Dr. Ekrem Önen: Dünyada ilk ve en kapsamlı Kürdoloji çalışması Rusya’da yapıldı
.
Serpil Güneş/ BasNews
Rusların, Çarlık ve Sovyetler döneminde Kürtler ile nasıl tarihi bir ilişki içerisinde olduğu her zaman tarihçi ve araştırmacıların dikkatini çekmiştir.
Rusya arşivlerinde yaptığı yüzelerce araştırması bulunan Kürt araştırmacı-akademisyen Dr. Ekrem Önen ile Rus arşivlerinde Kürtlere yönelik araştırmalırı, Rusların Kürtler ile bugüne kadar gelen tarihi ilişkilerini konuştuk.
Dr. Ekrem Önen, dünyada en zengin Kürt arşivi ve çalışmalarının Rusya bulunduğunu belirtiyor.
Dr. Ekrem Önen’e göre; gerek Çarlık Rusyası, gerekse Sovyet Rusyası Yakın ve Orta Doğu politikalarını belirlerken; Kürtler, her zaman Rus yönetiminin ilgi alanı oldu. Dünyada ilk Kürdoloji Enstitüsü’nü kuran ülke olan Rusya, 1850’li yıllardan itibaren günümüze kadar Kürt tarihi, dili, coğrafyası, etnografyası, jeopolitik durumu ve Kürt toplumsal yapısına ilişkin yüzlerce araştırma yapan ve en derli toplu arşive sahip olan tek ülke olma özelliğine sahip.
Kürt akademisyen ve araştırmacı Dr. Ekrem Önen, Çarlık Rusyası’nın Fars ve Osmanlı imparatorlukları ile çatışması, sıcak denizlere inme emelleri ve Kürdistan üzerinden Kafkasya’nın batısından gelecek saldırı kaygısı Kürtlere yönelik politikalarını şekillendirdi. Kürtler ise; Osmanlı ve Fars imparatorlukları arasındaki çatışmalar, yine Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda Batılı devletler tarafından haklarının gözardı edilmesi nedeniyle Ruslara ile konjonktürel duruma bağlı olarak karşılıklı pragmatik bir ilişki içerisinde oldu.
Rusların her dönem Kürtler ile ilişkilerinde kendi çıkarlarını esas aldığını belirten Dr. Ekrem Önen, Kürt sorununu sürekli canlı tutan Rusların Kürtleri batılı ve bölge imparatorluklarına karşı bir kart olarak kullanma politikasının günümüzde de devam ettiğine dikkat çekiyor. Dr. Önen ‘Ne Moskova, ne Washington, ne Londra ve ne de batılı başkentlerde Kürt sorununa hiç bir zaman adil yaklaşım gösterilmedi. Herkes Kürtleri kendi çıkarları için kullanmaya çalıştı’ diyor.
Kürtlerin Ruslar ile ilişkilerde yeterli düzeyde çıkar sağlama yönünde politika belirleyemediğini belirten Dr. Önen, sadece 3 kez Kürtlerin Ruslarala doğru ve zamanında ilişkiler geliştirdiğine dikkat çekiyor.
Kürt akademisyen Dr. Ekrem Önen ayrıca, Kürtlere ilişkin en devası arşivin bulunduğu Rusya arşivlerinin incelenmesi, tarihi belgelerin ortaya çıkarılması yönünde Kürtlerin kollektif bir çalışma başlatması gerektiğinin altını çiziyor.
- Çarlık Rusyası döneminde Büyük Katerina’nın himayesinde kurulan Bilimler akademisi’nde tüm dillerin araştırılması kapsamında 1860’da St. Petersburg’da kurulan “Kürdoloji Enstitüsü”nde Kürtlere ilişkin ilk resmi akademik çalışmalar yapıldığını biliyoruz. Bu çalışmalar incelendiğinde Kürtlere ilişkin o dönem ne tür çalışmalar yürütüldü?
-Sorunuzu yanıtlamadan önce “Kürdoloji nedir?” konusuna bilimsel bir izahat getirmek istiyorum. Komple bir ilim olarak ele alırsak, Kürtlere ilişkin akademik bir kurum veya üniversitede dil, filoloji, folklör, klasik ve yeni dönem edebiyatı, tarih, jeopolitika, etnografya, coğrafya, medya, doğal kaynaklar (yer altı ve yer üstü zenginlikleri) gibi konuların bir bütünen bilimsel bir metodla incelenmesine Kürdoloji diyoruz.
Dünyada hiç bir ülke Rusya kadar, hem Çarlık hem de Sovyetler döneminde bağımsız bir Kürdoloji bilim dalı kuramamıştır diyebiliriz. Her ne kadar şimdilerde bir çok ülkede Kürtlere ilişkin çok sayıda ileri düzeyde araştırmalar olsa da, hiç biri Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği’nin Kürtlere ilişkin dil, filoloji, tarih, dil, etnografya, folklör, din, Kürt edebiyatı alanında komple araştırma yapmak amacıyla bir enstitü kurduğu düzeye kurma düzeyine ulaşamamıştır.
Çarlık Rusyası’nda Kürdoloji bölümü, Oryantalizm bilimi içerisinde bağımsız bir bilim dalı olarak örgütlendi. Çarlık Rusyası’nın Kürdoloji ilmine ilgisi Kafkasları sınırlarına dahil etmesiyle birlikte Yakın Doğu, Ortadoğu, Sıcak Denizler’e (Akdeniz) dönük siyaset belirleme ihtiyacı, Türkler ve Farslar ile yürütülen savaşlarla birlikte başladı.
Ruslar, Kürtler ile ilk tanıştıklarında bu halkı yakınen tanımak ve kendi taraflarına çekmek amacıyla anlamayı esas aldılar. Bu çerçevede Kürtlere ilişkin araştırmalar yapmaya başladılar.
Rusya’da Kürdoloji bölümünün kurulmasında en büyük emek sahibi B.A. Dornu’dur. Kürtlere ilişkin ilk araştırmaları Rus diplomatlar, siyasetçi ve askerler yapmaktaydı. Daha sonraları Kürtlerin folklörü, tarihi, el yazmaları ve dokumanterlerini A.İ. Averyanov, A.M. Kolyubakin, A.M. Bolkov, B.B.Belyaminov, P.Lerx, K.G. Zaleman, A.D. Jabba, N.Y. Marr, B.A. Gordevskov, İ.A. Orbeli, S.A. Egiazarov, Bazıl Nikitin, V.F. Minorski gibi çok sayıda tanınmış isimlerin araştırdığını görüyoruz. Saint Petersburg Üniversitesi’nde Kürt dili, edebiyatı, tarihi, dini, coğrafyası, etnografyası, dili üzerine çok sayıda değerli araştırmalar yaptılar. Örneğin, Şerefxan Bitlisî’nin Şerefname kitabından tutalım, Melle Mehmudê Baazîdî’nin el yazmalarına ve diğer Kürt alimlerinin kaleme aldığı yazılara kadar çok sayıda belge topladılar. Çarlık Rusyası’nın bu araştımaları, dünyadaki tüm Doğu Bilimcilerinin Kürdoloji üzerine yaptığı araştırmalara iyi bir zemin oluşturdu.
