Duhok-Hewlêr Gezisi

Duhok-Hewlêr Gezisi

.

A+A-

İsmail Beşikçi

9 Ekim günü 2018 günü, İstanbul’a hareket ettim. Habur Sınır Kapısı’ndan geçerek Kürdistan’ın Güneyine, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne gidecektik. 10 Ekim günü, İBV’den İbrahim Gürbüz’le, uçakla Şırnak’a ulaştık. Şırnak’ta, Şerafettin Elçi Havaalanı’nda bizi Fethullah Elçi karşıladı. Diyarbakır’ İBV’den, Ahmet Kani de oradaydı. O da geziye katılmak için Diyarbakır’dan gelmişti.

Fethullah, bizi, Silopi’de, evlerine götürdü. İki katlı, bahçeli, sokağa açılan birkaç kapısı olan şirin bir ev… Fethullah’ın babasını, kardeşlerinden birkaçını önceden tanıyordum. Burada, dedesiyle, amcasıyla, kardeşlerinden birkaçıyla daha tanışmış oldum. Bu evde bir süre sohbetten sonra, akşama doğru, Fethullah bizi arabasıyla sınır kapısına bıraktı. Evdeki sohbete, Tahir Öktem’in oğlu Rezan Öktem de katılmıştı. Tahir Öktem’i ve 71 döneminden bazı dostları da sevgiyle andık...

Bu arada, Şırnak’a geldiğimizi haber alan dostumuz Sabri Vesek, telefonla bizi çok aramış. Ama telefonum kapalı olduğu için konuşamadık.

Akşam sınırı geçtik. Zaho tarafında, bizi Duhok Üniversitesi, Beşikci Center Başkanı, Prof. Dr. Neswan Berwarî ve arkadaşları karşıladı. Doğrudan Duhok’daki Jiyan Otel’e gittik. Sabahleyin, ilk işimiz Rektör Prof. Dr. Muslih Duhokî’yi ziyaret oldu. Duhok Üniversitesi, Duhok Şehri’nin biraz dışında, çok geniş bir alanda kurulmuş. Kampüs çok geniş… Fakülteler arasında epeyce mesafe var. Rektörlük kampüs alanının dışında kurulmuş, Duhok şehrine daha yakın. Beşikci Center, (Besikci Center, for Humanity Study) Beşikci’nin, 8 kitabını Arapça’ya, 8 kitabını Kurmanci’ye çevirmiş. Hewler’deki kitap fuarında, bu kitaplar okuyuculara imzalanacak… Kitaplar Soranice’ye de çevrilecek. 16 Ekim’de, Duhok Üniversitesi’nde bir konferans olacak, aynı gün konferanstan sonra, Beşikci Center’in Arapça’ya ve Kurmanci’ye çevirdiği kitaplar imzalanacak…

Duhok Üniversitesi’nin Genel Kütüphanesinin bulunduğu yerde, bir kat da Beşikci Center için ayrılmış. Center’in kütüphanesi çok geniş… Bir futbol alanının yarısına yakın genişlikte olduğu söylenebilir… Türkiye’den gönderilecek kitapları orada değerlendirmek gerekir…

Duhok’tan Hewler’e geldiğimiz zaman, önce, Jiryan Otel’e yerleştik. Daha sonra, Hewler’deki, Beşikci Vakfı’na uğradık. Azize Turan Vakıf’taydı. Musa Ahmed, Mirhaç Mustafa ve birkaç arkadaş daha geldi. Burada bir süre oturduktan sonra, Barzani Vakfı’na gittik. Barzani Vakfı yeni bir alana taşınmış. Çok daha geniş bir alan. Yeni binalar inşa ediliyor. Çevre düzenlemesi konusunda yoğun çalışmalar var. Barzani Vakfı sosyal yardım kuruluşu… Barzani Vakfı’nın, irili-ufaklı 70 motorize aracı var… Burada, Hewler’deki Beşikci Vakfı’nın canlandırılması konusunda kabaca bir plan yapıldı. Önümüzdeki günlerde, Vakıf’ta yönetim kurulunun oluşturulması için toplantı yapılacak… Musa Ahmed, Barzani Vakfı Başkanı. Hewler’deki Beşikci Vakfı’nın kurucu üyelerinden Beşikci Vakfı için de çok yakından ilgileniyor…

