"Çocuklar Kürtçenin yasaklı olduğunu düşünüyor"
.
Göç ve İnsani Yardım Vakfı ekibi sordukları sorularda, çocukların Kürtçenin yasaklı olduğunu düşündüklerini tespit etti: "Kürtçe konuşmak yasak olmamasına rağmen çocukların bu söylemleri, günlük yaşamlarında anadillerinde konuşurken fiili engellemelere ve dışlanmalara maruz kaldıklarını ortaya koyuyordu."
Göç ve İnsani Yardım Vakfı (GİYAV), Diyarbakır'da Çocukların Anadili Kullanımının İzlenmesi Raporu'nu yayınladı.
Anadili hakları bakımından yaşananları anlamak ve çocukların deneyim ve önerileri temelinde savunuculuk yapabilmek için "Dilsel Haklar" konusunda izleme ve raporlama çalışması gerçekleştiren Vakıf bu çalışmayla, "Anadili Hakları'na" ilişkin gelişmelerin ve Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne (BMÇHS) konan çekincelerin Kürt çocuklarının hayatına nasıl yansıdığını ortaya koymayı hedefliyor.
Çalışmada, BMÇHS Türkiye tarafından çekince konulan maddeleri ile düzenlenen çocukların anadillerinde medya ürünlerine erişme (Madde 17), anadillerinde eğitim görme (Madde 29), kendi kültürlerini yaşama ve anadillerini kullanma hakları (Madde 30); Sözleşme'nin temel ilkeleri olan yaşama, hayatta kalma ve gelişim hakkı, ayrımcılık yasağı, çocuk katılımı ve çocuğun üstün menfaati çerçevesinde ele alındı.
Madde 17: Kitle iletişim araçlarının azınlık grubuna veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda teşvik edilmesi.
Madde 29: Çocuğun anne-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi.
Madde 30: Dini ya da dilsel bir azınlığa ya da yerli halka mensup bir çocuğun, kendi kültüründen yararlanma, kendi dininin gereklerini yerine getirme ya da kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılmaması.
İzleme çalışması kapsamında, kamu idaresinin çocukların dil haklarına dair yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini anlayabilmek için uluslararası insan hakları standartları kullanılarak insan hakları göstergeleri geliştirildi. İzleme raporu, Diyarbakır'da yaşayan 20 çocuk ve 40 kişiden oluşan ebeveyn, öğretmen, okul kurucusu, sanatçı, medya çalışanı, sivil toplum örgütü temsilcisi ve yerel yönetici grupları ile yapılan derinlikli görüşme bulgularına dayanarak hazırlandı.
Bulgular
Çalışmaya katılan tüm yetişkinler anadillerinin Kürtçe olduğunu söylediler. Ebeveynlerin büyük kısmı hane içinde ağırlıklı olarak Kürtçe konuştuklarını ifade etmekle beraber kimi katılımcılar çocuklarla iki dilli bir iletişim kurduklarını, kimi katılımcılar ise çocukları Kürtçe bilmedikleri için onlarla Türkçe konuştuklarını belirttiler:
"Bir zihniyet devrimine ihtiyaç var"
"İki tane küçüğüm hiç bilmiyor, diğerleri de anlıyor konuşmasını bilmiyor. Ben konuşunca çocuklarım mal mal yüzüme baki."
"Genelde yüzde yetmiş Türkçe konuşuyoruz ama yüzde otuz Kürtçe payı da var, bu da gerçekliğimdir yani şimdi kalkıp çocuklarımla konuşuyorum desem yalan olur."
"Annemin dili hangisiyse benim odur. Türkçe normalde konuşuyorum ama Kürtçeyi de biraz biliyorum."
"Türkçe ama Hocam anadilimiz Kürtçe ama biz Türkçe olarak konuşuyoruz"
"Yani hocam ben genelde her yerde Türkçe dili konuşuyorum. Yani Kürtçe dili bilmediğim için genelde, Hocam ben de Kürtçe dili kullanılmasını istiyorum ama yani pek fazla konuşmayı beceremediğim için Türkçe konuşuyoruz."
"Biz eski anadilimizde direnmeye, unutturmamaya çalışıyoruz ama eğitim dili işte yaşam dili baskıyla Türkçeye çevrildiği için alternatif bırakılmadığı için çelişki yaşanıyor tabi. Böyle çok dillilik birisine olabildiğince özgür bir alan tanıyor, diğeri de kısıtlanıyor, o sıkıntılı
"Tırnak içinde söylüyorum, bir terörist ya da terörizm faaliyetin parçasıymış gibi anadili konuşmak, öyle yanlış bilgiler ve o tarz duyumlardan kaynaklı çekinceler de var."
"Kürtçe konuşmak, Kürtçe öğrenmek, politik bir duruş yani siyasal bir duruş olarak algılanıyor. Bunun için bir zihniyet devrimine ihtiyaç var."
Çocuklar neler söyledi?
GİYAV ekibi Türkçeye ilişkin sordukları sorularda, çocukların Kürtçenin yasaklı olduğunu düşündüklerini tespit etti.