- 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rusya’nın İran ve Osmanlı ile diplomatik ilişkilerini incelediğimiz de Ruslar Kürtlere ilişkin araştırmalar ile neyi hedefliyordu? Neden Kürdoloji bölümü kurdular? Ruslar, “Kürdoloji Enstitüsü” için bilgi toplamayı nasıl gerçekleştirdi? Kürdoloji Enstitüsü’nde yapılan çalışmalar Kürdistan’ın hangi parçasıyla ilgiliydi.
- Kürtler ile Rusların ilişkileri her ne kadar 1800’lü yıllara dayansa da, 1850’lü yılların başında iki ulus arasındaki ilişkilerin aktif olarak başladığını görmekteyiz. Rusların yüzyıllık stratejisi sıcak denizlere ulaşmaktı. Çarlık Rusyası’nın bir yandan Osmanlı İmparatorluğu diğer yandan Acemler(Farslar) ile savaşı Rusların dikkatini Kürtlere yöneltmesine neden oldu. Rusların Kürtler ile ilgili olması tamamen Çarlık Rusyası’nın jeopolitik çıkarlarıyla ilgilidir. Çarlık Rusyası, Kürdistan’a her daim askeri bir konsept çerçevesinde bakmaktaydı.
Emperyalist bir devlet olan Çarlık Rusyası, tüm dünyada özellikle Asya, Avrupa ve Yakın Doğu coğrafyasındaki nüfusunu arttırmak, diğer yandan güney Kafkasya’daki sınırlarını Kürtler ile sağlamlaştırmak emelleri peşindeydi. Yani Kürtleri yanlarına çekerek, Osmanlı, Fars, İngiliz ve Fransız devletlerinin Kürdistan üzerinden Kafkasya’nın güney kanadını kullanarak kendilerine bir saldırı geliştirmesini önlemeye amaçlıyorlardı. Kürtler ile yakın ilişki kurmalarının diğer bir amacı ise; Kürt kartını istedikleri zaman Fars ve Osmanlı imparatorluklarına karşı kullanmaktı. Burda Kürtlerin de Ruslara pragmatik yaklaştığını gözardı etmemek gerekir.
"Batılı ülkelerin Kürtlerin haklarını gözardı etmesi tarih boyunca Kürtler ve Rusları birbirine mecbur etti"
Çünkü, Birinci Dünya Savaşı öncesi ve 1960’lı yıllara kadar ki süreçte Batılı ülkeler başta İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD tüm hesaplarını ilk önce Fars ve Osmanlılar(Türkler) üzerine sonra da Araplar üzerine kurdular ve Kürtleri gözardı ettiler. Bu durum Kürtlere, Ruslar ile ilişkilenmekten başka bir yol bırakmadı. Pragmatik çıkar hesapları ve değişen jeopolitik dengeler, Kürtleri Ruslarla ilişki içerisinde olmaya zorladı.
Örneğin 29 Nisan 1916’da Sykes Pickot Anlaşması, 1919 Paris Barış Konferansı, 10 Ağutos 1920 Sevr Anlaşması, 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması, yine 4 Şubat 1945 Yalta Anlaşması’nda çıkan sonuçları incelediğimizde Kürtlerin değişen jeopolitik dengeleri gözeterek ve pargmatik bir temelde Ruslarla ilişkilendikleri sonucuna ulaşmaktayız.
Paris Konferansı sonrası 1919 yıllarında Kürtlerin Batılı ülkelerden umudunu kestiğini söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü, Paris Konferansı’nda Kuzey Kürdistan topraklarının %60’ı Willson Ermenistan’ı olarak tanımlanmaktaydı. Paris Konferansı’na Şerif Paşa katılmıştı. Ermeni Patriki ile birlikte ortak bir açıklama yayımladılar. Bu açıklama Azadî Komitesi’nin diğer üyeleri Ebdula Cewdet ve Kemal Fewzî’den habersiz yapıldığı için komitede büyük rahatsızlıklara yol açtı. Paris Konferansı’ndan sonra Kürtlerin Batı’dan umudu tamamen kesildi ve kendi haklarını elde etmek için başka arayışlara girdiği bir dönem başladı.
Kürtlerin Rusların dikkatini çekmesiyle birlikte, Kürtleri kendi saflarına çekmek amacıyla Kürtlerin dili, kültürü, toplumsal yapısı ve yaşamına ilişkin araştırmalara başladığını söyleyebiliriz. 1850 tarihinin ilk yarısında Çarlık Rusyası’nın Kürdistan’ın Bitlis, Van, Erzurum, Xoy(Doğu Kürdistan) ve Musul kentlerindeki konsolosluklarının araştırmalar yaptığına tanık oluyoruz. Çarlık Rusyası’nın o dönemki konsolosluk ve büyükelçiliklerinin bir çoğunun akademisyen olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Örneğin Minorski ve Jaba Kürtlerin yaşamı, dili, kültürü ve toplumsal yapısına ilişkin çok önemli çalışmalar yapmış Çarlık Rusyası’nın iki diplomatıydı.
Daha sonraki dönemlerde Petrograd’daki Rusya akademisinde Kürtlere ilişkin araştırmalar başladı. Bu Çarlık Rusyası’nın aynı zamanda Kürtlerle siyasal ilişkilere de başladığı sürece denk gelmektedir. Örneğin, Sêx Ubeydulah başkaldırısından Bedirxanlılara, Barzanilere, Kör Huseyîn Paşa, Kamil Bedirxan, Cihangîr Axa, Seyîd Taha, Simko, Melle Selîm’e kadar.
Çarlık Rusyası’nın arşivlerinde edindiğimiz bilgilere göre, Çarlık Rusyası döneminde 1913 yılında İran Kürdistanı’nın Xoy kentinde, Abdurezak Bedirxan ve Simko (Îsmeîl Axayê Şikakî) destek olduğunu, bir hastane ve Kiril alfabesiyle Kürtçe dersler veren bir okul ile bir matbaa kuruldu. Rusların o dönem tüm Kürtler hakkında araştırma yaptıklarına tanık oluyoruz. Doğu Kürdistan’ın Mahabad konsolosluğundaki Minorski ve Aleksander İvanoviç İyas, Kuzey Kürdistan’da Aleksander Jabba ve Josef Orbeli, Halep Konsolosu Viladimir Viladimiroviç, Fon Simerman gibi isimler ve diğer Rus diplomatlar bulundukları Kürdistan parçasında, Rojava Kürdistanı, Güney Kürdistan’a ilişkin geniş çaplı araştırmalar yaptılar. Kürdistan’da görevli Rus diplomat ve akademisyenlerin büyük çoğunluğu Kürtçe’yi çok iyi düzeyde bilmekteydi.