11 Ekim akşamı, Orhan Kaya, İtalyan Köyü’ndeki evinde bizi yemeğe davet etti. Bizi yemeğe, Haluk Sayan götürdü. Haluk Sayan’ın dedesi Abdurrahman Efem Dolak 1958’de, Diyarbakır’da İleri Yurt Gazetesini yönetiyordu. Canip Yıldırım Abi o gazetede Yazı İşleri Müdürüydü. Musa Anter Abi İleri Yurt Gazetesi’nde yazıyordu. Her üç abimiz de 49’lar davası nedeniyle tutuklanmışlardı. Daha sonra bu arkadaşlar, 1961’de yayına başlayan, Ahmet Hamdi Başar’ın yönettiği Barış Dünyası Dergisi’nde de yazı hayatına devam etmişlerdi. Haluk Sayan’ın, Hewler’de, Duhok’da ve Süleymaniye’de, mobilya mağazaları var…Orhan Kaya’nın yemeğinde, Mustafa Özçelik dostumuz, eşi ve daha birçok arkadaş vardı…

12 Ekim’de Hewler Kitap Fuarına gittik. Ogün, Kitap Fuarı’nda, öğle saatlerinde bir konferans da gerçekleşti. Konferansda tercümeyi Zağros TV’den Muhammed Zengene yaptı. Muhammed Zengene konuşmayı hem Kürdçe’ye, hem de Arapça’ya çevirmişti. Muhammed Zengene çok iyi bir tercüman… Beşikci’nin kullandığı kavramları çok iyi bir şekilde tercüme ediyor. Zağros TV, Kürdistan haberlerini, Arap kamuoyuna duyurmaya çalışan bir Kürd televizyonu… Muhammed Zengene ile daha sonra, Beşikci Vakfı’nda, Zağros TV için bir röportaj da gerçekleşti…

Konferans, 25 Eylül 2017 Referandumu ve 30 Eylül 2018 Seçimleriyle ilgiliydi. 25 Eylül Referandumunda, Kürdler Kürdistan’a sahip çıktılar. 30 Eylül Seçimlerindeyse, Kürdler, Kürdistan’a sahip çıkma tutumunu sürdürdüler… Konferans bu çerçevede sürdü. 1920’lerden 1945’e Anti-kürd Dünya Nizamı, Antikürd Uluslararası Nizam üzerinde de duruldu…

Hewler Kitap Fuarı kapalı bir alanda faaliyet yürütüyor. Kitap Fuarında gerçekleşen konferanslar ise, bu kapalı alanda, salonda değil, açıkta yapılıyor. Yani kitap standlarının arasında yapılıyor. Kürsünün önüne sandalyeler konulmuş. Dinleyiciler orada oturuyor. Standlar arasında dolaşan okuyucular da oturanların etrafından yanından, arkasından geçerek öbür standlara ulaşmaya çalışıyor. Konferansçı mikrofon kullanıyor. 100-150 okuyucu, konferansı izleyebiliyor. Sorular, cevaplar, yine bu ortamda gerçekleşiyor. Bütün bu süreçte ciddi bir karışıklık yaşanmıyor. Burada, sorular yanında kişinin, kendi düşüncelerinin açıklamalarına da önem veriliyor…

Konferanstan sonra, Beşikci Center’in standında, (Besikci Center for Humanity Study) okuyucular için kitap imzalamaları da gerçekleşti. Kitaplara karşı yoğun bir ilginin olduğu söylenebilir… Kitap Fuarı’na okuyucuların ilgisini yoğun olduğu da söylenebilir. Ziyaretçilerin çoğu, eşleriyle, çocuklarıyla birlikte dolaşıyor. Hewler Kitap Fuarı’na İstanbul’dan Avesta da katılıyor…

Nerinaazad’ın Hewler’deki bürosunu ziyaret etmek istiyorduk. Onlar, bizi, akşam, oturdukları eve, yemeğe götürdüler… Hewler Kitap Fuarı’ndaki konferansı Botan da izlemişti. Konferanstan sonra, Botanla birlikte eve gittik. Botan’ın ve Sevda’nın çocuklarını görmek, benim için büyük bir mutluluk oldu. O gece, Zana Ada, Feyselê Ezdenyar, Brahim Mahmud gibi arkadaşlar da vardı. Uzun uzun sohbetler oldu…

