Demirtaş: Kandil’e kafamıza estiği için gitmedik, hepsi hükümetle belirlendi
Hakkında yürütülen soruşturma nedeniyle 4 Kasım 2016’da Diyarbakır’da gözaltına alınan ve daha sonra Edirne Cezaevi’ne götürülen Demirtaş, 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde ana davası için Ankara’da.
Demirtaş’ın ikinci günkü savunmasından satırbaşları şöyle:
– Benim saklayacak bir şeyim hiçbir zaman olmadı. Görünen o ki, iktidar bu duruşmada konuşulanları ya da konuşulacakları kamuoyundan gizlemeye çalışıyor. En nihayetinde iletişim çağındayız, teknoloji çağındayız. Türkiye’nin en ücra köşesine kadar burada söylediklerim ulaşacaktır. Hükümetin bugüne kadar muhalefet üzerinde, yargı üzerinde, medya üzerinde, benim dosyam üzerinde yaptıkları teşhir olacaktır.
– Dün kaldığım yerden devam etmek istiyorum. İddianamelerin hazırlandığı dönemin, fezlekelerin hazırlandığı dönemin siyasi ilişkilerini, saiklerini, atmosferini anlatmaya çalıştım. Halen bu süreç bitmiş değildir. Kesintisiz devam eden bir siyasi süreçtir. Fakat her fezlekenin hazırlandığı dönemin kendine özgü siyasi ilişkileri de vardır. Hem parlamento açısından hem Türkiye kamuoyu açısından hem de bölgesel açıdan farklı siyasi gelişmeler vardır. İddianame öylesine hazırlanmış ki, 10 yıllık siyasi faaliyetler tek bir siyasi konjonktür içinde değerlendirilmiş.
– İddianame hukuk dışı saiklerle, yargının elde etmek istediği amaçtan uzak, AKP’nin elde etmek isteyeceği amaçlara dizayn sürecinden geçti. Bunun bir kısmı (Fetullah Gülen) Cemaat yargısı tarafından yapıldı. Dün küçük bir kısmına değindim. 12 fezlekem (Fetullah Gülen) Cemaat başsavcı ve savcılarınca hazırlandı. Onun dışında tutuksuz olduğum dosyalarda da benzer müdahaleler var. Ama özellikle son bir yıldır hazırlanan fezlekeleri bir yana bırakırsak, ondan önce hazırlanan fezlekelerin tamamında aynı saik var.
– Çözüm süreci vardır bir yanda, bizim hükümetle, AKP ile görüşmelerimiz var, Türkiye’de barışçıl yol ve yöntemlerle Kürt sorununun çözümü konusunda bir siyasi irade var. Bu irade her ortaya çıktığı dönemde de (Fetullah Gülen) Cemaat’in yargı eliyle, medya eliyle müdahalesi vardır. Bunlar birçok alanda soruşturuldu, ortaya çıkarıldı. 17–25 Aralık, 15 Temmuz darbe girişimi somut örnekleridir. Fakat çözüm süreçlerine ve benim iddianameme, davama yansıyacak kadar gerçekleşmiş olan (Fetullah Gülen) Cemaat operasyonları görmezden gelindi, örtbas edildi. İlginç bir şekilde (Fetullah Gülen) Cemaat’in yaptığı yasa dışı dinlemeler, bana ait olmayan konuşmalar, ortam dinlemeleri, çarpıtılmış tapeler, üretilmiş tapeler, elde olmayan deliller konusunda yargılamalar yapıldı. Yargıçlar tutuklandı, kaçanlar oldu. Fakat bunlardan hiçbir ders çıkarılmamış gibi Selahattin Demirtaş’ın iddianamesine bunların hepsi konuldu. Hiçbir elemeye tabi tutulmadı.
– Bu tuzaklar, bu kumpaslar, siyaseti tuzağa düşüren, iktidarı tuzağa düşüren, AKP’yi tuzağa düşüren bütün bunlarla ilgili hiç değilse iç hukuka uygun bir değerlendirme ne zaman yapılacak. İddianame hazırlandı, soruşturma bitirildi, kovuşturma 15 aydır devam ediyor, ama merak ediyoruz. Gülen Cemaati’nin her türlü ilişkisi tüm boyutlarıyla deşifre olmuşken, yargılanıyorken, onların siyasete, yargıya yaptığı müdahaleler sonucunda biz neden hala sanık olarak muhatabız. Olsa olsa benim bu dosyada tanık olmam lazım.
