Arap basınında geçen hafta: ‘Sisi de bir darbeye maruz kalabilir’
Arap medyası geçen hafta Mısır'daki protestolara geniş yer ayırırken, Türkiye ile ABD arasındaki güvenli bölge anlaşması da gündemdeydi.
Gazete Duvar
Mısır’da Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’ye karşı devam eden protestolar ile Rojava'da oluşturulmak istenen güvenli bölge Arap medyasında bu hafta geniş yer buldu. Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda güvenli bölge planını açıklaması sonrası ABD’nin tavrı belirsizliğini korurken, bazı Arap yazarlar Washington’ın Ankara’dan gelen taleplere göz yumabileceğini savunuyor.
‘FIRAT’IN DOĞUSUNDA ÇATIŞMA ÇIKMAZ’
Birleşik Arap Emirlikleri’nde yayımlanan El Haliç gazetesinin önde gelen yazarlarından Muhammed Nureddin’in yorumu şöyle:
“Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD’ye Fırat’ın kuzeydoğusunda güvenli bölgenin hayata geçirilmesi için verdiği mühletin dolmasına az bir süre kaldı. Esasen Türk ve Amerikalı tarafların üzerinde anlaştıkları şey, uluslararası kanuna aykırı bir durum. Erdoğan ve Rusya’nın daha önce, İdlib ve Afrin’deki Fırat Kalkanı bölgesinde üzerinde anlaştıkları durum gibi… Herkes kendisinin olmayan ve Suriye adlı yabancı bir ülkeye ait topraklar üzerinde anlaşmalar yapıyor.
Erdoğan ABD’yle askeri olarak karşı karşıya gelmeden tehditlerini uygulamaya koyarsa, bu durum tek bir şeye işaret eder: ABD Kürtlere karşı bu duruma göz yummuştur. Böylesi bir durumu ABD’nin hesapları açısından göz ardı etmemek gerekir. Zira ABD, Abdullah Öcalan’ı 1999 yılında tutukladı. Irak Kürtlerini iki sene önceki bağımsızlık referandumunda hayal kırıklığına uğratan da ABD. Türkiye tarihi boyunca ABD’yle askeri olarak doğrudan karşı karşıya gelmedi. Fırat’ın doğusunda veya herhangi başka bir yerde böyle bir durumun yaşanması muhtemel de görünmüyor.”
‘ERDOĞAN’IN ISRARI ETKİLİ OLMADI’
Londra merkezli El Arab gazetesiyse, Erdoğan’ın New York’taki açıklamalarının henüz ABD nezdinde etkili olmadığı yorumunu yaptı:
“Türkiye’nin bir oldu bitti şeklinde güvenli bölge oluşturulması yönündeki tehditleri ABD Başkanı Donald Trump üzerinde etkili olamadı. Bazen mevkidaşı Erdoğan’ın taleplerini anlayışla karşıladığını açıklayan Trump, Suriyeli Kürtlerin menfaatlerine daima stratejik ittifak penceresinden bakıyor. Erdoğan ise New York ziyaretini sonuç almadan tamamladı.
Ankara ve Washington geçtiğimiz ağustos ayında Rojava'da bir güvenli bölge oluşturulması için uzlaşmaya vardı. Türkiye’nin bu güvenli bölgenin eylül ayı bitmeden uygulamaya konması gerektiği yönündeki ısrarlarına rağmen ABD’nin tutumu belirsizliğini koruyor. Sonuçta yine ABD’nin tutumu belirleyici olacak.”
SİSİ’NİN ‘DIŞ GÜÇLER’ İDDİASI KABUL GÖRMEDİ
Mısır’daysa Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’ye karşı protesto gösterileri devam ederken, güvenlik güçleri de eylemcilere ve gösteri çağrılarına destek veren muhaliflere karşı baskıyı artırıyor. Mısır’ın yanı sıra Sisi’yi destekleyen Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde medyası her ne kadar gösterileri görmezden gelse de, eylemlerin nereye varacağı merak ediliyor. Gösterilerin Muhammed Ali adlı eski bir müteahhidin çağrılarıyla başlamasına rağmen, herkes temel nedenin ülkedeki siyasi, toplumsal ve ekonomik durum olduğu üzerinde hemfikir. Mısır yönetimi ise gösterileri ‘dış komplo’ olarak gösterme çabasına devam ediyor. Birçok Arap gazeteci ordunun ünümüzdeki süreçte temel belirleyici olacağı görüşünde.
‘ZAMLAR VE İŞSİZLİĞE ÖFKE BÜYÜK’
Lübnan gazetesi El Ahbar’dam Celal Hayrat, eylemleri şöyle değerlendiriyor:
“Mısır tarihinde tağutların devrilmesi tek bir şekilde olmamıştır. Her bir tağut farklı bir yolla devrildi. Gidişleri arasında benzer bazı noktalar olabilir ancak temel ortak nokta iktidara gelen herkesin ömür boyu kalabileceğini düşünmesi oldu. Hem de onları hedef alan sokağın muhalefetine rağmen. Abdülfettah Sisi ile aradan geçen beş sene her alanda verilen bir savaş misaliydi. Şu an kimse, Müslüman Kardeşler’le savaşın simgesi konumuna ulaşan Sisi’nin aynı sokakta en kötü hakaretlerle karşı karşıya kaldığını inkâr edemez. Daha önce insanların İhvan’a karşı desteklemek için sokaklara indiği Sisi, şu an büyük bir öfke patlamasının hedefinde. Bu öfke de, müteahhidin yeni cumhurbaşkanlığı sarayları inşa edildiğine dair açıklamaları dolayısıyla değil. Aksine bu öfke patlamasının sebebi zamlar, adil bir ücret karşılığında iş fırsatlarının olmayışı ve iş adamlarını bile zorlayan koşullardır.”