13 Ekim günü, İran Kürdistan Demokrat Partisi’ne başsağlığı ziyaretinde bulunduk. İnsan, Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme İlkesi’nin ne kadar değerli bir ilke olduğunu, bu ilkenin yaşama geçirilmesi için çaba sarfetmenin ne kadar değerli bir çaba olduğunu, İran’ın Kürdleri yönetme biçimi izlendiği zaman çok daha iyi kavrıyor. 20 yaşlardaki Kürd gençlerinin durmadan idam edilmesi, Birleşmiş Milletler’in 1948 tarihli, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne, tam anlamıyla aykırıdır. Bu sözleşmeni 2/d maddesi, ‘Grup içinde doğumları önlemeyi amaçlayan önlemlerin alınması’ndan söz eder. 20 yaşlarına gelen, evlenme çağındaki gençlerin sistematik bir şekilde idam edilmeleri, Kürd nüfusunu denetlemek, Kürdlerin çoğalmasının önlemek olarak değerlendirilebilir. Bu bakımdan bu idamları soykırım olarak değerlendirmek gerekir…İran-Irak sınırında kolberlerin sık sık öldürülmeleri, ormanların yakılması, köylerin yakılması vs. yine aynı şekilde değerlendirilebilir. Ogün, Hewler’deki, İran KDP temsilciliğinde bu çerçevede konuşmalar oldu. İbrahim Gürbüz ve Ahmed Kani de konuştular…

Akşam, Zana’nın, Kafe-Lokanta’sına gittik. Lokantada, 4 Parça Kürdistan’dan birçok kişi vardı… Uzun uzun sohbetler oldu…

 Hewler’de, İran KDP çerçevesinde iki temsilcilik var. İki siyasal parti son zamanlarda, birleşmek için çava sarfediyor. İkinci temsiciliğe de 14 Ekim’de gittik…Burada da Kürd gençlerinin sistematik bir şekilde idam edilmelerinin anlamı üzerinde konuşmalar yapıldı…

Akşam Azize Turan, bizi, Cizreliler Grubu diye bir eve yemeğe götürdü. Bu arkadaşı daha önce de tanıyordum. Hewler’de iş yapıyor. Biz evde, beş-altı Cizreli arkadaşlar karşılaşacağınızı düşünüyorduk, öyle olmadı .Ana-baba, dört çocuk, altı kişilik bir aile. Azize Turan, eşi ve çocukları Rumet ile biz de misafirdik. Evler yeni yapılmış, çok geniş, rahat… Apartmanlar, 7-8 katlı… Park yeri vs. herşey düşünülmüş…

15 Ekim günü, öğleden önce, Mesut Barzani ile görüşmemiz oldu. Görüşmede, 25 Eylül Referandumu, 16 Ekim ihaneti, 30 Eylül seçimleriyle ilgili duygularımı ve düşüncelerimi belirttikten sonra iki konu ile ilgili düşüncelerimi anlatmaya çalıştım.

İki yıl kadar önce, Barzan’da, Kabristan’ı ziyaret ederken bize yardım eden görevliye şunu sormuştum… Şeyh Abdüsselam Barzani’nin, Şeyh Ahmed Barzani’nin, Mele Mustafa Barzani’nin doğdukları, buyüdükleri ev, çatışmalar sırasında bombardımanlar nedeniyle yıkılmış olabilir. Bu ev, Barzan’da, yaklaşık olarak nedeydi? Bize yardım eden arkadaş, bizi evin olduğu yere götürdü. Evin, bombardımanlarla yıkılmış hali görülüyor. Demirler, kolonlar büyük bir yapı öyle korunuyor… Arkadaş, bombardımanlarla evin defalarca yıkıldığını, her yıkımdan sonra yeniden yapıldığını vurguladı. ‘Yıkıldı yenisini yaptık, o da yıkıldı, yeniden daha iyisini yaptık, o da yıkıldı, daha iyisini yaptık…’ diye konuşuyordu. Son halini de yıkıntı olarak koruyorlar…