– Gün gelecek bunlar iktidardan düşecek. Hiçbir iktidar sonsuza kadar kalmamış. Türkiye’de, demokrasi aksasa da, demokratik bir hukuk devleti olarak gelişmesini sürdürecek. Ve bugünün bakanları, bugün bu siyasi operasyona imza atmış yargı elemanları günü gelecek bu kumpaslardan Türkiye’de adil yargı karşısına çıkacak. Bu hep böyle olmuştur. Devlet adına hareket edenler kapalı bir işlem yapsa da, devlet onu kendi içinde absorbe eder. Ama devlet adına değil bu, bu (Fetullah Gülen) Cemaat adına. Bir parti adına, bir kişi adına hareket edenler hesap verirler. Bunun kaçarı yok. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bunun sayısız örnekleri var.
– Ben buraya merhamet dilenmeye, af dilenmeye falan gelmedim. Türkiye’de bir siyasetçiyim. Bu ülkenin yurttaşıyım, bu ülkeyi de sevdiğim için siyaset yapıyorum, mücadele ediyorum. Bu ülkenin her bir yurttaşının çıkarı benim şahsi çıkarımdan üstündür diye siyaset yapıyorum, bunları göze alıyorum. Ama sizler de yargı olarak kararlarınızda en azından, yürütmenin oluşturduğu bu baskının yargıyı etkilemediğini ve etkilemeyeceğini hissettirmelisiniz. Her ara kararınız bunu göstermelidir.
– Bizlere aynı gece, aynı saatte operasyon yapanlar, biz daha savcılığa çıkarılmadan, daha mahkemelere, sorgu hakimliğine çıkarılmadan havaalanında uçak hazırlamış. Uçak hazırlanmıştır. Mesela, sizler gerçekten bunu adil, bağımsız bir soruşturma için tehlikeli bulmaz mısınız? Yürütme nasıl böyle bir hazırlık yapar sabahtan? Kardeşim, sen bunun tutuklanacağını nereden biliyorsun? Bir tutuklansın da ondan sonra hazırlığını yap. Hazırlık yapmak zor değil. Bir uçağa koymak ya da karayoluyla cezaevine götürmek. Sabahtan uçak hazırlanmış. Diyarbakır Havaalanı’nda, bir tane THY’ye ait büyük bir yolcu uçağı, yolcusuz bir şekilde, sabahtan apronda bekliyor. Tutuklanacak milletvekillerinin hangi cezaevine götürüleceği belli, Kandıra ve Silivri’de odalar hazırlanmış. Daha biz ifade vermemişiz, sorgu hakimi daha karar vermemiş, savcılık işlemini yapıyor.
– Bizi tutuklarken özel jetlerle, helikopterlerle cezaevine rahat rahat getirdiniz? Yargılarken niye bu kolaylık gösterilmiyor? Bizi cezaevine o gece, alelacele yetiştirmek için elinizden ne geliyorsa fazlasıyla yaptınız, Bakanlık olarak. Çünkü alelacele hepimizin cezaevine sokulması lazımdı. Alınan karar buydu, operasyon hazırlığı böyle yapılmıştı, yargı sadece bu işlemleri usulî olarak yerine getiriyordu.
– Şimdi isteniyor ki, bize her şey yapılsın, yargı hizmetinden adil bir şekilde faydalanmayalım. Vergilerimizle oluşmuş bakanlıklar, hükümetler hizmet üretirken bize her türlü ayırımcılığı yapsın, ama biz sesimizi çıkarmayalım. Biz kimiz? 6 milyon oy almış, nüfusuyla, çoluğuyla çocuğuyla birlikte belki 15 milyonluk bir nüfusa tekabül eden bir kitleden söz ediyoruz. Bu ülkenin parçasıyız, parçası değil asli unsuruyuz, sahibiyiz. Paryası değiliz.
– Bu ülkeye bir günlüğüne turist olarak gelen insanın bile her türlü hakkı hukuku olmalı. Biz bunu savunuyoruz, ama ülkemizin yurttaşları olarak, bu ülkenin sahipleri olarak biz daha savcılıklarda mahkemelerde karakollarda şurada burada vatandaş olduğumuzu anlatmaya, ispatlamaya çalışıyoruz. Bu toprakların sahibi olduğumuzu halen anlatmaya çalışıyoruz.
– Bu ülkenin hiçbir yurttaşı düşman değildir, düşman hukuku uygulanamaz. Ya zanlıdır ya sanıktır. Vatandaş düşman olmaz. Vatandaştan düşman üretemezsiniz. Ülkenin hiçbir vatandaşını düşman olarak göremezsiniz. Bize düşman hukuku uygulanmaya çalışılıyor. HDP’nin görüldüğü yerde düşman görmüşçesine işlem yapın havası yayılmaya çalışılıyor. Bu yargıda böyle, bürokraside, hükümette böyle. Parlamentoda bile böyleydi.
