Faik Bucak, Kuzey Kürdistan’da Kürtlerin sesizlik dönemine doğan bir liderdir
.
Ruken Hatun Turhallı-Basnews
Kuzey Kürdistan’da serhıldanların jenosidlerle sonlandığı ve “Muhayyel Kürdistan burada medfundur” sözünün hayata geçirildiği bir dönemde, Faik Bucak Kürtlerin yakın tarihine modern bir lider olarak doğdu. Kısacık hayatına Kürtler için büyük başarılar sığdırdı.
Faik Bucak, Dicle Talebe Yurdu’nun 1941’deki öğrenci lideri, Kürtleri Koruma Cemiyeti kurucularından. 49’lar davasında yargılananların yoldaşı, 55’ler olayının öncüsü ve sözcüsüdür. Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi (TKDP) Genel Başkanı, Rojava Kürdistanı ile Kuzey Kürdistan arasındaki aydınlanma köprüsünü kuran Kürt ulusal bilincinin gelişimine hizmet eden önemli bir Kürt entellektüelidir. Bu rollerinin yanı sıra şair ve iyi bir insan hakları hukukçusudur. Türkiye kamuoyunda toprak reformunu gerçekleştiren Kürt Hakim olarak hafızalara kazındı.
Oğlu Yusuf Serhat Bucak tarafından kaleme alınan, Kürt aydın, siyasetçi ve şair Faik Bucak’ın hayatını konu alan “Kürt Hâkim Faik Bucak’ın Yaşamı” adlı kitap Avesta Yayınları’ndan 20 Ocak 2021 tarihinde çıktı.
Kürt lider Faik Bucak’ın hayat öyküsünü ve mücadelesini oğlu yazar ve siyasetçi Yusuf Serhat Bucak ile konuştuk.
Faik Bucak Ankara'da sürgündeyken
Türkiye Kürdistanı Demokrat Partisi’nin (PDK) Başkanı, Hakim, Avukat Kürt siyasetçi Faik Bucak’ın mücadelesini ve lider kişiliğini anlatan biyografik bir kitap yazdınız. Kısa ömrüne bu kadar mücadele sığdırmış bir Kürt liderinin kitabı neden bu kadar geç doğdu? Kitabınızın oluşum hikayesinden biraz bahseder misiniz?
Kürt siyasetine bir dönem damgasını vurmuş, bu anlamda büyük sorumluluklar yüklenmiş ve Kürt kamuoyunca tanınan Faik Bucak’ın oğlu olmam nedeniyle benimle yapılan her söyleşi, röportaj ve kişisel sohbetlerde bu sorunun hep muhatabı oldum. “Kürt Hakim” ile ilgili çalışmam yıllar öncesine dayanır. Önceleri babamla ilgili meteryaller toplama şeklinde bir çalışma yürüttüm. Kitabın kaynakça bölümünde belirttiğim gibi otuz'a yakın kitap taradım.
“Babam Faik Bucak’ın şiirlerini okuduğu teyp bantı elli yıl sandıklarda saklanmış”
Bu kitabın ön çalışması olarak ilgili kişilerle özel görüşmeler yaptım. Gazete küpürlerini topladım. En önemlisi babamın şiirlerini okuduğu teyp bantı elli yıl sandıklarda saklanmış ve bu nedenle çok az bir kısmıda silinmişti. Kitabı yazmaya başladıktan sonra bantın bir ses stüdyosunda yeniden düzenlenmesi, yeğenim Zozan Mönch'un çabası ile eski haline getirildi. Kitaptaki şiirleri orjinal olarak yazılabildi. Bu kitabın bir diğer gecikme nedeni ise benim açımdan onun oğlu olarak kitabı yazarken objektif davranmama durumum olabilir düşüncesiydi. Bu nedelede bir Kürt araştırmacı yazarın gelip bendeki dökümanları alıp, incelemesini, inceleme sonucu kitabı yazmasını bekledim. Herhangi bir talep olmayınca oturup kendim yazmaya karar verdim. Kitabın geç çıkmasının temel nedenleri bunlardır. Kitabı 2019 yılının Ekim ayının sonlarında yazmaya başladım.Yazdıkça yeni belgeler elime geçmeye başladı. 2020 yılının Temmuz Ayı’nın 9'unda kitabı yazar, şair, editör sayın Meral Şimşek'e teslim ettim. İlk editini Eylül Ayı’nın başlarında bitirdi. Ekim Ayı’nın sonuna doğru kitabı Avesta yayınları’na teslim ettim. İki aylık süre içerisinde bazı değişiklikler, şiirlerin yeniden gözden geçirilmesi nedeniyle kitap ancak pandemi sürecinin etkisi ile Ocak ayının sonuna doğru raflardaki yerini alabildi.