O evin, esas yapıldığı alana, mümkün olduğu kadar yakın bir yerde, aynı malzemeyle, aynı mimari ile yeniden yapılıp yapılamayacağını sormaya çalıştım. Fakat, bu düşüncemi arkadaşa iyi anlatamadım. O, durmadan, ‘ o yıkıldı, yeniden daha iyisini yaptık, o da yıkıldı, ondan da iyisini yeniden yaptık…’ demeyi sürdürüyordu. Bu düşüncemi daha sonra, Barzani Vakfı’ndan başka ar-kadaşlara da anlatmaya çalıştım, örneğin, o evin, yıkılan, yeniden yapılan evlerin fotoğraflarının olup öğrenmeye çalıştım…

İşte Başkan Mesut Barzani ile bu konuyu konuştum. Bu evin, yapıldığı ilk tarihteki malzemeyle ve aynı mimari ile ve ilk yapıldığı alana mümkün olduğu karda yakın bir yere yeniden kurulup kurulamayacağını sormaya çalıştım… Bunun Kürdlerde tarih bilincinin oluşması ve gelişmesi açısından önemli olduğunu, örneğin, evin müze olarak değerlendirilebileceğini belirtmeye çalıştım… Başkan Mesut Barzani, bu evin bombardımanlar sonucu 16 defa yıkıldığın, ilk yıkılmanın 1892 de meydana geldiğini söyledi.

Yapılan, yıkılan evlerin fotoğraflar ve bombardıman tarihlerinin, yıkım tarihlerinin belirtilmesi kanımca çok önemlidir… Kürdlerde tarih bilincinin oluşması bakımından bu tarihlerin belirtilmesi önemli…

Başkan Mesut Barzani bu konuda şöyle söyledi. Şimdi acil işimiz halkımızı yerleştirmek. Halkımızı yerleştirme işi tamamlanınca, bu gibi işlere de sıra gelebilir.

Mesut Barzani ile konuşmaya çalıştığım ikinci konu, ‘Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’ başlıklı iki ciltlik kitabı ile ilgilidir.

Bu kitaba, üçüncü cildin eklenmesinin önemli olacağını, bu cildin de Mele Mustafa Barzani ile Sovyetler Birliği’ne giden 500 peşmergenin yaşamı ile ilgili olması gereğini dile getirmeye çalıştım. Her peşmergenin fotoğrafı, ve hakkında bir sayfadan az olmamak üzere bilgi…

Başkan Mesut Barzani, bu konunun önemli olduğunu, bunlarla ilgili belgelerin hazır olduğunu, işlerin yoğunluğu nedeniyle bu tür çalışmalara zaman bulamadığını, ilk fırsatta bu işin gerçekleştirilmesi gerektiğini olduğunu, dile getirdi.

Gürüşmede, İbrahim Gürbüz ve Ahmed Kani de , Kürdlere, Kürdistana ilişkin düşüncelerinin dile getirdi. İbrahim Gürbüz, Hewler’de kurulan Beşikci Vakfı’nın çalışmalarını, Duhok Üniversitesi’nde kurulan Beşikci Center’in çalışmalarını, Rektör, Prof. Dr. Muslih Duhoki’nin Beşikci Center’e gösterdiği sıcak ilgiyi anlattı.

Bu görüşmeden sonra, akşama doğru Duhok’a hareket ettik. Rektör, Muslih Dohoki, Beşikci Center yöneticileriyle birlikte bizi yemeğe bekliyordu… Ertesi gün de Üniversitede bir konferans olacaktı. Bu akşam, Duhok’a başka bir yoldan gittik. Daha önceleri, Hewler- Khabat- Bartilla üzerinde gidiyorduk, bu akşam, Hewler- Ankawa-Rovia-Esifre üzerinden gittik. Biraz daha uzun bir yol… Ova bitip Brifkani Dağları’na geldiğimiz zaman yol, eski yol ile tekrar birleşiyor…

