Yusuf Kaynak

Yusuf Kaynak

Yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

Cihanbeyli Aşireti ve ona bağlı aşiretler

A+A-

Yusuf Kaynak

Bu günkü yazıyı bir eleştiriden ziyade, bir lisans tezinin tanıtımına ayırdım: Cihanbeyli Aşiretleri ve tabi Aşiretlerin Sosyo- Ekonomik Yapısı: Bu tez Aksaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans öğrencisi Mustafa Doğan tarafından Prof. Dr. Taner Aslan'nın rehberliğinde hazırlanmış.

Tezin konusu: 3525 Nolu Osmanlı Nüfus Defterine göre Cihanbeyli Aşiretleri Konfederasyonunu konu etmektedir, tez aynı zamanda üç asıl üye tarafındanda imzalanmıştır, 2019'da, 245 sayfalık kitap olarak ve nüfus kayıtların çizelgeleri de kitapta yer almaktadır. Bu tezin kitap hali internette Pdf olarak bulunmaktadır.

 

Bu tez de sadece 1851 tarihli Osmanli Nufüs Defteri 3525 Nolu Defteri inceleniyor. Tez Cihanbeyli Asireti ve Tabi Aşiretleri bahis konusu etmiş. Hemen göze çarpan o tarihlerde Cihanbeyli bir merkez değil, Merkez Konya'ya bagli Çeltik kazasıdır, oraya yerleşen yada iskan ettirilen Aşiret ise Hesbkeşan aşiretidir. Türkçe bir isme benzemiyor, Farsça/Kürdçe bir isim Hesbkeşan (At Çeken). Şimdi bile Cihanbeylide Atçeken Mahallesi mevcuttur. Bu koçer-göçer aşiretlerinin 1740'lerden itibaren Konya ovasının Çeltik, Yunak ve Cihanbeyli platosunu kendilerine mesken ettikleri biliniyor. Hesbkeşanlar Kürd mü Türk mü araştırılacak bir konudur. Bu aşiret sonra nerelere dağıldı, dağıtıldı yada asimilasyona mı uğradı fazla bilinmiyor, o zamanın salname ve nüfus defterleri incelenirse nüfus sayılarıda aşiret bağlarıyle isimleriyle açıklığa kavuşur. Bu ovalara Selcuklulardan beri (1184'te) konar-göçer aşiretlerin gelip yerleştiği biliniyor fakat hangi boydan, aşiretten oldukları incelenmelidir. Cihanbeyli'nin eski ismi İnevi'dir. İnevi isim Cumhuriyetle beraber Cihanbeyliye dönüştü. Onun için bahse konu olarak seçilen Cihanbeyli Aşireti değil o dönemdeki Cihanbeyli Aşiretler Konfererasyonu olmalıdır. Cihanbeyli Aşireti ile birlikte bu iskana tabi tutulan aşiretler de: Seyhanlu/Şihanli, Mikaillu, Şeyhbizinlu, Modanlu, Atmanlu, Hemanlu daha sonra bu yedili konferderasyona Zivelu ve Geygel aşiretleride iştirak ettiler. Bu 3525 Nolu Nüfus Defterin aslı Osmanlıcadır, yanında da Türkçeside verilmiştir.   

Bu tez kitap halinde bir Türkçe önsözle başlıyor aynı zamanda bu önsözün İngilizcesi de mevcuttur. Önce bu önsözünde Mustafa Doğan birazda olsa Osmanlı dönemindeki koçerlerin ne olduğunu tarifini şöyle yapıyor:

