Avukat Aysel Aba Kesici: Çocuğu terbiye etmek için aç bırakmak ve odaya kilitlemek, insan hakları suçudur
.
Avukat Aysel Aba Kesici, "İnsanlar ancak başı belaya girdiğinde ve bir hukuki ihtilaf yaşadığında, haklarını ve hukukunu bilmemenin zorluğunu yaşar. Hak ve hukukunu bilmeye, ihtiyaç duyar" dedi.
Hukukçu, Rûpela Nû yazarlarından Aysel Aba Kesici, üç yıldır toplumun en temel hukuki haklarını öğrenmesi amacıyla videolar çekiyor. Kısa sürede sosyal medyada binlerce kişi tarafından takip edilen Kesici, özellikle Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay tarafından verilen ihlal kararlarını aktarıyor. Kesici’nin çektiği videolar, 15 saniye ile bir dakika aralığında.
Aysel Aba Kesici ile bilinmesi gereken temel hukuki haklardan kira haklarına kadar pek çok konuyu konuştuk...
TOPLUMDA HUKUK BİLGİSİ
Toplum, hukuki haklarının ne olduğu konusunda yeterli bilgiye sahip değil... Siz de bundan yola çıkarak ‘bilinmesi gereken’ haklardan söz ediyorsunuz. Toplumun hukuk bilgisi nasıl?
Türkiye gibi sosyolojiye sahip ülkelerde, vatandaşlar, hukukla korunan hakları konusunda bilgiye sahip değiller. Bunun birkaç nedeni var. Yönetenler ve kapital sahipleri, yönetilenlerin haklarının ne olduğunu bilmelerini istemezler. Dolayısıyla, haklarımızın en temel öğrenme yeri olan okullarımızda temel dersler verilirken, insan hakları ve özellikle hukukla korunan haklara, pek yer verilmez, verilse de çok sınırlı saat ve sayıda dersler mevcuttur. Yani ilkokuldan başlayarak, nasıl matematik ve Türkçe derslerine önem veriliyorsa, hukukla korunan ve korunması gereken tüm hakların da öğretilmesi gerekir. Hukukla korunan haklarını bilen vatandaş, hukuki bir sorun karşısında, nasıl davranacağını bilir.
Gözlemlediğim kadarıyla insanlar ancak başı belaya girdiğinde, bir hukuki ihtilaf yaşadığında, haklarını ve hukukunu bilmemenin zorluğunu yaşar. Hak ve hukukunu bilmeye ihtiyaç duyar. Aslında anayasa ve tüm kanunlar, şu anda, sade bir dil ile herkesin anlayabileceği şekilde, yazılmıştır. Toplumun büyük bir kesiminin, okuma alışkanlığı olmadığı için, kanunlardan bihaberler. Oysaki, temel yasaları okuyarak, birçok hukukla korunan haklar öğrenilebilir.
Ben öncelikle çeşitli hukuk platformlarında ve bazı yerel internet gazetelerinde, toplumun en çok sorun yaşadığı konularda, hukuki yazılar yazdım, yazdığım yazılar nedeniyle, okuyanlar merak ettikleri soruları sordular. Zamanımın elverdiği kadarıyla insanları hukuki problemleri konusunda bilgilendirmeye çalıştım. Daha sonra insanların çok fazla okuma alışkanlıklarının olmadığını ve görsel bir şekilde yapılan anlatımlara daha iyi odaklandıklarını fark ettim. Hukuki paylaşımlarımı sözlü ve görüntülü yapmaya başladım. Hukuki bilgimi paylaştıkça, insanlara faydalı oldukça, bu bana büyük haz verdi. Çünkü, insanlar artık hak ve hukukunu merak edip, öğrenmeye çalışıyordu. YouTube videolarımın altında, binlerce soruya, vakit buldukça cevap vermeyi, bilgimi paylaşmayı, bu kamu hizmetini yerine getirmeyi kendime görev bildim.