"Kürtçe konuşmak yasak olmamasına rağmen çocukların bu söylemleri, günlük yaşamlarında anadillerinde konuşurken fiili
engellemelere ve dışlanmalara maruz kaldıklarını ortaya koyuyordu."
Görüşme yapılan bazı çocuklar şunları söyledi:
"Memur görürsem Türkçe konuşuyorum"
"Okulda Kürtçe konuşmanın hoş görülmemesinden dolayı bir de sistem açısından da mesela dilimiz yasaklandığı için rahat rahat şekilde konuşamadığımız için daha çok Türkçe iletişim kuruyoruz."
"Okulda yasak bence yani Kürtçe konuşmak. Direk Türkçeyi tercih ediyoruz. Çünkü hani çok az kişi biliyor. Ben de zaten az biliyorum."
"Yaşlı olduğunu gördüğümde direk dilim Kürtçe ile başlıyor. Öğretmen tarzı böyle daha memuriyetli görürsem Türkçe ile başlıyor."
"Teneffüste arkadaşlarla samimi olduğum arkadaşlarımla sıklıkla Kürtçe konuşuyoruz, ders esnasında Türkçe konuşuyoruz hocalarla."
"Evet ders içinde Türkçe konuşuyoruz. Zil aralarında Kürtçe bilen arkadaşlarımla Kürtçe konuşuyorum."
Sonuç
GİYAV raporunun Sonuç bölümünde şu değerlendirmeyi yaptı:
"Çalışmamızı sonlandırdığımızda, çocukların kendi kültürlerini yaşatma; anadillerini kullanma ve öğrenme; anadillerinde eğitim görme, medya ürünlerine ulaşma ile başvuru ve şikayet mekanizmalarına erişme haklarından yoksun olduklarını tespit ettik. Engelli ve yoksul çocukların, sayılan bu haklara sahip olma bakımından diğer çocuklara kıyasla çok daha dezavantajlı bir konumda olduğunu belirledik. Çalışmamızın bir diğer amacı da BMÇHS'nin anadili haklarını içeren 3 maddesine konan çekincelerin çocukların hayatına nasıl yansıdığını görmek ve Türkiye'nin Sözleşmeden kaynaklanan sorumluluklarını ne ölçüde yerine getirdiğini değerlendirebilmekti. Bu kapsamda, Türkiye'nin 4. ve 5. Periyodik Raporu incelediğimizde, BM Çocuk Hakları Komitesine çocukların kendi kültürlerini geliştirme ve dillerini kullanma hakkına ilişkin alınan özel önlemler konusunda ayrıntılı bilgi verilmediğini, periyodik raporların düzenli ve zamanında hazırlanmadığını ve raporun içeriğinde konuya ilişkin genel bilgilerin aktarılması ile yetinildiğini gördük. Saha araştırmamızda görüştüğümüz sivil toplum temsilcileri de bu zamana kadar anadili hakları ile ilgili görüşlerinin sorulmadığını ifade ettiler."
Çocuklar yönetici olsa...
"Kürtçeye özgü bir okul açardım, Kürtçenin yaygınlaşmasını isterdim."
"Toplumun içinde herkesin kendi diliyle konuşması ile ilgili alanlar açardım."
"Böyle tiyatrolar yapardım. Tiyatrolarda Kürtçeyi öğretmek istiyorsam Kürtçe, Türkçe öğretmek istiyorsam Türkçe konuştururdum. Çocuklara da böyle ellerine bir kitap gibi bir şey verirdim, bu kelimeler de orada yazardı. Yani mesela diyelim o adam diyor ki, 'Nasılsın, iyi misin?' Orada da yazsın işte 'Çer Dıki, başı' falan filan, öyle."
"Ben okullarda öne sürerdim Kürtçeyi. Televizyon kanallarında da öne çıkartırdım alt yazı olarak. Onun dışında yazılı kaynaklarda da kullanırdım Kürtçeyi."
"Ağır olan bir dersi kısardım ve mesela şey haftada 12 ders diyelim matematik var onu 10 derse düşürdüm, 2 ders de Kürtçe koyardım, daha rahat olurdu."
"Okullarda ders verdirirdim aslında, nasıl Almanca dersi, İngilizce dersi varsa Kürtçe dersini de verdirirdim."
"Bütün dilleri serbest ederdim. Herkesin kendi dilini özgürce kullanmasını isterdim, hangi dili kullanmak istiyorsan kullanabilirsin"
"Haaa eğer bir devlet yöneticisi olsaydım mesela, örneğin kendi babaannemden bahsedeyim, o Türkçe bilmiyor. Kürtçe konuşuyor ama bir hastaneye ya da bir sosyal yardımlaşmaya başka bir derneğe ya da başka bir yere gittiğinde herhangi bir kurumdan yararlanmak istediğinde yararlanamıyor, direkt kendisi iletişime geçemiyor. Çünkü kendisi Kürtçe biliyor. Onun için orada birkaç kişiye ya da ne bileyim birkaç memur Kürtçe bilseydi ve sadece Kürtçe konuşan insanlarla iletişime geçseydi belki daha güzel olabilir."
Kaynak: BİANET
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.