Ermeni dostlarına kucak açan bir Kızılbaş Kürt piri: Qêrlî Mahmut Dede
.
Hüsnü Gürbey
Qêrlî Mahmut Dede hakkında yazacaklarımın büyük çoğunluğu, tek evladı olan babaannem Elif’in anlattıklarından ibarettir. Dede hakkındaki tek yazılı kaynak Ermeni kaynaklarıdır; Alişêr Efendi’nin Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) aracılığıyla Paris barış görüşmelerine gönderdiği telgraf da tali bir kaynaktır. Bununla birlikte belki de çok sayıda belge gün yüzüne çıkmayı bekliyor.
Bu makaleyi yazan ben, Qêrlî Mahmut Dede’nin torununun oğlu olduğumdan, belki yanlı yazacağım düşünülebilir, ama ben mümkün olduğu kadar tarafsız kalmaya, tarihsel gerçekleri olduğu gibi aktarmaya çalışacağım.
Qêrlî Mahmut Dede hakkında yazacaklarımın büyük çoğunluğu, tek evladı olan babaannem Elif’in anlattıklarından ibarettir. Dede hakkındaki tek yazılı kaynak Ermeni kaynaklarıdır; Alişêr Efendi’nin Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) aracılığıyla Paris barış görüşmelerine gönderdiği telgraf da tali bir kaynaktır. Bununla birlikte belki de çok sayıda belge gün yüzüne çıkmayı bekliyor ve bu makaleyi okuyan kimi araştırmacıları konu hakkında araştırmaya yöneltebilirse, amacına ulaşmış olur.
Mahmut Dede, Sultan Hamid döneminde, Erzincan’da hâkimdir. 1909’da İttihat Terakki Partisi’nin, kendinden olmayanları devlet görevinden ayrılmaya zorlaması, Dede’nin görevinden ayrılıp Qêr’e bağlı Dede Mezrası’na yerleşmesi ve babası Himmet Dede’nin yerine Pirlik makamına geçmesiyle, hayatının yeni dönemi başlar.
Günümüzün Qêrli dedelerine soracak olursanız, kendilerini Oxri/Dep -günümüzde Karakoçan- bölgesindeki Delıqan bölgesinde ikamet eden Seyit Cemal Abdal Ocağı’na, Cemal Abdal’ı da Hünkâr Hacıbektaş’a bağlayarak, soylarını Horasan’dan gelen yol erenlerine bağlarlar. Bunun böyle olmadığı yazar Erdoğan Yalgın tarafından yazılan “Cemal Abdal Ocağı ve Efsaneler” adlı makalede bütün detaylarıyla ortaya konmaktadır. (Yalgın,2011, Dersim gazetesi) Qêrli dedelerinin en azından bir kısmının Kelkit’te Şıxdede mezrasından geldiklerini, bizzat babam anlatırdı. Yine 1950’li yıllarda tek varis olarak babam Halil kendisine Şıxdede mezrasından miras geldiğini, ama dönen dolaplardan nefret ettiği için bu mirası almadığını söylüyordu. Ayrıca Qêr-Dede mezrasının dedelerden önce de kutsal bir Ermeni mekânı, ondan önce de paganların kutsal mekânı olduğunu sözlü tarihten, bölgede çıkan kalıntılardan ve aşağıdaki Ermeni kaynağından (‘Kedername’) öğreniyoruz.
Qêrlî Mahmut Dede, 1915 tarihinin bahar-yaz aylarında Ermeni katliamına karşı durmuştur. Yine anne tarafından akrabam olan Gımêkli İsmail Ağa ile birlikte, çok sayıda Ermeni’yi Dersim üzerinden Erzincan’a geçirmeyi başarmışlardır. Bu bilgiyi, öldürülen ve kurtulan Ermenileri tespit etmek ve Kiğı bölgesindeki Ermeni köyleri hakkında bilgi toplamak amacıyla 1916 yılının yaz aylarında Kiğı’ya gelen ve Dede’ye de misafir olan öğretmen Nazaret Postoyan’dan öğreniyoruz.
Nazaret Postoyan, 1880-1886 yılları arasında Kudüs’te ruhban okulunda eğitim görmüştür ve dini bir payeye sahiptir. Onun dinsel bir aidiyet kazanması, halkla iletişim kurmasında kolaylık sağlayacaktır. Toplattığı bilgiler daha sonra ‘Kedername’ adlı kitapta yayınlanacaktır.
