Barışıp Helâlleşmenin Bir Anlamı Olmalı
Barış tek ayaklı ve birisine özgü bir oyun sahası değildir. Özelikle de reel bir barışın özüne bire bir dokunmayan, hiçbir girişimin bir getirisi olmaz. Bahçelinin bir eliyle zeytin dalını öbür eliyle de, Kürtleri terbiye etmenin inkar sopasını sallıyor! Aslına bakılırsa Devlet Bahçelinin barıştan ne anladığını kestirmek çokta zor değil.
Ama yine de ve her şeye rağmen ne Türkiye’nin ne de Kürtlerin, birlikte yaşayabilmekle ilgili “ya hero ya da mero” diyecek lükse sahip değildir. Çünkü Türkiye her ne kadar sıkıntılar içinde ise, Kürt siyaseti de kendine özgü yetmezlikleriyle bir o kadar sıkıntı içindedir. Dolayısıyla her iki tarafın da asgari müştereklerde buluşmaktan başka bir yol ve yönteme yönelmeleri intihardan ötesi değildir.
Ama ne yazık ki, Devlet Bahçeli can alıcı sorun diye bildiğimiz Kürtlerin hak ve hukukuna dokunmayan bir barıştan bahsediyor! Dolayısıyla Abdullah Öcalan’ın üzerinden pazarlanan barışın neresinden bakılırsa bakılsın şu ana kadar Kürtlerin geleceği ile ilgili tek bir söz bile yok! Dolayısıyla hakkıyla hukukuyla Kürtlerin dışlandığı bir barışın adı barış olmaz?
Olmaz çünkü her iki taraf için de yaşanmış bu kadar badireler ulu orta ortada ’iken, hiçbir şey olmamışçasına reel gerçekleri örtmekle reel bir barışa yol alınmaz... Çünkü Devlet Bahçeli’nin el uzatmanın öncesi ve sonrası da aynı dereye ayni suyu akıtmanın ötesine bir iz bırakmıyor. Kaldı ki Devlet Bahçelinin kendine özgü mantığının doğasında Kürtlerin demokratik bir geleceği yoktur.
Zira Devlet Bahçeli bir doğruya karşıt iki yanlışla yol alan ırkçı bir mantığa mahkumdur! İşin en garip tarafı da bu gerçeğin uluorta dolaşımda olduğu halde “Yine de Kürtler kendini bir ‘belkiye’ kurban etmeye hazırlıyor! Gerek Türkiye Devletinin gerekse Devlet Bahçeli’nin Kürtlerin demokratik hak ve hukukuna samimi bir değişimle el uzatmalarını hangi Kürt inanmak istemez ki?
İklimler dahi değişmişken, soyut olan somuta hızla ilerliyorken, yaşadığımız coğrafyada yer yerinden oynanmışken, Türk devletiyle Kürtlerin barışmasında doğal olmayan ne olabilir ki? Yeter ki Devletle Kürtlerin birliğini günü birlik geçici oyunlarla amalı mamalı takozlara kurban edilmesin. Çünkü hiçbir amalı takozuna kurban edilmeyecek Kürt halkının demokratik öncelikleri vardır. Hak ve hukukta eşitlik, ana dil ve yönetimde anayasal statü talebi gibi…
Bir asırdır yaşanan ve yaşatılan bu can acıtıcı sorunları, bir asır daha dokunmaz kasasına koymanın kimseye bir yararı olmaz. Her iki taraf için can yakan bu sorunun geleceği, bir tarafın uyduruk siyasal lojilerine öbür tarafın inkarına havale edilmenin akılla bağdaş bir tarafı yoktur. Velhasılıkelam hak kısıtlamasını yaşayan Kürtler, şunun şöylesinin peşinden, bunun böylesinin arkasından koşuşturmanın bir getirisi olmaz.
Kaldı ki gerek Devlet olsun gerekse Kürtler olsun, barışın realitesine özgü varlıklarıyla yaşanabilir bir yaşamı, bir asır daha nadasa bırakma lüksü yoktur. Çünkü ne Devlet erkanı ne de Kürt siyaseti ayağı yere basmayan gel git verimsizliğine oynama hakkı ve hukuku da yok ve olmamalı. Dolayısıyla hak edilen demokratik bir öngörüyle değil de Kürtleri tehdit ve baskılarla terbiye etmeye çalışmakla bir yere varılmadığı yaşanmış acılarla dolu bir asrın tanıklığı söz konusudur.
Hüseyin Akıncı
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.