-Rusya Sovyetler döneminde de Kürtlere ilişkin bu araştırmalarını sürdürdü mü? Özellikle Mela Mustafa Barzani’nin Sovyetlere geldiği sürece ilişkin Rus arşivlerinde neler yer alıyor?Rusya toprakları içerisinde yaşayan Kürt toplumuna ilişkin ne tür çalışmalar yapıldı? Ruslar 2. Dünya Savaşı döneminde Azarbeycan ve Ermenistan’daki Kürtlere ilişkin politikaları arşivlerde nasıl yer buluyor?
Sovyetler Birliği’nde Kürdoloji
-Ekim Devrimi sonrası Kürdoloji geleneği devam etti, eski ekolü temsil eden N.Y. Marr ile İ.A. Orbeli, yeni kadrolardan Qanadê Kurdo, M.B. Rudenko ve O.L. Vilçevski gibi isimler Kürdolojinin geliştirilmesinde önemli roller üstlendiler.
1920’lerden sonra Sovyetler Birliği’nin Orta Asya ve Kafkaslarda hakimeyitini geliştirği yıllarda, “ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı” ilkesiyle Kürtlerin yaşadığı cumhuriyetlerde Kürtler için anadil eğitimi ve Kürt kültürünün korunması yönünde çalışmalar oldu. Bu yıllarda Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan ve Türkmenistan’da Kürtçe okullar açıldı, Riya Taze gazetesi çıktı ve Erivan Kürt Radyosu yayın hayatına başladı. 1934’de Erivan’da Kürdologlar Kongresi gerçekleşti.
1938’li yıllar Tatar, Çeçenler gibi bir çok Müslüman ulusun, özellikle Kürtler’in Orta Asya’ya sürgün edildiği süreçlerdi, sürgün döneminde kültürel çalışmalar açısından büyük engeller yaşanmaktaydı. 1950’li yıllarda Kürtlerin durumunda yavaş yavaş belli gelişmeler olduğunu görüyoruz.
Sovyet Kürtleri’nin konumu Sovyet yönetiminin İran ve Türkiye ile geliştirdiği konjoktürel ilişkilerin durumuna göre şekilleniyor ve değişiyordu. Soveyetler Birliği Komünist Partisi’nin arşivlerindeki belgelerinden, partinin 20’inci kongresinde Nikiti Khureşov’un sürgüne gönderilen uluslara yapılan haksızlıklardan ötürü Stalin’i eleştirdiğini öğreniyoruz. 1956 tarihi haksızlığa uğrayan bu milletlerin haklarının iade edildiği yıllardır.
"Rusya Kürdologlar arasında çok sayıda Kürt asıllı Kürdologlar vardır"
-Kürdoloji Enstitüsü’nde Kürt akademisyenler yer aldı mı?
-Rusya Kürdologlar arasında çok sayıda Kürt asıllı Kürdolog vardır. Birkaç örnek verek olursam; Qanadê Kurdo, Hecîyê Cindî, Şamil Askarov, Celîlê Celîl, Şekiroyê Xudo, Zerê Yuspova, Nodar Mosakî gibi isimleri sayabiliriz.
Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecine girmesiyle birlikte, Kürt toplumunun durumunun da her geçen gün kötüye gittiğini görmekteyiz. Sovyetlerin dağılması ile eski Sovyet cumhuriyetlerinde nasyonalizm(milliyetçilik) eğilimi güçlendi. Kürtlerin yaşadığı cumhuriyetlerde baskılar arttı ve bu cumhuriyetlerdeki tüm Kürt kurumları kapatıldı. Gelişen baskılar karşısında bu cumhuriyetlerde yaşayan Kürtler göç etmeye başladılar ve Rusya’nın çeşitli kentlerine yerleştiler. Şimdiki Rusya’da Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı bölgelerde Kürtlerin federal kültürel ve milli otonomileri var, ancak ne yazık ki Kürtler gerektiği gibi bu kurumlarını işlevselleştirememektedirler.
Sovyetler Rusyası’nın Kürtlerle ilişkileri devam etti. Ancak Sovyet Rusyası’nın Kürtlerle ilişkisi Çarlık Rusyası’nın ilişkilerinden anti-emperyalist konsept çerçevesinde farklılaşmaktadır. Askeri boyuttun ötesine geçtikleri söylenebilir. Ayrıca Kürt aşiret reisleri ve beyleri ile siyasi ilişkiler geliştirdiler. Sovyet arşivlerinden İstanbul’daki Azadi Komitesi, Bitlis mebusanı Yusuf Ziya Bey, Cibranlı Halit Bey gibi Kürt şahsiyetleri ile ilişki içerisinde olduklarını öğreniyoruz. 1930 tarihinde her ne kadar Sovyet Kürtleri’ne hitaben Erivan Radyosu açıldıysa da, esasta bu radyo tüm Kürtlerin ve dört parça Küdistan’ın radyosu gibi çalıştı. Sovyet Rusyası 1940’lı yıllara kadar Kuzey Kürdistan’da cereyan eden olayları yakinen takip ediyordu, direk veya endirekt Kürtlerle ilişkilerini sürdürdüler. 1930’ların sonları 1940’ların başında Tahran’da Almanya’nın hegemonyasının güçlenmesi ile birlikte Sovyet-Rus Kızıl Ordusu ve İngiliz ordusu İran topraklarına girdi. Bu dönemde Ruslar, İran Kürdistan’ında Çarlık döneminden kalma ilişkilerini yenilediler.
1931 yılında Türkiye Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği arasında, Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması imzalandı. 1945 yılında Stalin “Sovyetlerin zayıf olduğu” bir dönemde imzalandığı gerekçesiyle antlaşmayı tek taraflı lavğetti. Antlaşmanın feshedilmesi ardından Stalin, Postdam Konferansı’nda ''Türkiye, bir ittifak sonucu kurulan Gürcistan ve Ermenistan’ın tarihi topraklarını iade etmelidir” şeklinde açıkca toprak talebinde bulundu. Sovyet arşivlerinde yer alan belgelerden öğrendiğimiz kadarıyla, Stalin’in Kürdistan projesi bu dönemde aktüelleşti. Stalin’e göre; Türkiye-Sovyet sınırı 1914 yılındaki belirlenen sınırlara dönmeliydi. Çarlık Rusyası’nın ordusu o dönem Kuzey Kürdistan topraklarının büyük kısmına konuşlanmıştı. Stalin açıkca, Rusya’nın Sykes-Picot Antlaşması’nda payına düşen ve elde edemediği toprakları talep ediyordu.