Kedername
1916 yılında Ermeni Devrimci Federasyonu (EDF-Taşnaktsutyun) Bakü Komitesi’nin girişimiyle, Batı Ermenistan’daki Ermeni nüfusa yönelik katliamlarla ilgili, “Viştapatum” (Kedername) adı altında, Transkafkasya’nın farklı yerlerine sığınma imkânı bulan Ermeni mültecilerden veri toplanmasına girişilir. Bu çalışmanın hedefi şöyle tarif edilir: “Türkiye’deki Ermeniler arasında, son savaş nedeniyle hayatını kaybetmiş olanların sayısı, maddi kayıplarının miktarı ve kültürel zararın çapını tespit etmek ve Ermenilerin maruz kaldığı dehşet ve eziyetlerin gerçek resmini yalın bir halde çizebilmektir” (Kedername, 2014; 9)
Bu çalışmada yer alan Moskova Ermeni Komitesi’nin başöğretmeni Nazaret Postoyan da 1916 yılının yaz aylarında Kiğı’ya gelir ve Mahmut Dede’ye misafir olur. Kendisi Dede’de kaç gün misafir kaldığını yazmaz, ancak kızı Elif, öğretmenin –o ‘mivan’ derdi—bir haftaya yakın evlerinde misafir kaldığını söyler. Nazaret Postoyan evinde misafir kaldığı Büyük Mahmut Dede hakkında şunları yazar:
“Khır’da (Qêr) hâlâ, eski bir Ermeni manastırının yerinde, Mahmut Dede’nin evleri vardır. Binaların üzerinde Ermenice çiviyazıları ve yazıtlar ile yer yer haçlar bulunmaktadır. Sözü edilen Mahmut Dede, ‘Atalarımızın bize anlattığına göre, bizim soyumuz Ermeni rahiplere dayanmaktadır’, diye anlatmaktadır. Onların oturup kalkması, hal ve hareketleri dahi atalarının Ermeni olduğunu göstermektedir. Aynı şey, [Gımêkli] İsmail Ağa’nın ataları hakkında da anlatılmaktadır. Bunlar, 1915’in feci olayları esnasında Herdiflilere (1) çok destek olmuş ve çok sayıda Ermeni’yi kurtarmışlardır. Kurtulanlar şimdi Erzurum’dadır ve bir kısmı hâlâ Gımegli [Gımêkli H.G)] İsmail Ağa’nın evinde saklanmaktadır.” (Kedername, 2014; 358)
Nazaret Postoyan’ın işaret ettiği duvardaki haçlı taş, bir alt duvar çok daha eskidir
2022 yılının yaz aylarında Qêr-Dede mezrasına gittim ve Postoyan’ın tarif ettiği yıkık duvardaki süslü haçlı taş ve diğer haçlı taşların fotoğrafını çektim. Yine evin bitişiğinde sunak taşı ile taştan yapılmış bir koltuk bulunmaktadır, koltuğun kime ait olduğunu, ne amaçla kullanıldığını bilmiyorum; sunak taşının ise büyük bir bölümü toprağa gömülüdür: sunak taşı hariç, resmini çektiklerimi ilişikte sunuyorum.
Büyük Mahmut Dede’nin çabaları
Büyük Mahmut Dede, her türlü tehlikeyi göze alarak (2), sadece Ermenileri saklamıyor, örgütleyip Dersim üzerinden kaçmalarını sağlıyor. Bir yandan da, Çarlık Rusya’nın Kafkas ordularının Komutanı General Yudeniç ile de Çermê’de görüşen heyetin içinde yer alıyor. Dediğim gibi, elimizde belge yok, tek verimiz, kızı Elif’in anlattıklarıdır. Buna göre, Büyük Mahmut Dede, Şah Hüseyin beylerden Pülümür Kaymakamı Mustafa Bey ve Koçgiri aşiretlerini temsilen Alişêr Efendi’den oluşan heyet, Fem’de (Çerme/Yedisu) Rus Genarali Nikolai Yudeniç’le bir anlaşmaya varıyorlar. Buna göre Ruslar, Pülümür’ün güneydoğusuna düşen Kutsal Bağır Dağı’nda doğan ve Qêr’ın altından geçerek Kiğı’nın güneydoğusunda Pêrî suyuna karışan, yerel dilde Cemê Qêrê’yi (Küçük Su) geçmeyeceklerine dair söz verirler; buna karşın Dersimliler de Ruslara saldırmayacaklardır. Mahmut Dede bu anlaşmayı halkına anlatır; köylülerin Ruslardan korkmamasını ve köylerini terk edip göç etmemelerini tavsiye eder. (3) Gerçekten de Ruslar anlaşma hükümlerine uyarlar ve Çemê Qêre’yi geçmezler. Bu anlaşmadan dolayı bölge insanı kendisine Mezın /Büyük anlamına gelen “Mamûd Dede-î Mezın” yani Büyük Mahmut Dede diyecektir. Ancak Kürtler, verilen sözlere uymayacak, zaman zaman gerilla taktikleriyle Ruslara saldıracaklardır, bunun üzerine Ruslar bir kış kaldıkları Bılêce’den çekilerek doğuda daha güvenlikli buldukları bölgede mevzileneceklerdir.
