Bir dönem işkence merkezi olan Diyarbakır Cezaevi, Müze Müdürlüğü’ne devredildi
.
Kapatılan Diyarbakır E Tipi Cezaevi, Müze Müdürlüğü´ne devredildi.
Cezaevinin bazı yapılarının yıkımı için kurul kararı çıkarılırken bazılarının da güçlendirilmesi yapılacak. Cezaevi kompleksi çalışmaların ardından “Anı ve Etnografya Müzesi” olacak.
DHA'nın haberine “Anı ve Etnografya Müzesi” olarak hizmet verecek olan cezaevi, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü´nce Diyarbakır Müze Müdürlüğü´ne devredildi. İçindeki bazı yapıların yıkımı için kurul kararı çıkarılırken, bazılarının da güçlendirilmesi yapılacak.
5 bloktan oluşan, toplam parsel alanı 49 bin 204 metrekare, kapalı alanı da 16 bin 462 metrekare olan yapının çalışmaların ardından iki giriş kapısı olacak.
Cezaevinin olduğu bölgede oturan Ömer Faruk Demircan, "Halkın psikolojisi bozuluyordu. Evi karşıda olup, gelip burada yatanlar oluyordu. Müze olması hem halkımız için hem de bizim için daha iyi olacaktır" dedi.
Erkan Gencer de cezaevinin hep işkencelerle anıldığını ifade ederek, "Müze olması ve cezaevinin şehir içinde olmaması daha iyi" diye konuştu.
Diyarbakır Cezaevi’nde neler olmuştu?
Dünyada kötü muamele ve işkence ile nam salmış 10 cezaevinden biri olan Diyarbakır Cezaevi, geçen yıl boşaltılmıştı.
Özellikle 5 No’lu koğuşu ile tanınan Diyarbakır Cezaevi'nin yapımına 1972'de başlandı ve 4 Temmuz 1980'de tamamlandı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra işkenceler ile ön plana çıkan cezaevinde 1981 ve 1984 yılları arasında en az 34 kişi işkenceyle öldürüldü, onlarca kişi de sakat kaldı. Yüzlerce kişi cezaevinden çıktıktan sonra travma ile yaşadı ve bir daha kendine gelemedi. Burada yaşanan insanlık dışı muamelelerden dolayı cezaevi üzerine onlarca kitap yazıldı, belgeseller ve filmler çekildi.
Cezaevi 12 Eylül sonrası askeri yönetime devredilerek “Sıkıyönetim Askeri Cezaevi” olarak kullanıldı. 9 Mayıs 1988 tarihinde Adalet Bakanlığına devredildi. Yaklaşık 600 kişi kapasiteli olan cezaevinin doluluk oranı 900’e kadar çıkarılabiliyor.
Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan işkence olayları:
1981-1989 yılları arasında Diyarbakır Cezaevi'nde işkenceye maruz kalan 34 kişi öldü, yüzlerce kişi sakat kaldı. Bu kişilerden 25'i aldığı ağır darbeler sonucu, 5'i açlık grevi sonucu hayatını kaybetti. Tutuklulardan 5'i kendini asarak, 4'ü kendini yakarak yaşamına son verirken cezaevindeki işkenceci görevlilerden hiçbiri yargılanmadı.
PKK'nin kurucularından Kemal Pir ölüm orucu sonucunda Diyarbakır Cezaevi'nde yaşamını yitirdi. PKK Merkez Komite Üyesi Mazlum Doğan ise 20 Mart'ı 21 Mart'a bağlayan gecede üç kibrit çöpü yakarak kendini astı. 21 yıl KUK davasından cezaevinde kalan Cano Amedî de ağır işkenceler görenlerden biri. Diyarbakır Cezaevi’nin Kürtlerin iradesini kırmak için "laboratuvar" olarak kullanıldığını belirten Amedî, "Günün 24 saati işkence vardı. Elektrikten, Filistin askısına kadar, coplu tecavüzden, 60'ın üzerinde Türk ırkçılığını öven marşlara kadar, aç bırakmadan tutukluları lağıma koymaya, her türlü işkence vardı. Amaç uyanan Kürtlerin iradesini o cezaevine gömmekti. Ama başaramadılar” diyor.
Cezaevinde yaşanan işkencelerin baş mimarı ise Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran'dı. Kıbrıs Harekatı sonrası Diyarbakır Cezaevi'ne bizzat cunta lideri Kenan Evren tarafından yollanmıştı ve iç güvenlik komutanı olarak görev süresi boyunca tutuklulara her türlü işkenceyi yapmıştı.
Kadınların anlatımı
Hapishanede o yıllarda kalmış olan 32 kadınının çeşitli vesilelerle sarf ettiği sözler cezaevini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Kadınlar Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadıklarını için şöyle anlatıyor:
"Elektrik dahil bütün işkence yöntemlerini yaşadık ama en ağırı cinsel işkenceydi."
"Tecavüz ettikleri kadınları kanlı etekleriyle koğuş-koğuş dolaştırıyorlardı.”
"Eteklerimizi başlarımıza geçiriyor, altımızın çıplak olmasını sağlıyor, ’gez’ diyorlardı."
"Banyodan çıkıp bornozla karşımıza gelip ve bize baka-baka mastürbasyon yapıyorlardı.”
"En büyük işkence başka kadınların çığlıklarını dinlemekti."
"11 yaşında ikiz oğulları olan arkadaşımızın, oğullarına işkence yapıp seslerini ona dinletmişlerdi."
“Ölmek istiyorduk ama ölmemize bile izin verilmiyordu”
"Çocuğum görüşe geliyor ama bana yapılan davranışlardan dolayı benden korkuyor o hiç sevmediğimiz gardiyanlara sarılıyordu. Çıktıktan sonra da bir süre kızım bana anne demedi."
Diyarbakır Cezaevi'nde yatanlar arasında Kürt siyasetçiler Ahmet Türk, Gültan Kışanak, Bayram Bozyel ve Mehmet Emin Kardaş da bulunuyor.
Dönemin ceazevi mağdurlarından biri de Nuri Sınır… Tüm anılarını "İşkence Karanlığı'na Doğru" kitabında toplayan Sınır, Rûdaw'a şunları söylemişti:
"O ağır işkenceler altında ölmek istiyorduk ama ölmemize bile izin verilmiyordu. Kendimizi öldüreceğimiz olanaklardan bile yoksunduk."
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.