Darbe Girişimi Başarısız oldu, peki bundan sonra ne olacak
15 Temmuz'da ordu ve jandarma içinde örgütlendiği belli olan bir grup tarafından teşebbüs edilen darbe girişimi, şimdilik, başarısızlıkla sonuçlandı gibi... Fakat bu türden girişimlerin kesin olarak son bulduğunu söylemek pek mümkün görünmüyor. Başta yönetenler olmak üzere hemen hemen toplumun her kesimi tarafından yaşanabilir bir ülke olarak algılanmayan Türkiye'de bu türden ve belki de daha kapsamlı girişimlerin yeniden gündeme gelmesi mümkündür.
Bırakalım gelecek günleri, daha bugünden Cumhurbaşkanının bu türden bir tehlikeden söz ederek halkı sokağa davet etmesi, gelecek açısından risklerin devam ettiğini gösteren ciddi bir işarettir. Elbette kişisel hesapları unutmamak kaydıyla… Başbakan ve İçişleri Bakanı da bu yönde ısrarlı çağrılarda bulunmaktadırlar. Kuşkusuz, mevcut durumdan hareketle bir tehlikeden sözedilebilir fakat bu türden çağrılarla hükümetin yapmak istediği şey, sahip olduğu hedeflere ulaşmak için kitlesel destek oluşturmaya çalıştığı açıktır.
Gerek "oluş" ve gerekse "bastırılması" konusunda ciddi açıklar bulunan bu darbe girişiminin Meclis olağanüstü oturumunda görüşülmesinin ardından yanıt aranması gereken soru şudur:
Bundan sonra ne olacak?
Bu sorunun cevabı, kimin ne yapacağında yatmaktadır.
Konuşmalardan anlaşıldığı kadarıyla her bir kesim kendi pozisyonunu korunmaktadır ve anlaşılan odur ki birtakım ortak vurgulara rağmen "tek"li retorikte ifadesini bulan çözümsüzlük ve bu nedenle de yeni çatışmalara açık durum devam edecektir. Tek fark, kimsenin savunamayacağı bir olumsuzluğa dayalı psikolojik baskı yardımıyla HDP'nin, "ortak bildiri"yi imzalamaya "ikna" edilmesidir. Bunun ne anlama geldiği, teşekkür için Meclis Başkanı’nı, Kılıçdaroğlu’nu ve Bahçeli'yi aradığı halde HDP 'yi es geçen Erdoğan'ın tutumundan gayet net olarak anlaşılmaktadır. “Doğu cephesinde yeni bir şey yok!”
Hükümet, ajandasındaki gündem maddelerini hayata geçirmek için darbe girişiminin akamete uğratılmasında kendi tutumunu öne çıkarmaya çalışmaktadır. Başbakanın ifadesiyle "darbe, karşı darbeyle püskürtülmüştür." Bu doğru. Bu şu anlama gelir ki, bundan sonra, kazanan tarafın amaçları doğrultusunda işleyen bir sürece tanık olacağız. Ve böylece, darbeyi karşı darbeyle bertaraf edenlerin kimliği konusunda daha fazla bilgiye sahip olacağız.
Hükümet, genel olarak devleti yeniden şekillendirmek istiyordu. Bu başarısız darbeyle bu imkanı bulmuş oldu: orduda ve yargıda görmek istemedıği kesimleri hızla tasfiyeye koyuldu ve daha şimdiden binlerce kişiyi tutukladı. Elini çabuk tutuyor. Genel olarak eski ortağıyla ilişkilendirdiği tasfiye ve tutuklamaların nerde duracağının bir garantisi yok. Fakat, bu durumun, mevcut süreci yönetenlerin belirlemiş olduğu hedefler gerçekleşene kadar devam edeceği açık. Bu hedeflerden birinin, Kürtlerin yeniden rapt-u zapt altına alınması olduğu açıktır.