"Kızıl Kürdistan'da Kürtçe okullar kuruldu"
Sovyetler döneminde Kürdoloji’nin gelişimi iki bölüm halinde incelenebilir. 1920’li yılların başı ve 1930’lu yıllara kadar, XX. Yüzyılda Kürdoloji bazı pratik ihtiyaçlardan kaynaklı geliştirildi. 1923 -1929 yıları arasında Kızıl Kürdistan adında özerk bir bölge kuruldu. Bu özerk bölgede çocukların okullardaki dili Kürtçe’ydi. Ayrıca Ermenistan’da Kürt Pedogoji Enstitüsü kuruldu. 1930’da Riya Teze isimli bir gazete çıktı. 1936 tarihinde Narodni Komisar (Halk Komiserleri Konseyi) Ermenistan’da sözlü Kürt folklörününün derlenmesini kararlaştırdı. Bu görev Heciyê Cîndî, Emînê Evdal ve kompozitör(besteci) Karro Zakaryan’a verildi. 1934’de Sovyet Kürdologları Konferansı düzenlendi. Sovyet Kürt aydınları bu dönemde Kürt dili, edebiyatı ve folklörüne ilişkin araştırmalar yaptı. Çok sayıda Kürtçe eser basıldı. Arşivlerden 1936 yılında Moskova hükümetinin Kürtlere karşı şövenist politikalarından ötürü Ermenistan Komünist Partisi’ni sert bir dille eleştirdiğini görüyoruz.
Söz bu konuya gelmişken önemli bir noktaya değinmeden geçemiyeceğim. Sovyetler döneminden günümüze kadar, Orta Asya Türkleri, Kafkas Müslümanları, Azeri ve Ermeni lobiler Rusya’da Kürt karşıtı lobi çalışmaları yürüttüler. Bundan ötürü Kürt hareketi Rusya ile ilişkilenirken bu lobilerin anti-Kürt lobi çalışmalarını dikkate alması gerekmektedir.
Sovyetler Birliği’nde Kürt dili için hazırlanmış 3 farklı Kürt alfabesinden bahsetmek istiyorum. İlk alfabe 1920 yılında Kuzey Kürdistanlı Ermeni asıllın Lazo tarafından Ermeni elfabesi baz alınarak hazırlandı. İkinci alfabe 1928’de Ishak Margulov ve Erebê Şemo tarafından Latin Alfabesi esas alınarak hazırlandı. İlk Kürtçe Latin Alfabesi, 1928’de hazırlanmış oldu. 1938’li yıllara kadar da kullanıldığını söyleyebiliriz. 1934 yılında Sovyet yönetimi tüm ülke genelinde Kiril Alfebesi’nin kullanılmasını kararlaştırması ile birlikte 1941 yılında Kürtçe için de Kiril Alfabesi kararlaştırıldı ve Hecîyê Cindî Kürtçe Kiril Alfabesini oluşturdu. Hükümetin onaylamasıyla Sovyetlerin yıkılması sürecine kadar Kürtçe Kiril Alfabesi kullanıldı.
"Mustafa Barzani’nin Sovyetlere gelişi Kürdoloji’nin aktifleşmesine büyük bir etki yarattı"
İkinci Dünya Savaşı ile birlikte, dünyada gelişen yeni siyasi atmosferin Kürdoloji’yi de etkilediğini görüyoruz.
Dünyanın büyük güçler arasında yeniden bölüştürülmesi yıllarında Yakın ve Orta Doğu cazibe merkezi haline geldi. Sovyetler uluslararası bir güç olarak bu bölgelerde özellikle Kürtler üzerine yeni hesaplar içerisine girdi. Mesela bu dönemde “Zarya Vostoka” (Doğu'nun Şafağı) Gazetesi’nde Kürtler hakkında bir çok yazı yayımlandı. 1944 Tiflis’te O.L.Vilçevski’nin İran Kuzeybatısı’nda Kürtler isimli kitabı basıldı. 1955’de Casimê Celîl Paşa ve Xelîlê Çaçan’ın başındaki Erivan radyosu yayın hayatına başladı.
İkinci dönem 1960’da başlıyor. Mustafa Barzani’nin Sovyetlere gelişi Kürdoloji’nin aktifleşmesine büyük bir etki yarattı. 1960-1980 yılları arasında Leningrad’daki Kürdologlar, Kürtler üzerine köklü araştırmalarını sürdürdüler. Moskova, Erivan ve Tiflis’te Kürdoloji merkezleri çalışmalarını sürdürdü. 1970’in sonunda Sovyet Bilimler Akedemisi Kürdoloji merkezi açılmasını kararlaştırdı, bu merkezi kurma görevi de M.A Hasretyan’a verildi. 1982 tarihinde Moskova, Leningrad, Semerkant, Erivan, Tiflis ve bir çok yerden 30 Kürdoloğun katılımıyla Lieningrad’da düzenlenen toplantıda bir Kürdoloji merkezinin kurulması kararlaştırıldı. 1984 yılında kurulan bu merkezde M.S.Lazerev, M.A Hesretyan, O.A.Jigalina, Şakirê Xudo, Nodar Mosaki, Kiril Vartyayev, Angelika Pobedonostseva Kaya gibi çok sayıda Kürdolog çok değerli çalışmalar yaptılar ve bu çalışmalar hala devam ediyor. 1982’den Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecine kadar Kurdoloji bölümünün Kürt tarihi, dili, etnografası, coğrafyası, doğası, jeopolitikası üzerine, etimolojik sözlük, Rusça-Kürtçe /Kürtçe-Rusça sözlük, medya vb. alanlarda çok sayıda kitap ve makalaler yayımlandı.
Federal Rusya döneminde Kürdoloji
Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte çok sayıda Kürdolog, Rusya sınırları dışındaki cumhuriyetlerde kaldı. Rusya’da ise Moskova ve St. Petersburg kentlerindeki Kürdoloji merkezleri çalışmalarını sürdürdü. Moskova’daki merkez tarih, jeopolitika, medya ve doğa üzerine, St. Petersburg’daki merkez ise ağırlıkta dil, edebiyat, folklör ve coğrafya konularını araştırıyordu. 2008 tarihinde Rusya’nın Sesi radyosunun Kürtçe bölümü yayın hayatına başladı. 2016 tarihinde Moskova Üniversitesi, Kürt dili ve tarihi bölümü açıldı. Günümüzde de çok sayıda genç Kürdolog kadrosu, dokrotalarını Kürtler üzerine yapıyor. Son yıllarda Kürtler üzerine çok sayıda tez yazıldı.
