Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı: Halep işgali sonrasında Türkiye'nin planı ve Suriye'nin geleceği
.
İdlib'deki cihatçı HTŞ militanlarıyla Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) milisleri farklı yönlerden Halep ile Tel Rıfat'ı işgal ettiler.
Radikal cihatçı örgütlerin platformu sayılan Heyet-i Tahrir El Şam (HTŞ) bileşenleri Hama üzerinden başkent Şam'a kadar gitmeye niyetliler.
Türkiye adına savaşan paralı askerleri bünyesinde barındıran SMO milisleri ise Kürtlerin Rojava diye adlandırdıkları Fırat'ın doğu yakasındaki Haseke, Kamışlı, Kobani ve Rakka şehirlerini ele geçirmeyi planlıyorlar.
Gelinen noktada en fazla merak edilen soru şu: Rusya, Türkiye, İran ve İsrail bugüne kadar ne yaptılar, bundan sonra ne yapacaklar?
Hemen her yönden askeri-siyasi müdahalelere maruz kalan Suriye, 10 yıldan beri ağır yaralı ve paramparça edilmiş vaziyette.
Dünyanın en çalkantılı ve kanlı bölgelerinden biri sayılan Ortadoğu'da Suriye, uluslararası hegemonya mücadelesi sürecinde kendi boyunu aşan, çapından çok daha büyük bölgesel ve küresel savaşlar zincirinin tutsağı oluvermiştir.
Astana ve Soçi süreçlerini yönetmekte olan Rusya, Türkiye ve İran ise şimdilerde hızla değişen dengelere ayak uydurma gayretindeler.
Suudi Şark'ul Avsat gazetesi yayın yönetmeni Gassan Şerbil, Türkiye'nin bölgedeki rolü hakkındaki tespit ve tanıklığını dile getiriyor:
Türkiye, geçen 10 yılda Arap Baharı atına binerek bölgede büyük bir darbeye öncülük etmeye çalıştı. Kopyalamaya, ilham vermeye veya ihraç etmeye uygun bir modeli olduğunu düşünüyordu. Cumhurbaşkanı Beşşar Esad rejimiyle sıcak dostluktan, onu söküp atma aşamasına geçti ki bu da sır değildi.
Yıllar önce bir Irak hapishanesinde, Türkiye-Suriye sınırından 'hilafet devletine' nasıl girdiklerini anlatan bir grup IŞİD'li savaşçıyla karşılaşmıştım.
Türkiye'nin hırsları Suriye'deki Rusya-İran işbirliği ile çatıştı ve bilindiği gibi Arap Baharı sona erdi. Bundan sonra Türkiye'nin Suriye politikasının başlığı 'Kürt tehdidinin' ortadan kaldırılması oldu. Nitekim kuvvetleri Suriye topraklarının yanı sıra Irak'ın bazı noktalarında da konuşlanmış bulunuyor.
Aynı gazeteci, Rusya'nın rolünü şöyle değerlendiriyor:
Rusya-İran işbirliği, Suriye sahasında olayların gidişatını değiştirdi. Suriye rejiminin hayatta kalması, çözüm konuşulurken göz ardı edilemeyecek bir gerçek haline geldi. Ancak 'İran Suriyesi' pahasına 'Rusya Suriyesi'nin kurulması yönündeki bahisler birkaç yıl sonra başarısızlıkla sonuçlandı.
Rusya, yerinden edilmiş insanların geri dönüşünün ve yeniden imarın taşlarını döşeyecek geniş bir uzlaşıya kapıyı açacak büyük bir siyasi çözüme liderlik etme becerisini gösteremedi. 1
Bu girişten sonra Rusya'nın Halep hadisesinde aldığı tutumu irdeleyip, ardından İsrail, Türkiye ve ABD'nin bölgedeki rolüne ilişkin birkaç haber-yorum sunacağım.
Londra merkezli Filistin gazetesi sayılan ve Arap milliyetçiliği çizgisinde yayın yapan Ray'ul Yevm muhabiri Halid el-Cuyusi, bölgedeki devletlerin, bilhassa Rusya'nın tavrı hakkındaki bilgi ve kulisleri derlemiş.
Muhabirin Ürdün'ün başkenti Amman'da derlediği haber ve yorumlar 2 Aralıkta yayımlandı.
Şöyle ki:
Türkiye'nin Halep olayındaki siyaseti ve rolü, Rusya'yı kızdırdı mı? Soruya yanıtım evet olacaktır.
Çünkü Türkiye, Astana Mutabakatı (Rusya-İran-Türkiye üçlü görüşmelerinin yapıldığı yer) gereğince, İdlib-Halep (M5 ve M4 uluslararası karayollarının geçtiği güzergâh) hattı ve çevresindeki gerginlikleri azaltıp dindirmekle yükümlüydü.
