Ali Kemal Yıldırım

Ali Kemal Yıldırım

Yazarın Tüm Yazıları >

Bağimsiz Kürdistan ve demokratik ortadoğu ilişkisi

A+A-

Dünyamızda baskı ve zorbalığın kol gezdiği en önemli merkez Ortadoğu. İŞİD ve El Kaide gibi fanatik grupların ortaya çıkması öncesinde de Ortadoğu'da kimi düşüş ve yükselişler ile zulüm kol geziyordu. Bu durumun en büyük sebebi, mevcut devletlerin geçmiş mirastan beslenen yönetim anlayışında aranmalı.

 

Tarihsel olarak bir çok uygarlığa sahiplik yapmış ve petrol gibi değerli yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğunun haldeki durumuna bir çok açıklama ile cevap verilebilir. Bu konuda en moda açıklama tarzı sorunun kaynağını dış güçlere havale etmekte ifadesini buluyor.

DIŞ GÜÇLER

Bu günün dış güçleri geçmişte Ortadoğu'da yok idi. Bir zaman kavga İraniler ile Romalılar arasında cereyan ediyordu. Bu kavganın oluşturduğu yorgunluk ve otorite boşluğundan Arap yayılmacılığı yararlandı. Zerdüştlüğe ek olarak Yahudilik ve Hiristiyanlık ekseninde dinsel olarak bölünmüş olan bölgeye güney'den Mekke merkezli İslam'da eklendi. Barış dili olmayan CİHAT o zaman literatüre girdi. Uzlaşmacı olmayan gelenek kendi türevi olan Şii ve Sünnü bölünmesi ile tarihte yeni bir kanlı sayfa açtı. Kural koyucu olarak dinin toplumsal yaşamda oynadığı olumlu rol, zamanla bölünme ve çatışmayı körükleyen tersi bir yöne evrildi, Yahudilik ve İslam belirgin olarak bir Kabile dini olarak ortaya çıktı. Daha sonraki yıllarda, sonradan bu dinleri benimseyenlerce tek tanrılı dinler daha kapsayıcı hale getirilmek istendi ise de, bu konudaki başarı sınırlı kaldı,

Güney'den başlayan Arap yayılmacılığının yarattığı kırılmayı  Selçuklu ve Moğol işgalleri derinleştirdi. Bunları izleyen Osmanlı yayılmacılığı bürokratik Bizans devlet askeri geleneği ile  Moğol ve kültürel -dinsel Arap mirasını eklektik olarak birleştirerek bölgeye uzun zaman hakim oldu.

Birinci Cihan savaşı Emperyal devlet olan Osmanlı'nın Birleşik Krallık ve Fransa gibi Emperyal devletlere yenilgisi ile sonuçlandı. Bölgede yeni sınırlar çizildi ve bir çok devlet ortaya çıktı. Ancak Kürtler, bu yeni nizamda sunni sınırlar ile bölünmüş halk olarak mağdur olmaya devam ettiler. Her şeye ben merkezci anlayışın başka bir versiyonu olan Kürt merkezci yaklaşım yanlışına düşmemek adına şunu da belirtmek gerekiyor: Sınırlar özel olarak Kürtler'i denetim altına almak için değil, petrol başta olmak üzere doğal kaynakları da hesaba katarak yayılmacı gelenek sahibi olan Türkler'i dizginlemek için kurgulanmış idi.

YENİ NİZAM'IN ZAAFI

Bu yeni Ortadoğu nizamı bölgede bir çok devletin doğmasını sağlamak ile birlikte bölgeye iyi denetlenebilir demokratik düzen getirmedi, getiremedi. Geleneğe dayanan körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan'ı bir yana bırakacak olursak, bölgenin en etkin dört devletinin ortak paydası, başka bir halk olan Kürt halkını ( ve dolayısı ile ülkesi Kürdistan'ı) denetim altına almaları idi. Dolayısı ile bu yeni nizamın zaafı veya Aşil topuğu KÜRTLER'in baskı ile denetim altına alınmasına dayanıyor. Halkların özgür olamamasının en başlıca nedeni KÜRT halkının ezilmesini kabullenmenin içsellestirilmesinde yatıyor.

TÜRK'ÜN DARBE GELENEĞİ

Bölge de İsrail ve Lübnan dışında, İslam ülkelerine demokratik model olarak sunulan Türkiye'nin modernleşme ve batılılaşma yönünde attığı tüm olumlu adımlar başta Kürt sorununda seçilen dışlayıcı, tekçi Irkçı yol nedeni ile karanlık dehlizlerde akamate uğrayacak idi. İkinci Dünya savaşı sonrası dış baskı sayesinde kabullenilen çok partili yaşam, bu sonuncusu ile dört sefer açık askeri darbeye maruz kaldı,  Bütün bu darbeler Kürt paronayası nedeni ile devleti çevreye yaymayan, bu nedenle demokrasiyi zayıf kılan,  Türk merkezi devlet anlayışından beslendi