Her devlet gibi Rusya’da kendi çıkarları gereği Kürtlere ilişkin araştırmalar yaptı. Rusya’daki Kürt Kürdologlar araştırma yaptıklarında ellerinde ulaşabilecekleri çok sayıda tarihi belge bulunuyor. Rusya, dünya Kürdoloji ilmi alanında bir merkez sayılır. Bir çok ülkede Kürtlere ilişkin çok değerli araştırmalar yapılıyor, ancak hiçbir ülke enstitü ve akademik düzeyde kompleks bir şekilde araştırma yapacak düzeye ulaşamamıştır. Rusya’da oryantal bilimin bir parçası olarak Kürdoloji bilim dalı, bağımsız bir dal olarak gelişme imkanı bulmuştur.
- Kürdoloji Enstitüsü’ndeki çalışmalarda Kürt tarihi ve Kürtlerin kökenine ilişkin doğru ve bilimsel verilere ulaşıldı diyebilir miyiz? Bu araştırmaların Kürt tarihine katkıları veya tahrifinde etkileri nelerdir?
-Rusya da tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi devlet çıkarları doğrultusunda Kürt sorununa bakıyor, Kürdoloji çalışmalarını bu temelde yürütüyor. Ancak Rus Kürdologların Fars, Türk ve Arap oryantalistlerinden farklı olduğunu belirtmemiz gerekir. Türk, Fars ve Arap oryantalistlerinin çalışmaları Kürt karşıtlığı ve tarihi olaylar ile belgeleri tahrif etme üzerine yürütüldüğünü biliyoruz ve bunun nedeni aşikârdır. Rusya Kürdologlarının bahsettiğimiz bölge ülkelerinin oryantalistleri gibi bir problemi yoktu. Bundan dolayı Rusya’daki Kürdologların çalışmalarının –bazı konularda kendileri ile hemfikir olamasak da- daha objektif olduğunı çok rahatlıkla söyleyebilirz. Aynı zamanda Rusya Kürdologları, Kürtlerin tarih, kültür, edebiyat, folklör, etnografya ve ekonomi alanlarında Kürtlerin yararlanabileceği çok değerli çalışmalar ürettileri. Dünya Kürdologları için iyi bir kaynak durumundalar. Bugün de Rusya’daki Kürdologların çalışmalarının Kürt akademisyen ve araştırmalar için devasa bir kaynaktır. Bu da araştırmalarının ne kadar güvenilir ve objektif olduğunun bir göstergesidir.
"Kerkük olayları öncesi 2017 yılında Mesud Barzani’nin Rusya ile yaptığı anlaşma tam zamanında yapılmış bir hamledir"
- Rusya tarihinde Kürtler ile Ruslar arasında nasıl bir ilişki görüyoruz? Ruslar Ortadoğu politikasını şekillendirirken gerek Çarlık gerekse Sovyetler döneminde Kürtleri stratejik bir müttefik olarak gördüler mi?
- Kürt ve Rus ilişkilerinin son 150 yılına baktığımızda, Birinci Dünya Savaşı öncesi 1910’lu yıllarda Abdulrezak Bedirxan’ın Ruslarla ilişkisi, 1950 -1960 yılları arasında rahmetli Mele Mistefa Barzani’nin Sovyetler ile ilişkisi ve Kerkük olayları öncesi 2017 yılında Mesud Barzani’nin Rusya ile ilişkisi zamanında yapılmış hamlelerdi. Her üç süreçte kurulan ilişkileri müttefiklik ile partnerlik arası bir ilişki olarak tanımlayabiliriz. Bunun dışındaki tüm ilişkiler iki taraf için pragmatik ilişkiler olmuştur. Rusya dış politikasında her süper devlet gibi, özellikle de son 200 yılda krizler ile varolmuş bir devlettir. Süper devletler, kriz neredeyse oradadırlar. Kürt sorunun kendisi bir krizdir. Rusya son 150 yıldır Kürtler ile aktif ilişki içerisinde oldu. Kürt enstitüleri kurdular, Kürtçe konuşabilen onlarca kadro yetiştirdiler, Kürtlere ilişkin yüzlerce araştırma yaptılar ve kitaplar bastılar. Bütün bunları Kürt sorununu canlı tutmak için yaptılar, ama Kürtlerin nihayi amaçlarına ulaşmasında sonuna kadar destek vermediler. Sadece üç kez Kürtler kendini yönetebilsin diye Ruslar ciddi ilişki geliştirdiler, bunlardan ilki Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti’ne verdiği destekti, başarısız oldu.
İkincisinde Sovyetler Birliği adına Yevgeni Primakov aracı oldu, 11 Mart 1970 tarihinde Kürtler Irak Anayasası’nda otonomi sahibi oldular.
Üçüncüsü ise Anglosakson Batılı ülkeler, İran ve Tükiye ile anlaşarak, Güney Kürdistan’ı teslim almaya ve merkezi Bağdat hükümetine bağlamaya çalıştılar. Ancak Mesud Barzani, Barzani ailesinin tarihi ilişkileri üzerinden Ruslarla gaz ve petrol anlaşması imzalayarak, Kürdistan Bölgesi’ni ekonomik ve jeopolitik ablukadan kurtardı. Bu anlaşma iki taraf için büyük risk taşıyordu. Tüm risklerine rağmen projeyi başarıyla tamamladılar ve her iki taraf bu anlaşmadan kazançlı çıktı.
Rusya, Kürt sorununu canlı tututarak Farslara ve Türklere karşı bir baskı aracı olarak kullanma politikası izlemektedir. Kürtler davasını bıraksa bile Ruslar bırakmaz, Rusya her zaman bu sorunu canlı tutmak isteyecektir diyebiliriz. Kürt-Rus ilişkileri incelendiğinde şüphesiz, Kürtler de Ruslarla pragmatik ilişkiler geliştirdiler. Kürtler, Batılı ülkelerin Fars ve Türklere desteğini hesaba katarak, Rusya gibi büyük bir devlet üzerinden bazı kazanımlar elde etme hesabı içerisine girdiler. Kürtler ilişkiler konusunda geçmişte hata yapmadılar. Çünkü dünyanın süper güçleri, Türk ve Farsları destekledikleri için Kürtler çaresiz kaldı. Kürtler ve Ruslar birbirine muhtaçtı, ikisinin de düşmanları birbir ile partnerdi. Bundan dolayı Kürtler ve Ruslar partnerdi, müttefik değildi.
Ancak yeni dönemde dünya konjonktürü değişti. Kürtler bugün hem Batılı ülkeler (ABD ve Avrupa) hem de Rusya’nın partneri konumunda. Tarih boyunca hiç bir zaman bugün kadar tüm süper güçlerin Kürtlerin partneri olacak kadar konjonktürel durum Kürtlerin lehine değişmemiştir.
Ancak eğer Kürtler, bu yeni pozitif durumu iyi değerlendiremezler ise zaman Kürtlerin çıkarlarının aleyhinde işleyecek ve kaybedecekledir.
-Arşivlerde 19 yüzyılda Kürt hareketleri ve Ruslar arasında diplomatik yazışmalar mevcut mu?