“Konar-göçer topluluklar Osmanlı Devleti'nde toplumu oluşturan asli unsurlardandır. Bu unsurlar önemli sayıdaki insan ve hayvan nüfusuyla devlet içinde her zaman dikkat çeken bir konumda olmuşlardır. Konar-göçerlerin esas meşgaleleri hayvan beslemek olmakla beraber, sınırlı orandaki zirai faaliyetler yanında sahip oldukları develer sayesinde taşımacılık sektöründe de rol oynamaktaydılar. Osmanlı Devleti, konar-göçer cemaatlerin her birine yaylak ve kışlak alanları belirli olan bir yurt veriyor; bu yurdun sınırlarını belirleyerek tahrir defterlerine kaydediyordu. Konar-göçerler böylelikle, kendilerine tahsis edilen yaylak ve kışlak sahalarında mevsimsel hareketlerini gerçekleştiriyorlardı. Bu topluluklardan biri de konumuz olan Cihanbeyli Aşireti'dir. Cihanbeyli Aşireti, Orta Anadolu'ya gelip yerleşmiş konar-göçerlerdendir. Yaşam sahaları güney-kuzey ekseninde Konya'nın kuzeyinde kalan Bolvadin-Yunak-Cihanbeyli hattının kuzey kısımlarından başlayarak Polatlı'ya, batı doğu ekseninde ise Afyon-Emirdağ'dan-Kulu İlçesi dışarda kalmak koşuluyla-Tuz Gölü'ne kadar uzanmaktaydı. Aşiret bu sahada kendisi dışında kendine bağlı olan sekiz aşiret veya cemaatle birlikte kışlak-yaylak hayatı sürmekteydi. Aşiretin bu sahaya gelip yerleşmeleri 1600'lü yılların ortaları gibidir. Bilhassa Anadolu'da Celâli Hareketleri'nin yarattığı düzensizliğe bağlı olarak boşalan köylerin, Kayseri-Malatya hattında yaşamakta olan pek çok konar-göçer gibi Cihanbeyli Aşireti ve bağlantılarının da bu süreçte Orta Anadolu'ya; şimdiki Cihanbeyli'den Polatlı'ya kadar olan sahada yerleşmelerinin önünü açmıştır. Bununla beraber, Osmanlı döneminde Anadolu'da yaşam sürmüş olan bazı konar-göçer teşekküller hakkında yapılan çalışmaların hem keyfiyet ve hem de kemiyet açısından maalesef istenilen ilmi düzeyde olmadığı söylenebilir. Bunlardan biri de Cihanbeyli Aşireti'dir. Bu çalışmada, Selçuklular önderliğinde başlayan Anadolu'yu yurt tutma faaliyetleri kapsamında Selçuklular ile birlikte veya Selçuklu sonrasında çeşitli sebeplerle Anadolu'ya gelip yerleşen konar-göçer toplulukların zamanla Batı Anadolu nihayetine kadar yayılmalarının tarihi seyri ele alındıktan sonra konar-göçer toplulukların devlet tarafından iskân edilmelerinin sebepleri ve iskân hareketlerine dayalı faaliyetlerin hem devlet hem de konar-göçerler zaviyesinden nasıl bir seyir izlediği kısaca ortaya konulmaya çalışılmıştır. Akabinde Cihanbeyli Aşireti hakkında yapılan ve kaynak değeri taşıyan ilmi çalışmalar kısaca özetlendikten sonra Cihanbeyli Aşireti'nin meskûn olduğu coğrafyanın fiziki sınırları ile aşiretin idari, sosyal ve iktisadi hususiyetleri dile getirilmiş, aşiretin taşıdığı sosyal ve iktisadi potansiyel ortaya konulmaya çalışılmıştır”.

Bu Nüfus Defteri üzerine tezini yazan Mustafa Doğan, 3525 Sayılı Nüfus Defteri'nde aşiretlerin köylerdeki dağılımını ve ev sayılarını tablolarla, ev reislerini ve mesleklerini de veriyor. Hatta aile reisinin yanı sıra bazı meslek grupları maaş alıyor; meslekleri tablolarda veriliyor: koyun sahibi, koyun tüccarı, deve yetiştiricisi, deve satıcısı, kervan sahibi/tücarı, koyun çobanı- kuzu çobanı, keçi sahibi, çiftlik sahibi- baxçıvancı, bir öküz sahibi, iki öküz sahibi, terzi, imam, çerçi, hizmetçi gibi. Hatta az miktarda da olsa toprak işleyen kabilelerden de bahsedilebiliyor. Cihanbeyli kabilelerinin başlıca meslekleri koyun yetiştirmek ve deve yetiştirmektir. Bu aşiretlerin çoğu 1850'li yıllardan önce bölgede bulunan Kürt aşiretleridir. Bu Nüfus Defterine kayıtlı olmayıp Aksaray, Kadınhan- Sultanhan'a, bir kısmı da Akşehir ve Sarayönü'ne bağlı aşiretler vardır. 3525 numaralı bu defterde bunlarla ilgili bilgi bulamıyoruz. Mesela Khalikan, Cutkan, Bilikan, Canbegi, Omaran isimleri bu çalışmada yer almıyor, bu aşiretler en az iki yüz yıldır bu bölgede yaşıyor. Hepsi hâlâ eski isimleriyle anılıyorlar. Olaki bu aşiretler 3525 Nolu Nüfus Defterinin kayıdından bi zaman sonra bölgeye gelmiş olmalı.  Başka olasılık bu aşiretler konar-göçer oldukları için yerleşik köy hayatına geçmedikleri için kayda geçmedi.