Bizimle beraber, başka bir arabada, Haluk Sayan ve arkadaşlar da geliyor. Randevü de bir yanlışlık, karışıklık olmuş. Haluk, bizi, Duhok’un biraz dışında, bir arkadaşın çiftliğine götürmek istiyor. Bizim adımıza o arkadaşa söz vermiş… Halbuki, aynı saatlerde, Rektör Muslih hocaya verilmiş bir sözümüz vardı. O akşam, bu karışıklığı gidermek için, önce, bizi davet eden çiftliğe gittik. Biraz oturduk. Bu sırada, Muslih hoca, onları üniversitede, ertesi gün gerçekleşecek konferansa davet etti. Daha sonra, çiftlikte ayrılarak üniversiteye gittik… Muslih hoca, bizi bekliyordu…

Yemekte, ertesi gün gerçekleşecek konferans, üniversitedeki, Beşikci Center’in çalışmaları, kitapların, Kurmanci’ye, Arapça’ya, Soranice’ye çevrilmesi gibi konular konuşuldu.

Yemekten sonra, Jiyan Otel’e gittik. Otelde, gece vakti, odaların pencerelerinden, Duhok’u, dağları seyretmek, insanda, çok hoş duygular oluşturuyor. Otelin lokantasının pencerelerinden, karşıdaki dağları seyretmek de öyle…

Konferans’tan önce Rektör, Prof. Dr. Muslih Duhoki kısa bir konuşma yaptı. Beşikci Center’in çalışmalarından söz etti. Konferanstan sonra, kitapların, okuyuculara imzalanacağını da duyurdu… Konferans, Milletler Cemiyeti’nden Birleşmiş Milletler’e , Uluslararası Anti-Kürd Nizam üzerindeydi. Bugünkü durumdan da söz edildi. 25 Eylül Referandumu’ndan, 16 Ekim ihanetinden, 30 Eylül seçimlerinden de söz edildi… Konferanstan sonra, sorular da gündeme geldi. Konferansa, dostumuz Hüseyin Masdar ve arkadaşı da katıldı. Bazı fotoğraflarda, Hüseyin Masdar ve arkadaşı da yer alıyor.

Şöyle bir genel kanı var. Kürdistan’ın güneyindeki Kürdler, öbür parçalardaki Kürdlere, öbür parçalardaki Kürdlerin sorunlarına pek ilgi göstermiyorlar… Bu ilgisizliğin, giderek kırıldığı söylenebilir. Sorular da bunu gösteriyor…

Konferanstan sonra, Üniversitenin ana giriş salonunda okuyucular için kitaplar imzalandı. bazı okurlar, serinin bütün kitaplarını satın alıyorlardı. Kitaplara ve Beşikci’ye karşı büyük bir ilgini olduğundan söz edilebilir…

Duhok’dan Hewler’e dönerken, Akre’ye uğramayı, daha doğrusu, Akre’den geçmeyi önerdim. Arkadaşlar, yorgun olduklarını, Soran’a giderken Akre’ye de uğrayabileceğimizi söylediler…

17 Ekim günü Mesrur Barzani ile bir görüşmemiz oldu. 25 Eylül Referandumu’ndan, 16 Ekim ihanetinden, 30 Eylül seçimlerinde burada da söz edildi… İbrahim Gürbüz arkadaşımız, Beşikci Vakfı’nın çalışmalarından, Hewler’deki Beşikci Vakfı’ndan, Duhok Üniveristesi’ndeki Beşikci Center’den uzun uzun söz etti. (Besikci Center for Humanity Study) Kitapların Arapça’ya ve Kurmanci’ye çevrilmesinden söz etti. Soranice’ye çevirilmesi gereği üzerinde de durdu. Mesrur Barzani, kitapları Soranice’ye çevrilmesi konusunda yardımcı olacağını vurguladı… Gerek İstanbul’daki, gerek Hewler’deki Vakfın çalışmalarının ilgiyle izlediğini dile getirdi…

Mesrur Barzani ile görüşmeden sonra, bir defa daha Hewler Kitap Fuarı’na gittik. Kitap Fuarı bugün de epey canlı. Gelenler-gidenler, standlar arasında dolaşanlar çok… Önce Beşikci Center’in standına uğradık. Kitap imzalamaları bugün de oldu. Burada, Norveçli, ama ABD’de oturan, yaşları epey ilerlemiş karı-koca iki kişi ile tanıştım. Bizim standa geldiler… ABD Komünist Partisi’nde çalışıyorlarmış… Bize çalışmaları hakkında bilgi verdiler. Ellerinde bir katalog vardı. Katalogda, şimdiye kadar yayımladıkları kitaplar hakkında bilgiler vardı. Katalogda İngilizce bir kitap gözüme ilişti. Kitap, Dünyada Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri, adını taşıyordu. Büyük bir kitap. Katalogda 659 sahife olduğu yazıyor… Bu kişilere, katalogdaki bu kitabı işaret ederek, ‘bu kitapda Kürdlerden söz ediliyor mu?’ şeklinde bir soru sordum. ‘Edilmiyor’ dediler… Afrika’daki ulusal kurtuluş mücadelelerinden, Vietnem’dan, Filistin mücadelesinden vs. söz ediliyormuş…

