Bir Irkın ve Halkların Temsiliyeti: Ala Rengin
Xoybun örgütünün bize bıraktığı en büyük değerlerden biri; Ağrı başkaldırısı ile beraber Ala Rengin olduğunu her zaman hatırlamalıyız.
Kürt bayrağında bulunan kırmızı, beyaz, sarı ve yeşil renkleri ikonik desenleri ile göz kamaştıran bir güzelliğe sahiptir. Görselliği ve doğaya uyumu ile oldukça dikkat çekmektedir. Ortadaki güneş; yaşama hayat veren özelliğini, bir başka deyim ile tüm renklerin güneş sayesinde göründüğünü belirlemektedir. Bu ortadaki güneşimiz, 21 adet şavkı ile özgürlüğümüzün sembolü olan Newroz’umuzu simgeleyen bir madalyadır. Her zaman yanımızda taşımak ve dünya semasında özgürce dalgalanmasını sağlamak boynumuzun borcudur.
Ülkemiz Kürdistan’da bu bayrağın hayat bulmaması için sömürgeci devletler yüz binlerce insanımızı katletmiş, milyonlarca insanımızı yerinden yurdundan uzaklaştırmıştır. Bu büyük katliam ve yıkımlar bugün de aralıksız devam etmektedir.
Sömürgeciler ve onların denetimindeki kafaları yıkanmış sivil halkları da beraberce “örgütlü” şekilde davranmaktadırlar. Renklerini çağrıştıran veya taşıyan canlı cansız her nesneye saldırmaktadırlar. Trafik lambalarının ışıkları Kürd bayrağını çağrıştırdığı gerekçesiyle bu lambaları değiştirmek isteyen başka bir manyak sistem var mıdır acaba?
Bir yazara tutuklama gerekçesi olarak “Seni gören her Kürdün aklında bölücülük geçiyor.” diyen bu denli ırkçı başka bir devlet var mı? Adı Kürdistan olan bir yolcuyu Türkiye’ye giriş yasağı koymak gibi.. Tatile gitmiş bir turistin havlusunda başka bir bayrağın amblemlerini taşıyor diye saldırıya uğraması cinnet moduna girmiş bir toplum olarak sayılmaz mı?
Havaalanında, üzerinde renkli montu bulunan ve Kürd olmayan bir çocuğu gözaltına almalarını hafızalar unutmuş değil. Gerekçe olarakta “PKK renklerini üzerinde taşımak suçundan.” Oysa PKK’nin kendisi de bu renklere ve bu bayrağa karşı olduklarını her defasında bariz bir şekilde söylemektedirler.
Bir halkın devlet olmasına karşı çıkmak yani klasik bir deyim ile “kendi kaderini tayin etme hakkı”’na karşı çıkmak, bayrağına karşı olmaktan daha büyük bir suçtur. Bayrağa karşı çıkıp, devletleşmeyi savunmak tolere edilecek bir durumdur. Ancak hem devletsiz hem de bayrağa karşı olmak, halkımızı haklarını demokrasi vaadi ile budamak büyük bir suç anlamı taşımaktadır.
Birinci dünya savaşından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’dan devr aldıkları devletin adını TC diye değiştirdiler. Bu eski imparatorluktan kalma devleti, rötuştan geçirip yeni bir elbise giydirmişlerdi. Eski devletin askeri gücü yeni TC’nin denetimine geçmişti. Ulusal haklar için baş kaldıran veya taleplerde bulunan Kürd halkı her defasında katliamlardan geçirilmiştir.
Bu amaçla ilk başkaldırı olarak bilinen Koçgiri Halk Hareketi, Türk Devleti’nin saldırısına uğramış ve büyük bir katliam ile bu bölgede yaşayan Kürd halkının ulusal talepleri de bastırılmıştır.
Ardından 1925’te Şeyh Said ve 1937-38 Dersim Hareketı da aynı akıbete uğramıştır. Bugün de halkımızın içinde bulunduğu koşullara hepimiz beraber tanıklık etmekteyiz.
Tarihimizde kurulmuş en Kürdistan’i örgüt olarak bilinen Xoybun’dur. Bu örgütün desteği ile Ağrı İsyanı gerçekleşmiştir. Liderliğini, Ağrı Dağı’na benzeyen cesareti ile yüksek bir komutan yapmaktaydı. Güçlü karakteri ve askeri bilgisi olan bir şahsiyetti. Oldukça cesaret sahibi ve eğilmez kişiliği ile oldukça dikti. O Kürdistan bayrağını, dağın tepesine de dalgalandıran, İhsan Nuri Paşa adında bir yiğitti. Sıkışan Türk Devleti’nin yardım çağrısına, İran Devleti koşmuştu. Kürd güçlerine arkadan saldırmaları dengeyi Kürdlerin aleyhine bozmuştu. İki devletin saldırısına maruz kalan Kürd savaşçılar bir daha yenilginin zehrini tatmışlardı. İran’ın bu desteğine karşılık, Küçük Ağrı Dağı kendilerine ebedi ganimet olarak sunulmuştu. İkinci Dünya Savaşı döneminde İran Kürdistan’ında kısa süreli de olsa kurulan Mahabad Kürd Cumhuriyeti’nin ilanı sonrası resmî dairelere Kürd bayrağı çekilmişti.
Bugün de Güney Kürdistan’da federal statü kazanan halkımız ve Parlamentosu 17 Aralık Mahabat’ın kuruluş gününü Kürd Bayrağı Günü olarak kabul etmiştir. Ve bu parçada Ey Raqip, Herne Pêş ve Ey Şehîdan marşları eşliğinde çocuklarımız korkusuz eğitimlerini görmektedirler. Rojava’nın özel durumu da oldukça umut vermektedir. Bize düşen görev, başta gençlerimiz olmak üzere Ala Rengini sahiplenmek ve onu daha da yücelere taşımaktır. Biz diasporada olan Kürd aileler, çocuklarımızın odalarında birer Ala Renginin olmasını mutlaka sağlamalıyız. Bu ihtiyacı kurumlarımız Güney yönetiminden de talep etmelidirler.
Kendi örgütlerimizin arasında uzlaşma kültürünün olmayışından kaynaklı Kerkük ve Afrin’in vatan topraklarında koparılmasına neden olmuştur.Her zaman iç ihanetler düşmanı cesaretlendirmiş ve yenilgimize neden olmuştur. Ala Rengin günü olarak kutladığımız 17 Aralık bir nebze de olsa özgürce dalgalandığı tek yer Güney Kürdistan’dır.
Bu parçada, dalgalanmasını engellemek amaçlı tuzaklara ve düşmanımızın oyununa gelmemeye özel dikkat etmeliyiz.
Kürd kanı ile dönen bu kirli girdaptan uzak durmak ve kazanımları korumak birinci görevimiz olmalıdır. PKK’nin dayattığı, bu tetikçi, haksız şavaş çığırtkanlığı politikasına karşı olmak; sömürgeci devletlerin çıkarına karşı olmak anlamını taşımaktadır.
Kürdistan ’da haklı da olsa taraflar arası bir “iç savaşa” karşı durmak gerekir. Tüm duygularımız ile Ala Rengine sahip çıkmalı ve tüm sesimizle Kürdistan’da kirli savaşa karşı çıkmalıyız.