 

Fransız arkeolog George Perrot (1) Katrancı Köyü ile igili anısı Mikâillü Aşiretinin sosyal ve iktisadi durumu hakkındaki gözlemleri daha başka ayrıntıları göz önüne getirmektedir. Bu bağlamda Perrot, 29 Eylül 1861’de Haymana’nın Katrancı Köyü’ne gider. Yni 3525 numaralı defterin kayda alındığı tarihten 10 yıl sonra, burayı gördüğü en büyük Kürt köyü olduğunu söyler. Bazı aileler köy evlerine döndüğünü, bazıları hala büyük kara çadırlarında olduğunu belirtir. “Bu çayırlıkta, yüz kadar deve duruyor, kervan dinleniyor. Düz bacalı evlerin bacalarında uçları aşağı sarkan çullar görünüyor. Kara kıl çadırlar hala kazıklarında dikili duruyorlar. Yemek hazırlayan kadınlar çadırların arasından gidip geliyorlar. Boyunlarında gümüş sikkelerden kolyeler, çocuklar yerde yuvarlanıyorlar ve taylar kişneyerek annelerini arıyorlar”. George Perrot eserinde Kürt kadınlarının ve erkeklerinin kıyafetlerinden bahseder, kadınların geldikleri yerdeki Kürt akrabalarından farklı giyindiklerini söyleyerek, bunu yaşadıkları iklime bağlar. Ayrıca özelliklede erkeklerin Türk erkeklerinden çok da farklı giyinmediğinden söz eder. Sadece fesleri Türklerinki gibi köşeli değil, yuvarlak olduğunu belirtir. Kendisinin buranın ahalisinin gördüğü ilk Avrupalı olduğunu, dolayısıyla insanların ona şaşkın gözlerle baktığını söyler. Bey unvanını verdikleri liderlerinin evine misafir olur ve beyin evinin içyapısını, sofranın kurulup yemeğin servis edilişinden sofraya oturuluş şekline ve yemekten sonra gelen kahveye ve içilen tütüne kadar detaylı olarak anlatır. Seyyahı en çok şaşırtan şeylerden birisi de insanların kışın soğuk günlerinde yakacak olarak kullanmak üzere hazırladıkları tezek olmuştur. Seyyah tezeğin hazırlanışını detaylı olarak anlatır. Yemeklerin bu tezekle hazırlanması, hatta bir keresinde tütünününü bile bir tezek parçası ile yakılmasını onu çok şaşırtır.

Perrot gördüklerine şöyle devam eder: “Hem çadırı hem ev kullanmaları ne göçebe ne yerleşik olduklarını gösteriyor. Bazı alanları temizleyip sürmüşler fakat tarım onlar için hala ikincil bir uğraş konumunda. Sadece kendi tüketimleri için buğday ve arpa ekiyorlar. Geçimlerini bunun üzerinden sağlamıyorlar. Kendilerini süslemeye bayılıyorlar ve pahalı kıyafetlerini, Grenli/bireysel dokulu Şam çeliği silahlarını, reislerinin sahip olduğu güzel yarış kısraklarını tarımdan kazandıklarıyla almıyorlar. Onları bu kadar zengin yapan şey yetiştirip İstanbul’a, İzmir’e ve Trabzon’a sattıkları atlarıdır, hayvan sürüleridir. Buradan İstanbul’a yolculuk en az 40 gün sürer. Katrancı Köyü Haymana’nın en zengin köylerinden biridir. Kervancılara kiraladıkları 60 develeri vardır. Tam yetişkin bir deve 8,000 para (piaster/krş), yaklaşık 1,600 frank ediyor. Diğer hayvanların ederine göre bu muazzam bir rakam. Tarla sürebilen yetişkin bir öküzün değeri 1,000 paradır. Henüz sabana sürülecek kadar değilse bir öküz 6,000 eder. Burada bir deveye sahip olmak batıda bir yük gemisine sahip olmak gibidir. Bu develerle Anadolu’nun her yerine taşımacılık yapılabilir. Bununla beraber bu develerin hiçbiri Anadolu’da doğmamıştır; bunların hepsi Suriye’den geliyor. Kürtlerin iddia ettiklerine göre develer yaşadıkları bu yerde üreyemezler. Fakat Yunanistan’da Türklerin idaresi zamanından kalan develeri hala görmek mümkün. Ayrıca Aşağı Toksana’da, Pisa civarlarında da görülebilir. Muhtemelen Kürtler bu hayvanı doğduğu ve en uygun şartlarda büyüdüğü anavatanları olan Suriye’den almayı daha kârlı görüyorlar.” Doğru Cihanbeyli yöresinde devecilik 1960lara kadar taşımacılıkta bir numara gelir kaynağıydi. Sonraları devecilik  bitti.