Rusya arşivleri üzerine biraz bilgi vermek istiyorum. Kürtlere ilişkin belgelerden bahsettiğimiz zaman, Osmanlı, Fars, İngiliz, Hindistan ve Rusya’daki arşivleri aklımıza gelir. Osmanlı, Fars, İngiliz, Hindistan arşivlerini inceleme imkanım olmadı. Ancak, Çarlık Rusyası ve Sovyetler dönemine ait müzeler, belge ve el yazmalarının tutulduğu arşivlerde geniş çaplı inceleme yapma imkanı buldum. Rusya’daki arşiv ve müzelerde yine el yazmalarında Kürtlere ait bir hazinenin olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Örneğin; Çarlık Rusyası Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Çarlık ve Sovyet Rusyası Askeri Arşivi, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Arşivi, Doğu El Yazmaları Müzesi ve bunun gibi bir çok arşivler ile müzelerde yüzlerce OPİS ve FOND, binlerce belge ve el yazması bulunuyor.
Sorunuzu şu şekilde örneklendirerek cevaplayacak olursam, Şêx Ubeydullah, Behlûl Paşa, Bedirxanlılar, Kör Huseyîn Paşa, Cihangir ağa, Mîrze Ağa, Simko Şikakî, Barzaniler, Azadî Komitesi, Kürt Teali Cemiyeti gibi çok sayıda Kürt aşiret, bey, mir ve siyasi örgütleri ile Rusya’nın ilişki içerisinde olduğunu arşivlerdeki yüzlerce belgelerde rastlıyoruz.
Bu arşivlerde çalışırken maalesef çok az Kürdün gelip bu FOND ve OPİS’lerden yararlandığını gördüm. Bu arşivleri inceleyenlerin yine Rus Doğu bilimciler olduğunu belirtmek gerekir. Arşiv çalışmaları özellikle Rusya arşivlerindeki Kürtlere ilişkin devasa belge ve dokumentlerin incelenmesi ancak kollektif bir çalışmayla yapılabilir.
2013 yılında Mardin Artuklu Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptığımda, üniversitenin rektörü değerli Prof. Dr. Serdar Bedhi Omay ve Artuklu Üniversitesi Kürt Dili ve Kültürü Bölümü Başkanı sayın Kadri Yıldırım’a Osmanlı, Fars, Fransa, İngiltere, Hindistan ve Rusya’daki Kürtlere ilişkin arşivlerin ünivesiteye getirilmesi, öğrenciler ile akademisyenlerin bu konudaki tez ve doktoralarını hazırlarken bu arşivlerden yararlanabilecekleri şekinde bir öneri sunmuştum.
O dönem Kürt arşivlerinin bulunduğu ülkelerden gelen çok sayıda öğretim üyesi arkadaşla birlikte üniversitede ders veriyorduk. Ben bu çalışmaya Rusya’dan başlayabileceğimizi, daha sonra diğer arkadaşların ise geldikleri ülkelerin arşivlerinde böyle bir çalışma yapmasını dile getirmiştim. Rektör sayın Prof. Serdar Bedhi Omay ve sayın Prof. Kadri Yıldırım bu öneriye cok sevindiler ve hemen başlamamız gerektigini dile getirdiler. Bunun üzerine Moskova ve St. Petersburg’daki geçmişte çalıştığım için çok sayıda iliskiye geçtim. Öncelikle birkaç kez Moskova’ya gitim araştırdım. Daha sonra Kadri Yıldırım hocayla birlikte Moskova ve St. Petersburg’a gittik. En son sayın Serdar Bedhi Omay ve Kadri Yıldırım hocamız ile birlikte Sankt Petersburg’a birlikte giderek, zorlu girişim ve çabalar sonucunda Aleksander Jabba’nın kolleksiyonunu Mardin Artuklu Üniversitesine getirmeyi başardık. Ancak ne yazık ki ben İsveç’e döndükten sonra bu çalışmanın devam etmediğini öğrendim. Aleksander Jabba’nın koleksiyonuna benzer onlarca koleksiyon Rusya arşivlerinde mevcud. Mesela Minorski, Averyanov gibi. Prof. Dr. Serdar Behdi Omay ve Kadri Yıldırım hoca ile birlikte uzun ve zorlu bir çalışma sonucu Aleksander Jabba’nın koleksiyonunu üniversiteye getirdiğimiz için ikisine de teşekkür ediyorum.
Bu çalışmamıza neden değindim? Çünkü arşiv toparlama çalışmasının zorlu ve kolektif bir çalışma olduğuna işaret etmek istedim. Ne yazık ki, Kürdistan Bölgesi’ndeki üniversiteler bu çalışmalara çok fazla önem vermemekteler.
"Rusların son 150 yılda batılı ülkelerden faklı bir Kürt politisı vardır"
- Tarihten bu güne geldiğimizde mevcut Rusya yönetiminin Kürtlere ilişkin stratejilerini nasıl değerlendirebiliriz? Bunun tarihi arka planı bedir?
-Yukarda da bahsettiğim gibi, Rusların son 150 yılda batılı ülkelerden faklı bir Kürt politisı vardı. Kısaca politikaları Kürt sorununu canlı tutmak, ama hiçbir zaman Kürtlerin amaçlarına ulaşması için sonuna kadar destek vermemek olmuştur. Ruslar açısından Kürt sorunun canlı tutma politikası, İngiliz, Fransız, Osmanlı(Türkler) ve Farslar’a karşı Kürt kartını kullanma emeli taşıyordu.
Rusların Kürt sorunun sürekli canlı tutma politikasından Kürtlerin yeteri düzeyde faydalanmadığını görmekteyiz. Kürtlerin tarihte sadece 3 kez Rusların bu politikasından faydalandığını belirtebilirim.1945 Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci, 1970’de rahmetli Mela Mistefa Barzani’nin girişimiyle Rusların aracı olmasıyla Kürtlerin Irak’tan özerklik elde etmesi ve 2017 yılında Mesud Barzani’nin Kerkük olaylarında Ruslar ile zamanında kurduğu ilişki. Kerkük olaylarında Batılı Anglosakson ülkeleri, Irak ve Türkiye ile işbirliği halinde Kürtleri teslim alarak Bağdat hükümetine bağlamak istiyorlardı. Ancak, Mesud Barzani tarihi ilişkilere dayanarak, Ruslar ile imzaladığı gaz ve petrol anlaşması sayesinde Kürdistan Bölgesi üzerindeki ekonomik ve jeopolitik amborgoyu kırmıştır. Bu anlaşma iki taraf açısından büyük risk barındırsa da, tüm risklerine rağmen bu projeyi başarıyla gerçekleştirdiler ve bu süreçten kazançlı çıktılar.
Bana göre; Kürtler, kuruluş aşamasında olan Kürdistan Bölgesi’inin geleceği ve konjonktürel değişimleri gözeterek bu ilişkileri iyi değerlendiremediler.