Onlara, Kürdlerin mücadelesinden söz ettik. 1920’lerden 1945’e Milletler Cemiyeti’nden, Birleşmiş Milletler’e Uluslararası Anti-Kürd Dünya Nizamı’ndan, ABD’nin, Sovyetler Birliği’nin, Rusya’nın, Avrupa Birliği’nin, İslam Konferansı’nın Kürd politikalarından söz ettik. İlgiyle, biraz da şaşkınlıkla, neden bunları şimdiye kadar hiç duymadık der gibisinden, dinlediler.

Standda, İsveç’de ikamet eden bir Kürd de vardı. Bu arkadaş bu kişilere tercüme ederken, kendi izlenimlerinden, deneyimlerinden, sürgün hayatından da söz etti.

Avesta’nın standını da ziyaret ettik. Abdullah da oradaydı. Bu standda da epeyce canlılık vardı. Avesta’nın son kitaplarından biri, Kadri Yıldırım Hoca’nın, Kürt Medreseleri ve Alimleri adını taşıyor. (Eylül, 2018) Büyük boy üç ciltlik bu kitabın birinci cildi, Teori ve Müfredat, Devlet ve Mirlik Medreseleri, İkinci cildi, Tekke ve Tarikat Medreseleri, üçüncü cilt, Hücrelere Bağlı Medreseler adını taşıyor. Üç ciltlik bu değerli çalışmayı satın almak istedik… Fakat, Abdullah, ısrarlarımıza rağmen ücret almayacağını söyledi…

Akşam’da, dostumuz Faruk’un konfeksiyon mağazasına davetliydik. Başka arkadaşlar da vardı. Faruk’un, konfeksiyon mağazasının tabelasında, ‘Wearing is an art’ yazılı… Faruk’un konfeksiyon mağazası çok modern… Ama Faruk bir bakıma da Ortaçağı yaşıyor… Ortaçağda, iş adamlarının, tüccarların evleri ve dükkanları aynı binada olurmuş… Aşağıda dükkanı olurmuş, yukarısı oturduğu evmiş… Faruk da böyle yaşıyor…

18 Ekim günü, Şaklawa- Harir- Khalifan yoluyle Soran’a oradan da Çoman’a gittik. Yol eskisine nazaran çok iyi. Düzgün, geniş… Yol aynı zamanda Hajomaran üzerinde İran’a giren yol, uluslararası bir yol… Doğa çok vahşi Yüksek dağlar, derin vadiler birbirini izliyor. Dağların yamaçlarında meşeliklere de rastlanıyor. Bölge, Dersim’i, Munzur Vadisi’ni hatırlatıyor… Mele Mustafa Barzani meşeler için şöyle dermiş: Meşeler yaşadıkça, Kürdler, Kürdistan yaşayacaktır, ne zaman meşeler kurumaya başladı, işte o zaman Kürdler için tehlike çanları çalıyor, demektir… Bu söz , meşelerin korunması gerektiğini de anlatıyor.

Geceyi Çoman’da geçirdik. Çoman’ın içinde değil, Hajomaran yolunda, turistlere hizmet veren motellerin bulunduğu bir alanda… Motellerin önünde çok güçlü bir su akıyor… Motellerin önünden suyun kenarına kadar merdivenlerle inmek mümkün. Su çok güçlü çok büyük bir gürültüyle akıyor. Sanıyorum, 20 km.kadar ötede Büyük Zap’a karışıyor…

Çoman’da Kaymakam Ahmed Qadir’le de tanıştık. Ahmed Qadir, önceki kaymakam Abdülvahid zamanında başlanan doğal park çalışmalarının devam ettiğini söyledi. Kaymakam Abdülvahid genç yaşa vefat etmişti.