Kürt lider Faik Bucak’ın öncü karakterinin şekillendiği ortamın bilinmesi açısından doğup büyüdüğü Siverek’in çok dilli, çok kimlikli özelliğinden biraz söz eder misiniz? Faik Bucak’ın bu kesimlerle ilişkileri nasıldı?
Kitap'ta 1915 soykırımından önce Bucak nahiyesinde Ermeni, Süryani, Kürtçe'nin Kirdkî-Dimilkî lehçesini konuşan Kürtlerin bir arada kardeşçe yaşadıklarını anlattım. İttihat Terakicilerin başa geçmesinden sonra özelliklede Teşkilat-ı Mahsusa'nın has adamı Kerkütlü Mustafa Çavuş'un Bukcak'a gelip katliam yapmaya başlaması ile birlikte bu kardeşçe yaşama ortamı bozuluyor. Katliam sırasında Fırat nehri insan cesetleriyle doluyor. Halk bu olay sırasında Fırat nehrinin kırmızı aktığını bir şehir hikayesi olarak anlatır. Yine kitapta anlattığım gibi sevgili babaannem katledilenlerin yedi çocuğunu himayesine alıyor. Kerkütlü Mustafa Çavuş'a bu çocukların canları karşılığı yüklü bir rüşvet verir.
“Siverek Yahudileri Babama ‘Faik bey bizim devletimiz kuruldu. Biz devletimize gidiyoruz. Darısı sizin başınıza’ demişler.”
Siverek Yahudileri kırsal alanda oturmadıkları için katliama uğramadılar. Siverek'teki Yahudiler genelde ticaretle uğraşırlardı. Siverek'in şehir halkı onları “Yahudi kan gördü” diye kızdırırmış. Babamın hem Ermeni, hem Suryani, hemde Yahudiler ile arası çok iyi imiş. Zaten kişilik olarak her zaman zalimin karşısında mazlumdan yana tavır koyan bir özelliğe sahipti. İsrail Devleti kurulduktan sonra bölgede bulunan Yahudiler İsrail'e göç ediyorlar. Babamın yanına gelip “Faik bey bizim devletimiz kuruldu. Biz devletimize gidiyoruz. Darısı sizin başınıza” demişler. Bucak'ın aşiret ağaları Ermeni katliamından sonra devletin oluru ile onların arazilerini kendi üzerlerine geçiriyorlar.
Bucaklar üzerine çok yazıldı ve çizildi. Gerçek bir Bucaklıya şunu sormak isterim. Bucaklar bir Aşiret midir? Bucaklar arasında yurtsever ve devlet yanlısı iki çizgi nasıl oluştu? Bu çelişkiler kimler tarafından, nasıl kullanıldı? Faik Bucak’ın aşiret içi çelişkilere yaklaşımı nasıldı?
Evet Bucaklar üzerine çok şeyler yazılıp çizildi. Osman Şahin denen Kemalist-solcu para karşılığında “Fırat'ın Üzerindeki Kan” adlı bir kurgu kitap yazdı. Türkiye ve Kürt medyasında da Bucaklar üzerine çok şeyler yazıldı. Kürdistan'da her aşirette olduğu gibi Bucak Aşireti’nde de Yurtsever Çizgi/ İşbirlikçi çizgi iç içe gelişti.Yurtsever çizginin ilk temsilcisi rahmetli Siverekli Ali efendi’dir. Şark İstiklal mahkemesinde yargılandı. Milletvekili olmasına karşın ailesi ile birlikte Amasya ya sürgün edildi. Kürt yurtseveri Sabri Bucak'ın babası, Avukat Ali Fuat Bucak'ın dedesidir. Sonraki kuşaklarda ise modern Kürt yurtseverliğinin öncüsü M. Remzi Bucak, Faik Bucak, kardeşi Bekir Bucak, Yılmaz Güney (Bucak Desmanlıdır) temsil ediyordu. Onlarda sonraki kuşakta ise bir çok Bucaklı yurtsever çizgide yerini aldı. Unutmadan söyleyeyim babamın dayısı H. Ali Bucak sürgünde Kürtlüğün tadını aldı, ancak devletin ve mahalli yarım ağaların teşviki ile başlayan kan davasının başlangıcında yaşamını yitirdi. Halen yurtsever saflarda yer alan, şehit düşen onlarca yüzlerce Bucaklı vardır.
Faik Bucak'ın temel özelliklerinden biriside milletine ihanet edenleri hiç af etmezdi. Bu nedenle aşiret içerisinde Kürt davasına karşı olanlarla ilişkisi iyi değildi. Aslında ikna metodunu kullanıp sömürgecilere aile içerisinde ikilik yaratılmasının önüne geçebilirdi. Meşhur Kürt atasözünde olduğu gibi ağacın kurtlarının temizlenmesi taraftarıydı. Bucaklılar kendisini çok severdi. Nerede olursa olsun Bucaklıların yardımına koşar davalarını üstlenirdi. Kozan’da hakim iken Çukurova'daki Bucaklılar hep yanına gelip giderlerdi. Siverekli tarım işçileride onun devamlı konuklarıydı.