Charles Texier (2) de Haymana’dan bahsederken buranın sakinlerinin eski zamanlardan beri tezeği yakarak ısındıklarından bahseder. Çünkü bölgenin başlıca özel karakteri ağaçtan hemen hemen tamamen yoksun olmasıdır. Tezek hala günümüzde az da olsa İç Anadolu Kürdleri ısınmak için sobada yemek pişirmek için de ocakta kullanılır. Tezek bir zamanlar ısınmak için en kolay ve ucuz elde edilen kömürden sonra gelen yakıttı.  

Bazılarına göre G. Perrot son derece ırkçı görüşlere sahip, aryan ırkın üstünlüğünü savunan Perrot, Kürtlerin bu coğrafyaya zorla sürüldüklerini (exodus kelimesini kullanır), Hint-Avrupa ailesinin bir üyesi olan bu üstün ırkın Türklerden kurtarılması gerektiğini söyler. “Kürtlerin Küçük Asya’nın bu merkezi bölgelerinde sayıca çok az olmalarına rağmen yakınlarında yaşayan herkes onlardan korkarlar ve yanlarına yaklaşmaya cesaret edemezler. Türk yöneticiler Kürtlere büyük özen gösteriyor. Tüm resmi işlerle ve vergiyle beyler ve yetkili memurlar ilgileniyorlar. Halkın taleplerini çok fazla geri çevirmemeye çalışıyorlar”. Perrot eserini şu paragrafla tamamlarken içindeki Türk düşmanlığını (!) ve ırkçılığını da açıkça göstermekten uzak duramaz: “Haymana’yı terk etmeden önce şunu hatırlatalım; Medlerin veya Asurluların medeniyetlerinin zirvesi olan bu yerleşimler, kayalara kazınan buradaki medeniyetler batının uzantısı olarak bu coğrafyada yer etmiştir. Yüzyıllar önce bu medeniyetler Tatar istilacılar tarafından el değiştirdi. Buralara göçen Kürtler, muhteşem bir geçmiş bırakan ataların mirasını geri almakla sorumludur. Eğer tahminlerimiz bizi yanıltmazsa Med Kralı Siyaksares ve Persli Kirus’un kazandığı zaferlerden sonra Küçük Asya’nın merkezini işgal eden İran kökenli bu nüfus Yunanlar ve Ermeniler ile birlikte bu bölgeyi domine edecek, Türkleri adım adım, azar azar yok edecekler ya da en azından onları azınlığa indirgeyip kendilerine bağımlı hale getirecekler. George Perrot’un diğer önemli bir eseri ise “Souvenirs d'un Voyage en Asie Mineure” (Küçük Asya Gezisinin Anıları)'dır. Bu eserde İç Anadolu Kürtleri ile ilgili önemli bilgiler mevcuttur: “Kara çadırlarında kalan bu bölgedeki Kürtler tarla ekip biçmezler. Hiçbiri saban sürmeyi beceremez. Bunlar sadece çobanlık yaparlar ve sattıkları tek şey hayvanlardır. Ev nedir bilmezler. Bunlara yakından bakınca âri ırktan olduklarını görürsünüz. Sadece biraz daha az güzel ve az intizamlıdırlar. İranlılara çok benzerler. Ok gibi kaşlar, kara gözler, düz burun, düzgün şekilli dudaklar, çenede kara ve gür sakallar vardır. Türkçe konuşurlar fakat ağır aksanları vardır. Bana öyle geliyor ki bunlar sadece Kürtlerdir. Adapazarı’ndan bir Ermeni bunlardan büyükbaş hayvan almaya geldi (…) Kürt sığır çobanları Ankara'dan Konya'ya kadar olan bölgede büyük hayvan sürülerini otlatarak götürür.

