Bir Ulus Davası ve Kirli algı nedir?
Resmi ideolojî ile yaratılan atmosferin altında, düşünceleri egemen kurumlar tarafından yönlendirilen toplulukların algı birliği, bir algı kirliliğidir. Düşünceleri ve algılama yetenekleri bu tür anbargolar altında kalmiş toplumlarda, makul ve özgür düşünme yeteneği ellerinden alınmiş, üretme yetenekleri kısırlaştırılmiştir.
Bugün kurd toplumunun bir kesimi bu durumu yaşiyor(!)
Kurdistan'da PKK resmi bir ideoloji yaratmiş ve bu ideloji, PKK'nin elemanları, kurumları, basını tarafından belli kitlelerde ciddi bir algı kirliliğini hedeflemiştir ve bu büyük oranda da başarılmiştir. Önce süpekülatif haberlerle ortalığı karıştırır, dezinformasyonlarla kendi tabanını dolduruşa getirirve uygulamaya geçer.
Aydınlar, yazarlar, meslek sahipleri, mesleki kurumlar, sanatçılar, okumuşlar-okumamişlar, siyasetçiler böyle bir ideolojik algı altında düşünsel kirliliği yaşamaktadırlar..
Her şeyi PKK'ye göre değerlendirme zaafına girmişler ve PKK herşeye müktedir güç zaafı yaratılmiş. Üstelik, kendi yasaklariyla yönettiği bir kitle organize ederek, bütün topluma bu durumu dayatır. Hegemonyacı ortam baskısı yaratılmiş.
Oysa biz bir ulusuz. Bir ülkemiz var ve bütün çıkarlarımız bu ulusun ve ülkesinin çıkarları için işler, işlemek zorundadır. Herkesten çok, ulusal çıkarlarımız için bir ulusal birliğe ihtiyacımız var. Bugün Güney Kurdistan'da adını ne koyarsanız koyun, bir Kurd oluşumu var. Dünyada elimizde belli bir statüye sahip tek alan bu. Bu oluşum, kurdlerin 200 yıllık direnmesi, can kaybı, Enfal,Halepçeler, jenosidler ve toplu göçler sonrası elde edilmiş bir kazanımdır. O kazanımı küçümsemek ve onunla dalga geçmek, bütün bu sürece saygısızlıktır.
Bu oluşumun kumşuları var ve dört kumşusu da kurd düşmanı. Her dört düşman da bizleri bir kaşık suda boğmak için birbirleriyle yarışırlar, birlikler, cepheler kurarlar. Fakat, bu düşman devletlerle zorunlu bir kumşuluk ve diplomatik ilişki var. İster kabul edelim, ister etmeyelim, ama Güney Kurdistan kuşatması bu halde. Başka bir çıkış yolu bilen varsa çıkar söyler(!)
Ama birileri ısrarla Güney Kurdistan'ı Türkiye ile savaşa tutuşturup, bu kazanımları da bir örgütçü mantıkla kumar masasına sürmek istiyor. "Ben kazanmamişsam bir mevzi, hiç kimse kazanmamalı"(!) anlayışı ne Kurd ne de kurdistani bir anlayiştir. Görev, emek, kan ve gözyaşı ile elde edilmiş bu siyasi kazanımı düşman ayakları altında ezdirmek ve itibarsızlaştırmak değil, korumak ve daha ileriye taşımak icab ediyor. Kurdistan'ın genel çıkarları bu statüyü koruyup daha ileriye, devlektleşmeye taşımakta yatiyor.
Her parça kendi özgür iradesi ile biryerlere gelir, elde ettikleri kazanımlara saygı duymak ve bu kazanımları ortak Kurd kazanımları olarak kurumak gerekiyor, yok etmek değil. Bir parçayı, diğerine kurban etme mantığı, genel olarak Kurd davasına zarar veriyor. Parçalararası düşmanlık tohumlarını serpiyor ve kurd ulusundaki parçalanmişliği tetikliyor. PKK bu konuda yemin etmişcesine, bozan ve yıkan bir siyasette ısrar ediyor.
