Dün Kerkük’ü Düşmana Satan Hainler Bugün Birbirini Boğazlıyorlar
Bizler insanlık dünyasında, milletler tarihinde ve hatta bireyler arasındaki ilişkilerde ihanetin değişik biçimlerini ve yıkıcı özelliklerini okuyarak, duyarak ve bazen de ne yazık ki yaşayarak görmekteyiz. Ancak ihanet kimler tarafından hangi nedenlerle ne şekilde yapılırsa yapılsın bu kepaze, aşağılık ve savunulması mümkün olmayan bir eylem tarzı olarak görmekteyiz. Tüm insanlık tarafından doğru karşılanmayan bu rezillik büyük bir nefretle lanetlenmektedir.
Sebebine gelince: İhanet ister bir kişiye, ister bir gruba ya da bir millete yönelik yapılsın ortaya çıkardığı sonuçları itibariyle telafisi mümkün olmayan zulüm, yıkım ve büyük trajedilere sebep olmaktadır. Genelde geri toplum bireylerinde görülen bu hastalıklı ruh hali ve davranış biçimi kısa zamanda ihanet eden kişi ya da gruplara bir takım çıkarlar ve avantajlar sağlasa da uzun vadede mensubu olduğu toplum tarafında ya lanetliler olarak tarihin çöplüğüne gönderilmiş, ya da ihanete uğramış kesimler tarafından büyük cezalara tabi tutulmuşlardır.
İnsanlık ve halkların mücadele tarihinde ve birçok başka olayda ihanetçilere rastladığımız gibi Kürd ve Kürdistan’ın özgürlük mücadelesinde de ne yazık ki birçok kez işbirlikçi, hain ve ihanetçilere rastlanılmıştır.
Bugünkü yazımızda yakın tarihimizdeki bir takım ihanetlere değinmeye çalışacağız
Bilindiği üzere Güney Kürdistan bağımsızlık referandumunun hemen akabindeki Kerkük ve diğer Kürdistani bölgelerin düşmanlara peşkeş çekilmesi büyük saldırı ve provokasyonlar birer ihanetler süreçleri olarak Kürdistan mücadele tarihine geçmiştir.
Güney Kürdistan bağımsızlık referandumu ve sonuçları
Birçok sözde Kürd çevreleri tarafından zamansız olarak nitelendirilen bağımsızlık referandumu esasen Türkiye – İran devletleri – Irak Merkezi hükümeti ve onların işbirlikçileri tarafından Kürdistan Federal Devleti’ne yönelik topyekûn bir saldırıyı/imhayı ve Kürdistanı ortadan kaldırmayı planlamış olan düşmanların oyunlarını bozmak üzere Sayın Mesud Barzani ve diğer milli güçler tarafından alınmış son derece stratejik, akıl ve cesaret dolu bir karardır. Bu büyük akla ve cesarete dayalı karar Kürdistanlıların %94’lük evet oylarıyla onaylanmış ve Kürdistan mücadele tarihine büyük bir kazanım olarak yerini almıştır. Kürdistanlıların bu milli ve doğru tercihleri tüm dünya ülkeleri ve halkları tarafından yerinde bir karar olarak görülmüş ve büyük takdirle karşılanmıştır. Referandum sürecini etkisiz ve sonuçsuz kılmaya çalışan Türkiye – İran devletleri – Irak Merkezi Hükümeti ve onlarla işbirliği yapan Kürd hainleri Kürd halkından büyük ve unutulmaz bir şamar yedikleri gibi düşmanca emellerine de ulaşamamışlardır.