"Kürtler ellerine geçen bu fırsatı maalesef doğru kullanamıyor"
Her ne kadar, son 30 yıldır süper devletler Kürtlere karşıt bir politika yürütmeseler de, Kürtler ellerine geçen bu fırsatı maalesef doğru kullanamıyor.
Ruslar ile Kürtlerin tarihteki ilişkilerini incelediğimizde, Rusların Fars ve Osmanlılar ile şavaşları sürecinde özellikle 1830 yılları sonrası Graf Paskeviç Kürt bölgelerinde, Kürt aşiret beyleri ve mirleri ile ilişkileri güçlendirmeye özel ihtimam gösterdiğini görüyoruz. Kürtler de Graf Paskeviç’e çok değer veriyordu, Graf Paskeviç, Kürtler arasında çok popüler olmuştu. 1829 yılında Osmanlı-Rus savaşında ve 1853 yılında Ruslar, Kürt aşiretlerinden ordular teşkil ettiklerini görmekteyiz. Kürtlerin destekleri sayesinde Ruslar, bu dönemler Osmanlıları yenilgiye uğrattılar. O dönemlerde Hesen Ağa liderliğinde Ezidi Kürtler de Rusları destekliyordu.
Aynı zamanda Bayazid Sancağı lideri Behlûl Paşa, Ruslar ile sıkı ilişki içerisindeydi ve Osmanlı’ya karşı birlikte savaşmayi görüşüyorlardı. Diğer yandan Rewanduz Miri, Hakkari Miri, ve Behdinan Miri gibi Kürt mirleri bu savaşa katılmayarak tarafsızlarını koruduklarını görüyoruz.
1855 yılında Kürt asıllı Qasim Paşa Kars vilayeti, Rusya’nın egemenliği altına girsin diye Kars’ta Rus general Babatov ile ilişki içerisindeydi.
1877-1878 yılları arasında Rus-Osmanlı savaşlarında Zaza Kürt aşiretler Rus Erzurum Konsolosluğu aracılığıyla Osmanlılara karşı savaşmak için Ruslardan yardım istedi.
Burda Ermenilerin, Kürtler ile Ruslar arasındaki ilişkilerden büyük rahatsızlık duyduklarını ve ilişkileri bozmak için çeşitli girişimlerde bulunduklarını belirtmeden geçemiyeceğim. Rus-Osmanlı savaş döneminde Kafkas askeri yetkililerin St. Petersburg’a gönderdikleri raporlarda, “Eğer Rus ordusu içerisindeki Ermeni silahlı gruplar olmasaydı Kürtler ile daha iyi ilişkiler içerisinde olurduk” şeklinde şikayetlerde bulunduklarını görmekteyiz. Ve bazı Kürt aşiretleri Hamidiye Alayları’na katılmak istemiyor ya da Hamidiye Alayları’ndan ayrılmak istiyorlardı. Arşivlerdeki Rus askeri yetkilileri raporlarında “Ermeni gruplara bir çözüm bulmalıyız. Kürtler ile ilişkilerimizin bozulmasına neden oluyorlar. Köylere girdiğimizde Kürtler bizi coşkuyla karşılıyor. Ancak Ermeni gruplar, bizim kontrolümüz dışında Kürt köylerine saldırıyor, Kürtleri öldürüyorlar, köyleri ateşe veriyorlar ve mallarını yağmalıyorlar. Bu saldırılar Kürtlerin bizden uzaklaşmasına neden oluyor” şeklinde görüş belirtmektedirler.
Bu dönemde Şêx Ubeydulah Nehri’nin isyanı patlak verdi. Ruslar, Şêx Ubeydulah’ın Serhad ve Kars’taki Kürtleri etkilemesinden korkmaktaydılar. Kars ve çevresi o dönem Rusların hükümdarlığı altındaydı. Bu korkuları yüzünden Şêx Ubeydulah Nehri isyanın bastırılmasında Fransızları desteklediler.
Birinci Dünya Savaşı döneminde, Rusların Kürt aşiret reisleri ve mirliriyle ilişkilerini yeniden aktivleştiğini görüyoruz. Örneğin Yusuf Kamil Bedirxan ve Haydaran aşiret lideri Kor Huseyin Paşa, Çarlık Rusyası’nı ziyaret ettiklerini Rusların himayesinde bir Kürdistan devleti kurulması için destek istediklerini biliyoruz. Şêx Ebdulselam Barzanî ve Simko Ağa Şikakî’nin yine Ebdulrezak Bedirxan’ın Ruslarla görüşmeleri olmuştur. 1922 tarihinde Simko Ağa ile İran arasında Ruslar arabuluculuk yaptı. İran’dan Kürtlere Simko başkanlığında bir otonom bölge vermesini talep ettiler. 1914 tarihinde Melle Selim, Rusların desteği ile Türklere başkaldırıyı tertiplediler. Ancak ayaklanma zamansız başladığı için Mele Selim Rus konsolosluğuna sığınır.
Şêx Şahabedin ve 5 arkadaşı Rusya sınırını geçmeye çalışırlarken Türkler tarafından yakalanarak Rusya ile işbirliği yaptıkları suçlamasıyla idam edildiler.
Ruslar, Cibranlı Halid Bey, Bitlisli Yusuf Ziya Bey gibi bir çok tanınmış Kürt siyasetçi ile ilişki içerisindeydiler.
"Kürtler ve Rusların tarih boyunca ilişkileri çok aktifti"
Ruslar ile Kürtler arasındaki ilişkilere biraz ayrıntılı değindim. Burda Kürtler ve Rusların tarih boyunca ilişkilerinin çok aktif olduğuna işaret etmek istiyorum.
Yukarda da bahsettiğim olaylarda ve yine bir çok olayda, Türk ve Fars oryantalislerin Türk ve Kürt Kemalistlerin tarihi olaylar ve belgeleri tahrif ederek, Kürtleri manüpile ederek, yönlendirmeye çalışıyorlar. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kürt siyasi elitinde tranformasyon oluşmaya başladı. Yurdu ve ulusu için her şeyini feda eden geleneksel/konservatif, halkın bağrından çıkan yurtsever Kürt siyasi elitlerinin (Kürt asilzade ve dini önderler) yerine, sosyal olarak Kürt toplumunda hiç bir etkisi olmayan, Kürt halkının geleneksel değerlerinden uzak kozmopolit, popülist, Kurdistan gerçeğinden uzak, sloganlarla kendilerini tatmin eden, evrensel sol hareketinden uzak daha cok bilinçaltı Kemalizmin, Arap ve Fars şovenizminin etkisinde olan sol hareketlerden etkilenen, yurtsever duyguları zayıf yeni bir siyasi sınıf ortaya çıktı. Elbette sağduyulu kadrolar da ortaya çıktı. Kürdistan’ı parçalayan devletler, Kürt Hareketi’ni açık-gizli ajanlarla Kürtler adına örgüt ve kurumlar oluşturdular. Kürtleri içten kuşatmaya çalıştılar. Belli bir yere kadar başarılı da oldular. Sağduyulu kadroları da etkisizleşmeye çalıştılar. Bu tür çevreler daha çok radikal-bağımsızlıkçı sloganlarla ortaya çıktılar, hâlâ çıkıyorlar. Ama sorunlara karşı tavırlarına bakıldığında bağımsızlıktan ne kadar uzak Kemalizm, Arap ve Fars şovenizminin etkisinde olduklarını görüyorsunuz. Bazı sağduyulu Kürt siyasi örgüt/kadro ve birçok yurtsever genç de dahil Kürt halkı manipüle edildi ve bu propagandanın etkisine girerek İkinci Dünya Savaşı öncesi yurtsever Kürt önderlerini karalamaya çalıştılar. Bu durum son 40 yılda daha da vahim bir hal aldı. Kemalizm, Arap ve Fars şovenizmi Kürdistan da kök saldı. Bu durum ne yazık ki hâlâ devam etmektedir.