Faik Bucak'ın eşi Aişe Bucak
Kitabınızda, Bucaklar da çok güçlü kadın karakterler öne çıkıyor. Özellikle babaanneniz Kudret Hanım, anneniz Aişe Hanım ve Kızkardeşiniz Yayla (Zozan) Hanım. Bu üç kuşak kadınların dayandığı aile geleneğinizin beslendiği kaynak nedir? Yine bu kadınlar Kürt siyaseti içerisinde belirgin roller almış Kürt beyefendiler yetiştirdiler ve bu güçlü kadınların ailenin politik kişiliklerine katkıları nasıl oldu? Siyaset dillerinin gelişmesindeki etkileri nedir?
Tespitiniz doğru. Bucak'lı kadınların aşiret içerisinde önemli bir yeri var. Babaannem sayın Vahap Coşkun'un yazdığı gibi ismiyle musemma bir kadındı. İsmi gibi Kudret sahibi idi. Faik Bucak'ın yetişmesinde Kürtlük bilincine küçük yaşlarda sahip olmasında büyük rolü vardı. Babaannemin küçük kardeşi Eyyüp ağa Siverek'te, üzüm bağlarında Siverekli kadınlara sarkıntılık yapan jandarmaların cezalandırılmasında öncülük yapmış ve cezaevinde kaptığı tifus mikrobu ile yaşamını yitirmişti. Yine Babaannemin dayıları Mırdasanlı Şükrü ve Nuri ağalar 1925 Milli Hareketi’nden sonra Diyarbekir'de idam edilmişlerdi. Osman Sebri babaannemin öz dayısının oğludur.
“Babaannem 1932 yılında Kazo'da A. Rıza Çavuş tarafından 60 sopayla ona işkence edildiğinde “off” demiyen bir kadın”
Babaannem çocuklarını onların hikayelerini anlatarak büyütüyor. Babaannem 1932 yılında Kazo'da A. Rıza Çavuş tarafından falakaya yatırılıp 60 sopa vurulduğunda “off” demiyor. Aynı zamanda iyi bir mahalli doktordu. Kendi işkence yaralarını kendisi tedavi ediyor. Faik Bucak annesinin falakaya yatırıldığı günü ölünceye kadar unutmamış, onun travmasını üzerinden atamamıştır. Annem Aişe hanım babamın sadece dayı kızı, eşi değildi, onun yol arkadaşıydı. Babam İstanbul'da öğrenci iken Palolu Mustafa amcanın Suriye'den getirdiği kitapları, dergileri babaannemin evinde yaptığı zulada saklardı. Babam Sivas Kampı’nda sürgündeyken bizlere hep onun mücadelesinden bahseder, şiirlerini okur, bize öğretmenlik yapardı. Kısaca babamın arkasındaki duvardı.
“Faik Bucak, kızı Yayla’yı 1960’lı yıllarda Kürtlerin de nitelikli kadroları yetişsin diye Avrupa’ya gönderdi”
Ablamı, babam Faik Bucak Avrupa'ya gönderdi. Avrupa'da kadrolarımız olsun derdi. Kendisine “ağabey kızını nasıl tek başına Avrupa'ya gönderirsin” diyen arkadaşlarına, gençlere “Şér, Şére çi jin û çi mere” derdi. Yine bu tarz konuşanlara cevaben “o benim kızımdır ve benim temsilcimdir” derdi. Ablamda Babasını mahcup etmedi. Onun yolunda yürüdü. Bucaklardan çok yiğit kadınlar yetişti. Bunlardan biriside Adalet Halam’dır. Yurtseverlere hep yardım etti ve ağabeyinin yolundan yürüdü. Şu an 96 yaşındadır. Hafızası bilgisayar gibi işler. Anlattığı olaylarla Kürt Hakimin oluşmasında emeği çoktur. Anlatığım kadınlarımızın tümünün rolleri önemlidir.
Faik Bucak'ın kızı Yayla Bucak ortada, M. Remzi Bucak'ın eşi Zehra Bucak, Sağ başta Faik Bucak.
1941 yılında İstanbul’da kurulan Dicle Kürt Talebe Yurdu’nun, o dönemki Kürt uyanışına etkisi nedir? Bu kurum kimler tarafından, nasıl oluştu? Yurttaki öğrenci gençler kimler tarafından, nasıl bir aydınlanma süreçlerinden geçtiler? Faik Bucak’ın bu grup içinde öne çıkan özgünlükleri nelerdir?
