Diyarbakır’dan koronavirüs halleri…
Düğünler, cenazeler, davalar, eylemler… Hayat Diyarbakır’da şu an için olağan haliyle akıyor.
Diyarbakır Bağlar’da E Tipi Cezaevi önü. 10 kadar mahkûm ailesi toplanmış, ellerinde pankartlar, açmaya çalışıyorlar. 100 kadar da polis var. Aileler planladıkları eylemi gerçekleştiremiyorlar.
Polisler, 26 Mart tarihine kadar Diyarbakır ilinde tüm etkinliklerin yasaklandığını söylüyor ve eyleme izin vermiyorlar. Ailelerden biriyle konuşuyorum. Koronavirüsten dolayı eylem yapmak istediklerini söylüyor. Çünkü cezaevindeki sevdikleri, eşleri, evlatları virüs tehdidi altında:
“Ben eşimle geçen hafta görüştüm” diye söze giriyor bir kadın. “Cezaevi kapalı ortam, koranavirüsün yayılması için çok uygun. Eşim cezaevinde sabun olmadığını, banyo yapmaları için sıcak su olmadığını söyledi. Koğuşlar çok kalabalık. Yerde yatıyorlar. Kolonya yok. İyi beslenemiyorlar, yemekler kötü. Hastaneye gitme lüksleri yok. Mahkumlardan intiharı düşünenler var. Benim eşim de intihar etmekten bahsediyor. Korkuyorum. Hiç değilse koronavirüs nedeni ile geçici de olsa tahliye edilmelerini, bu dönemi aileleri ile daha evde, sağlıklı bir ortamda geçirmelerini istiyoruz” diyor.
Kentteki bazı cezaevlerinin dezenfekte edildiğini duyuyorum. Ancak ilaçlamadan sonra birkaç gün yıkanmaması gerekiyormuş ilacın etkisinin olması için. “Bu bilgilendirme mahkumlara yapılmadığı için mahkumlar yerleri yıkamışlar” diyor bir başkası.
Mahkûm yakınlarındaki bu korku ve endişe, Diyarbakır genelinde pek yaygın görünmüyor. Gelecek iki hafta evden çalışacakları için okul kitaplarını almaya çocukların okullarına uğruyorum. Yollarda araç trafiği var. Starbucks’uun önünden geçiyorum, tıklım tıklım dolu. Diğer kafe ve restoranlar da dolu görünüyor.
Diyarbakır’ın kalbi Sur’a doğru uzanıyorum. Sur’daki kalabalık birazcık azalmış olsa da hayat devam ediyor. Dükkanlar, işyerleri açık. Kahvaltıcılar dolu. Koronavirüs endişesi buralara pek uğramamış gibi. O sırada bir arkadaşım arıyor. Büyük bir hipermarkete uğradığını ama çamaşır suyu kalmadığını söylüyor. Oysa yerel marketlerde hiçbir sıkıntı yok, çamaşır suyu da makarna da bol bol mevcut. Sadece kolonya sıkıntısı mevcut görünüyor. İnsanlar market ve eczanelerde kolonya bulamadıklarını söylüyor.
Diyarbakır Adliyesi’nde bir kısım davanın ertelendiğini duyuyorum. “Keşke burada adliye hiç açılmasa” diyor avukat bir arkadaşım. “Diyarbakır Adliyesi’nde ara ki adaleti bulasın” diye ekliyor. Ertelenen davalara rağmen adliye önünde uzun bir kuyruk var. Belli ki ne kadar ertelenirse ertelensin Diyarbakırlının adliye mesaisi bitmiyor, ne de olsa bu şehirde kişi başına birkaç dava düşüyor.
Kafe ve işyerlerinin yoğun olduğu başka bir semte, Ofis semtine doğru uzanıyorum. Hafif bir azalma hissedilse de insan yoğunluğu devam ediyor. Belediyeye ait konukevinin önündeki çay bahçesi tıklım tıklım, millet kütüphaneleri de. Toplu taşımada durum nedir diye bakıyorum. Gelip geçen otobüsler, dolmuşlar dolu. Tüm gün boyunca maske takmış tek bir kişi görüyorum, bir otobüsün içinde bir kadın. Hastaneler bazı önlemleri almış görünüyor. En azından hasta ziyaretlerine izin vermiyorlar.
Yüksek risk grubundaki yaşlılar, yüksek riske rağmen şehirdeki en rahat kesim görünüyor. Buldukları her meydanda güneşleniyorlar. Umre ziyaretleri son hız devam ediyor. Lüks semtlerden birine, Diclekent’e uzanıyorum. Yoğunluk Diclekent’te de var. Kuaförler açık ve kalabalık, kafeler dolu, hatta yeni mobilya bakanlar. Ne koranavirüs ne ölüm pek yakın görünmüyor buralarda.
Çocukların kitapları elimde, eve dönüyorum. Virüsün ciddiyetini anlamayan ve gerekli önlemleri almayan yaşlı akrabaları bir kez daha işin ciddiyetini anlatmak için arıyorum. “Merak etme kızım koronavirüs bize gelmez, imanlıyız” diyenler mi, “dış güçlerin oyunlarından” bahsedenler mi, “bizim memleket sıcak, biz eriyoruz, burada iki aya virüs mirüs kalmaz” iddiasında olanlar mı, “Koronavirüs Kürtlerden korksun” diyenler mi, daha neler neler… Birkaç telefon görüşmesinden sonra sadece sinirimin bozulması ile kalıyorum.
Akşam evde haberlere bakarken gelen patlama sesi ile irkiliyorum. Kapıya koşuyorum. Küçük oğlum uzandığı yerden sesleniyor: “Anne, korkma, kapıyı kırmadılar, polisler değil, havai fişek atıyorlar, bir yerlerde düğün olmalı”.
Düğünler, cenazeler, davalar, eylemler… Hayat Diyarbakır’da şu an için olağan haliyle akıyor.
Ahval
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.