Yayınladığım, hukuki konular dışında, kısa Yargıtay kararlarına da yer verdim. Çünkü mahkemeler, kanunlara uymakla birlikte, Yargıtay içtihatlarına da uyarlar. Bu içtihat ve kararlar doğrultusunda karar verirler. Yerel mahkemeler yüzde yüz bu kararlara uymak zorunda olmasalar bile verdikleri kararların Yargıtay tarafından bozulmaması için, Yargıtay içtihatlarına genelde uyarlar.
KISA KISA VİDEOLARLA TEMEL HAKLAR
Yargıtay ve AYM birçok davada hak ihlali kararı veriyor. Mahkemelerin verdiği emsal kararlar da var. Siz de videolarınızda bu kararları aktardığınızı belirttiniz. Peki size en çok hangi konularda sorular soruluyor?
Bana genelde işçiler ve boşanmak isteyen eşlerden geri dönüşler oluyor. Ülkenin büyük bir çoğunluğu, işçi olduğu için, işveren ile sorunlar yaşanmakta. İşçilerin, genelde fazla mesailerinin ödenmemesi, sigorta primlerinin eksik yatırılması, ulusal bayram ve genel tatillerde çalıştırılıp ücretlerinin ödenmemesi gibi, birçok işveren kaynaklı sorunları mevcuttur. İşverenler kar etme amacıyla, işçinin birçok hakkını ihlal etmektedir. Çoğu zaman işten atılma korkusuyla, işçi işveren lehine her türlü belgeye imza atmak zorunda bırakılıyor. İş yasasına aykırı da olsa, işçi yasal olmayan iş koşullarına boyun eğmek zorunda kalıyor. İşten ayrılma aşamasında da işveren, tazminat ve işçilik alacaklarını hakkıyla ödemek istemiyor. Dolayısıyla işçi ve işverenler arasında ihtilaflar doğuyor. Bu ihtilaflar iş davalarının ön koşulu olan 2017 tarihinde uygulanan arabuluculuk sürecinde uzlaşma yolu ile halledilmeye çalışılıyor. Arabuluculukta uzlaşma sağlanamadığı durumda ihtilaf iş mahkemelerine taşınıyor. Ülkemizde iş mahkemesi sayısı işçi-işveren ihtilafları sebebi ile çok fazladır.
Boşanmak isteyen eşlerden ise, genelde kadınlar bana ulaşmaktalar. Hepimizin bildiği gibi erkek şiddeti, temel sorun olarak karşımıza çıkmakta. Tabi şiddet derken, sadece fiziksel şiddetten bahsetmiyorum. Kadınlar fiziksel şiddet dışında, sözel, ekonomik, psikolojik, cinsel şiddete de maruz kalmakta. Genelde 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun ile şiddeti uygulayana karşı, kısmen de olsa tedbirler alınmakta. Uzaklaştırma kararı gibi tedbirler, söz konusu olmakta. Uzaklaştırma kararının, caydırıcı olabilir, fakat çok büyük koruyuculuğu yoktur, çünkü şiddeti uygulayan kişi, aklına koymuşsa, bir şekilde yine eşine, ailesine şiddeti uygulayabilir.
TÜRKİYE'DE HUKUK OKUR YAZARLIĞI NE DURUMDA?
Hukuki haklardan bihaber olunması ne gibi zorluklarla karşılaşılmasına neden oluyor?
İnsanların, hukuki haklarını bilmiyor olmasının zararını, somut bir şekilde örneklerle, anlatmak istiyorum. Örneğin, karakolda şüpheli durumdasınız. İfadeyi alan memurlar size verdiğiniz ifadenin, altını imzalatıyorlar. O ifadede, en altta 'müdafi talep etmedi' diye yazıyor. Halbuki size kimse müdafi talep edip etmediğinizi sormamıştır. Siz o esnada müdafi yani ücretsiz avukat talep etme hakkınızın olduğunu biliyor, olsanız talep edeceksiniz. Bilmediğiniz için avukat yardımından, mahrum kalmış olursunuz. Ya da bir icra takibine, itiraz edeceksiniz. İtiraz süresini kaçırdığınızda, o borcu ödemek durumunda kalırsınız. Ya da bir ceza davasında, yargı süreci bittikten ve karar kesinleştikten sonra anayasa mahkemesine başvuracaksınız. Fakat başvuru usulünü ve başvuru süresini bilmediğinizde, anayasa mahkemesine, başvuru hakkınız kaçırmış olursunuz. Hukuku bilmediğiniz zaman haklarınızdan eksik faydalanmış olursunuz. Sadece karakol, adliye gibi yerlerde değil sağlık kurumları, eğitim kurumları ve buna benzer kurumlarda, haklarımızı bilmediğimizde, telafisi mümkün olmayan hak kayıplarına, uğrarız.