Dicle Talebe Yurdu’nun kuruluşu Dersim Harekatı sonrasına rastlar. Kitapta da belirttim. M. Remzi Bucak Amcam Paris’te okurken Bulgar birisi ile arkadaşlık yapıyor. Bu Bulgar arkadaşı kendisine davanızın ilerlemesi için aydın kadrolar yetiştirin diye tavsiyede bulunuyor. Remzi amcam İstanbul’a geldiğinde üniversite öğrencilerini bir araya getirmek için Dicle Talebe Yurdu’nu arkadaşları Ziya Şerefhanoğlu,Yusuf Azizoğlu, halasının oğlu Faik Bucak ve Musa Anter ile birlikte kuruyorlar.
“Dicle Talebe Yurdu Kürt Özgürlük Mücadelesinde bir kilometre taşıdır”
Dicle Talebe Yurdu Kürt Özgürlük Mücadelesinde bir kilometre taşıdır. Aynı zamanda demokrasinin beşiğidir. Prof Hirsch ve Ord. Prof. Sıddık Sami Onar derslerinde demokrasiye örnek olarak hep Dicle Talebe Yurdu’nu gösteriyor. Dicle Talebe Yurdu’nda sadece barınılmıyor. Üniversite gençliğine Kürtlük aşısı yapılıyor. Yurt'ta Kürtçe, Dimilki/Kirdkî lehçeleri konuşuluyor. Palolu Mustafa amca'nın Güney Batı Kürdistan'dan getirdiği Hawar dergileri, Cigerxwin'in şiirleri, Osman Sabri'nin şiirleri okunuyor. Ayrıca H. Ali Yücel döneminde yayınlanan ilerici, solcu kitaplar okunuyor. Ben Max Weber'in Sosyalizm ve Sosyal Mücadelelerin tarihi kitabını, Gorki’nin eserlerini amcamın kütüphanesinde görmüştüm. Kendisine sorduğumda “Dicle Talebe Yurdu’nda bu eserler ve dünya klasikleri de okunuyordu” yanıtını almıştım. Dicle Talebe Yurdu’nda ekonomik durumu iyi olmayan ve sürgüne gönderilen, ekonomik durumları bozulan ailelerin çocukları kalıyordu. Dicle Talebe Yurdu’nun demokrasi ve özgürlükler derslerine konu olan tüzüğü maalesef elimizde yok.
Dicle Talebe Yurdu'ndaki Siverekliler.
“Faik Bucak Dicle Talebe Yurdu’nun arka plandaki yöneticisidir”
Faik Bucak yurdun arka plandaki yöneticisidir. Her dönem, görev alan bir vilayetin çocukları ile birlikte Jilet bulmazsa traş olmaz, ekmek bulmazsa oruç tutar, kitap bulmazsa not tutar ve bunların hiçbirisini kendisine dert etmez, yoksul halkını düşünürmüş. Fiziki benzerliğinden dolayı kendisine Mahatma Gandi diyorlarmış. Onun şahadetinden sonra kitapta yazdığım gibi Fehmi Bilal Bey’de onun için benim Gandim Faik Bucak'tı. Onu devlet ve hainler öldürdü diyormuş. (Şakir Epözdemir’in anlatımı).
Kitabınızda Binxet’e geçen Kürt siyasetçi ve aydınlarla Faik Bucak ile sürekli irtibat halinde olduklarını ve ordan gelen basın-yayın meteryalleri ile Kuzey Kürdistan ve Türkiye metropollerinde bulunan öğrenci gençlik arasında düşünsel köprü kurduğunu görüyoruz. Kuzey’in aydınlanmasında Rojava aydınlarının etkisi ve Faik Bucak’ın rolünden söz eder misiniz?
1925 Kürt Milli Hareketi’nden sonra Kürdistanlı aydınlar Binxet'e yani Güney Batı Kürdistan'a göç ettiler. 1927 yılında Xoybun örgütü’nü kurdular. Örgütün başkanı Celadet Bedirxan idi. 1932’den sonra örgütten ayrılan Celadet Bedirxan Bey yönetiminde Latin alfabesi ile ilk defa bir Kürtçe dergi çıkarıldı. Bilindiği gibi Hawar’ın çıkış tarihi olan 15 Mayıs daha sonra Kürt dil bayramı olarak kutlanmaya başlandı.
“Faik Bucak, Palolu Mustafa Amca’yı Binxet'e kurye olarak seçer”
Faik Bucak daha orman memuru iken Palolu Mustafa Amca’yı Binxet'e kurye olarak örgütlemişti. Mustafa Amca senelerce babamın kuryeliğini yapmış. Aranırken baba annemin evinin maskanında saklanır, annem ona yiyecek, çamaşır götürür, ablamıda yaramazlık yaptığında seni kilerdeki amcaya veririm diye korkuturmuş. Kuzey Kurdistan’daki yurtseverler şüphesiz ki bu aydınlanmadan etkilendiler. Latin alfabesini Hawar'dan öğrendiler. Güney Batı Kürdistran ile Kuzey Kürdistan arasındaki köprüyü kuran kendisidir. Ben kitabımda bu sırrı babamın ve anamın ölümünden sonra bu dergilerin nasıl ülkeye girdiğini merak eden Kemalist kalemşörlere açıkladığım için mutluyum.
