Araştırmacı Yazar Kerem Serhatlı: Şeyh Abdulselam, Kürt tarihinde eşsiz bir liderdir
.
Şeyh Abdulselam’ın idam edilişinin üzerinden 107 yıl geçmesine rağmen Kürdistan davasına getirdiği yenilikler halen güncelliğini koruyor. Osmanlı İmparatorluğu nezdinde Kürtlerin resmi düzeyde muhatap olarak kabul edildiği ve Kürdistan halkının taleplerini anlaşmaya dökebildiği tek liderdir.
15.12.2021, Çar - 18:27
Haberi Paylaş
Şeyh Abdulselam Barzani’nin tarihsel kişiliği, yaptığı reformlar ve Osmanlı İmparatorluğu ile gerçekleştirdiği anlaşmanın içeriği ile siyasi, askeri kişiliğini ve yüz yıllık Güney Kürdistan mücadelesindeki rolünü, Araştırmacı Yazar Kerem Serhatlı ile konuştuk.
Şeyh Abdulselam Barzani’nin doğduğu ve büyüdüğü koşulların bilinmesi açısından ilk olarak şunu sormak isterim. Şeyh Abdulselam’ın babası Şeyh Muhammed, Osmanlı İmparatorluğu tarafından Bitlis’e sürgün edilmesinin sebepleri nelerdi?
Öncelikle Barzani ailesinin tarihsel gelişimine ilişkin kısaca bazı hususları belirtmek isterim. Barzani ailesinin tarih sahnesinde ilk görülmesi en büyük dedeleri Mesut’la başlar. Şu an bulundukları bölgeye Şirvan’dan geliyorlar. Geldiklerinde Amediye’nin emiri oluyorlar. Büyük dedeleri Mesut’la başlayan bu tarihsel aile şeceresi şu şekilde devam ediyor. Mesut, Mesut’un oğlu Sait, Sait’in oğlu Şeyh Taceddin, zaten Şeyh Taceddin dönemine kadar Barzaniler’de Şeyhlik kurumu söz konusu değil. Şeyh Taceddin Kadiri Tarikatı’na giriyor ve şeyhlik mertebesine yükseliyor. Daha sonra bayrağı Şeyh Abdurrahman alıyor. Ondan sonra oğlu Şeyh Abdullah, Şeyh Abdullah’tan sonra oğlu birinci Şeyh Abdulselam, birinci Şeyh Abdulselam’dan sonra oğlu Şeyh Muhammed yani ikinci Şeyh Abdulselam ve Mele Mustafa Barzani’nin babaları. Şeyh Muhammed bölgede hem siyasi hem de dini liderlik yapıyor.
“Şeyh Muhammed Kürt kimliğini ön plana çıkarttığı için Osmanlı İmparatorluğu tarafından Bitlis’e sürgün edildi”
Şeyh Muhammed bölgede Kürt kimliğini ön plana çıkartması nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu’na hizmet eden muavine aşiretler (cahşlar – İktidara hizmet eden korucular) Şeyh Muhammed’i bu duruşundan dolayı şikayet ediyorlar. Bu muavine aşiretlerin şikayetleri sonrasında harekete geçen Osmanlı İmparatorluğu, Şeyh Muhammed ile ailesini Bitlis’e sürgün ediyor ve burada hapsediyor. Aile bir süre Bitlis’te kaldıktan sonra Diyarbakır’a gidiyor. Diyarbakır’da yaşarlarken çıkan af kanunuyla yeniden Musul’a dönüyorlar. Hem sürgün hem çektiği azaplar, diğer taraftan yaşının ilerlemesi nedeniyle Şeyh Muhammed Musul’a geldikten kısa bir süre sonra hayata gözlerini yumuyor. Şeyh Muhammed’in hayatını kaybetmesi sonrası ailenin başına en büyük oğlu Şeyh Abdulselam geçiyor. Şeyh Muhammed’in oğulları şunlardı: Şeyh Abdulselam, Şeyh Ahmed, Şeyh Muhammed Sıdık, Muhammed Babo ve Mela Mustafa Barzani. Dediğim gibi babaları Şeyh Muhammed’in hayatını kaybetmesi sonrası Şeyh Abdulselam henüz genç olmasına rağmen babasının yerine geçiyor.