‘SİSİ DE BİR DARBEYE MARUZ KALABİLİR’
El Arabi el Cedid gazetesi yazarı Usame Ebu Reşid ise Sisi’nin bugün bir darbeyle karşı karşıya kalabileceği görüşünde:
“Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi, Muhammed Mursi’ye karşı 2013 yılında liderlik ettiği kanlı askeri darbeden bu yana hiç bu derecede endişeye kapılmamıştı. Sisi o dönemde savunma bakanıyken orduyu söz konusu darbe için kullandığı gibi, bu gün öyle görünüyor ki aynı tehlikeden korkuyor. İşin açıkçası, kendi iktidarı için ordudan endişelenmekte de haklı. Zira kendisi 2018’den bu yana, daha önce Hüsnü Mübarek’i görevi bırakması için zorlayan ve 2013’te darbeyi gerçekleştiren generallerin çoğunu tasfiye etti. Sisi suç ortaklarından kurtulmakla da yetinmedi. Ordunun simgeleşmiş bazı isimlerini küçük düşürmekten de geri durmadı. 2018’den bu yana tutuklu bulunan eski genelkurmay başkanı Sami Anan gibi. Hem de sırf cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sisi’nin karşısına aday olarak çıkmaya cüret ettiği için. Yine aynı şekilde, sırf adaylığını açıkladığı için birleşik Arap Emirlikleri’nden Mısır’a kovulan Ahmet Şefik gibi.”
‘MISIR’DA ORDU BELİRLEYİCİ OLACAK’
Lübnan gazetesi El Nashra’dan Mahir El Hatib ise Sisi konusunda şu yorumu yapıyor:
“Mısır’ın birçok kentinde meydana gelen hareketlilik, rejimin iş adamlarından biri olan Muhammed Ali’nin ithamlarından sonra yaşanmaya başladı. Ancak bütün veriler, Muhammed Ali’nin bu hareketin başı veya insanları hareketi geçiren temel etken olmadığını gösteriyor. Zira hareketlilik, ülkedeki sosyal ve siyasal alanlardaki genel atmosfer karşısında ortaya çıktı. Hüsnü Mübarek ve daha sonra Muhammed Mursi’nin karşı karşıya kaldığı durumdan hareketle Mısır’da yönetimsel alanda yaşanabilecek herhangi bir gelişmeyle ilgili durum, tamamen ordunun tutumuna bağlı olacaktır. Zira ordu daha önce her iki devlet başkanının da devrilmesinde temel rolü oynadı. Dolayısıyla ordunun siyasi hayattan uzak kalması mümkün değildir.”
KÖRFEZ’DEKİ ABD-İRAN ÇEKİŞMESİ NE DURUMDA?
Suudi gazetesi Şark’ül Evsat yazarı Abdurrahman Raşid ise Körfez’de İran’la yaşanan gerilimi değerlendirdi:
“Körfez’deki durum iki çekişme arasında hâlâ net olarak çözülebilmiş değil. Birincisi İran’ın petrolünü ihraç etmesinin engellenmesi, diğeri de Suudi Arabistan’ın petrol tesislerine yönelik saldırıları. ABD’nin İran’a yönelik ekonomik ambargoları dışındaki bütün yaptırımları da simgesel nitelikte kaldı. Örneğin İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in BM Genel Kurulu için gittiği New York’ta sadece BM genel merkezi etrafındaki altı caddede dolaşımına izin verilmesi gibi… Veya İranlı seçkinlerin çocuklarının eğitim veya turizm amaçlı olarak ABD’ye girişine izin verilmemesi… İşin doğrusu bunlar İran üzerinde baskı unsuru oluşturmuyor, aksine İran’ın ABD tarafından hedef alındığını iddia eden Tahran propagandasına hizmet ediyor.
İki ülke arasındaki çekişme sona mı erdi? Görünüşe göre hayır. Hatta her iki kesimin hazırlıkları açıkça devam ediyor. Bu hazırlıklardan bir tanesi de, Körfez’de İran’ın saldırılarına karşı güvenliği sağlamak için bir askeri deniz ittifakı oluşturulmasıdır, ki ABD birçok devletten bu oluşuma destek de aldı. İran’ın, Trump’ın büyük ve önemli kararlar almasını engelleyecek olan başkanlık seçimleriyle ilgili tartışmalara girmesini fırsat bilip saldırganlığını artırması ise sürpriz değildi. Ancak şunu sormamız gerekiyor: İran rejimi neden bu kadar cesur davranmaya başladı? Şüphesiz ekonomik yaptırımlar hem içeride, hem dışarıdaki askeri projeler için acı verici boyuta ulaştı.”
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.