Kürt Hakim Faik Bucak 1954 yılında Kozan Kadastro Hakimliğine atandığı süreçte bir arazi anlaşmazlığı sorununu yerinde incelemek üzere keşif çalışmalarını yaparken yöre halkı onun Kürt olduğunu öğrenir. Hakimin Kürt olması yöre halkında neden bu denli şaşkınlık yaratır? Faik Bucak hakimlik yıllarında neden hep sürgün hayatı yaşadı?
Beşikçi Hoca’nında dediği gibi Kürtleri hep barbar, insan yiyen kaba saba insan olarak tanıtmışlar ve Türkiye halkında bir ön yargı yaratmışlardı. Şık giyinen, rüşvet yemeyen, adil, sevecen bir insanın Kürt olması, Kürtçe konuşması onların zihninde soru işaretleri oluşturuyordu. Bu olaydan sonra babama karşı olan sevgi ve saygıları hiç eksilmedi. Sadece o güne kadar ingiliz kumaşından elbise giyen “İngiliz Hakim, Kürt Hakim'e” dönüştü. Hep sürgün yaşadı çünkü devletin hazırladığı dosya nereye gittiyse arkasında oranın kaymakamına, emniyetine gönderildi.
Dicle Telebe Yurdu’ndan, Faik Bucak’ın yakın arkadaşlarının önemli bir kesimi 49’lar davasında tutuklandı. Bu grup ile Faik Bucak’ın ilişkileri nasıldı? Yine Kürtlerin can yakıcı yakın tarihinden 55’ler olayında Faik Bucak hem sanık hem grup sözcüsüydü. Faik Bucak’ın lider olarak ortaya çıkışı ve mücadelesi hakkında neler söylemek istersiniz?
Apé Musa'nın daha sonraki anlatımlarından öğreniyoruz; 49’lar tutuklanmadan önce devlet yönetim erkinin yaptığı toplantıda Türkiye’deki siyasi partilerde akrabası olan güçlü aşiretlere sahip kişileri ilk etapta gözaltına almama kararını alıyorlar. Nitekim 1960 yılının Mayıs Ayı’nda merhum Canip Yıldırım amcamızı (biz babamızdan aldığımız milli terbiye gereği babamızın arkadaşlarına apo yada amca derdik) 27 Mayıs'tan sonrada babamı Sivas Kampı’na götürdüler. Sömürgeciler ona bu fırsatı vermediler. Ancak İleri Yurt Gazetesi’nin ve Musa Amcam'ın İleri Yurt'taki yazılarından dolayı açılan davalarda, avukat ve sözcü olarak kendisi savunmalarını yapardı. Dediğiniz gibi yaptığı her savunmada fırtınalar koparırdı. Hakimler savcılar gık diyemezdi. Konuşmalarını, savunmalarını hep Evrensel hukuka dayandırırdı.
Faik Bucak ve arkadaşları Kürt ulusalcısı oldukları halde Türkiye siyasetinin farklı kulvarlarında da siyasete girme arayışları nasıl okunmalı? Türkiye İşçi Partisi (TİP) Faik Bucak’ı ısrarla neden partisine katmak istiyordu? Faik Bucak’ın TİP’in Kürt sorununa yaklaşımı konusunda eleştirileri nelerdi?
Faik Bucak ve arkadaşları fanatik milliyetçi değillerdi. Fanatik milliyetçiliğin ucu giderek nasyonal sosyalizme dayanır. Ne Faik Bucak, nede arkadaşlarında Kürtlerin en üstün ırk olduğuna dair bir görüşleri yoktu. Kürtlerin ulusal, demokratik haklarına sahip olmalarını istiyorlardı. Türkiye siyasetinin farklı kulvarlarındaki partilerde siyaset yapmalarına gelince, Faik Bucak açısından durum farklıydı. Annesinin vasiyeti, CHP’nin ideolojik yapısı, tek parti döneminde Kürtlere uygulanan soykırım ve baskılar nedeniyle bu partide siyaset yapması mümkün değildi. Bucaklar'ın devletle işbirliği yapan kanadı DP’deydiler, legal siyaset yapması için bir tek CKMP kalıyordu Urfa'da. Oda CKMP’sinde siyaset yaptı 1960’lara kadar. Sürgün yıllarında CKMP’sinin takındığı pasif yaklaşım, CKMP’den uzak durmasına neden oldu. Katıldığı seçimlerde yaptığı ateşli konuşmalarla büyük idealine hizmet ediyordu. Türkiye İşçi Partisi (TİP) kendisinin partilerine katılmasına önem veriyordu. TİP’e katılımıyla Kürdistan'da daha bir güçlenebileceğini umud ediyordu. M. Ali Aybar kendisinin üniversiteden hocası idi. İlerici bir kişi olduğunu biliyorlardı. TİP'in Kürt meselesi konusundaki ertelemeci tavrını biliyordu. 1990’lara kadar Türkiyeli sosyalistler Kürt sorunu gündeme getirildiğinde hep “Türkiye sosyalist olduğunda Kürtlerin'de sorunları çözülecek” diyorlardı. Faik Bucak ise TİP'in Kürt sorunu konusundaki tavrını netleştirmesini istiyordu.