Bu tezin eleştirisine ancak 3525 numaralı orijinal Nüfus Defterinin görüp Mustafa Doğan'ın kullandığı el yazmayı okumakla olur. Deftere kayıtlı köy adlarının gerçekten eski Türkçe mi yoksa günümüz Türkçesi mi? Çünkü o dönemde genellikle aile büyüklerin adı veya lakapları soyad yerine kullanılıyordu. Mesela Derviş oğlu Memed, İdo oğlu Hasan, Satı oğlu Memed, Uzun Kulak Hasan, Diyarbekiroğlu Yusuf, Abuzaroğlu Memed, Kurdoğlu Bekir, Mirazoğlu Bekir, Şato oğlu Mustafa Besê. Bunların hepsinin incelenmesi gerekir, dahası Osmanlıcayı iyi bilmeleri ve Türkmen boyları ile Kürd aşiretlerin arasındaki ilişkileride iyi bilmeliler.

Bu nüfus kayıt defterinden önce 1845 yılında bölgede yani bu aşiretlerin yaşadığı bölgelerde büyük bir kıtlık baş göstermiştir. Bunlar kıtlık ve yoksulluk nedeniyle Afyon Bolvadin ve Emirdağ'a, hatta Kütahya'ya göç eden Cihanbeyli aşiretindende olmuş. Haymana, Polatlı, Ankara yakasındaki bazı aşiretler Sivas, Diyarbakir, Malatya'ya ve Tokat, Çorum yakasına gittiler. Şehbizini ve Mikaillilerin çoğu birden fazla bölgeye göç etmiş.

Bu yazıya yapılacak son bir ek ise Cihanbeyli Aşiret konfedrasyonu zaman içinde ve cumhuriyet ile beraber idari yapıda yapılan değişikliklerle yeniden düzenlenmiş. Eski defterde aşiret dağılımı yerini yeni kazalara ve yeni idari birim köylere bırakmış. Cihanbeyliye bağlı olanlar şimdi Ankara Haymana, Polatlı, Bala, Koçhisar, Kulu'ya; bazıları Konya Yunak, Çeltik, Sarayönü bağlanmış bazılarıda asimile olmuş: Xorxor, Revan, Soryan gibi.

Yusuf Kaynak, Lahey- 03.11.2024

(1) Georges Perrot (12 kasım 1832- 30 haziran 1914) Fransız bir arkeologdu.1875'ten itibaren Sorbonne'da öğretmenlik yaptı ve 1888'den 1902'ye kadar ''École Normale Supérieure'un'' direktörlüğünü yaptı. 1874'te ''Academie des Inscriptions et Belles-Lettres'e'' seçildi ve burada 1904'ten ölümüne kadar daimi sekreter olarak görev yaptı.1857'de Gortyn kodunun ilk parçasını keşfettikten sonra en ünlü arkeolojik keşfi, 1861'de Küçük Asya'ya yaptığı bir keşif gezisi sırasında gerçekleşti; burada ''imparator Augustus'un Siyasi Ahit'i'' olarak bilinen belgenin Yunanca çevirisini buldu. Perrot, Revue archéologique dergisini düzenledi ve dergiye katkıda bulundu. Eserleri arasında Küçük Asya'ya yaptığı keşif gezisine ilişkin iki açıklama (1862 ve 1864'te yayınlandı) ve Charles Chipiez (1882-1914) ile birlikte yazdığı on ciltlik Histoire de l'art dans l'antiquité yer alıyor.

George Perrot, Küçük Asya'ya Bir Gezinin Anıları (Souvenirs d'un Voyage en Asie Mineure), The Paper, Paris 1864 

(2) Charles Texier (22 ağustos 1802, Versay- 1 temmuz 1871, Paris) Fransız tarihçi, mimar ve arkeologdu. Texier, Küçük Asya ve Orta Doğu'daki kişisel seyahatlerini içeren bir dizi önemli eser yayınladı. Bu kitaplar arasında antik alanların açıklamaları ve haritaları, bölgesel coğrafya ve jeoloji raporları, sanat eserleri ve mimari açıklamaları v.b. yer alıyordu. Paris'teki ''École des Beaux-Arts''ta mimar olarak eğitim aldı ve 1827'de kamu işleri müfettişi olarak atandı. 1833'te Küçük Asya'ya keşif görevi için gönderildi ve 1834'te antik Hitit başkenti Hattusa'nın kalıntılarını keşfetti. Seferin sonucunda, üç ciltlik Fransız Hükümeti'nin emriyle Küçük Asya'nın tanımı (Description de l'Asie Mineure faite par ordre du Gouvernement français'i) yayınladı. İlerleyen zamanlarında kendisini Ermenistan, Mezopotamya ve Pers'e götüren bir seferede katıldı.

Önceki ve Sonraki Yazılar