Askeri Diktatörlük ve Faşism

Askeri Diktatörlük ve Faşism

Askeri Diktatörlük ve Faşism

A+A-

 

Ali K Yıldırım

Türkiye'de her askeri diktatörlük faşist diktatörlük olarak bilinir. Sol zulüm denince faşizmi hatırladığından her diktatörlüğü faşizm olarak adlandırma kolaylığına başvurur.

Halbuki daha faşizm ismi telafuz edilmez iken, Osmanlı'da sayısız Kürt katliamları ve en sonunda da Ermeni SOYKIRIMI yapılmıştır.

Yine bizi ilgilendiren tarihe dönecek olursak Selçuklu ve Moğol katliamları Ermeni SOYKIRIMI ile karşılaştırılabilecek kapsamdadır.

Faşizm ile ilgili araştırma yapan uzmanlar, faşizmin başta küçük burjuvazi olmak üzere bir kitle desteği üzerinde yükselişine dikkat çekerler. Türkiye'de gericilik ve ırkçılığın, kah İslami kah Turani söylemlere bürünmüş, yaygın bir kitle desteği hep olmuştur. Bir çok katliam için bizzat bu sivil kitleler harekete geçirilmiştir.

Söz konusu sivil kitlelerin rolünü biz Koçkiri katliam'ı nedeni ile iyi biliyoruz. Onlar suça iştirak ettiklerinde Kızılbaş Kürd'ü katletme motivasyonu ile orada idi. Dedemin amcası katledildiğinde, ölümden kurtulmak için "La İlah illalah, Muhamed'i Resululah" diyor. Süngüyü vuran Topal Osman'ın siyah zıpkınlı çetesi(Musolinin veya Hitler'in Ss'leri ile benzerliğe dikkat) "ulan! Adam müslümanmış" diyor.

 

Şimdi şuraya varıyoruz: Bir kurum ne kadar kötü olursa olsun, onun kendisini uymak zorunda hissettiği bazı ölçüleri vardır. En azından prestijini korumak, dışa karşı katliamcı görünmemek gibi...

Ama harekete geçirilmiş sivillerin böyle bir kaygısı yoktur. Askeri diktatörlük sözde yargılama sonucunda asmayı benimser iken, azgınlaşmış sivillerin cinnet halinde hiçbir ölçü sü yoktur: Kafa kesme, vücudu parçalara ayırma türlü türlü gaddarlık sivillerden beklenir. Biz bunu 12 Eylül öncesi Maraş'ta yaşadık. O nedenle sivilin alçaklığı ile askerinki arasında sivilinkine başka payeler biçme lüksümüz yok.

Çok kişi Aleviler'in Kemalist olduğunu söylüyor. Aslında bu iş bir takiye olarak başlamıştı. Takiye güçsüz olanların varlıklarını korumak için başvura geldikleri bir metot olmuştur.

Cumhuriyet'in ilk yıllarından 1938 sonuna kadar başı Osmanlı devletinin ve politikasının ürünü Kemalizm ile belada olan en başta Alevi Kürtler( Daha doğrusu Kurmanc ve Kırmanclar) idi. Demokrat partiye silme oy verenler içerisinde bu bölgeler var.

Aleviler'in 'Kemalistliği' esas olarak 1960 sonrası CHP'ye yönelmekle başlar. Bu tarihlerle birlikte eskinin takiyyesi , yeni nesilllerde yerini takiyeye inanmaya bırakmıştır. Kemalizm'in sınırlı batıcı modernizmi ve laisizm olarak sunulan kontrol edilir dindarlğını, Aleviler; kitlelerin kontrolsüz dindarlığının yol açtığı korkulara tercih etmişlerdir. Bunun yanında Kemalizm Alevi Kürtler içerisinde Alevi Türkler'i de kullanarak devşirmeler çıkarmaya başlamıştır. 1970 ortalarından itibaren Alevi ve Kürtler'e karşı saldırının aktif olarak MHP gibi sivil kesimlerden gelmesi devlete yanaşma sürecini hızlandırmıştır.   Bu fırtınadan kaçanların korunak arama psikolojisidir. Sivil faşist şiddetten korunma ihtiyacını devlet kendisini yumuşak bir el olarak sunarak bir ölçüde karşılamayı başarmış idi.

AKP iktidarı, başta askerler olmak üzere, devlet içerisindeki kliklerin mücadelesi sonucu mümkün olmuştur. Eğer bu olmasaydı, Erdoğan bırakın Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği yüzünü dahi göremezdi. Ordu'nun Erdoğan'a destek veren kesimi ile ona karşı olan kesimi arasında Kemalistlik hususunda fark nedir? İki tarafta Kemalistliğe toz kondurmuyor. Öyleyse bizim kendimizi fazla zorluyoruz?