DAİŞ'in Kurdistan'a saldırdığı ilk günden bu yana, hep problem çıkaran, dez informasyonlarla güneye karşı bilgi kirliliği yaratan, kendi tabanını „Güney Kurdistan düşmanlığı" temelinde yönlendiren bir siyaset yürüttü. Kurdistan'ın bu parçası darda olduğu ilk saldırı günlerinde, „Güney Kurdistan ve Peşmergeye silah vermeme"(!) kampanyaları yürüttü. Avrupa parlementolarını bastı ve „güney Kurdistan'ı destekleme kararlarının çıkmasını engelleme"ye çalıştı. PKK, DAİŞ'ın saldırıları ile birlikte iki şey yaptı. Peşmerge bakanlığı izni olmadan emirvaki bir şekilde bazı bölgelere girdi. Girdiği yerlerde kalmada ısrar etti ve problem yaratmaya kalkıştı. Bir çok kez hava saldırılarına engel oldular ve bir çok köy ve kasabanın savunmasını engellediler. Hatta bazı bölgelerde varlıkları, o bölgelerin işgalden kurtarılmasını da engellediler. Oysa peşmergeler de Kobanı imdadına gittiler ve Kobanı savunmasında büyük bir rol oynadılar. İşleri bittiğinde de gerisin geri kendi mevzilerine döndüler.
Hayatlarında Şingal'ı görmeyen muhabirlerle „peşmerge savaşmiyor, kaçiyor"(!) diye proğramlar yapıldı. 1050 Km'lik cephede iki yıla aşkın kahramanca, dişe diş savaşan peşmergeye bütün dünya gipta ederken, PKK „kaçan, savaşmasını bilmeyen, silahlarını satan savaş kaçkınları" diye propaganda yürüttü. Oysa Peşmerge savaş cephesinde destanlar yaziyordu. "Toprağım ve vatanım her şeyden daha kutsaldır" diyen bir savaş gücü vardı alanda. Binlerce şehid, ve 10 bine aşkın yaralı ile ağır bedeller ödeyerek, Kurdistan savunmasını yürütüyordu. Bütün dünya televizyonları, peşmergenin bu kahramanlık destanlarını ekranlarına yansıtırken, PKK elindeki basın-yayından bir tek haber geçmiyordu. Hep dezinformasyonlarla ortalığı velveleye veren bir yaklaşımla, Güney Kurdistan'a karşı kendi tabanında düşmanlığı geliştirdi. „Güney-Kuzey-Rojava parçaları arasında düşmanlık esas alındı. Bu konuda kendi etkili olduğu alanlarda başarılı da oldu.
Oysa Doğu Kurdistan, Güneybatı Kurdistan ve Kuzey Kurdistan'dan da yurtseverler destek mayiyetli Kurdistan savunmasına katıldılar. Başvurularını Peşmerge bakanlığına yaptılar ve onların emir-komutasında Kurdistan savunma cephelerinde savaştılar, bedeller ödediler. Bu güçlerden hiç biri, sorun olmadı.
Güney Kurdistan ve Türkiye arasında ekonomik-kumşuluk ve diplomatik ilişkiler her gündeme geldiğinde, PKK bu karalama kampanyaları yürütmeye başlar. Oysa Güney Kurdistan'nın İran ve Irak'la da ilişkileri var. Her nedense İran ve Irak'la bu tür ilişkiler ayiplanmiyor! Ama sıra Türkiye'ye gelince kiyametler kopuyor. Bu ne aymazlık..
Düşmansa; İran'da Düşman, Irak'da Düşman, Türkiye de düşman, Suriye'de düşman..
PKK'nin bu devletlerle bütün kirli ilişkilerin üstü örtülürken, Güney Kurdistan'ın yürüttüğü açık, diplomatik-kumşuluk ilişkileri ayiplaniyor ve küçümseniyor.
Daha iyisini kim yapiyor,PKK mı?
O halde bu "Güney Kurdistan düşmanlığı" nerden geliyor?
18.01.2017
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.