Taştan yapılmış koltuk
Doğu Dersim önderlerinin Çarlık Rus Ordularının komutanlarıyla görüştüklerini dair elimizde bir belge var. Bir grup Kürt aşiret liderinin Kürdistan Teali Cemiyeti aracılığıyla 7 Mart 1920’de Sevr’deki “Sulh-i Umumi Hey’et-i Murahhasası Reisi Şerif Paşa Hazretlerine” hitaben yazdıkları mektup, yukarıda adı geçen yerde Ruslarla bir görüşmenin yapıldığını teyit etmektedir. Mektupta; Alişêr Efendi’nin 11 Kürt aşiret lideriyle birlikte, 11.11.1916 tarihinde Erzincan’a geçtiği ve Ruslarla bir anlaşmaya vardıkları yazılmaktadır. (4)
Doğu Dersim önderlerinin Ruslarla görüştüklerini Türk tarihçileri de yazar. Erzurum merkezli 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir de bu konuya değinir, fakat Karabekir Paşa somut bir belge sunamaz. Sadece elimizde, Çarlık Ordularının Kafkas Cephesi Başkomutanı Grandük Nikolay Nikolayeviç’in bir kısım Doğu Dersim kanaat önderleriyle Erzincan’da birlikte çektikleri resimler var. Bu resimdekilerin kimler olduğunu bilmiyoruz; Büyük Mahmut Dede’nin bunlardan biri olması ihtimal dâhilindedir.
Azadi örgütü
Büyük Mahmut Dede’nin Mondros Mütarekesi’nden sonra, Kürt sorunuyla yakından ilgilendiğini biliyoruz; ama Kürdistan Teali Cemiyeti’yle (KTC) ilişkisinin düzeyini bilmiyoruz, sadece Cemiyet’in yayın organı Kürdistan Dergisi’nin kendisine ulaştığını kızı Elif anlatır. Fakat Mahmut Dede’nin, 1920 veya 1921’de Erzurum’da kurulan ve Kürt özgürlük mücadelesi vermeyi amaçlayan Azadi örgütüne üye olduğunu biliyoruz. Azadi örgütünün Erzurum’da yapmış olduğu gizli toplantıya Doğu Dersim’i temsilen katılır, aynı toplantıya Êzidi Kürt aşiretlerinden Heverkan aşiret reisi Haco Ağa da katılır; Haco Ağa buradan da bir iki günlüğüne mezrasında Mahmut Dede’ye misafir kalır, muhtemelen, birlikte neler yapacaklarını, nasıl bir strateji izleyeceklerini konuşurlar.(5) Ancak 20 Aralık 1924 tarihinde Miralay Cibranlı Halid Bey’in tutuklanması ve hareketin başına Şeyh Said’in geçmesi, hareketin ulusal nitelik yerine dinsel bir nitelik kazanmasına neden olur ki, yeni durumu ne Mahmut Dede ne de Haco Ağa kabullenir. (6) İki taraf da harekete mesafeli durur; hatta Haco Ağa, Kemalistlerin baskısı sonucu isteksiz de olsa yer yer Kürt güçlerine karşı saldırıda da bulunur, (Aydınkaya, 2022;30) ayaklanmanın bastırılmasından sonra, artan baskıdan etkileneceğini bildiği için Suriye’ye geçer ve orada seküler Kürt aydınlarının Ermeni Taşnak (Taşnaktsutyun) partisinden aldıkları destekle 1927 yılında Lübnan’da kurdukları Hoybûn örgütüne katılır: Ağrı Kürt direnişinin örgütlenmesinde aktif rol oynar. (Alakom,2011;80-81)
Haco Ağa, Heverkân Aşireti lideri
Şeyh Said ayaklanması
