Mahabbat Kürt Cumhuriyeti'ni koruyordu. Qazı Muhammed Mahabbat Kürt Cumhuriyeti'nin Başkanı'ydı.
11 ay sonra İngilizlerin ve Stalin’nin ihaneti ile Mahabbat Kürt Cumhuriyeti yıkıldı. Merhum Qazı Muhammed, idam olacağını bildiği halde, Mahabbat halkına verdiği sözü tutarak kaçmadı.İran devletine teslim oldu. Melle Mustafa Barzan bölgesine döner. Kürdistan coğrafyasında yaşama imkanı kalmadığını gören Melle Mustafa Barzani kendi savaşçılarıyla yaptığı toplantıda aldığı karar üzerine 1947 Mayıs ayının ilk haftasında 514 savaşçı 58 günlük tarihi uzun yolculuğuna çıkarar. Mecburiyet karşısında Sovyetler Birliği'ne iltica eder. Şeyh Ahmet Barzani yeniden savaşın ve barışın sorumluluğunu omzuna alır.
Dicle İlköğretmen Okulunda okuyorum. Ikinci sınıftan, üçüncü sınıfa geçtim.14 Temmuz 1958’de Irak’ta General Abdülkerim Kasım askeri darbe yaptı. Irak Kralı Faysal ve Başbakan Nuri Sait Paşa aynı gün kurşuna dizilerek öldürüldüler. Cesetleri arabaların arkasına bağlanarak Bağdat caddelerde sörüklediler.
Irak’ta yapılan askeri darbeden sonra, Şeyh Ahmet Barzani yolunu bulup, General Abdülkerim Kasım’la görüşür. “Merhum Melle Mustafa Barzani’den haberim yoktu.”Şeyh Ahmet Barzani’nin, General Abdülkerim Kasım’la görüşmesinden sonra, Melle Mustafa Barzani, Kasım ayında Rusya’dan, Bağdat’a döner. Abdülkerim Kasım, Bağdat’ta Melle Mustafa Barzani’ye bir saray hazırladı. Melle Mustafa Barzani belli bir süre sarayda kaldıktan sonra, Kürtler için bazı demokratik taleplerde bulunur. Abdülkerim Kasım, Melle Mustafa Barzani’nin isteklerini kabul etmeyince merhum Melle Mustafa, Bağdat’tan ayrılarak Barzan bölgesine geri döner. 11 Eylül 1961’de Irak devletine karşı ulusal özgürlük harekatını başlattı. O günlerde bazı sesler kulağıma gelmeye başladı.
1958-1959 öğretim yılında Dicle İlköğretmen Okulunda üçüncü sınıfı okudum dördüncü sınıfa geçtim. Bir aracının yardımıyla, adını duyduğum merhum Hukuk Doktoru Avukat Canip Yıldırım’la tanışmak için Haziran ayında, Diyarbakır’a geldim. Bana yardımcı olan kişi, buluşacağım yerin adresini vermişti. Adres: Onur Palas Otel’in arkasındaki sokakata, gazete yayınlayan İleri Yurt matbaası idi.
O güne Kadar Musa Anter’in adını duymanıştım. Bana verilen adrese gittim. İtalyan yaka gömlek giymiş, çok yakışıklı birisi oturuyordu. Sordum, Canip Bey siz misiniz. Dedi ben Musa Anter. Otur dedi oturdum. Hiç unutamam. Apê Musa’nın elinde kağıt kalem vardı. WAN DÖLÜ başlıklı bir şiir yazıyordu ve yazdı. Şiiri bana verdi, dedi oku ve açıkla. Okudum. O günkü kültürümle açıkladım. Kâğıdı elimden aldı kendisi okudu, benim anladığımdan daha geniş kapsamlı anlattı.