Çoman’ın, 60-70 km. güneydoğusunda, ufukta, bulutsuz havalarda, Qendil Dağları görülebiliyor. Ama, Çoman’dan Qendil’e yol yok… Qendil’in yolu, güneyde, Ranya veya Qaladiza taraflarından geçiyor. Medya Savunma Alanları ise, Çoman’dan Soran’a giderken sol tarafta, dağların yamaçlarında yer alıyor.

19 Ekim sabahı Çoman’dan Soran’a giderken, Galala’ya da uğradık. Galala, Çoman-Soran yolu üzerinde dağların eteğinde, sağda yer alıyor. 1960’lardaki Kürdistan mücadelesi sırasında, Mele Mustafa Barzani’nin karargahlarından biri de Galala’daydı…

Musa Ahmed, Çoman’dan Galala’ya yaklaşırken, yolun hemen sağ tarafında yer alan bir konak gösterdi. 11 Mart 1970’de, Saddam Hüseyin’in helikopteri bu konağa indi dedi. Bir de dağın tam tepesinde bir ev göstererek, ogün, Mele Mustafa Barzani de bu evdeydi, dedi. Ogün, Saddam Hüseyin’in, Mele Mustafa’nın bulunduğu eve gittiğini, anlaşmanın o evde imzalandığını, Bağdad’da açıklandığını söyledi. Mele Mustafa Barzani’nin Bağdad’a gitmediğini, İdris Barzani’nin ve Mesut Barzani’nin gittiğini anlattı. Mele Muutaf Barzani’nin, Irak yöneticilerine hiç güvenmediğini de vurguladı. Musa Ahmed, Çumhurbaşkanı Abdurrahman Arif’in de , Mele Mustafa Barzani ile görüşmek için zaman zaman Çoman’a geldiğini söyledi.

Soran’da doğrudan Soran Üniversitesi’ne gittik. Soran Üniversitesi de çok geniş bir alanda kurulmuş. Kampus alanı çok geniş… Bu, Soran Üniversitesi’ne ikinci gelişimiz. İlk gelişimizde, binalar yapım halindeydi. Şimdi tamamlanmış olduğu söylenebilir… Burada da konferans gerçekleşti. Duhok Üniversitesinde verilen konferansın, burada da tekrarlandığı söylenebilir… Konferanstan önce, Soran Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Muslih Mustafa kısa bir konuşma yaptı… Dinleyiciler, öğrenciler ve öğretim üyeleriydi. Konferansı ilgiyle izlendiği kanısındayım…

Konferanstan sonra, üniversitenin ana giriş salonunda küçük bir tören yapıldı. Rektör, Muslih Mustafa, Üniversitenin salonlarından birine İsmail Beşikci Salonu, adı verileceğini dile getirdi. Bu törene de üniversitenin yöneticiler, hocalar ve öğrenciler katıldı…

Soran’da, büyük bir kitabevi var. Ehmedê Xani Kitabevi. Ehmedê Xani Kitabevi yayın faaliyeti de sürdürüyor. Üç katlı çok büyük bir kitabevi… Her katta, binlerce kitap var… Kitap raflerı arasında ilgiyle dolaştık…Üniversiteden sonra bu kitabevine gittik. Burada da bir programımız vardı. Burada, Ehmedê Xani Kitabevi’nin yöneticisi arkadaş son yıllardaki Kürd yayıncılığı üzerine üzerine kısa bir konuşma yaptı. Ben de bu konuda birşeyler söylemeye çalıştım.

Ondan sonra, Beşikci Center’in kitapları okuyucular için imzalandı. Kitaplara çok büyük bir ilginin olduğu söylenebilir… Ehmedê Xani Kitabevi’nde, Beşikci’ye bir plaket sunuldu. Bu plaketde, Ehmedê Xani ve Beşikci yanyana gösreriliyordu. Plaketin dizayneri, İskender İsa, çok genç bir grafiker… Bu plaket, Beşikci için ve vakfımız için çok büyük bir onur…