“Şeyh Abdulselam Kürt halk liderliğinin yanısıra dini lider olma vasıflarına da sahipti”
Şeyh Abdulselam’ı kısaca tarif etmek istersem şayet şunu rahatlıkla söyleyebilirim; Kürt tarihinde henüz böyle bir lider gelmemiştir. Hem Kürt halk liderliği hem de dini liderlik yapabilme vasıflarına sahip birisiydi. Şeyh Abdulselam’ın döneminde en dikkat çekici ve o’nun liderliğini en çok pekiştirense yeni bazı reform sayılan adımlar atmasıydı. Öyle ki Şeyh Abdulselam’ın daha o zamanlar yaptığı reformları henüz Avrupa ülkelerinin bir çoğu bile gerçekleştirmemişti. Bunlardan en önemlisi; toprak reformuydu. Şeyh Abdulselam halkına; “Ne kadar toprağı ekim için kullanabiliyorsanız o kadarını alabilirsiniz” icazetinde bulunuyor. Yani “topraktan faydalanabildiğiniz kadarını kullanın ama kullanamadıklarınızı da diğer kullanabilecek insanlarla paylaşın” diyor. Diğer bir ilerici adımı da; zorunlu evliliği kaldırmak oldu. Özellikle kızların rızaları olmadan evlenmelerini veya evlendirilmelerini yasakladı. Bununla bağlantılı olarak toplum içerisinde çok yaygın olan “Başlık Parası” kültürünü de yasakladı.
“Şeyh Abdulselam dinin sosyal paylaşım yönünü ön plana çıkaran bir liderdi”
Şeyh Abdulselam inanç ve sosyal iletişime de çok önem verdi. Bunun için her köyde mutlaka bir cami kurulmasını ve bu camilerde hem dini ibadetlerin hem de toplumsal sorunların, taleplerin tartışılıp çözümlere kavuşturulmasını sağladı. İslamiyet dininin özüne uygun bir davranıştı bu. Oysa şimdi insanlarımız camilere gidip dini ibadetlerini yapıp çıkıyorlar. Bunun yanında camilerde toplumsal sorunların da ele alınıp, tartışılması ve doğru çözümler üretilmesi de gereklidir. İşte Şeyh Abdulselam bunu kendi döneminde başarıyor.
Şeyh Abdusselam Barzani, Şervani, Dolemeri, Mizuri, Beroji, Nizari, Gerdi, Herki ve Bineci aşiretleriyle birlikte büyük Barzani Aşireti federasyonunu kurdu. Şeyh Abdulselam’ın bu başarısından sonra “Barzani” adı bu aşiretlerin tümünü temsil etmeye başladı. Barzani Aşiret Konfederasyonu çalışması hangi ihtiyaçtan yola çıkarak yapıldı? Bu adımla neler başarıldı?
Şeyh Abdulselam, öncelikle sözünün geçtiği bütün aşiret ve köylerin kendi aralarında silahlı bir güç oluşturması talimatını veriyor. Bu güç savunma temelinde oluşturuluyor. Barzani aşireti aslında aşiretler federasyonudur. Birkaç aşiretin bileşiminden oluşmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu 1907 yılında Barzani aşiretlerinin öncülüğünde bölgede gelişen gelişmeler karşısında aldığı istihbaratlar doğrultusunda tedirginliğe düşüyor. Bu nedenle Fazıl Muhammed Paşa komutasında 6 bin asker ile 6 topu Şeyh Abdulselam’ın güçlerini yok etmek için gönderiyor. Osmanlı güçleri ile Şeyh Abdulselam’ın güçleri arasında savaş çıkıyor. Bu savaşta Şeyh Abdulselam’ın bazı askeri komutanları şehit düşüyorlar. Buna karşılık Osmanlı güçlerinden de epeyce bir kayıp oluyor. Şeyh Abdulselam’ın güçleri Osmanlı güçlerinden 50 askeri esir alıyorlar. Şeyh Abdulselam’da tarihsel Kürt merhametinin temsilcisi olarak bu esirlere hiçbir eziyet etmeden azad edip geri gönderiyor. Burada önemli olan şey; Osmanlı ordusu bu kadar büyük bir askeri güç ve teknik imkanlara rağmen Kürt güçleri karşısında mağlup olarak geri dönüyor.