Ancak hükümet açısından ciddi bir sorun var: Bu darbe girişiminin defedilmesinde ortaya koyduğu tutum, ne yazık ki göstermeye çalıştığı gibi değil. Darbe girişimi, sokağa çıkanlar ve elinden silahları alındığında pek de umursamayan polis teşkilatı tarafından değil, bizzat darbecilerin hedeflediği ordu tarafından etkisizleştirildi. Darbeciler başarıya ulaşmak için, öncelikle, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarını rehin alarak başladılar işe. Bunda başarılı oldukları görülüyor. Genelkurmay Başkanı henüz kurtarıldı. Deniz, Hava ve Karakuvvetleri komutanlarından hala haber yok. Havakuvvetleri ile Jandarma zaten darbecilerin elindeydi.
Anlaşılan darbe girişimini 1.Ordu ile Özel Kuvvetler akamete uğrattı ve bu nedenle Cumhurbaşkanı’nı Ankara’ya değil, “ben sizi korurum” güvencesiyle İstanbul’a davet eden 1.Ordu Komutanı Genelkurmay Başkanlığına atandı. Bu kişiye geleceğin Genelkurmay Başkanı olarak bakabiliriz.
O halde şunu söyleyebiliriz: darbeyi, karşı-darbeyle önleyen hükümet değil, bizzat ordunun kendisidir. Bu da şu anlama gelir ki ordu, Türkiye'nin siyasal hayatında düne göre bugün daha etkindir. Mevcut ordunun ya da ‘darbeyi karşı darbeyle etkisizleştiren ordu kanadı’nın niteliği konusunda merak eden varsa, ulusalcı basına bakabilir. Etkisizleşen ve önümüzdeki günlerde daha da gözden düşecek olanlar ise, başta yönetim olmak üzere, darbecilerin hedef aldığı kurum ve kuruluşlardır. Kuvvet komutanları, Genelkurmay, ve özellikle de MİT... Bir süredir MİT üzerinde ciddi bir egemenlik mücadelesinin olduğu bilinmektedir.
Hükümet halkı sokağa davet ederek gelecek üzerindeki etkisini arttırmayı ve Ağustos Şurasında ne yapacağını düşünedursun, ordunun ve onun siyasal hayat üzerindeki rolü konusunda planı olanlar harekete geçti bile... Darbe girişiminin en anlamlı mesajı bu olsa gerek. Bugüne kadar gördüğümüz darbelere benzemeyen, tereddütlü, acemi ellerden çıkış halini bununla açıklayabiliriz. Gösterildiği gibi küçük bir grubun işi olmadığı açık. Sadece belli bir kesimin eseri olmadığı da açık. Açık olan bir başka konu ise, her şeyin planlandığı gibi gitmediği, devreye giren "satış" ve pazarlıklar neticesinde durumun kontrol altına alındığı şeklindedir. Polis ile asker arasındaki ilişki, beklenmeyen tutuklamalar ve şaşırtıcı yakınlaşmalar bunu gösteriyor.
Önümüzdeki günlerde bunun sonuçlarını daha iyi göreceğiz. Fakat şimdiden şunu söylebiliriz: Devlet, bundan sonraki gidişat hakkında ilk kez, kullandığı araçları değiştirmiş durumda. Yerel, bölgesel ve uluslararası düzeyde neden ve sonuçları olan bu çatışmalı halin ilk karşılaşmasına tanık olduk. Hala çatışmalar devam ediyor. Göreli bir kontrol sağlanmış da olsa tutuklamalar ve tasfiyelerin derinliği ve yaygınlığı dikkate alındığında yeni kalkışmaların olabileceğini söylemek abartı olmaz. Mevcut ‘karşı darbe’yi yapanların uzlaştıkları konseptin de pek sağlam olmadığını, yakın bir gelecekte zuhur edecek yeni ihtiyaçlarla birlikte yeniden test edileceğini unutmamak lazım. Çünkü bütün sorunların temelinde, Ortadoğu’da hedeflerine ulaşamadığı için yönetemezlik krizi iyice artan devletin önünde, çözmek zorunda olduğu Kürt meselesi var. 16.07.2016
Mehmet Gül
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.