Efsane Bir Kürd Kadını: GÜLNAZ HANIM
Celâl TEMEL
“Berxê nêr, ji bo kêr”
Son dönemlerde, yakın Kürd tarihinde dikkat çeken, adeta efsaneleşen bir Kürd kadını Gülnaz Hanım’la ilgili olarak, çeşitli bilgiler paylaşılmaktadır. Verilen bilgilerde önemli hatalar olduğu anlaşılmaktadır. Mümkün olduğu kadar doğru bir bilgilendirme yapmak için,mevcut yazılı kaynaklar ve bazı sözlü kaynaklardan yararlanarak bir araştırma yaptık.[1]
1925 Büyük Kürd Ayaklanmasının hemen ardından, Ağrı Ayaklanmasının başlamasından önce, devletle, bazı Kürd güçleri arasında yer yer çatışmalar devam ediyordu. Gülnaz Hanım, 1925 yılı ikinci yarısında ve 1926 yılı başlarında meydana gelen bu çatışmalar sırasında efsaneleşen Muş’lu bir Kürd kadınıdır. Hangi yıl doğduğunu tam bilemiyoruz. 1926 yılında, yaşının altmışa yakın olduğu biliniyor; doğumu, 1870 yılları civarı olabilir.
Bitlis-Muş yöresinin tanınmış kişilerinden Mutki-Xoytulu Hacı Musa Bey ve Nuh Bey’in kız kardeşidir. [2] Hasenan Aşireti mensuplarından Yusuf Bey’le evlendiğini biliyoruz.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında, özellikle 1916 Kürd Tehciri sırasında, savaş bölgesi olan Erzurum, Muş, Bitlis ve Van’dan, güneye doğru göçler oluyordu. Batman- Beşiri bölgesinin ağalarından Emînê Perîxan’ın (Ehmed’in) kardeşi Hüseyin Demirer, o dönemde, Gülnaz Hanım’dan aşağıdaki gibi söz etmektedir.
“Beşiri ovasının çok bereketli bir yılıydı… O mevsim, Muş’un tanınmış aşiret reislerinden Hacı Musa Bey’in kız kardeşi Gülnaz Hanım, çocukları, akrabaları ve yakınlarıyla göç hâlinde geldiler. Harman yerine kara kıl çadırlar kuruldu. Gülnaz Hanım ve çocuklarına özel bir beyaz çadır kurulmuştu…” [3]
Yaklaşık iki yıl Beşiri bölgesinde kalan Gülnaz Hanım, çevrede bir “Hanım Ağa” olarak nam saldı. Rusların çekilmesiyle Muş’a döndü. Şeyh Said önderliğindeki isyanın bastırılması sonrasında, 1925 yılı yaz aylarında, kardeşi Nuh Bey, Hacı Musa’nın oğlu (yani yeğeni) İzzet Bey, oğlu Sıddık ve yüzlercesilahlı kişiyle beraber dağa çıktılar. (Hacı Musa Bey, bu sıralarda, Kör Hüseyin Paşa ile Kayseri’de sürgündeydi.) 1 Temmuz 1925 tarihinde, bölgedeki aşiretlerin desteğiyle Batman Köprüsü’nde (Malabadê) bir alay askeri pusuya düşürdüler.[4] Çatışmalar 1926 yılı bahar aylarına kadar devam etti.
Çatışmalar devam ederken Gülnaz Hanım’ın kardeşi Nuh Bey, Güney Kürdistan’a geçti (11 Kasım 1925)[5]. Kardeşi oğlu İzzet Bey ve oğlu Sıddık, Kösor Dağları çevresinde kaldılar. Söylendiğine göre, bir grupla (yüze yakın kişi) bir ihanet sonucu, pusuya düşürülerek öldürüldüler. Yeğeni ve oğlunun kesik kafaları, onun teşhis etmesi için Muş’taki bir karakola getirilir. M. Nuri Dersimi, buradaki durumu şöyle dile getiriyor: (Metin kısmen sadeleştirildi)
“1927[6] senesinde Huyutlu Nuh, İzzet Bey ve akrabalarından bir kısmı, Türk kuvvetleriyle çarpışıyorlardı. Bu sebeple Nuh Bey’in hemşiresi (kız kardeşi) Gülnaz Hatun tutuklanarak Muş’a götürülmüştü. Çok kanlı bir müsademe neticesinde, İzzet ve oğlu Sıddık beyler şehit edilmişlerdi. Gülnaz Hatun’u hapishaneden çıkartarak kesik başların kime ait olduğunu anlamak istediler.