“Şeyh Abdulselam başarılı liderliğiyle Osmanlı İmparatorluğu’na diz çöktürmeyi başardı”
Şeyh Abdulselam, Osmanlı İmparatorluğu ile girdiği bu ilk savaşta bir süreliğine İran tarafına geçiyor ve burada bir süre Nasturi Kürtlerin yanında kalıyor. Bir müddet burada kaldıktan sonra tekrar dönüyor ve yeniden kaldığı yerden mücadelesine devam ediyor. Bu mücadelesiyle bölgedeki Osmanlı güçlerini çıkartıyor. O dönemler Osmanlı İmparatorluğunun padişahı olan Sultan Reşat, Şeyh Abdulselam’a elçiler göndererek barış yapmak istediğini söylüyor. Burada görmemiz gereken en önemli olgu şu; dünyanın neredeyse yarısına hükmeden koskoca Osmanlı İmparatorluğu dönemin Kürt lideri Şeyh Abdulselam’la barış ve müzakere masasına oturmak zorunda bırakılıyor. Bu bile başlı başına Şeyh Abdulselam’ın liderliğinin kudretini ve gücünü göstermeye yetecek bir gerçekliktir. Yani Şeyh Abdulselam yarattığı güç ile Osmanlı İmparatorluğu’na tabiri caizse o dönemde diz çöktürmeyi başarıyor.
Şeyh Abdulselam ile Osmanlı İmparatorluğu arasında barış ve müzakere görüşmelerinde öne sürülen anlaşma maddeleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Anlaşma 1910 yılında Osmanlı padişahının temsilcisi ile Şeyh Abdulselam arasında gerçekleşiyor. Görüşme Tatok’ta (Güney Kürdistan’da bir bölge) gerçekleşiyor.
Anlaşmada ele alınan maddeler şu şekilde;
1 – Şeyh Abdulselam ile birlikte mücadeleye katılmış ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından yakalanarak hapse atılmış bütün Kürtler serbest bırakılacak.
2 – Osmanlı İmparatorluğu 1908 yılında Kürdistan’a saldırı gerçekleştirdiğinde yakıp, yıktığı ve zarar verdiği köyler için tazminat ödeyecek.
3 – Bölgede hızlı bir biçimde Kürtçe dilinde eğitim veren okullar, hastaneler vb. hizmetler hayata geçirilmeli. Burada en önemli hususlardan birisi Şeyh Abdulselam’ın Kürtçe anadilde eğitimi dayatması.
4 – Bölgede Osmanlı İmparatorluğu’nun sembolik bir askeri gücü kalacak, onun dışında Osmanlı İmparatorluğu’nu temsil eden hiçbir güç kalmayacak.
5 – Kürt bölgelerinde emniyet güçleri Kürtler tarafından oluşturulacak.
6 – Kürt halkına düşmanlık temelinde Osmanlı İmparatorluğu ile işbirliği yapan Cahş (Korucu), ajan ve ispiyoncular gerekli cezalara tabi tutulacak.
7 – Bölgede devlet adına çalışan ve Şeyh Abdulselam ile mücadelesine ilişkin yanlış bilgilendirme yapan, rapor sunan memurlar gerekli cezai müeyyidelere çarptırılacaklardır.
Belirttiğim bu 7 maddelik anlaşma maddelerinin hepsi eksiksiz olarak karşılıklı kabul edilip imzalanıyor ve savaş durdurularak barış sağlanıyor.
Kürdistan tarihinde ilk “Kürt Manifestosunun” Şeyh Abdulselam tarafından yazıldığı söyleniyor. Sizin bu konuda söylemek istedikleriniz nelerdir?
Şeyh Abdulselam 1908’de Brifkan köyünde Kürt paşalarını topluyor. Toplantı Şeyh Nur Muhammed Brifkan’ın evinde gerçekleşiyor. Her ne kadar bütün Kürt aşiretlerin temsilcileri bu toplantıya katılmadıysa da büyük ağırlık hazır bulundular. Şeyh Abdulselam bu toplantıda “Kürt Manifestosu” veya “Kürt Muhtırasını” gündeme sokuyor. Osmanlı İmparatorluğu bu muhtıradan haberdar oluyor ama karşı çıkamıyor. Süleyman Nazif Musul Valisi olduktan sonra, bu muhtıra Şeyh Abdulselam’a karşı kullanılıyor.