Faik Bucak’ın, Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin (TKDP) Başkanı olma süreci nasıl gelişti? TKDP’yi legal bir Kürt partisine dönüştürme fikri nasıl engellendi? Diğer Kürdistan parçaları ile ilişkileri nasıldı?
Faik Bucak, Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin (TKDP) ilk kurucuları arasında yer almıyor. Parti kurulduktan sonra onun başına geçecek karizmatik bir kişiyi arıyorlar. Gündemlerinde iki kişi var. Birisi merhum Kemal Badıllı Amca’mız, diğeri ise Faik Bucak. Kemal amca ile bizzat Şerafettin Elçi görüşüyor, Kemal Amca kendisinin dil üzerine çalıştığını, Kürtçe-Türkçe bir lügat hazırladığını vaktinin böyle bir çalışma için olmadığını beyan ediyor.
“Şeyh Said’in sekreteri Fehmi Bilal, Faik Bucak’ı TKDP Başkanlığı’na ikna etmek için Urfa’ya geliyor”
Kemal Amca’nın öneriyi kabul etmemesi üzerine bu sefer rahmetli Apé Fehmi Bilal'ı Urfa’ya babamla görüşmeye gönderiyorlar. Faik Bucak yollarının doğru olduğunu, ancak bunun zamanınının gelmediğini, kendisininde böyle bir görevi yüklenmeye hazır olmadığını söylüyor. Fehmi Bilal Amca Diyarbekir’e geliyor ve Faik Bucak'ın partiye girmeyi, başkanlığı üslenme konusunda ikna edemediğini kuruculara anlatıyor. Fehmi Amcayı ikinci defa yine Urfa’ya Faik Bucak ile görüşmeye gönderiyorlar. İkinci görüşmede babam kendisine yapılan teklifi kabul ediyor. Fehmi Amca Diyarbekir’e dönüp “gidip kendisi ile görüşün” diyor kuruculara.
“Babam Faik Bucak ve Şerafettin Elçi TKDP tüzüğü ve programını yeniden düzenliyorlar”
Şerafettin Elçi partinin tüzüğünü alıp Urfa'ya gidiyor. Bizim evimizde babamla birlikte bir odada üç gün oturup partinin tüzüğünü inceleyip eksik olan konuları belirliyorlar. Partinin proğramı yoktu. Babam partinin programını Şerafettin Elçi’nin katkılarıyla kaleme alıyor. Bu üç gün zarfında kimse odalarına girmiyor. Annem sadece yiyeceklerini hazırlayıp kendilerine veriyor, çay hazırlıyor, ihtiyaçlarını götürüp kapıdan kendilerine veriyor. Program ve tüzük üzerine çalışmalarını bitirdikten sonra 26 Ağustos'ta Diyarbekir'de Turistik otelde buluşmak üzere ayrılıyorlar. Annem Cizreli kısa boylu, gözlüklü bir avukat ile üç gün beraber aynı odada kaldıklarını bana anlatmıştı. TKDP’nin taziye mektubunun kendisine bir kurye aracılığıyla getirilmesinden sonra da demek ki Cizreli avukat ile parti ile ilgili çalışma yaptılar diyordu. Daha sonra Şerafettin Bey’le konuştuğumda annemi doğruladı.
“26 Ağustos'ta Diyarbekir Turistik Otel’in 103 nolu odasında yapılan toplantı ardından TKDP’ye katılarak yemin ediyor”
26 Ağustos'ta Diyarbekir Turistik Otel’in 103 nolu odasında toplantılarını yapıp partiye giriyor. Yemin ediyor. Sonra yeniden görev bölümü yapılarak Faik Bucak Genel Başkanlığa getiriliyor. Faik Bucak'ın en büyük hayali halktan bulduğu 6-7 kişi ile o günkü siyasi partiler yasasını zorlayarak TKDP’sini legalleştirmekti. Ancak sömürgeciler buna müsaade etmedi. Onun şahadeti ile bu proje atıl kaldı.