Gülnaz Hatun, önce kardeşi[7] İzzet Bey’in kesik başı önünde eğildi ve kardeşinin (yeğenin) Kürdistan diyarında yapmış olduğu kahramanlıklarını yüksek sesle saydı. Sonra oğlu Sadık Bey’in kesik başına elini uzattı, gözlerini okşadı ve yüksek sesle, ‘Bu benim tosunumdur, buna bu gün için süt emzirdim. Eğer Kürdistan davası uğruna bu surette ölümünü görmeseydim, kendisine sütümü haram ederdim’ diyerek Kürd kadınının yüksek karakterini göstermişti.”[8]
Aynı olayı, bu olayda öldürülen İzzet Bey’in torunu, Salih İzzet Ediş (Salih Mirzabeyoğlu) de şöyle anlatıyor:
“Kösor dağlarındaki çatışmada, 100’den fazla kişi öldürülür, başları kesilir, Muş’a getirilir ve ‘Musa Bey’in kız kardeşi Gülnaz Hanım’a psikolojik zulüm yapmak maksadıyla, kesik başlar jandarma karakolunda yere dizilir ve tanıyor musun hikâyesiyle davet edilir... Gülnaz Hanım vakur bir edada içeri girer, ellerinin tersi belinde, kesik başlara yaklaşır... Ayağıyla İzzet Bey’in kafasını iter: ‘Bu benim kardeşimin oğludur!’... Sonra ikinci kesik kafayı ayağıyla iter: ‘Bu da benim oğlumdur!’... Üçüncü kesik kafaya gelince, mahzun bir şekilde mırıldanır: ‘Buna yazık olmuş, hizmetkâr-askerdi!’ ve başta kumandanları olmak üzere orada bulunanlara çalımla döner: ‘Erkek, koç gibi bıçağa gelmek içindir’ der... Ve oradakilerin buz tutmuş sükûtu içinde, aynı vakur ve çalımlı eda ile çıkar gider!..”[9]
Yukarıdaki alıntılarda görüldüğü gibi, bazı kaynaklar Gülnaz Hanım’ın o sırada Muş Cezaevi’nde olduğunu belirtirken bazı kaynaklar, tutuklu olmadığını belirtiyorlar. Bazı kaynaklar, İzzet Bey, Sıdık ve yüze yakın arkadaşlarının ölüm tarihini 1927, bazıları 1926 yılını veriyor. 1926 yılı doğru olması gerekir.Ağrı İsyanı öncesinde,Kösor Dağlarında, 25 Mart 1926 tarihinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Gülnaz Hanım’ın, yukarıdaki ikinci alıntıda belirtildiği gibi Türkçe değil, Kürdçe “Berxê nêr, ji bo kêr”[10]dediği biliniyor. Bir Kürd atasözü olan bu sözü, bu olaydan yaklaşık bir yıl önce (1925) idam edilen Kemal Fevzi için kız kardeşinin de söylediği bilinmektedir.
M. Nuri Dersimi ve Salih Hacımirzabeyoğlu’nunyukarıdaki ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, olay, 1925 Ayaklanması sonrasında, Ağrı Ayaklanması öncesinde, 1926 yılı başlarında gerçekleşmiştir. Yine anlaşıldığı üzere,Gülnaz Hanım, Hacı Musa Bey, Nuh Bey ve Kasım Bey’in kardeşi, İzzet Bey’in halasıdır. Ayrıca Hacı Musa Bey’in “Gülnaz” diye bir kızı da vardır.[11] Yani Hacı Musa, kızına, kızkardeşinin adını vermiştir.
Kafkas Kürd şairlerinden, Fêrîkê Ûsiv, onunla ilgili olarak, “GULNAZ” başlıklı bir şiir (helbest)yazarken büyük Kürd şairi Cigerxwîn, Gülnaz Hanım’ın şahsında, Kürd kadınlarına hitaben, onların yiğitliğini anlatmak için, “Şêr şêre, çi jine çi mêre”[12]şeklinde, tüm Kürdlerin bildiği destanı yazmıştır. Burada belirtilen iki söz, Kürd kadınları hakkında söylenen, dünyaca bilinen geleneksel Kürd söylemleridir
Tam doğrulatamadığımız bazı kaynaklar, Gülnaz Hanım’ın otuzlu yıllarda öldüğünü ve Muş-Bulanık (Kop), Abdalbeyazıt köyüne gömüldüğünü belirtmektedirler.
Anısına saygıyla… 28 Ağustos 2022
/CT/
[1] Bu efsane Kürd kadını hakkında, doğru bir biyografi hazırlama çabamıza katkı sunan, Faik Bulut, S. Muhlis Erdem, Yaşar Abdülselamoğlu ve aynı zamanda Mirzabeyoğlu Ailesi’nden olan Mirza Akar’a teşekkür ederim. Bu konuda, başka bilgiler verebilecekler olursa memnun olurum. CT
[2] Dr. Vet. M. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Dilan Yayınları, 1992, s. 282
[3] Hüseyin Demirer, HAWER DELÂL, Emînê Perîxanê’nın Hayatı, Avesta Yayınları, 2008, s. 105-106
[4] Bülent Cırık, Üç Devirde Bir Kürt Aşiret Reisi, HACI MUSA BEY, Değişim Yayınları, 2015, s. 235
[5] Cırık, age, s. 235
[6] Bu tarih 1926 olabilir.
[7] Bu ifadede bir yanlışlık vardır. Kardeşi değil, kardeşinin oğlu olması gerekir. Çünkü Hacı Musa ve Nuh Bey’in, “İzzet” adlı bir kardeşleri yoktur. Diğer iki kardeşlerinin adları,Kasımve Cezahir olarak biliniyor. Cezahir’in, Nuh Bey’in olduğu da belirtilmektedir(Mirza Akar).Burada kastedilen, Hacı Musa Bey’in oğlu İzzet’tir, yani Gülnaz Hanım’ın yeğenidir.
[8] Dersimi, age, s. 282-283
[9]Salih İzzet Erdiş (Salih Mirzabeyoğlu), Tilki Günlüğü, Cilt 4, Ufuk ile Hafiye, İBDA Yayınları, 1992, s. 350
[10]Erkek kuzu (koç), bıçak içindir.
[11] Aileden Mirza Akar’ın belirtmesi
[12]Türkçesi: Aslan aslandır, erkek dişi fark etmez
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.