‘Kürt Manifestosu’ dediğimiz Kürt Aşiretleri ve ileri gelenlerinin çözüm perspektifinde ortaklaştığı ve Osmanlı İmparatorluğu’dan uyulmasını istedikleri maddelerdir”
1 – Kürtlerin yaşadığı coğrafyada resmi dil Kürtçe olmalıdır. Bu talep bile başlı başına Şeyh Abdulselam’ın büyüklüğünü işaret ediyor. Neden? Mesela Selahaddin Eyubi bile İslamiyet adına o kadar büyük başarılar elde ediyor ama bir kez olsun Kürt dilinden bahsetmiyor.
2 – Kürtlerin yaşadığı coğrafyada eğitim dili Kürtçe olmalıdır.
3 – Kürtlerin yaşadığı coğrafyada idari yöneticiler (Kaymakam, Vali, Nahiye Müdürleri vs.) ya Kürt olmalı ya da çok iyi Kürtçe bilmeli.
4 - Müslüman bir coğrafyada yaşadığımıza göre, kanunlarımız İslamiyet kanuna göre olmalı.
5–Kürt coğrafyasında toplanan vergiler, Kürt kentlerine hizmet amaçlı kullanılmalı. Kürt coğrafyasında toplanan vergilerin götürülüp başka coğrafyalarda kullanılması kabul edilmemeli.
“Süleyman Nazif Musul Valiliği’ne atandıktan sonra Şeyh Abdulselam’a karşı kurt kesiliyor”
Bu “Kürt Manifestosu” ve maddeleri Osmanlı İmparatorluğu’na taktim edildiğinde ilk başta Osmanlı İmparatorluğu’ndan bir tepki gelişmiyor. Fakat daha sonra Süleyman Nazif Musul Valiliğine gelince Şeyh Abdulselam’a karşı kurt kesiliyor. Böyleleri için hep söylenir; kendi kavimlerinin düşmanları diye. Süleyman Nazif Diyarbakırlı. Mardin Valisi Sait Paşa’nın oğlu. Ben Süleyman Nazif hakkında birey olarak çok araştırma yaptım. Kendi yazdığı kitapları da okudum ama Kürt olup olmadığı hususunda hiçbir belgeye ulaşamadım. Zaten Osmanlı İmparatorluğu sürecinde bölgede Kürtler haricinde birçok farklı milletten insanlar da getirilip yerleştirilmişti. Süleyman Nazif’in bu nedenle Kürt olma ihtimalinin yanı sıra farklı bir milletten olma ihtimali de mevcut. Dediğim gibi Süleyman Nazif, Şeyh Abdulselam’a karşı büyük bir askeri güç toplayarak saldırı başlatıyor.
Şeyh Abdulselam, Kürt Teali ve Teraki Cemiyeti, Hevi ve Kürdistan Bağımsızlık Cemiyeti, Şeyh Mahmut Berzenci, Şeyh Abdulkadir Nehri, İsmail Ağa Şikaki ve Mele Selimi Dimilî ile görüşmeler ve iletişim halindeydi. Dört parça Kürdistan’daki hareketlerle ilişkileri ve itifakları nasıldı?
Şeyh Abdulselam 1908’de hazırladığı “Kürt Manifestosunu” Osmanlı İmparatorluğuna taktim ettiğinde bir nüshasını da İstanbul’da Seyit Abdulkadir Nehri’ye veriyor. Aynı şekilde bir nüshasını Abdulrezzak Bedirxani’ye gönderiyor. Abdulrezzak Bedirxan o dönemler Rusya taraflarında. Bunun haricinde bu manifesto birçok gazetede yayımlanıyor. Fakat burada kötü olan Kürtlerin çıkarsal düşünce mantığına sahip olmamaları. Yani ulusal çıkar mantığına. Çünkü Sultan Abdulhamid’e karşı İttihat Terakki Cemiyeti kurulduğunda, kuruluşunda yer alanların büyük çoğunluğu Kürtlerdir. Bu Kürtlerin o zamanki mantığı ne; İttihat Terakki iktidara gelir, meşrutiyet kurulursa Kürtlere de haklar verilir… Oysa daha sonra tarih gösterdi ki İttihat Terakki bütün varlığını Kürt düşmanlığı üzerinden kurdu ve sürdürdü. Burada beklediği desteği yeteri düzeyde göremeyen Şeyh Abdulselam Doğu Kürdistan tarafına geçerek Sımko Şikaki ile görüştü. O dönemlerdeki resmi belgelere göre, Şeyh Abdulselam ile Simko Şikaki birlikte Gürcistan tarafına geçerek Rus askeri yetkililerle masaya oturup, Kürtler için görüşmeler gerçekleştirdiler.