Bir hukukçu olarak sizce bilinmesi gereken en temel haklar nelerdir?
Bence en çok bilinmesi, uygulanması ve devletler tarafından karşılanması gereken haklar, insanca yaşama hakkı, insanca beslenme ve barınma hakkı, insanca İfade ve düşüncesini özgürce açıklama hakkı, insanca sağlıktan ve eğitimden faydalanma hakkı gibi haklardır. Yani biz bu temel haklarımızı, bilip bizi yönetenlerden de bu temel haklarımızı karşılayıp saygı gösterilmesini talep edersek, diğer haklarımızda doğal olarak korunmuş olur.
“Hakları korunmuş, haklarına özen gösterilmiş bir çocuk nesli, ötekilerinden hak ve hukuklarına büyük önem ve değer verecektir” diyorsunuz. Bunun için neler yapılmalı?
Öncelikle çocuk hakları da kanunlar ile düzenlenmiştir. Birleşmiş Milleteler Çocuk Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere medeni yasamızda çocukların hakları korunmuştur. Tabi yasalarda çocukların haklarının hukuklarının düzenlenmiş olması ebeveynlerin yada çocuklarımızı teslim ettiğimiz kurumlarda ki eğiticilerin buna tam anlamıyla uydukları söylenemez. Şöyle ki tanık olduğumuz vekilliğini üstlendiğimiz, çocuk istismarı, çocuğa fiziksel şiddet dosyalarına vakıf olduk. Cinsel istismar vakalarında istismarı yapan kişilerin genelde aileden ve aile yakınlarından olduğunu gözlemlemekteyim. Çocuk istismarı dendiğinde genelde kız çocuklarının istismarı akla gelmektedir. Fakat erkek çocukları da bu konuda çokça mağduriyet yaşamaktadır. Tabi istismara uğrayan çocukların veli yada vasileri tarafından, çocukların ileride evlilik yaşantılarını, sosyal hayatlarını etkileyebileceği nedeni ile şikayet edilmemektedir. Erkek çocuklarına yapılan cinsel istismarlar ise bekaret söz konusu olmadığı için çokta aileler tarafından önemsenmemekte ve şikayet konusu olmamaktadır. Çocuğun terbiye edilmesi nedeni ile şiddete maruz kalması TCK 232. Maddesine göre suçtur. Türk Ceza Kanunu’n 232. Md. de: “İdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu kişi üzerinde, sahibi bulunduğu terbiye hakkından doğan disiplin yetkisini kötüye kullanan kişiye, bir yıla kadar hapis cezası verilir” denmektedir. Buna göre, çocuğu büyüten okutan, bakan, bir meslek ya da sanat öğreten kimseler, tedip (terbiye) hakkı sahibidir ancak, bu hakkın sınırlarını aşan davranışlardan kaçınmalıdırlar.
Fakat terbiye hakkının sınırları nasıl belirlenecektir? Bana göre kesinlikle hiçbir şekilde uygulanan şiddet terbiye hakkı kapsamında değerlendirilemez. Burada şiddet derken sadece fiziksel şiddeti anlamayalım. Örneğin çocuğu terbiye etmek için aç bırakmak, odaya günlerce kilitlemek, insan hakları, çocuk hakları açısından suçtur.
Bir yazınızda mülteciler için, bir başkasının vicdanına bağlı olarak hayata tutunduklarına yer verdiniz. Peki Türkiye’nin vicdanı, özellikle 2011-2016 arası, ne durumdaydı? Şu an ne durumda?
