Diyar Budak

Diyar Budak

Yazarın Tüm Yazıları >

Ey welat ji bo te dinalim

A+A-

12 Eyül 1980 darbesinden sonra, TC sınırları içinde bulunan Kuzey Kürdistan’da yoğun bir askeri baskı, yıldırma ve işkence hareketi başlamıştı. Tüm hapishanelerde yer kalmadığı için, birçok eski askeri hangarlar tutuk evi ve işkence haneye dönüştürülmüştü. Kürdistan’ın bir çok şehrindeki askeri ve polis merkezleri Kürt aydınlarını ağır iskenceden geçiriyorlardı. Kapitalist dünya SSCB’ye karşı NATO’nun iyi bir illeri karakolu olan Türkiye’yi destekliyor, hata “Our boys had a military coup” Bizim çoçukların darbesi” diyerek sevinmiş ve destek vermişlerdi.

 

Diyarbakır hapishanesine giren her insanda, TC ye karşı bir nefret ve öç alma duygusunu gelişti. Kürde karşı kendi yaslarına, kurallarına asla bağlı kalmayıp işkence cenderesini hızla sürdüre gelmişlerdir. Bu zülümden kurtulanlar veya yakalanmayıp ülkeyi terkedenlerin büyük çoğunluğu, binê xetê denilen Güney Batı Kürdistanı’na kaçıp, ve orda yaşamak zorunda kalmışlardır. TC’den kaçan insanlarımız için, Qamişlo, Kobani, Afrin ve bir çok diğer yerler, önemli barınak ve duraklarlar olmuşlardır.

Birinci dünya savaşı sonrası Fransa’nın egemenliğine giren Kurdistan’ın bu küçük parçası, Araplardan daha fazla Fransız yaşam tarzından etkilendiklerini söylemek mümkün. Dini açıdan oldukça açık, kadın hakları konusunda ileri sayılabilecek bir konumdaydılar. Ancak ulusal gelişkinlik düzeyi yani Kürdperwerliklerine istatistiki bir bakış açısıyla bakılsa her parçadan daha fazla, dil ve kültürlerine oldukça bağlı olduklarını görmek mümkün. Bunun bir çok nedenlerinin olduğu bilinmektedir. En baştada Kürdistan’ın ana gövdesinden ayrılmış olmalarıdır. Her parçadaki başkaldırı sonrası, Kürdistan’ın yaralı savaşçılarının gelip buraya sığınmış olmalarıdır. Bedirxanlar, Osman Sabri, Nurettin Zaza, Cigerxwin, Baytar Nuri Dersimli, Barzaniler ve 12 Eylül darbesi sonrası kitlesel kaçan Kuzeyli Kürdler.

Genelde fakir yaşayan Rojavalı Kürdler diğer parçalardan gelen kardeşlerine karşı cömert davranmışlardır. Kendileri kıt kanat geçinmelerine rağmen ekmeklerini onlar ile paylaşmışlardır. Rojava Kurdistanın bir kılıç gibi Akdeniz’e uzanan cografyası iki parçaya ayrılmıştır. 1940 yıllarda Fransa’nın mandalığında kurtulan Suriye denilen bu bölge, daha sonra İsrail ile aynı dönemde Birleşmiş Milletler’e üye olmuşlardır. 1971 darbesiyle iktidara gelen Hafız Esad, Kürd nüfusunun arasına Arapları yerleştirerek Rojavan’ın bütünlüğünü bozmuş, bu tarihten itibaren, Afrin fiziki olarak ana gövdeden ayırılmıştır.