Kaldıki, baskı ve zulüm Kemalizm ile başlamadı. Yeniden formatlanmış bir İttihad Teraki iktidarı olan Kemalist iktidar geçmişin mirasçısı. Ondan önce Ermeni soykırımı, Kürt ve Kızılbaş, Arap katliamları var. O nedenle Kemalist olmasa ne olur? Zulmün kıymetimi düşer? Bu bakımdan Erdoğan'ın sorumluluğunda PKK'nin yanlış politikaları bahanesiyle Kürt şehirlerinin harabeye döndürülmesi, sivillere yönelik şiddet devletin geleneği ile uyuşuyor. Yapanın Kemalist olup olmaması, yapılan işin kıymetini artırmadığı gibi azaltmazda.

Dün, 15 Temmuz 2016'da bir darbe girişimi oldu. Darbe askeri kuvvetler içerisinde bir gurup askerce organize edildi. Perinçekçiler 'Bugünlerde Erdoğan'ın şahsına yönelik bir eylem olacağını' önceden basına sızdırdılar. Anlaşılan durumdan haberi olan Erdoğan'da tedbirini aldı. Yoksa darbenin birinci hedefi olan şahsın(veya şahısların) burnu kanamadan kurtulması nasıl açıklanabilir?

Bu seferki darbe girişimi, Ordu içerisinde gelmekle birlikte, devlete önemli ölçüde hakim Erdoğan'a karşı yapıldı. Bu nedenle girişim, Ordu'nun Ordu'ya karşı müdahalesi şeklinde zuhur etti. Oysa eski darbeler Ordu'nun sadece halka ve sivil iktidara karşı birlikte topyekün müdahalesi idi. Emir komuta ile yapılmış olması ve kitle desteğinin sağlanmış olması darbeyi başarılı kılıyordu.

Şimdi darbe bastırıldı. Emir komuta içerisinde olmadığı için darbe tutmadı. Halkın "kahramanlığı" da darbenin zayıflığının anlaşılması ile ortaya çıktı.

Şu an devlet olan, içerisinde devlet geleneği olan Kemalizm dahil olmak üzere, her türlü otoroterliği hayata geçirme potansiyeline sahip olan Erdoğan yönetimidir. Kürtler ve Aleviler zaten hiç bir zaman etkin olmadıkları devletten tümden dışlanmışlardır. Zaten bu iki kesimi askeri okullara almama, son yıllarda aldıklarını da terfi ettirmeme politikası bir devlet politikası olagelmiştir. Bu nedenle devlet içi kavgada bizim ne yerimiz ve ne de tuzumuz olabilir.

Bütün aklı başında yorumcular, Erdoğan'ın bu süreci kendi lehine kullanarak otoriterliğini başkanlık ile pekiştirebileceği riskine dikkat çekiyor. Hatta Erdoğan'ın daha önceleri de riskleri fırsata dönüştürme politikasına işaret edildiği oldu.

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin olmadığı, dördüncü güç olarak özgür basının bulunmadığı bir başkanlık ciddi riskler barındırıyor. Din ile motive edilmiş, fanatik kitle desteğine dayanan, denetlenmez başkanlık sistemi elbette askeri diktatörlük değildir. Askeri diktatörlük olmayan Hitlerin diktatörlüğü gibi diktatörlükler de var ki bunun birincisinden aşağı kalır tarafı yok.

Askeri diktatörlük belasından kurtulduk, şimdi halkları ikinci bir bela bekliyor. Gariban askerin kafasını kesen bir fanatizm beni gelecek konusunda korkutuyor, geçmiş katliamları bana hatırlatıyor. Şimdi iktidarın birinci görevi bu tür sadistleri hizaya getirmek olmalıdır. Tabii tarihten ders çıkarılırsa...

Muktedirlerin iyi dersler çıkarmasında kitlelerin de payı var. Özellikle Kürt şehirlerinde AKP ve Türkiye bayrakları ile yapılan gösteriler yerine kitleler kendi sembolleri ile kendilerinin temsil edilmesini dillendirse idi daha yararlı olunurdu. Türkiye'de Türk bayrağı dışında bayrak ve flama eksikliğimi var? Bir futbol hayranı pekala kendi flamasını kullanarak, bir parti kendi sembolleri ile pek ala protesto yapabilirdi. Ama teki zihniyet burada da kendisini gösterecek, yoksa olmaz. Bu olmayan çoğulculuk gibi şeylerin sonucu olarak demokrasi de olmaz...

Askeri diktatörlükmü, yoksa meşruiyet sorunu olmayan baskıcı bir iktidarımı Kürt taleplerini bastırmada daha etkili olacağı sorusu üzerine spekülasyonlar yapılabilir. Ancak benim bildiğim, iktidar hakkını kendisinde görmeyen bir halkın kendilerini başkalarının bayrağını sallamaya mahkum ettiğidir. Bunun Kemalizm veya Erdoğanizm bayrağı olması benim için fark etmiyor. Kaldıki meydanlarda gördüğümüz yine aynı kızıl bayrak idi..

Sonuçta darbeciler kaybetti, ama demokrasinin kazandığını söylememiz için henüz çok erken.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.