Soran’dan Hewler’e dönüyorduk. Öğle zamanıydı. Arabamız, Khalifan’da, bir lokantanın önünde durdu. Lokantada, Haci Mîrxan’la tanıştık. Haci Mîrxan, eski peşmergelerden… Dolemerî Aşiretinden 4-5 peşmerge, 1947’de, Mele Mustafa Barzani ile birlikte, Sovyetler Birliği’ne sığınmış. O peşmergelerin sayıları artık epey azaldı. Haci Mîrxan o aileden geliyor. Khalifan’daki bu yemeğe pek çok arkadaş katıldı… Uzun üç masa. Üçünün etrafında da arkadaşlar vardı… Bu arada, yemeklerle ilgili bir konuyu dile getirmek istiyorum… Masaya çok çeşitli yemekler geliyor. Etler, balıklar çeşit çeşit… Tabaklar, dolu dolu, çoğu tüketilmiyor… Bütün lokantalar böyle. Evlerde, kurulan masalar da böyle… Bu isafı önlemek de önemli olmalı…

Haci Mîrxan, çok önemli konulardan söz etti. Kahalifan çevresindeki yüksek dağları derin vadileri işaret ederek, Mele Mustafa Barzani’nin her geceyi başka bir mağarada geçirdiğini anlattı. Bu mağaraların yerlerini gösterebileceğini dile getirdi.

20 Ekim günü, öğle vakti, Musa Ahmed bizi kendi yeni evine davet etti. Evde, Hewler’deki vakfın yönetim kurulunun oluşturulması konusunda çok önemli konuşmalar yapıldı… Vakfı siyasetten uzak tutabilmek için, bütün siyasetlere eşit mesafede tutabilmek için, neler yapılması gerektiği üzerinde duruldu.

20 Ekim akşamı, Haci Mîrxan’ın, doktor ve üniversitede öğretim üyesi olan yeğenleri bizi akşam, yemeğe davet ettiler. Ev, Hewler’in epey dışında, çok geniş bir alanda yer alıyor. O akşam, davetliler arasında, basnews’den Botan, Eli Avni, Jan Dost gibi pek çok arkadaş da vardı.

21 Ekim günü, öğleden önce Başbakan Neçirwan Barzani ile görüştük. Neçirwan Barzani vakfımıza hem maddi olarak hem manevi olarak çok yardım etmiş bir kişiydi. Kitapların önsözünde bu durumu da belirtmeye çalışıyorduk. Görüşmede de bu durumu belirtmeye çalıştık. İbrahim Gürbüz arkadaşımız, Başbakan’a, İstanbul’daki vakıf hakkında, Duhok Üniversitesi’ndeki Beşikci Center hakkında, Hewler’deki vakıf hakkında çok geniş açıklamalarda bulundu. Hewler’deki vakfın canlandırılması konusundaki önerilerinin dile getirdi.

Akşama doğru, Vakıfta, Musa Ahmed’in, Ali Avni’nin, Salar Osman’ın, Heval Rondik’in, Heval İbrahim’in, İbrahim Gürbüz’ü, İsmail Beşikci’nin ve Mihraç Mustafa’ın da katıldığı bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda, Hewler’deki Vakfın canlandırılması için yapılması gerekenler konuşuldu. Yönetim Kurulu oluşturuldu… İsmail Beşikci Hewler’deki vakfın başkanlığına getirildi. Heval Rondik, Başkan yardımcısı oldu. Salar Osman, Ali Avni, İbrahim Gürbüz yönetim kurulu üyeleri oldu. Heval İbrahim, Yedek üye olarak belirlendi… Mirhaç Mustafa koordinatör seçildi.

22 Ekim 2018 gecesi, uçakla Hewler’den ayrıldık. Ahmed Kani hoca da Habur üzerinden Diyarbakır’a gitti… Giderken, Diyarbakır’a, Duhok Üniversitesi Beşikci Center tarafından yayımlanan kitaplardan da götürdü.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi Alanında Siyaset

Bu yazıda, bölgede yürütülen siyaseten de söz etmek istiyordum. Bu siyasetin, siyasal partiler arasındaki ilişkilerini çok önemli bir açmazı var. Bunlara dile getirmeyi düşünüyordum. Bu yazının yeteri kadar uzun olmasından dolayı, bunun başka bir yazıya bırakılması daha doğru olacak…

 

(Nerinaazad)

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.