Çılgın Bir Çağın Kapısı Aralanıyor
Ortadoğu halklarının geleceği yeni bir çağın çılgınlıklarına gebe gibi görünüyor. Kan ve viranla ben geliyorum diyen çılgın bir çağın ayak sesleri, kimi nereye konumlandıracağını tahmin etmek güç. Tamda böylesi bir zamanda, sayın Öcalan’ın silahlı mücadeleyi sonlandırın bağlamında ileteceği mesaj önem kazanıyor. Her ne kadar bahsi geçen barışın şekli ve şemalı hakkında önü arkası belirsizliğe oynanıyorsa da. Yıllar yılı “İmralı ve Öcalan irademizdir diyenler, doğduğu evin çamurunu bile her derde devadır mantığına yol vermekle yeri göğü inletenlerin sayın Abdullah Öcalan'ın öngörüsüne ne gibi bir katkı yapacakları da merak konusudur. Aslına bakarsanız daha önceki barış girişimleri olsun, Kürt halkının başına örülen hendek sendromu da olsun! Öcalan irademizdir diyenlerin sayın Öcalan’a karşı zikzaklı duruşlarına şahit olmuşluğumuz vardır.
Yani açıkçası yeri göğü inletip Öcalan irademizdir diyenlerin kendi mantık parametlerine özgün bir şekilde ''Sayın Öcalan’ın demokratik siyaset girişimini işlevsizleştirmeye katkı sundular? Dolayısıyla her kim ne derse desin, yeni bir barıştan bahsedilmeden önce, bahsi gecen geçmiş sürecin gelirini giderini en üst perdede sorgulamayı hak ediyor. Gerçi Öcalan irademizdir diyenlerle, Öcalan’la müzakereyi sürdüren devletin samimiyet karmaşası tek bir tarafın samimiyetsizliğiyle ortaya çıktığını söylemek güç. Velhasıl Sayın Öcalan'ın demokratik siyaset girişimi ile ilgili kim ne diyorsa desin, Öcalan'ın demokratik siyaset öngörüsü'' silahlı mücadeleden kat be kat daha etkin bir geçişe kapı aralanıyor. Yeterki orayı buraya, burayı oraya kurban etmemeye itina gösterilsin? Çünkü Ortadoğu coğrafyası çılgın bir çağın çılgınlığı ile karşı karşıyadır. Kimin ne yaptığını ve ne yapacağını kestirilemeyen çılgın bir çağın giriş evresindeyiz?
Yaşamaya sürüklendiğimiz bu çılgınlığa, toplumların yaşamını özgürlükle somutlaştıracak ne varsa inkar ve zulme ihale edilmişliği' ile kalmaz ! Zira doğmamışların geleceği dahi zalimlerin zulmüne ipotek edilmiş olacak! Doğanın ürettiği zenginliği ile, Bir çok inanç ve etnik toplumların yaşamına kucak açmış Mezopotamya gibi bir coğrafyada? İnkar ve zalimliğin nasıl bu kadar ucuzladığına insan şaşıyor doğrusu. İnançların özgürce gelişip serpilmesine yatak sermiş, Etnik toplulukların kendi öznel özelliklerine ev sahipliği yapmış böylesi bir coğrafyanın, nasıl ve ne zaman çılgınların dans pistine dönüştüğüne şaşırtıyor insanı! Dolaysıyla barışın sıkça konuşulduğu bir dönem de, inkâr ve zorbalığın Ortadoğu’da dur durak bilmediği bir süreçte Barışın nasıl da anlamsız hale geldiğini düşünmek bile istemiyor insan! Allah adına kelle koparanla Halkların varlığını inkâr edenlerin hükümdar olduğu bir coğrafya da, insanlığın gereklerine özgü bir barışın nasıl olacağı gerçekten de merak konusudur?
İnsan olmanın tüm gerekleriyle yoğrulmuş barışın sıkça kullanıldığı bugünler de, Kürtlerin demokratik hak hukuku bir başkasının sofrasına meze olmayacağına nasıl inanabiliriz. Çünkü çıkarsal savaşların hükmü ile kirlenen bu coğrafya da, barışa heves etmek bile anında hayalete dönüşüyor! Dolayısıyla Allah adına kelle uçuranlar, Allah adına parti kuranlar, Allah adına Hizbullah’ın askeri olanlar, Egemenlik egoları ile bir başka halkı yok sayanlar, Binlerce yıllık özgünlükleriyle var olan bir halkı inkâr edenlerin varlığı var oldukça Barışın anlamı hiçbir zaman kendine özgü anlamıyla buluşma zemini olmaz bu coğrafyada! Bu nedenle Barış sözcüğünün anlamı her ne kadar insanım diyen insanın yüreğini ısıtıyor olsa da, bu coğrafyada yeşerip hayat bulması güç! Çünkü zülüm ve zalimliğin en gözde kurbanı, hak ve hukuk olduğu bir coğrafyada barışa yol almak zordur!
Barışa karşı duyarlılık elbette ki barışa yol almanın yarısıdır ve de değerlidir. Ama ne yazık ki haktan hukuktan yoksun bir yaşam tarzına mahkûm edilen halkların varlığı uluorta dururken, Halklar arası barıştan bahsedilmenin anlamsızlığı da net çıkıyor ortaya. Âmâ ve her şeye rağmen Halkların varlık sebeplerinden kaynaklı değerleri ile kavgalı olana karşı çıkıp barışa sarılmak gerekir. Çünkü savaş ve kıyam dilinin popüler olduğu bir coğrafyada, samimi bir şekilde barışı özümsemek elbette ki insani bir gereksinmedir. Âmâ gel gör ki bu gereksinme dahi çıkarlara dayalı insanlıktan çıkanların oyuncağına dönüştürülmüş! Dolayısıyla barış duygusunun gelişmediği toplumlarda, barış provaları bir asır daha egolarımızı tatmin etmekten öteye taşınmaz, ama yine de her türlü önyargılardan kurtulup özverili bir dil üslubuyla barışı özümsemekten başka çaremiz de yok maalesef.
Hüseyin Akıncı
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.