Ziya Gökalp Lisesi'nde okuyan öğrencilerden tanıdıklarım vardı. Birisine sordum. Avukat Canip Yıldırım’a nerde ve nasıl ulaşacağım. Arkadaş dedi, büyük postanenin yakınında İstikamet Ecza deposu var. Orda bulabilirsin. Bir gün sonra, İstikamet Ecza deposına gittim. Beş kişi oturuyordu. Bunlaradan yalnız Apê Musa'yı tanıdım, diğer dört kişiyi tanımıyordum. Saygıyla onlara yaklaşarak, Apê Musa’ya sordum. Canip Abi burda mı? Hayır dedi. Yanlarında oturmam için çok ısrar etti. Cesaret edip yanlarında oturamadım. Saygılı bir şekilde ayrılırken, oturanlardan biri dedi: "Bu genç kimdir? Apê Musa dedi bu genç, Dicle İlköğretmen okulunda okuyor. Yıllar geçtikten sonra diğer dört kişiyi beli aralıklarla tanıdım. Dr. Yusuf Azizoğlu, Boksor Esat Cemiloğlu, Dr. Tarık Ziya Ekinci ve Said Elçi idi. Epeyce uğraştan sonra, dünyanın en alçak gönüllü insanı, Hukuk Doktoru Avukat Canip Yıldırım’ı tanıdım. O beş kişiden yalnız Dr. Tarık Ziya Ekinci sağdır. Tarık Abi'ye sağlıklı uzun ömürler diliyorum. Dr. Yusuf Azizoğlu ve Boksor Esat Cemiloğlu Allah'ın emriyle öldüler. Said Elçi ve Musa Anter kör kurşunlarla öldürüldüler. Allah rahmet etsin nur içinde uyusunlar.
1961 ve 1962 öğretim yılında mezun oldum. Mezun olduktan sonra on bir yıl köylerde öğretmenlik yaptım. 1974’te Diyarbakır merkezinde İsmet Paşa İlkokulu’na geldim.
Dünyada eşi ve benzeri olmayan verilen bir muhtıra ile 12 Mart 1971’de,Türkiye'de askerler yönetime el koydular. Bazı illerde sıkı yönetim ilan edildi ve sıkıyönetim mahkemeleri kuruldu. Gözaltılar ve yargılamalar başladı. Apê Musa’da gözaltına alınmıştı, yargılanıyordu. Ceazevindeyken ziyaretine gittim. Tel örgünün önüne geldiği zaman, dedi: "Ziyaretçim kimdir? Dedim: "Abi ziyaretçin benim" ve kendimi tanıttım. Beni hatırladı. Zaman zaman Apê Musa ile sohbetimiz oluyordu.
Sıkı yönetim mahkemelerinde en ağır ceza, Diyarbakır sıkı yönetim mahkemesi, Kürt olan Yumnu Budak, Fikret Şahin ve arkadaşlarına 16 şer yıl hapis cezası verdi. Ünversite öğrencilerinden; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildiler.
1990 yılında, Diyarbakır İnsan Hakları Dernğinin kongresi yapılırken birçok arkadaş konuştular. Yaptığımız konuşmalardan dolayı Mali Müşavir Mehmet Vural, Mühendis Hatip Dicle, Diş Doktoru Zeki Budak ve benim hakkında savcı dava açtı. Mahkeme günü Zeki Budak gelmedi. Mehmet Vural, Hatip Dicle ve ben mahkemeye gittik. Mehmet Vural avukat tutmamıştı. Ben iki avukat tutmuştum. Hatip Dicle bir avukat tutmuştu. Savunmamızı yaptıktan sonra, Mahkeme Başkanı avukatlara döndü, dedi siz ne diyorsunuz. Avukat Cemşit Bilek dedi: "Bize birşey bırakmadılar,herşeyi kendileri anlattılar." Bizler berat ettik. Mahkeme salonunda kendimizi savunurken, Baro Başkanı Avukat Fethi Gümüş, Apê Musa ve şu an adlarını hatırlayamadığım üç kişi daha vardı. Mahkemenin kapısında bizleri dinliyorlardı. Apê Musa’yı son olarak mahkeme binasında gördüm.