Şeyh Said ayaklanmasının bastırılmasından sonra, hükümet, Kürdistan’da çok geniş bir tutuklama başlatır; tutuklananlar arasında Büyük Mahmut Dede de var. Eniştesi Kiğı’da Kaymakamla ilişki kurar. Kaymakam da ona bir dilekçe yazdırarak Dede’ye vermesini; Dede’nin bu dilekçeyi gizlilik içinde kendi el yazısıyla yazıp, sevkiyat esnasında kendisine vermesini ister. Ancak Dede verilen dilekçeyi kendi el yazısıyla hem kendi, hem de diğer tutuklular adına yazar ve sevkiyat esnasında herkes dilekçeyi Kaymakam’a uzatınca, kaymakam korkudan hiçbirini almaz. Kaymakam eniştesi İbrahim’e “Sen başımı mı yakmak istiyorsun, ben gizlilik içinde bu işin halledilmesini söylemedim mi?” sert bir çıkış yapar. Dede, Elazığ’a götürülür ve Elazığ Şark İstiklal Mahkemesi’nde yargılanır, kürek cezasına çarpıtılır ve oradan Adapazarı’na gönderilir. Korkudan kimsenin sahip çıkmadığı bu yaşlı yiğit insan orada ölür, mezarı meçhuldür.
Geride kalan evlatlarını daha acı bir akıbet bekleyecektir. Dede mezrasındaki akrabaları, Dede’yi hafızalardan silmeye çalışmışlar; ama uğraşları nafile, tarih, her şeyi bir gün mutlaka tüm açıklığıyla ortaya çıkaracaktır; o gün çok uzak olmazsa gerek…
Notlar
(1) Herdif köyü: Sılbus/Surp Luys (Kutsal Işık) dağının eteğinde kurulmuş, verimli müthiş bir ovaya sahiptir. Kedernameye göre, eski çağlarda şehir olmuştur. 1500 kişilik 150 haneye sahip Ermeni nüfusuyla, bir kilisesi ve güzel okulu vardır.
(2) Dönemin III. Ordu Kumandanı Mahmut Kâmil Paşa, Ermenilerin sürüldüğü bölgelere gönderdiği telgraf, tüyler ürperticidir. 24 Temmuz 1915 tarihli telgrafta: “Ahalisi dâhile sevk olunan köy ve kasabaların bazılarında Müslümanların Ermenileri gizledikleri anlaşılmaktadır. Hükümetin kararlarına aykırı olarak Ermenileri evlerinde saklayıp koruyan hane sahiplerinin, evleri önünde idamları ile evlerinin yakılması gerekmektedir.”
(3) İttihatçılar, Rus işgalini bahane ederek Kürt göçünü teşvik ediyorlar, Kürdistan’ı, Ermenilerden arındırdıkları gibi Kürtlerden de arındırmayı amaçlıyorlar ve oldukça da başarılı oluyorlar.
(4) Malmisanij, 2020,72-73
(5) Azadi örgütünün, gerek merkezdeki toplantılarında gerekse ilişkilerinde gizlilik esastır; örgüt geriye çok az belge bırakmıştır.
(6) Miralay Cibranlı Halid Bey, asker olduğu için, Bitlis’te Harp Divanı’nda (Askeri Mahkeme), örgütün lider kadrosunda bulunan eski Bitlis mebusu Yusuf Ziya Bey ise İstiklal Mahkemesinde yargılanır, yargılama sonucu ikisine de idam cezası verilir.
Kaynakça
Alakom, Rohat; ‘Hoybûn Örgütü’, Avesta Yayınları, İstanbul, 2011
Aydınkaya, Fırat; ‘Şeyh Said İsyanı ve Haco Ağa’nın Ölümcül Tereddüdü’ Kürt Tarihi Dergisi, Ocak-Şubat-Mart 2022. Sayı: 47
‘Kedername’, Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni Soykırımı 1915: Çev: Diran Lokmagözyan, Belge Yayınları, İstanbul, 2014
Malmîsanij, M.; ‘1925’ten Önce Ayrılma Taraftarı Kürt Örgütleri’ Vate Yayınları, İstanbul, 2020
Yalgın, Erdoğan; ‘Cemal Abdal Ocağı’, Dersim Gazetesi: 2011
Kaynak: Agos Gazetesi
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.