– 2007’de hatırlıyorum da, parlamentoya ilk girdiğimizde bazı vekiller hayatında ilk defa Kürt görmüş gibi davranıyordu. Kimi kuyruğunuz var mı yok mu… 2007’den söz ediyorum. Sonra aradan birkaç ay geçti, baktılar biz de insanız ve bu ülkeyi seven yurttaşlarız. Siyasi düşüncemiz var, bu kadar. Ve biz bunu ispatlamak için 100 yıldır uğraşıyoruz. 1924’ten beri bizleri inkar eden Anayasa yürürlüğe girdiğinden beri bunu anlatıyoruz.
– Biz hükümetten çok daha fazla risk aldık her dönemde. Ülkenin barışı için, demokrasi için, huzuru için. Bunların hiçbirini okumadık. Dün bir şey söyledim işte kamuoyunda gündem oldu. İmralı’dan not geldi vesaire. Bunun gibi binlerce şey yaşadık. Binlerce, yüzbinlerce kilometre yol yaptık barış için. İmralı’ya Kandil’e… Hükümetin yürüttüğü çözüm sürecinin başarısı için. Ne reklamını yaptık, ne yorulduk veryansın ettik. Sırrı bey burada mı bilmiyorum, gelmiş mi? Şunu hep konuştuk. Bir gün çözüm süreci başarıyla sonuçlanırsa madalyayı birine takacaklar. Taksınlar önemli değil. Ama çözüm süreci başarısız olursa hesabını da bizden soracaklar. Bundan emindik. Çözüm süreçleri başarılı olursa devlet barışı ülkesine getiren lider olarak tarihe geçer, çözüm süreci başarısız olursa ilk günah…
– Yasin Börü’nün vahşice katledilmesi bir barbarlıktır. Bunu yapanlar da, insanlığın şu kadarından zerre kadar nasibini almamışlardır.
– Diğer katledilen 44 HDP’linin isminin bile anılmadığı, küsurat olarak ifade edildiği iddianame benim açımdan da arkadaşlarım açısından da bir hakarettir. Yasin Börü ne kadar insansa, vahşice katledilmişse ve onun çocuk olarak anısı, annesinin ve babasının acısı ne kadar değerliyse, Antep’te linçle katledilen HDP’linin de İzmir’de linçle katledilenin de annesinin, babasının acısı da anısı da o kadar kıymetlidir. Kimse ona küsurat diyemez. Kimse Yasin Börü ve diğerleri diyemez. Yasin Börü ve 50 küsur kişi diyemez. Ama basın bunu yarattı. Bu algı yaratıldı ve bunun üzerinden siyasi sonuç elde edilmek istendi.
– Biz Kandil’e kafamıza estiği için gitmedik. Her gidişimiz her dönüşümüz hükümetle, bürokratlarla toplantılarla belirlendi. Bu yasa yokmuş gibi davranıyor ya savcılar, soruşturma makamları, bu işin ucu çok farklı yerlere gider. Bu yasa kapsamına çok fazla insan giriyor. Onun da altını çizelim. Eğer suçlamaya dahil edilecekse de hep birlikte hesap veririz. Ne kadar AKP’li yetkili varsa, Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’ına, bürokratına kadar suç işlemişsek hep birlikte hesap veririz. Suçsa suç kardeşim. Yok değilse Selahattin Demirtaş’ın günahı ne? Bu yasa kapsamında nasıl böyle bir fezleke böyle bir iddianameye girer, şu aşamada bu kadar belirtmiş olayım. Yeri geldiğinde detaylı değineceğim.
– Bu ülkede bizler barışı sağlayabilirdik. Şiddeti silahı bitirebilirdik. Parlamento olarak bunu sağlayabilirdik. Hükümet de çaba sarf ediyordu, Allah var. Elini taşın altına koymuştu. Onlar da sorumluluk üstlendiler. Ama onlar Cemaati beslediler. Cemaat onların altını oydu, çözüm süreçlerinin altını oydu. Bunlar ortaya çıktı. Bunlar hiç mi ders çıkarmadı da, şimdi Selahattin Demirtaş uyduruk fezlekelerle, uyduruk delillerle yargılanıyor. Elinizde FETÖ’ye ait olmayan hiç mi delil yok? Bir tane mi koyamadınız dosyaya. Bin tane konuşmam var. Demek istediğim iddianame hazırlanırken, panik havasıyla, ne yaptığını bilmeden, alelacele siyasi gündeme cevap olma çabasıyla baştan savma bir çalışma ortaya çıkmış.
– MHP Genel Başkanı’nın çok sayıda Cumhurbaşkanı’na hakaret dosyası var, bilen var mı?