Kerkük ve Kürdistani bölgelere saldırılar sonrası işgal
Bu kahredici süreç referandum öncesi planların bir parçası olarak yine Türkiye – İran devletleri – Irak Merkezi Hükümeti, YNK içindeki hain bir klik ve bir kısım PKK’lılar tarafından organize edilerek hayata geçirilmiş bir saldırıdır. Bu büyük saldırı karşısında ABD ve Batılı ülkelerin olaylara seyirci kalması hem işgalci güçleri cesaretlendirmiş hem de milli ve kahraman Kürdistani çevreler arasında büyük bir moral çöküntüsüne sebep olmuştur. Bu süreçte olayların vahametini büyük bir ustalıkla fark eden eşsiz komutan Mesud Barzani İran ve TC Devleti’nin Kürdü Kürde kırdırma planlarını altüst ederek bozmuş, aynı zamanda peşmerge güçlerini bazı mevzilerin gerisine çekerek düşmanları bu cephelerde karşılarken kahraman peşmergelerin saflarına kendi tüm aile fertlerini göndererek muazzam bir direniş örneği sergilemiştir. Bu olayların sonrasında Güney Kürdistan Yönetimi Kürdistan ekonomisini düzeltmek, merkezi peşmerge ordusunu yaratmak, uluslararası ilişkileri geliştirmek ve var olan yolsuzluk olaylarını ortadan kaldırmak üzere önemli bir plan çerçevesinde büyük bir gayret sarf ederken İran Devleti Haşti Şabi ve birkaç YNK’li vasıtasıyla Türkiye Devleti ise PKK’yi kullanarak Süleymaniye’de, Şengal’de, Mahmur’da ve Amediye bölgelerinde yeni yeni oyunlar tezgâhlayarak Kürdistan’daki çalışmaları engellemek ve var olan huzur ve istikrarı bozmak için ellerinden gelen yapmaktadırlar.
Kerkük ihanetinden sonra büyük itibar kaybına uğrayan Talabani ailesine mensup Lahor Şex Cengi ve Bafıl Talabaniye bağlı güçlerin bugün birbirlerini saf dışı etmek üzere ortaya koydukları mücadelenin altında yatan asıl gerçeğin dün onları birer ihanetçi durumuna sokan İran ve Türkiye Devletleridir. Bahsi geçenlerin Kürdler nezdinde büyük itibar kaybetmelerinin asıl nedeni de geçmişte yaptıkları ihanetlerdir. Aynı şekilde büyük itibar kaybına uğramış olan PKK’lıların ise Bafıl Talabani ve Xero İbrahime karşı Lahor Şex Cengi’ye destek vermelerinin altında yatan gerçekliğin ise PKK’nın İran ve TC Devleti’nin istek ve talimatları doğrultusunda hareket etmeleridir.
Sonuç olarak PKK ve YNK içindeki bir grubun geçmişteki pratiklerine de bakıldığında bunların İran ve TC Devleti’nin güdümünde hareket ederek Kürd halkına büyük zararlar vermekten başka bir marifetleri olmadığı rahatlıkla görülecektir. Kürdler nezdinde her geçen gün maskeleri daha da aşağılara düşen bu çevrelerin siyaset arenasında yok olmamalarının yegâne yolu geçmiş yanlışlarından arınarak Kürdistani milli çevrelerle dostane ve kardeşçe diyaloğa girmeleri olacaktır. Aksi durumda dün Kerkük’ü Afrin’i ve diğer Kürdistani bölgeleri düşmanlarımıza peşkeş çekenler bilmelidirler ki İzmir’de, Afyon’da, Ankara’da, Konya’da ve bugün de Çorum’daki Kürdlere yapılan saldırı ve katliamlarında sorumlusu olarak tarihe geçeceklerdir. Bütün bu gelişmelerin sonucunda yine bilinmelidir ki ne Güney Kürdleri İranlılaşmak ne de Türkiye’deki Kürdler Türkiyelileşmek ya da Türkleşmek istemiyorlar. Kürdler kendi dili, kendi kültürü ve kendi kimliğiyle Kürdistan topraklarında onurlu bir yaşamın özlemiyle yanıp tutuşmaktadırlar.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
05.08.2021 İSTANBUL