Mele Mustafa’yi Nemir’ın SSCB’den, Bağdat’a dönüşü ardından Kürdistan Demokrat Partisi’nin (PDK) Irak siyasetine Kürtleri temsilen katılma süreci dört parça Kürdistanı olumlu etkiledi. Kuzey Kürdistan ve Faik Bucak bu süreçten nasıl etkilendi? Faik Bucak’ın Mele Mustafa Barzani’ye Nemir’e Kürt ulusal liderimiz şeklinde hitap ederek yazdığı bir mektubu var bu konuda neler söylemek istersiniz?
Gor biheşt M. Mıstefa Barzani'nin 11 yıl Sovyetler Birliği’nde zorlu geçen sürgünden sonra 6 Ekim 1958 tarihinde uçakla Bağdat Havaalanı’na indi. Kendisini sayıları beşyüz bini bulan bir kitlenin karşıladığı yazıldı. Gor biheşt M. Mıstefa Barzani'nin Kürdistan'a dönüşü Kuzey Kurdistan'da da sevinç ve memnuniyetle karşılandı. Kuzey Kürdistan’da özellikle Üniversite gençliği arasında büyük dalgalanmalar oldu. Faik Bucak'ta bu gelişi, büyük bir sevinç içerisinde M. Mıstafa’ye Nemir’in Kürdistana dönüşünü karşıladı. Diğer sömürgeci devletler ise M. Mıstefa'nın dönüşünü endişeyle karşıladılar. Türkiye ile Irak arasındaki Bağdat paktı bozulmuştu. Onun yerine bölgedeki sömürgeci statükoyu ve istikrarı korumak bahanesiyle İngiltere ve ABD gözlemci olduğu CENTO’yu Türkiye-İran ve Pakistan'ın katılımıyla kurdular.
“Faik Bucak 1966 yılının Nisan Ay'ında M. Mıstefa Barzaniye bir mektup yazdı”
Faik Bucak 1966 yılının Nisan Ay'ında M. Mıstefa Barzani’ye, Sayın Başkan M. Mıstefa Barzani başlığı ile yazdığı mektupta TKDP’nin kurulduğunu, TKDP’inin diğer parçalardaki partileri kardeş partiler olarak gördüğünü, her zaman onlara yardıma hazır olduklarını kendisine ve kahraman peşmergelerine başarı dileklerini gönderiyor. Mektubun altına da kod adı olan Zınar ismini yazıyor. Mektup kurye tarafından götürülüp kendisine veriliyor. Ancak bu mektubun orjinali daha sonra 1972 yılında Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Mahkemesi’nde açılan TKDP davası dosyasına giriyor. Avukat Şerafettin Kaya İstanbul'da Rûpel yayınlarından çıkan “Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinde Hayatımdan Kesitler (Cilt 1 sahife 22-224) de bu mektuptan bahsetmekte ve mektubun orjinalinin dosya'ya girdiğini anlatmaktadır. Şerafettin Elçi’de Fanos yayınlarından çıkan Hasan Kaya ile yaptığı söyleşinin 123. sayfasında Faik Bucak tarafından 1966 yılının Nisan-Mayıs Ay’larında M. Mıstefa Barzani'ye bir mektup yazdığını, partinin kurulduğunu bildirdiğini anlatıyor. Mektubun MİT’in eline geçmesi ile Faik Bucak ın TKDP’inin başkanı olduğu ortaya çıkıyor.
Faik Bucak’a yönelik gerçekleşen suikast planı nasıl gelişti? Suikastten hafif yaralı kurtulduğu halde hastanede suikastın tamamlanma süreci nasıl gelişti? Şehit Faik Bucak’ın katledilmesi nasıl bir etki yarattı? Sizce bu suikast Kuzey Kürdistan siyasetini nasıl etkiledi?
Faik Bucak kendisine suikast yapılmadan bir ay önce Cizre-Silopi hattında bir gezi yapıyor. Örgütlenme çalışmalarına iştirak ediyor. Daha öncede bir kaç defa Güney Batı Kürdistan’ın Kobanê şehrinde SKDP yöneticileri ile görüşmeler yapıyor. Suikast planı MİT'in ve Urfa Jandarma Alay Komutanı Sami Tümerkan'ın müşterek planı çerçevesinde yapıldı. Suikasten onbeş gün önce Jandarma Alay Komutanı ile arasında şiddetli bir tartışma geçiyor. Faik Bucak telefonda kendisine küfrediyor ve “senin apoletlerini sökeceğim” diyor. Bunun üzerine Albay'da “Faik bey kim kimin apoletlerini sökecek yakında göreceğiz” diyor.