2013’den itibaren, başlıyan Suriye iç savaşında insanlığın ortak değeri olan, antik kentlerin tümü yıkılırken, insanlıkta büyük bir drama yol açmıştır. Büyük devletlerin adaleti çıkarlara bir kez daha yenik düşmüştür. PYD Rojava “devriminde” eline geçen imkanların bir kısmını çok iyi kullanmış ve üstün bir askeri yetenekle DEAŞ saldırılarını bertaraf ederek, Kobani savunmasıyla dünyadan önemli bir sempati kazanmıştır. Bir çok halktan savaşçılar PYD saflarında zulme karşı iradelerini ortaya koymuşlardır. Kobani zaferi düşmanlarımızı rahatsız etmeye devam etmektedir. Afrine yönelik saldırganlığın temelinde bu korku yatmaktadır. Ancak, Afrin’i, Cizre ile birleştirebilme imkanını elden kaçırmış olması da bir eksiklik olarak degerlendirmek gerekiyor. Daha önce tüm İslamcı terör örgütlerini destekliyen TC, Kürdlerin kazanımını gördükçe, düşman olduğu İran ve Rusyaya giderek yakınlaşmış ve İran ile aynı hizaya gelmiştir. Bölgede Kürt çıkarlarının çakıştığı tek ülkenin İsrail olduğudur. Ancak, düşman devletlerlen aynı dinden olmamızın faydamıza olmadığıdır. İslam ve sol örgütlerin İsrail karşıtlığındaki ortaklıkları da Kürdün aleyhine kullanılmakta olduğudur. Bu coğrafyada dost düşman güçlerin her an yer değiştirebileceği gerçeğidir. ABD, İranla gergin olan ilişkilerden faydalanarak bazı ülkelere büyük paralar karşılığı ağır silah satmaktadırlar. TC ve İran devletlerinin, Güney’deki kazanımları domura uğratmak yetmezmiş gibi Rojava’da da aynı girişimleri gerçekleştirmek istemektedirler.

Her parçadaki dağınıklık gibi, Rojava’da da PYD Kürt nüfusunu kucaklama esnekliğini gösterememiş, bundan dolayı bir milyon’a yakın kürdün topraklarını terk etmesini engelleyememiştir. Sonuç olarak nüfus dengesinde de bir alt- üst oluş yaşanmıştır. Bu durum kendi topraklarında Kürdü azınlık, Arapları çoğunluk yapmıştır. Ve PYD’nin eski sol anlayışla hareket etmesi, ulus devlet paradigmasından vaz geçmelerinin sonucu, ve „halkların kardeşliği „adına bir çok Arap kökenlileri insanlara kantonların yönetiminde önemli görevler verilmiş olmasıdır.

Son bir kaç haftadır TC devletinin Afrine yönelik işgalci tavır ve hareketlerine karşılık en büyük güce ve imkana sahip olan PYD’nin, Güney Kürdistan’daki eğitmli ve savaşmaya hazır Roj Peşmergelerini çağırmaları halinde Kobani sürecinde yardıma giden Peşmerge güçleri gibi Kürdistan’da ulusal bir atmosfer yaratıp ve Kürt Birliği’ne katkı sunacağıdır. Hızlı değişen denge ve itifaklar son birkaç yıldır ittifak güçlerinin ve dengelerin nerdeyse her mevsim gibi değiştiğini ani dönüşlerin bile olduğunu görmekteyiz. Dün düşman diye kanlı bıçaklı olduklarıyla bugün dost olabiliyorlarken bu esneklik ve hoşgörüyü, Kürdlerin kendi aralarında ulusal birlikleri için başaramadıklarıdır. Kürdün coğrafyasında ki zenginliklerlen var olan bu haydut İslami devletler, her türlü şantajı kullanarak güç olmamızı engellemektedirler. İstikbalimize kavuşmamızı engellemek için her devletin karşısında ortak olmayı sürdüren bölge devletleri, kürdün varlığına en ufak bir kazanımı çok görüp bizi katliamlara uğratmaktadırlar.

Devletlerin bu terörleri yetmezmiş gibi askerlik şubelerinin önüne de, Kürt halkına karşı savaşmaya gitmek için biriken güruh... TC devletinin yakın zamanda maruz kaldığı, darbeler, ordudaki rahatsızlıklar ve ekonomik sorunları büyüyerek devam etmektedir.

Dünyanın patronu iki devlet arasında gidip gelmekten budalaya dönmüş olmalarına ve yaptıkları stratejik yanlışlıklar kendilerine de ağır maliyet yüklemektedir. Yapılan bu yanlışlıklar Kürd tarafına fırsat sunmaktadır. Ancak örgütsüzlüğümüz, dağınıklığımız ve ulusal birlikten yoksun oluşumuz başarımıza engel olmaktadır. AFRİN, TC’nin SALDIRISINA BOYUN EGMİYECEKTİR! Barış içinde yaşayan bu şirin kasabamıza yönelik bu savaş barbarlığına karşı çıkmamız ve Afrin ile dayanışmada olduğumuz bilinmelidir. Barışın sembolu olan zeytin ağaçlarının yok olmaması, bu kasabanın yıkılmaması, halkımızın katledilmemesi için harekete geçmeliyiz. Afrin, Dr. Nuri Dersimi’nin mezarının da olduğu yerdir. Mezar taşında şu yazılıdır.

Ey welat ji bote dinalım!
Ey ülkem senin için inliyorum

Ocak 2018

 

Önceki ve Sonraki Yazılar