"ATK'deki boşluk cenazelere işkenceye dönüştü"
.
Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı Mehdi Özdemir, ATK uygulama yönetmeliğini eleştirdi: "Cenazelerin nasıl teslim edileceği yönetmelikte eksik kalıyor. Fakat eksik olması kutu içinde cenaze verilmesini gerektirmiyor. Düzenleme eksik olsa da yargı mercilerinin insancıl temelde yorumlaması gerekiyor."
Türkiye’de son yıllarda en çok tartışılan kurumların başında Adli Tıp Kurumu (ATK) geliyor.
Hasta mahpusların infazının ertelenmesinde verdiği raporların yanı sıra, işkence ve çatışmalarda yaşamını yitiren kişilerin kimlik tespitinde yaşanan ihlaller de başlı başına tartışma konusu oluyor.
Cenazelerin, kimlik tespiti için alınan DNA örneklerinden yıllar sonra ailelere verilmesi, kargoyla gönderilmesi, insan haklarına aykırı şekilde kutu, bidon gibi materyallere konulması kamuoyunda tepki yaratsa da uygulama devam ediyor.
En son 2020 yılında yaşamını yitiren HPG’li Yılmaz Uzun’un cenazesi kutu içinde ailesine teslim edildi. Ardından Diyarbakır Barosu, ATK’nin uygulama yönetmeliğinde düzenleme yapılması için Adalet Bakanlığı’na başvuru yaptı.
Başvuruda, yönetmeliğin "iç hukuk ve uluslararası mevzuat hükümleri gereğince kimlik tespiti yapıldıktan sonra, defin için hazırlıkların yapılması hastane veya Adli Tıp Kurumu’ndan cenazenin aileye tesliminin sağlanarak defin işlemlerinin gerçekleştirilmesi” şeklinde tamamlanması talep edildi.
Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı Mehdi Özdemir yaptıkları başvuruyu bianet'e anlattı.
"2016'dan sonra cenazelere kötü muamele arttı"
Avukat Özdemir, 2016'da ATK yönetmeliğinde yapılan değişikliğin ardından "cenazelere işkence ve kötü muamelenin" arttığını söyledi.
Cenazelerin bu tarihten sonra savcılık kanalıyla teslim edildiğini belirten Özdemir, ATK'nin yönetmeliğindeki boşluğa vurgu yaptı:
"Savcılık, yaşamını yitiren bir kişinin kimlik tespitini yapılması için ATK’den eşleştirme yapmasını istiyor. DNA eşleştiğine dair rapor savcılığa geldiğinde ise; savcılık cenazeyi aileye teslim ediyor. Fakat son birkaç yıldır cenazelerin kargoyla veya adliyede kutu içinde ailelere teslim edildiğini görüyoruz.
"Bu durumun yaşanmasına dayanak yapılan düzenleme ise; ATK’nin uygulama yönetmeliğindeki 10/C maddesidir. Bu maddede ATK’nin kimlik tespitinin ardından cenazeyi nasıl teslim edeceğine dair bir bilgi yok. Aslında yönetmelikte nasıl teslim edeceğine ilişkin tam ve net bir ibareye gerek de yok.
"Çünkü İnsancıl Hukuk temelli değerlendirdiğinizde ‘özele hayata saygı’ ilkesi kapsamında belirli kıstaslarla yaklaşılması gerekiyor. Fakat biz uygulamada cenazelere işkence ve kötü muameleyle karşı karşıya kalıyoruz."
TILAYIN-Uzun'un kemikleri kutu içinde ailesine teslim edildi
"Yargı mecileri insancıl temelde yaklaşmalı"
Belediye kanunu hatırlatan Özdemir, kanunda cenazelerin ailelere nasıl teslim edilmesi gerektiğinin yer aldığını belirtti:
"5393 sayılı Belediye Kanununa göre; cenaze hastaneden veya morgdan aile yakınlarına teslim edilir ve defin hakkı yerine getirilir. Ama bu düzenleme ATK uygulama yönetmeliğinde eksik kalıyor.
"Eksik olması elbette kutu içinde cenaze verilmesini gerektirmiyor. Düzenleme eksik olsa da yargı mercilerinin insancıl temelde yorumlaması gerekiyor. ‘Özel hayata, aile hayatına saygı" kapsamında değerlendirmeli ancak böyle olmuyor.
“Biz başvurumuzda kimlik tespitinden sonra cenazelerin ATK veya hastane morgundan ailelere usulüne uygun şekilde teslim edilmesi ve defnedilmesini talep ettik."
Ruken Tuncel / Bianet
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.