“Aradan 55 yıl geçmesine rağmen babamın katilinin siması halen aklımda”
Onbeş gün sonra Urfa'nın Karaköprü mıntıkasında Türk Petrol benzinliğinde benzin alınırken suikast gerçekleştiriliyor. Ben arabanın arka koltuğunda yanında oturuyordum. Dönüp arkama baktığımda 35 yaşlarında birisinin babamın kafasına nişan aldığını gördüm. 35 yaşlarında lacivert ceketli esmer birisiydi. Aradan 55 yıl geçmesine rağmen o katilin siması hiç aklımdan gitmez. Ben “baba bizi vuruyorlar” diye bağırdım ve kendimi babamın üzerine attım. Bu sırada silahlar patladı. Kardeşim Sertaç ve amcamızın oğlu Fevzi'de ön koltukta oturuyorlardı.
Osman Şahin denen Kemalist yazarın “Fırat'ın Üzerindeki Kan Bucaklar” kitabında yazdığı gibi arabada beşinci kişi yoktu. Babamız da benimle kardeşim arasında oturup başını bacaklarımızın arasında saklamadı. Hedef babamdı. Bizleride vurabilirlerdi. Ancak aldıkları talimat Faik Bucak'ı vurmak olduğu için bize dokunmadılar.
“Faik Bucak’ı bir Temmuz sabahı doktor önlükleri giymiş iki resmi üç sivil gelip, konsultasyon yapacağız gerekçesi ile iğne yaparak şoka sokup, ketlettiler”
Evet bahsettiğiniz gibi babam yaralı olarak hastaneye getirilince ikinci operasyonu da hastanede tamamladılar. Yarası sol bacağındaydı. Antep’ten gelen operatör Mustafa Bey'e müdahale yapmaması için baskı yaptılar. Gümrük ve Tekel Bakanı akrabamız İbrahim Tekin'in helikopter gönderip Ankara’ya kaldıralım önerisini, durumu iyidir tansiyonu dokuzdur deyip geçiştirdiler. Temmuz sabahında iki resmi üç sivil gelip, doktor önlükleri giyip konsultasyon yapacağız gerekçesi ile herkesi odadan çıkartıp kendisine iğne yaparak şoka soktular. Saat 07.00 de şehit düştü. Onun ölümü ile ete kemiğe bürünmekte olan örgütlenme çalışmaları sekteye uğradı. Nasıl ki örgütün başına geçmesi, örgüte üye olanları, sevindirdiyse, aynı şekilde zamansız ölümü kitle üzerinde hayal kırıklığına neden oldu. Kürtlerin birlik ve beraberliğini sağlamaya çalışan bir kişilikti. Kitapta yazdığım gibi yaşamış olsaydı Kürtler “İki Sait'ler olayını yaşamazdı”.
Yazdığınız kitaptan Kürt lider Faik Bucak’ın güçlü bir şair yanının olduğunu görüyoruz. Şiirlerini ne zaman ve nerelerde yazdı? Şiirlerinin ana teması neydi? Şiirleri o dönemde yasaklı şiirlerdi, şiirlerini kimler ne şekilde korudu?
Şiirlerini çeşitli dönemlerde yazmıştı. Şiirlerini yazdığı dönemlerde bilgisayar yoktu. Yazdıktan sonra ezberliyor, geceleride annemize ezberletiyordu. Annemiz onun şiirlerini ezberleyerek, çok güzelde okuyordu. Şiirlerini şehadetinden önce akrabamız merhum Halil Gelener kayıt altına almıştı. Nur içerisinde yatsın eğer Halil ağabey şiirlerini kayıt altına almasaydı şiirleri şimdi belki de kaybolmuştu.
Faik Bucak ve Remzi Bucak’ın yarattığı geleneğin yaşatılması amacıyla “Faik ve Remzi Bucak Vakfı” kuruldu. Bu vakıf ne tür çalışmalar yürüttü ve halen ne tür çalışmalar yürütmekte?
Ben bu vakfın kurucusu olmadığım için ne tür faaliyetlerinin olduğunu bilmiyorum. Yalnız yanılmıyorsam bundan senelerce önce vakfın o yılki ödülünü İsmail Beşikçi'ye verdiler. Şiirleride vakıf tarafından saklanıyordu. Şiirlerinin ve fotoğraflarının ayrı bir kitap halinde çıkarılacağını düşünüyorum.
Faik Bucak’ın hayatını konu alan “Kürt Hakim” adlı kitabınız için son söz olarak neler söylemek istersiniz?
Kitabın bu hale gelmesinde başta yayın yönetmeni ve editörüm Meral Şimşek, damadım Özkan Küçük ve Avesta yayınları çalışanları olmak üzere bana yeni belgeler temin eden Zınar Soran'a, gazeteci Yavuz Şimşek'e halam Adalet Kandemir'e, ablama Yayla'ya, kardeşim Sertaç'a ve sevgili kızım Serra'ya teşekkir ediyorum. “Kürt Hakimi” dört parça Kürdistan'da yaşayan Kürt halkına teslim ediyorum. Kitabı Kürdçe’nin Kûrmanci, Kirdkî/Dimilkî lehçesine çevirebilecek kardeşlerimin yardımlarını bekliyorum.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.