DalKurd İyi Bir Direktörü Hakediyor
İlk 45 dakikada DalKurd'ün Halmstad'a karşı skor üretememesinin üç önemli sebebi vardı: Birincisi; orta beşlinin ilerideki üçlüyle ortak bir set oyunu oynamak yerine, sağdan sola doğru adeta bütün ceza sahasını bay-pass eden uzun, yatay ve yüksek paslarda israr etmesiydi. İkincisi; sağ bek Azizi'nin oyunu tümden dengesizleştiren, hiçbir amaç gözetmeksizin aldığı her topu sözüm ona hücumculara ulaştırmak amacıyla, gelişigüzel bir biçimde Halmstad defans hattına yollamasıydı. Üçüncü ve belki de en önemli neden; yine orta beşlinin çoklu şok pres yapmak yerine, her birinin her seferinde kademesiz bir şekilde sözüm ona pres yapma gayretiydi.
DalKurd hızlı oyun ile dikine oyunu , öyle sanıyorum, birbirine karıştırıyor. Hızlı oyun, alanı ihtiyaç duyulan oyuncu sayısı ve topla birlikte katetmektir. Bu amaçla rakibi şaşırtacak hızlı paslaşmalarla, geometrik şekiller çizerek topu daha elverişli alanlara taşımaktır. Dikine oyun ise, tek bir bakış açısından boşta görünen oyuncuya topu ulaştırmaya çalışmaktır. Bu oyunun en önemli zaafı, yeterli oyuncu desteği sağlanmadan ve bir pozisyonu olgunlaştırmadan, bir an önce topu rakip ceza sahasına taşıma arzusudur. Ama unutulan şudur; her dikine pas bizzat pas atılan kişiyi bile yalnızlaştırır. Dolayısıyla ha bir atağı sonuçsuz bırakmışsınız, ha serserice dikine pas atmışsınız. Arada hiçbir anlamlı fark yoktur.
Savunmada ve hücumda bir takımı dengeli takım yapan şey, orta sahada görevli oyuncuların hem savunmaya hem de hücuma sağladıkları tam zamanlı destektir. Hiç kuşkusuz dengeli takım olmanın başka da nitelikleri var; örneğin sahanın neresinde olursa olsun topun belirli bir dolaşım modeli ile oynanması bunlardan biridir. Bu modelin sağlıklı uygulanabilmesi için de özellikle hücumda belli bir pas tipine karar verilmesidir. Orta sahanız hem savunma hem hücuma eşit destek veriyorsa, belirli bir top dolaşım modeline sahipseniz ve mesafeleri belirli bir pas tipiyle katediyorsanız, siz dengeli bir takımsınız.
İkinci yarıya DalKurd sanki ilk yarıda hiç sorunu yokmuş gibi, aynı zihin, aynı mantık ve aynı oyun yapısıyla başladı. Bu aslında çok tuhaf bir durumdu; aklı başında hiçbir teknik direktör maça kaldığı yerden aynı şekilde devam edilmesine izin vermezdi. Çünkü rakibe karşı hiçbir hava üstünlüğünüz yok, hiçbir hava topu mücadelesini kazanamıyorsunuz, ama israrla hem uzun hem de yüksek oynamaya devam ediyorsunuz. Ya teknik direktörün ikinci bir planı yok ya da daha da kötüsü teknik direktör ne olup bittiğinin tam olarak farkında bile değil.
Aslında bu ironik duruma Azizi'nin (-ki gerçekten çok gereksiz bir oyuncu konumundaydı) oyundan atılması yeni ve olumsuz bir sayfanın açılmasına sebep oldu. Azizi'nin atılması, kelimenin tam anlamıyla DalKurd'ün bütün zaaflarını ortaya serdi. DalKurd artık DalKurd değildi, sıradan bir amatör takımdan daha geri bir oyun profili çiziyordu. Herşeyden önce takımın bir kişi eksilmesiyle ne kadar kırılgan olduğunu, ne kadar vasatlaştığını hep birlikte gördük. Bu durumun bir tek izahı var; bu takımın gerçekten de bir teknik direktörü yok. Çünkü iyi bir teknik direktörle hiçbir takım bu rezaleti yaşamaz.
Eğer DalKurd bu sezonu gözden çıkarıp ölü bir sezon olarak ilan etmek niyetinde değilse, acilen ve derhal iyi bir teknik direktörü işbaşına getirmelidir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.