Örneğin, Kuzey Kürdistan’da Sivas ve Ezurum Kongresinde sözde Kürtlerin, “Türklerden ayrılmak istemediğinden” ve “birlikte yaşamaya karar verdiklerinden” bahsedilir. Ancak, tarihi belgelerdeki gerçekler bunun aksini söylüyor.
Osmanlı ordusu komutanlarından Kazım Karabekir, Vilayeti Şarki(Kurdistan) 14’üncü Ordu Komutanı Mustafa Kemal’e çektiği bir telgrafta, Vilayeti Şarki illerinde Kürt milli duygularının güçlendiğini, bu nedenle İttihatçıların bir kongre düzenlemek istediğinden bahseder. Ancak, Kürtler siyasi bir irade olarak her iki kongereye katılmadılar. Kürt siyasi iradesinden kastım Azadi Komitesi’dir. Diğer bir gerçek ise sanıldığının aksine Sivas ve Erzrum kongreleri, Mustafa Kemal tarafindan değil İttihatçılar tarafından yapılması gerçeğidir. Mustafa Kemal kongrelere zamanında yetişip katılmıştır ancak esas örgütleyiciler İttihatçılardır.
Aynı zamanda XIX. ve XX. Yüzyılın Kürt lider ve aydınlarının sözde özellikle Dersim mebusanı Hasan Hayri Bey ile Bitlis mebusanı Yusuf Ziye Bey’in “Kürt devletine karşı oldukları ve Türklerden ayrılmak istemedikleri” yönünde tahrifatlar yaptılar. Bu şekilde her iki lideri Kürt kamuoyunun gözünde küçük düşürmeyi ve karalamayı hedeflediler.
Ancak tarihi belgelerde okuduğumuz kadarıyla bunun tam tersi bir gerçeklik söz konusudur. Belgelerde yazıldığı kadarıyla Yusuf Ziya ve Hasan Hayri Bey Meclis’te, Mustafa Kemal’i Musul’u İngilizlere teslim ettiği için sert bir dille eleştiriyorlar. O olaydan sonra Kürdistan devletinin kurulması için arayış ve faaliyetlere başlıyorlar.
Cibranlı Halit Bey ve Kor Husên Paşa’nın Çarlık Rusyası himayesinde bir Kürdistan devleti kurulması yönünde Ruslarla görüştüklerini tarihi belgelerde okumaktayız.
Kürtlerin tarihi meteryalleri koruması hayati bir önem taşıyor. Kürtler olarak, önümüze konan her belge ve bilgiye güvenmemeliyiz. Özellikle tarihi belgelerin orijinalliklerini sorgulamalı ve tahirafatlara dikkat etmeliyiz.
Ne yazık ki, bugün Kürtlerin düşmanları artık Kürtlerle ateşli silahlarla değil, en çok zihinsel ve ideolojik argümanlarla savaşarak ulusal duygular ve vatan bilincinden uzaklaştırma politikası gütmektedirler.
Kürtlerin önünde en büyük tehlike budur. Ne Moskova’da, ne Waşington, ne Londra ve ne de batılı başkentlerde Kürt sorununa hiç bir zaman adil yaklaşım gösterilmedi. Herkes Kürtleri kendi çıkarları için kulanmaya çalıştı. Burada Kürtlerin tek zaafı büyük devletlerle çıkarları çakıştığında, bu durumu kendi lehlerine kulanma becerisine sahip olmamalarıydı. Maalesef bu tarihi zaafiyet bugün de devam ediyor.
Dr. Ekrem Önen kimdir?
Kuzey Kürdistan’ın Mardin kentine bağlı Derik-Çiya Mazi ilçesinde önde gelen bir aileden gelen Dr. Ekrem Önen, 1960 yılında Rojava’nın Dirbêsîyê kentinin Telika köyünde Cemîl Paşa evinde dünyaya geldi.
Dr. Ekrem Önen 2 yaşındayken ailesi ile birlikte Derik’e döner ve 18 yaşına kadar Lise öğrenimini Derik’te tamamlar.
12 Eylül 1980 askeri darbesinde siyasi çalışmalarından dolayı ceza alması üzerine tekrar Rojava Kürdistanı’na geçer. 1982 yılında Moskova Devlet Üniversitesi’nde eğitim almak amacıyla Sovyetler Birliği’ne gider. Aynı üniversitede masterını tamamladıktan sonra doktarısını yapar. Doktarısını aldıktan İsveç’in Stockholm kentine yerleşir. İsveç Kültür Bakanlığı’na bağlı medya bölümünde, Stockholm Kürtçe Kütüphanesi’nde ve Sputnik Radyosu Kürtçe Sevisi’nde çalıştı.
Daha sonra Mardin Artuklu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümünde doçent sıdtıyla dersler verdi.
Dr. Ekrem Önen, şimdi Stockholm’da Dil Merkezi’nde (Språk centrum) çalışmalarını sürdürüyor. Dr. Ekrem Önen, Kürtlere ilişkin çok sayıda bilimsel araştırmaları ve makaleleri bulunmaktadır. Ayrıca M.Lazarev, Şakiroyê Xudo, M.Gasretyan, O.Jigalîna gibi çok sayıda tanınmış Kürdologlar ile ortak araştırmaları oldu.
Hem Rusya hem de İsveç vatandaşı olan Dr. Ekrem Önen, evli bir kız çocuğu babası olarak Stockholm yaşamaktadır.
Dr. Ekrem Önen’in mensup olduğu aile Türk devleti atarafından bir çok kez sürgüne maruz kaldı. İlk sürgünlük yılları Şêx Seîd isyanı sonrası 1925yılında İzmir-Tire’ye ikincisi ise Ağrı(Ararat) İsyanı sonraso 1942 Muğla’nın Köyceğiz’e oldu.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.