“Şeyh Abdulselam ile Mele Selimi Dimilî’nin liderliği aynı tarihlerde gelişiyor ve birbirini etkiliyor”
Şeyh Abdulselam liderliği bütün Kürt taraflarıyla irtibat kurmayı esas alıyor. 1910’da 1914’e kadar bu bölgelerde farklı serhildanlar oluyor ama hepsi birbiriyle bağlantılı aslında. Birincisi Mardin, Midyat, Nusaybin’den Cizre’ye kadar gelişen Eliyi Bati Serhildanı. İkincisi 1910 ile 1914 yılları arasında, Bitlis, Muş ve Hizan bölgelerinde gelişen Mele Selimi Dimili Serhildanı. Bu Serhildan da Mele Selimi Dimili ile arkadaşları Şeyh Şahabettin ve Seyit Ali birlikte idam ediliyorlar. Şeyh Abdulselam liderliği de bu tarihlerde gelişiyor ve birbirini etkiliyor.
Şunu belirtmekte de fayda görüyorum, 1914 yılında Ruslar Kuzey Kürdistan’a giriyorlar ve Bitlis’e kadar olan coğrafyayı ele geçiriyorlar. Abdulrezzak Bedirxan o süreçte Şeyh Sait’e bir mektup gönderiyor. Mektup Kürtçe kaleme alınmış ve şunlar yazılı: “Aziz Şeyhim, sizi çok büyük ve değerli bir insan olarak görüyorum. Sizden ricam “Din elden gidiyor” safsatalarıyla Kürtleri Ruslara saldırtan Kürt liderlere bir çağrı yaparak, başka halkların menfaatleri için halkımızı öldürtmelerini durdurmalarını isterseniz memnun olurum. Yok ille de ölmek istiyorlarsa lütfen Kürdistan’ın istiklali için bunu yapsınlar”
Aynı Abdulrezzak Bedirxan hem Simko Şikak’ın hem de Mele Mustafa Barzani’nin daha sonra Ruslarla ilişkilerinin başlamasına ön ayak oluyor.
Şeyh Abdulselam ile Simko Şikaki’nin Rus askeri yetkililerle diplomatik görüşmeler yaptıkları belirtiliyor. Bu görüşmelerde Kürtlerin Ruslardan talepleri nelerdi? Rus yetkililerin Kürtlerden talepleri neydi?
Hem Osmanlı hem de Rus arşivlerinde bu görüşmenin ayrıntıları mevcut. Bu görüşmede Rus yetkili, Şeyh Abdulselam ve Simko Şikaki’nin taleplerini ret etmiyor, sadece zaman istiyor. Daha sonra Şeyh Abdulselam ile Simko Şikaki Kürdistan’a geri dönüyorlar. Burada mutlaka belirtilmesi gereken bir husus var; İran sınırında bulunan Darüleman isimli bir köy var ve bu köy Kürt köyü. Şeyh Abdulselam görüşmelerden dönerken bu köyden geçiyor.