2011-2016 yılları arasında, mülteciler misafirimiz olduğu zaman, kimse onlardan rahatsızlık duymuyordu, fakat son dönemlerde, çevremde ve sosyal medyadan gözlemlediğim kadarıyla mültecilerin buradaki sosyal yaşama uyum sağlayamamaları, kültür ve yaşam tarzlarının farklı olması nedeniyle rahatsızlıklar duyulmakta. Bildiğim kadarıyla Avrupa ülkelerinde mülteciler, gittikleri ülkenin, ortamına uyum sağlayabilsinler diye bir oryantasyon sürecine tabi tutulmakta, gerekli eğitimler verilerek dil öğretilerek o topluma ayak uydurmaları sağlanıyor. Ancak Türkiye'ye sığınan mülteciler böyle bir oryantasyon sürecine tabi tutulmadılar. Dolayısıyla, şu anda vatandaşlar, mülteciler uyum sağlayamadığı için rahatsızlık duymakta. Ben bunun yükümlülüğünü, mültecilere yüklemek istemiyorum. Çünkü insanın doğasında, her zaman daha iyi şartlarda yaşamak vardır. Nasıl ki ülkemiz vatandaşı, Avrupa ülkelerine daha iyi yaşam şartlarına sahip olmak için, daha iyi haklara sahip olmak için gidiyorlar, mültecilerde ülkemizde, daha iyi şartlara sahip oldukları için elbette ki gitmek istemezler. Bu süreci yönetenlerin iyi yönetmesi gerekir.
KİRACI VE MÜLK SAHİBİ DAVALARI
Biliyorsunuz son zamanlarda artan kiralarla birlikte ev sahipleri ve kiracılar arasında sorunlar yaşanıyor. Bazı ev sahipleri en çok bilinen, ‘Oğlum gelecek, kızım evlenecek, biz taşınacağız’ bahaneleriyle kiracıları tahliye etmeye çalışıyor. Böyle bir durumda kiracı nasıl bir yol izlemeli? Kiralayan ile kiraya verenin hakları nelerdir?
Kiralayan ve kiracı sorunları da günümüzde ekonominin bozulması nedeni ile çokça mahkemeleri, meşgul eden konulardan biridir. Çünkü enflasyonun artmasıyla lira döviz karşısında büyük değer kaybetti. Gayrimenkullerini kiraya verenler, kira miktarlarını da büyük ölçüde arttırdılar. Neredeyse İstanbul’da bir ev kirası, bir asgari ücret tutarında. Gayrimenkul sahipleri, kira miktarını üç beş misli arttırınca, kiracı ve kiralayan arasında ihtilaflar oluşmaya başladı. Tabi bu spesifik bir konudur. Kira uyuşmazlıkları, Borçlar Yasasının kira ile ilgili hükümlerine göre çözümlenmektedir. Ev sahibi kiracısına, kanundaki şartlar mevcut değilse, evi boşalt ben oturacağım diyemez. Ev sahibinin kendi ve yakınlarının ihtiyacı sebebi ile evin boşaltılması talebi, ancak kanundaki şartlar gerçekleşmişse olur. Öncelikle, ihtiyacının gerçek ve samimi olması gerekir. Yani yaşamasına elverişli, başka bir konutunun olmaması, gerekir. Belirli süreli kira sözleşmelerinde, sözleşme süresinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde, tahliye davası açılmalıdır. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten itibaren 1 ay içinde tahliye davası açılmalıdır.
Kiralananın boşaltılması dışında, kira miktarları konusunda da ihtilaflar vardır. Çünkü yasal olarak Yüzde 25 arttırılması gereken kira miktarları, kiralayanlar tarafından neredeyse yüzde yüz arttırılmaktadır. Dolayısıyla kiralayan ve kiracı ihtilafları mahkemelere taşınmaktadır. Kiracı 5 yıldan uzun bir süre aynı yerde kiracı olarak kalmışsa, kiralayan, kiranın arttırılması talebi ile kira uyarlama davası açarak o günkü koşullara göre kira miktarını belirleyebilir.
Kaynak: Gazeteduvar
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.