En son darbe başarılı olmadı denilsede DARBE amaçlarına ulaşması ile başarılı olmuştur: Darbe ile kimi darbeciler tasviye edilmek ile birlikte, Darbe başka bir kesimi DARBE'nin merkezine taşıyarak amaçlarına ulaşmıştır. Artık kalıcı hale gelen Olağanüstü Hal Rejimi bir darbe rejiminden başka bir şey olamaz. Bu darbe hikayesinin arkasında da gelişen Kürt rüzgarına karşı ön alıcı "tedbir" bulunması pek şaşırtıcı gelmemeli. Şimdilik tartışmalı ve bilinmeyen şey liderin veya liderlerin kim olduğudur. Mutfak büyük olunca aşçısı da çok olur...Gelinen durum Türk batılılaşması, modernleşmesi ve demokrasisi için hazin bir durumdur. Demokrasi isteyen bizler, Kürt halkı ve diğer etnik ve dini azınlıklar elbette bu gidişattan kaygı duymak için yeterince haklı tarihsel tecrübeye sahibiz.

ULUSLARIN KADERLERİNİ TAYİN HAKKI

Bizim neslimiz uluslarını kendi kaderlerini tayin hakkının burjuva demokratik devriminin bir talebi olduğunu sıkça duyar idi.. Biz bunu daha öz bir ifade ile özetlersek ulusların kaderlerini tayin hakkı demokratik bir haktır. Toplumsal hayattaki sorunsalın sivil hayattaki karşılığı evlilik ve boşanma ilişkisidir. Eşlerden biri istemediğinde ayrılma hakkına sahiptir. Ancak bu durumda kanun eşlerin eşit haklara sahip olduğu ilkesi üzerine biçimlenmiştir.

Halbuki Kürt halkı "eş" olarak kabullenilmek bir yana düne kadar var sayılmayan bir halk idi. Türkiye'de, Sivil hayatta "eş" veya eşit olarak kabul edilmeyen bir ilişkiye benzitilebilir Kürt halkının durumu. Bu durum elbette kabullenilemez. Bağımsızlık bir kurtuluş umududur. Kürd'ün hak ihlalini kabullenen ise çağdaş olamaz, olmuyor. Sorun burada, Türk demokrasisinin tökezlemesinin de en önemli nedenlerinden biri bu durumdur.

BAĞIMSIZLIK

Ortadoğu'nun dönüşmesi için radikal bir değişikliğe ihtiyaç var. Güney'deki Kürt bağımsızlığı cini şişeden çıkarmak gibi bir potansiyele sahiptir. Güney bağımsız olduğunda; İran, Türkiye gibi ülkeler kendilerini değiştirmek zorunda kalacak, baskı politikaları yerine uzlaşma politikalarına yönelmek ihtiyacını his edeceklerdir. Demokrasi hakları teslim ederek uzlaşmayı temel alır. Kürt bağımsızlığı egemen ülkeler dışında Kürt demokrasisinin gelişmesine de katkı sunacaktır, Zira orada muhalefet başkasının değil KÜRD'ÜN muhalefeti olma imkanına kavuşacaktır. Bu bakımdan haklı nedenlerle muhalefet sahnesine çıkan GORAN'da yaşanan zemin kaymasını, Kürt demokrasisinin ihtiyaç duyduğu muhalefet eksikliğine sebep olacağı için, kaygı verici buluyorum.

VE DİN

Din alanında, zamanında Evren'i (Zaca'da OLİ) Tanrı olarak gören Kürtler diğerlerine göre daha büyük imkanlara sahipler. Zira Kürtler Tanrı'nın Tarihine baskı yapan bir millet olarak katkı yapmamışlardır, O nedenle, onlar mağdur görenlerin haklarına yer veren, şevkat sahibi, bütün milletlere bir nazardan bakan, insanlığı kucaklayıcı bir Tanrı'ya ihtiyaç duyuyorlar, duymalılar. Kürtler insandaki Tanrısal cevheri yakaladıklarında öz güvenleri gelişmiş olarak, öncelikle kendileri olmak üzere, insanlığa da faydalı olacaklardır. Hac ve namaz yerine düşünmek, çalışmak ve çevresine saygılı olmak kutsal olarak görülmelidir. Geçmişi kucaklayan ve çeşitli geleneklere açık olan geçmişin kimi Tasavufi mirası Kökten dinciliğin totalirizmine karşı bir rol oynar ise Ortadoğu iyi bir yola girer, Bu konuda şimdilik Kürtler dışında kimse aday olarak görünmüyor. Türkler'in yapamadığına Kürtler'in aday olması için şimdi yeterince haklı neden var...

DÜNYA VE BİZ

Dünya; Ortadoğu'da Demokrasi ve Barış konusunda Kürtler'in rolünü ve haklarını teslim edecek mi? Kürtler İŞİD'e karşı mücadelesi ile sadece kendilerinin ve Ortadoğu'nun güvenliğine değil, Batı'nın güvenliğine de hizmet etmişlerdir. Batı bunu göz ardı edebilir mi?

Batı'da ve Doğu'da kendi bencil çıkarları üzerine yoğunlaşmış liderlerin çokluğunu görünce "umarım gerçeği görürler" demek dışında bir şey diyemiyor insan.

Elbette zor günlerde her şeyden önemli olan Kürt birliğidir, Bu tarihi adımda kenetlenmek ve risk alanları yanlız bırakmamak en doğru tutumdur.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.