“Sofi Abdullah, Osmanlı İmparatorluğu’na mükafat karşılığında Şeyh Abdulselam’ı teslim etti”
Osmanlı arşivlerine göre, Şeyh Celadin Süleyman Nazif’e bir mektup gönderiyor ve şunları talep ediyor: “Şayet Osmanlı İmparatorluğu bana mirlerin mirliği unvanını ve iyi bir ödül verirse, Şeyh Abdulselam burada, ben onu burada öldürebilirim.” Süleyman Nazif’te bu mektubu en hızlı şekilde İstanbul’a Bab – ı ali’ye gönderiyor. Fakat henüz Şeyh Celadin’in bu mektubuna cevap verilmeden, Şeyh Abdulselam yoluna devam ediyor ve yolda Sofi Abdullah’ın misafiri oluyor. Sofi Abdullah, Osmanlı İmparatorluğu’nun Şeyh Abdulselam’ın yakalanması karşılığında verilecek mükafatı bildiği için, Şeyh Abdulselam ve 2 muhafızı uykudayken silahlarını alarak esir ediyor. Daha sonra Osmanlılara haber göndererek, Şeyh Abdulselam’ı esir aldığını bildiriyor. Daha sonradan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda rol oynayan ve mareşal olan Fevzi Çakmak kendi anılarında Şeyh Abdulselam’ı almaya kendisinin gittiğini anlatıyor. Fevzi Çakmak yanındaki askeri birlikle birlikte Şeyh Abdulselam’ı alarak Van’a getiriyor. Van Valisi bir telgrafla Şeyh Abdulselam’ın Van’a getirtildiğini Süleyman Nazif’e bildiriyor ve soruyor; bunları hangi suçlardan ötürü yargılayayım. Buna cevaben Süleyman Nazif Van Valisine şu telgrafı gönderiyor: “Hayır sen onları yargılayamazsın, buraya gönder. Çünkü onların yargılanması burada Musul’da gerçekleşmeli.” Fevzi Çakmak anılarında Şeyh Abdulselam’ı Van’dan alarak Musul’a götürdüğünü ve burada Süleyman Nazif’e teslim ettiğini yazıyor.
Van valisi Şeyh Abdulselam’ı Van’da yargılamak istiyor. Ancak Süleyman Nazif ağırlığını koyarak Musul’da yargılanmasını sağlıyor. Van’da Şeyh Abdulselam yargılanması yapılmış olsaydı farklı bir karar çıkma olasılığı olur muydu?
Elbette. Zaten Süleyman Nazif Musul Valisi olduğunda ilk aldığı karar Şeyh Abdulselam’ı tutuklayıp idam etmek. Van’da mahkeme yapılsaydı, idam edilmeyecekti. Neden? Arapların bir sözü var; El madi delilü müstakbel. Yani müstakbel karar için deliller toplanmalıdır. Deliller olmadan müstakbel karar verilemez. Mesela Bedirxan, 1846’da isyan etti ama Osmanlılar idam etmedi. Sürgün etti. Hakeza Şeyh Ubeydullah Nehri 1882’de serhildan başlattı yine Osmanlılar idam etmediler. Onu da sürgün ettiler. Osmanlılarda isyan edenler kolay kolay idam edilmiyorlardı, ağırlıklı olarak sürgün ediliyorlardı. Ama Süleyman Nazif hain ve Kürt düşmanı bir adamdı. Bu nedenle Osmanlı geleneklerinin de dışında bir uygulamayla Şeyh Abdulselam’ı Musul’a getirtip, sahte bir mahkemeyle idam kararı aldırtıyor. Oysa mahkeme tutanaklarına göre de Şeyh Abdulselam ile birlikte idam edilen 4 arkadaşı hakkında hiçbir somut suçlayıcı delil bulunmamakta.
Burada belirtilmesi gereken husus şu; mahkeme heyetinin tamamı asker kökenliler. Bu askeri kökenli mahkeme heyetinin başını kim çekiyor; Süleyman Nazif, Şeyh Abdulselam’ı imparatorluğun istikrarı ve geleceği açısından tehlikeli bir lider olarak görüyor. Aslında dediğim gibi, Süleyman Nazif daha baştan beridir idam kararında kesin kararlı olduğu için kendisince suçlar türetiyor.
Şeyh Abdulselam’ın en küçük kardeşi Mele Mustafa Barzani Nemir’ın gözleri önünde idam edildiği belirtiliyor. Bu konudaki bilgileriniz nelerdir?
