Bağımsızlık referandumu yeni bir ‘Rönesans ve Reform’un başlangıcı olacaktır
Mustafa Özçelik
25 Eylül 2017 günü ‘Kürdistan Bölgesi’nde referandumun yapılması için ok yaydan çıkmıştır. Referandum sonucunda yüksek oranda bir ‘Evet’in çıkması ise, bağımsızlık yolunda okun yaydan çıktığı anlamını taşıyacaktır.
Referandumun yapılmasını, ‘Ekonomik, siyasi, idari iç sorunların çözümüne’ endeksleyen tutumun bir sonuç elde edemedeği anlaşılmıştır. Bu yaklaşımın reel olmadığı da açıktır.
‘Kürdistan Bölgesi’nin yaşadığı iç sorunların, dünyada var olan 200’ü aşkın devletin çoğunun karşı karşıya olduğu sorunlar yumağının yanında ‘devede kulak’ olduğunu söylersek abartmış olmayız.
Hiçbir milletin, tüm devlet organlarını, kurumsallaşmalarını tamamlayarak devletlerini ilan etiklerine dair bir örnek göstermek neredeyse imkansızdır. Devletleşmek zaten tam da bu kurumların yaratılması ve ‘milletleşmenin tamamlanması’ anlamına gelmektedir.
‘Kürdistan Bölgesi’nde referandum ve bağımsızlık ilanı, aslında tüm iç sorunların daha kolay ve giderek kalıcı bir şekilde çözümünün de, var olan kurumsal yapıların korunmasının temel garantisidir.
Bu nedenle de parlamentonun aktifleştirilmesi kararı referandumun daha problemsiz gerçekleştirilmesi ve ulusal birliğin sağlanması anlamında büyük bir öneme sahiptir ve bu temelde iç sorunların çözümü için bir programın belirlenmesi zaruridir. Ama, hiçbir şekilde, referandum iç sorunlara kurban edilmemelidir.
Haritaların değişeceği, ‘Irak’ adında bir devletin artık sadece kâğıt üstünde var olduğu bu konjonktürde, kapıya dayanan bu fırsatın elden kaçırılmaması için referandum ve bağımsızlık ilanı tarihsel bir öneme sahiptir.
Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ın referanduma karşı çıkmaları birkaç açıdan ‘anlaşılır’dır. Referanduma karşı çıkılırken, kısmen ‘iç trübinlere’ oynanmakta, ama esasında bunun ‘domino etkisi’ yaratacağı korkusu ağır basmaktadır. İran’ın bu konuda daha fazla engelleyici bir rol oynadığı da bir gerçekliktir.
ABD ve Avrupa devletlerinin de ‘referandumun zamanı değildir’ söylemi , bu devletlerin bilinen ve bilinmeyen kimi çıkar ve stratejilerine rağmen, referandumdan sonra ciddi bir değişime uğramaya gebedir. Kürdistan halkının büyük çoğunluğunun ‘Evet’ tercihini hiçbir devlet göz ardı edemeyecektir.
Bu nedenle de bugün esas görev, referandumda en yüksek katılımla, en yüksek ‘evet’ oyunun çıkmasını sağlamaktır. Elbette ki bu konuda da anahtar Kürdistanlı seçmenin elindedir. Kürdistan’da olabildiğince en geniş siyasal, sosyal, etnik, dinsel ve mezhepsel kesimlerin referandumda ‘evet’i sahiplenmeleri bu nedenle çok önemlidir.
Referandumda yüksek oranda ‘evet’in çıkmasından sonra, Irak ve Kürdistan’ın barışçıl bir şekilde, diyalog yoluyla iki komşu devlet olarak varlıklarını sürdürmeleri yönünde Bağdat’ın ikna edilmesi en önemli adımı oluşturacaktır. Bölge devletleri de etkili dünya devletleri de, referandumun yapılacağını ve referandumdan bağımsızlık için ‘evet’in çıkacağını çok iyi bilmektedirler. Şimdiden ABD’ye, BM’ye, AB’ye, Rusya ve diğer etkili devletlere, hatta bölge devletlerine yönelik diplomatik çalışmaların esasını, referandumdan sonra kendilerinin de Bağdat’ın da geleceğe dair ortak çıkarlar göz önünde bulundurularak, referandum iradesine saygılı davranmaları konusunda ikna edilmeleri çalışması oluşturacaktır, oluşturmalıdır.
Referandum da bağımsızlık da elbette ki Kürdistan halkının meşru bir hakkı ve talebidir. Ama, referandumun, Irak Anayasası’nın ve eşit ortaklığa dayalı federe devletin gereklerini yerine getirmeyen Bağdat’ın yol açtığı tamiratı artık mümkün olmayan bir sürecin sonucu olduğu da açıktır.
Kürdistan’ın 200’ü aşkın dünya devletlerinin çoğundan daha fazla devletletleşme alt yapısına sahip olduğunu söylemek bir abartı değildir. Peşmerge, istihbarat ve bütçenin henüz ‘tek’leştirilmemiş olması, parlamentonun aktif olmaması vb. sorunlar sanki devletleşmeye engelmiş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Oysa ki tüm bu sorunların da aslında bağımsız devlet ile çözüm yoluna gireceği açıktır. Türkiye gibi 94 yıllık bir devlette bile ‘kuvvetler’ arası sorunların hangi boyutlara vardığını bizzat yaşayarak görmekteyiz.
Açıktır ki, ekonomik potansiyeliyle, 26 yıllık federe devlet tecrübesiyle, oluşturduğu kalıcı kurumlarıyla, IŞİD’e, Baas’a karşı savaş tecrübesiyle Kürdistan Bölgesi Hükümeti ve Parlamentosu dünyanın bir çok devletinden daha fazla ‘devlet’ niteliği taşımaktadır.
Dünyadaki tüm Kürt ve Kürdistanlıların kayıtsız-şartsız bir şekilde Kürdistan bağımsızlık referandumunda ‘Evet’i ve devamında da bağımsızlık ilanını desteklemeleri tarihsel ve ulusal bir görev olarak kabul edilmelidir.
Bağımsızlık referandumu, Kürdistan’ın diğer parçalarının demokratik ve sivil yol ve araçlar ile özgürlüklerine kavuşmalarının da habercisi olacaktır. Bağımsızlık referandumu artık inkâr ve imha ile sorunu öteleme siyasetinin değil, siyasal, demokratik çözümün herkesin çıkarına olacağı gerçekliğini daha da gündemleştirecek, yeni bir tarihsel sürecin başlangıcı olacaktır. Kürdistan’daki referandum da bağımsızlık da, yaratacağı sonuçları ile birlikte, artık tüm bölge devletleri için bir ‘tehlike’ olarak değil; Kürt ve Kürdistan meselesinin eşitlik temelinde çözümü yolunda bir şans, kaçınılmaz bir tarihsel fırsat olarak görülmelidir.
Hiçbir kişisel, partisel, etnik, dinsel, mezhepsel, sosyal çıkarın, Kürdistan’ın bağımsızlık ve özgürlük ülküsünden daha değerli ve kutsal olamayacağının bilinciyle hareket etmemizin her zamankinden daha fazla önem kazandığı tarihsel bir süreçten geçiyoruz.
Kürdistan bağımsızlık referandumu, Kürtler için de Ortadoğu için de yeni bir ‘Rönesans ve Reform’un başlangıcı olacaktır. 06.08.2017
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.