– Ben 8-9 tane Cumhurbaşkanı’na hakaretten yargılanıyorum. Çok çok daha ağırını diğer muhalefet lideri söylemiş, ama 299’dan bir yargılaması duyulmadı. Çünkü kovuşturmaya yer olmadığı kararlarıyla bitirildi üstü kapatıldı. Olması gereken o. İsterse Cumhurbaşkanı da olsun, muhalefet liderleri en ağır şekilde eleştirirler. Hakarete varan şeyler olmadığı sürece. Hele siyasetçilerin birbirine karşı kullandıkları dil ve üslup Türkiye’de hiçbir zaman nezaket içinde olmadı. Yargının bu konuda toleranslı olması lazım. Vatandaşa hakaret edilemez. İyi de bizim hakkımızdaki davalar böyle devam ederken, milletvekillerimize 299’dan çok sayıda ceza çıktı. Biri onaylandı. O nedenle bize karşı yürütülen kovuşturma süreci ayrımcılık içeren bir şekilde yürütüldü.
– Dokunulmazlıkların kaldırılmasına yakın HDP’li vekillerle ilgili [grafik gösteriyor] en üstte olan, kırmızı olan CHP milletvekilleri, sarı olan MHP, mavi olan AKP milletvekilleri, fezleke hazırlanma hızı ve sayısı. Şu grafiğin tırmanışa geçtiği yer 2016 Nisan. Mart’ta başlamış ve dokunulmazlığın kaldırıldığı 5 Mayıs’a kadar sayı 269’dan 510’a çıkmış. CHP vekilleriyle ilgili 133’ten 186’ya çıkmış. O iki üç ay içerisinde MHP ve AKP’de tek bir milletvekili tek bir fezlekeye muhatap olmamış. İnşallah kanunlara saygılı oldukları içindir. Ama bu grafik pek de öyle söylemiyor. HDP’nin hedefe konulduğunun grafiği budur, CHP’nin de küçük de olsa bir artışı söz konusudur.
– Parlamentoda mühür bozma, kaçakçılık, ihaleye fesat karıştırmadan 12 CHP’li, 7 AKP’li, 3 MHP’li milletvekilinin fezlekesi var. Şu anda yargılanıyor olmaları lazım, ama ne takip eden var, ne de basının gündeminde. Bunlar çok önemsiz suçlarmış gibi, ilgilenen bile yok. Görevi kötüye kullanmak; 14 CHP’li, 13 AKP’li, 2 MHP’li milletvekilinin fezlekesi varmış. Kamuoyu bizim kriminal suçlar dediğimiz, aslında Anayasa’nın 83/2 maddesindeki dokunulmazlığı, yani eylemsel olarak suç istinadı diyebileceğimiz nispi dokunulmazlığı ilgilendiren hiçbir suçlamayla ilgili hiçbir milletvekilline dair ne işlem yapıldığını bilmiyor. Biz Meclis’in soruşturmasını istedik, kabul etmediler. Meclis Başkanı’na yazı yazdık, cevap vermediler. Ne oldu bu fezlekeler? Bizim ne olduğumuz ortada. Hırsızlıkla suçlanmak bir milletvekili açısından çok mu normal. Kamuoyu rahatlıkla bunu içine sindirebiliyor mu? Hayır, sindiremez, ama kamuoyunun gözünden kaçırırsanız yokmuş gibi davranılır.
– Tabii ki, ben mahkemenizde ne şimdi ne de savunmam tamamlandığında tahliye falan talep etmeyeceğim. Tutuklama kısmını geçtik de, uzun tutuklulukla ilgili mahkemenizin ara kararlarında bile bugüne kadar değerlendirme yapmaması ilginç. Haksız tutuklama AYM tarafından son derece skandal bir kararla, esas girilerek, delil değerlendirilmesi yapılarak reddedildi. Haksız tutuklama yok denildi. Uzun tutuklulukla ilgili mahkemenizin ara kararlarında bile değerlendirme yapmaması, adil yargılanma ilkesinin ihlalidir. Uzun tutukluluk mahkemenize göre nedir, bunu tariflemeniz lazım.
– Şu ana kadar usulle ilgili, politik müdahaleleri anlatmaya çalıştım. Dokunulmazlık sürecinden başlayacak şekilde. Savunmamı bu aşamadan sonra şöyle sürdürmeyi düşünüyorum; iddianamenin geneliyle ilgili değerlendirmeleri bitirdim, ama iddianamenin içeriğiyle ilgili bir genel değerlendirme yapıp, sonra tek tek fezlekelerle ilgili. Çünkü bunları yapmazsam, her fezlekede bunları tekrar etmek gerekecek. Hem genel değerlendirmeleri o yüzden yapıyorum ki fezlekelere geçince sadece geçmiş konuşmalara atıfla yetineyim. O yüzden bu genel değerlendirmeleri toparlamak istiyorum.”
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.