Maalesef bu gelenek Türklerin tarihinde her zaman süregelmiş bir gelenek. Ailelere gözdağı vermek ve korkutmak için, idam edilecek kişinin aile mensupları karşısına getirilip onların gözü önünde idam etme kültürü geçmişten beri Türk kültüründe mevcut. Aynen söylediğiniz gibi Seroki Nemir Mele Mustafa o zamanlar daha çok küçük yaşlarda ve en büyük abisi gözlerinin önünde idam ediliyor. Bu sadece o zaman yapılmış bir uygulama değil. Hepimizin bildiği gibi 1937’de Xarpet’te Seyit Rıza serhildanında, ki kendi arşiv belgelerinde mevcut bilgiler bunlar, Seyit Rıza ve oğlunu gece vakti bir araya getirerek mahkeme yapıyorlar ve idam kararı alıyorlar. İdam kararından sonra hakim Seyit Rıza’ya soruyor; son isteğin nedir? Bu sözde mahkeme usulü. Yani idam mahkumunun son isteğini sormak. Seyit Rıza’da temiz kalpliliğiyle mahkeme başkanına, cep saati ile cebindeki 10 liranın oğlu Hüseyin Reşik’e verilmesini istiyor. Mahkeme başkanı Seyit Rıza’ya orada oğlunun da idam edileceğini tebliğ ediyor. Oysa Hüseyin henüz 14 yaşında olmasına rağmen idam etmek için yaşını 19 gösteriyorlar. Zaten Seyit Rıza’da o zaman 75 yaşında olmasına rağmen idam edilmesi için yaşını 60 olarak değiştiriyorlar. Burada Seyit Rıza’nın yeni talebi oğlundan önce idam edilmesi ve oğlunun idamını görmek istemeyişi ama işte bu Türk kültürü nedeniyle acı çektirmek için Hüseyin, babası Seyit Rıza’dan önce ve gözlerinin önünde idam ediliyor. İşte bahsettiğim kültür bu kültür.
Şeyh Abdulselam’ın idamından sonra Güney Kürdistan Bölgesi’ndeki serhildan hangi aşamalara giriyor?
Şeyh Abdulselam şehit edildikten sonra kardeşi Şeyh Ahmet yerine geçiyor. Fakat Şeyh Ahmet’inde rahat bir yaşam sürmesine müsaade etmediler. Osmanlı İmparatorluğu aldığı bir kararla Şeyh Ahmet’i sürgün etti. Zaten Şeyh Ahmet döneminin bir kısmı Osmanlılar diğer kısmı da yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti dönemidir. Türkiye Cumhuriyeti devleti o zamanlar Şeyh Ahmet karşısında Araplarla ittifaklar geliştirerek, Şeyh Ahmet’i sınırlamak ve hareket edemez hale getirmek için türlü taktikler ve siyasetler yürütüyor.
Şeyh Abdulselam’ın liderliği ve kişiliği hakkında son söz niteliğinde neler söylemek istersinz?
Şeyh Abdulselam için ne söylense az kalır diye düşünüyorum. Büyük bir şahsiyet, çok iyi bir lider ve en önemlisi bana göre henüz Kürt tarihinde onun gibi bir lider gelmemiştir. Elbette Seroki Nemir Mele Mustafa Barzani’de çok büyük ve iyi bir lider ve asla karşılaştırma yapılamaz ama Şeyh Abdulselam yaşadığı o zorlu ve toplumsal geriliğin zirvede olduğu dönemlerde yaptığı reformlarla hiçbir liderin başaramayacağı başarılara imza attı. İşte ben bu nedenle Şeyh Abdulselam’ın Kürt tarihi boyunca eşsiz bir lider olduğu kanaatindeyim. Bununla birlikte şu ayrıntıyı da mutlaka belirtmem gerekir çünkü çok önemli, Şeyh Abdulselam halk lideri kimliğinin yanında dini bir lider olmasına rağmen bütün inançlara karşı o kadar saygılı bir kişiydi ki, kendi evinin yanında bir kilise bulunuyordu. Evi ile kilise arasında 35 metre bir mesafe bulunuyordu. İnançlar arası ayrım yapmamak, farklı inançlara saygı göstermek büyük bir liderlik örneğidir. Kendisi İslam Şeyhi olmasına rağmen birlikte yaşadığı diğer inançlardaki insanlara en azami saygıyı ve sevgiyi sunabiliyordu. İnsan merkezli bir liderdi çünkü.
Ruken Hatun Turhallı/ Basnews
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.