Göründüğü kadarıyla Erdoğan, Putin ile arasındaki mutabakata aykırı davrandı. Dolayısıyla Ukrayna'daki savaşa yoğunlaşan Ruslar, Erdoğan'a kızgınlar. İlginçtir, bu hadisenin akabinde Kremlin yönetimi Suriye'deki Rus kuvvetlerinin genel komutanı Sergei Kessel'i geri çekip yerine General Aleksandr Şeyko'yu (Alexander Chaiko) atadı.
Şeyko, 2017 yılında Halep'i cihatçıların elinde kurtaran komutan olarak biliniyor. Bu tayinin acele yapılması, Rusya'nın Halep şehrinin geri alınması hususunu öncelikle ele alacağını gösteriyor.
İsrail gazetesi Maariv'e göre Ruslar, Halep'in düşmesinde kimin kusuru olabileceğine ilişkin ciddi soruşturma yapmaktalar. Alınan ilk sonuçlara bakılırsa Suriye'deki operasyonlardan sorumlu General Kessel suçlanmaktadır.
Yeni atanan General Şeyko'nun Türkiye açısından önemi şuradan kaynaklanıyor: 2020 yılında İdlib civarındaki bir hava saldırısı sırasında 34 Türk askerinin ölümüyle sonuçlanan harekâtın komutanı ve emir vereni Şeyko'nun ta kendisiydi.
Dolayısıyla bu atama rastlantı değil. Son olayların arkasında Türkiye'nin olduğu varsayılarak Ankara yönetimine acilen yanıt verilmesi ve Putin'in Erdoğan'ın tavrına yönelik bir misilleme yapması öngörülmüştür.
Nitekim Şeyko'nun gelmesiyle birlikte son 30 Kasım-2 Aralık arasında Suriye ve Rus uçakları 1000 kadar cihatçıyı katlettiler.
Başlangıçta suskun kalan Rusya, neden acilen Esat'ın yardımına koşmuştu?
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov suskunluğu şu cümlesiyle gerekçelendirdi:'Gelişmeleri ayrıntılarıyla inceledikten ve gerekli değerlendirmeyi yaptıktan sonra yeni tutumunu belirleyip ona göre Suriye'ye nasıl yardım edebileceğine karar verecek.'
Ardından Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Andrei Rudenko, başta Rusya, Türkiye ve İran olmak üzere ilgili tarafların katılacağı bir toplantıda gelişmelerin görüşüleceğini duyurdu.
Türkiye'ye gelince… Ankara yönetiminin bölgedeki örgütler (HTŞ ve SMO mensubu cihatçılar-FB) üzerindeki etkisi tartışılıyor. Görünen o ki, Türkiye muhaliflerin son eylemlerini haklı ve meşru gören bir tutum içindedir.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 'Şam yönetiminin halkıyla uzlaşıp, meşru muhalefetle mutabakata varmasını' istedi. İran ise hâlâ Suriye'nin baş müttefiklerinden biri olmayı sürdürüyor.
İran basınında hem İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hem de Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan'a ateş püsküren yazılar yayınlanıyor. Söz gelimi ülkenin Ruhani Lideri Seyyid Ali Hamaney'e yakınlığıyla bilinen Keyhan gazetesi, Aralık başında Netanyahu ile Erdoğan'ın Suriye karşıtı tutumlarını sorgulayan ve sert ifadeler içeren bir makale yayımladı.
Burada Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esat hakkında dolaşıma sokulan çok sayıda spekülasyon ve söylentiden de söz etmek lazım. İkisi şöyle: Esat'a darbe yapılmış! Gittiği Moskova'da dışarı çıkmasına izin verilmemiş! 2
3 Aralık Salı günü Putin, Erdoğan ile görüşmesinde terörist hücumların derhal sona erdirilmesinden söz etti.
Türkiye Cumhurbaşkanı da Suriye'deki "son gelişmelerden istifade etmeye çalışan terör örgütü PKK ve uzantılarıyla mücadele konusunda kararlı tutumunu sürdürmeye devam edeceğini" vurguladı.
Rus basını ise Türkiye Cumhurbaşkanına yönelik sert eleştirilerini sürdürüyor. Rusya uzmanı deneyimli gazeteci Hasan Aksay, olayı, "Cihatçılar Halep'e saldırdı, Rus basını Erdoğan'a ateş püskürdü" başlığıyla duyurdu. 3
Aksay, 2 gün sonra Kuzey Raporu isimli yayınında "Cihatçıların Halep saldırısı Türk-Rus ilişkilerini sarstı" başlıklı bir video paylaştı. 4
Türkiye ile resmen ve hemen arasını bozmamaya dikkat eden Kremlin yönetimi, medya organları aracılığıyla Erdoğan'a uyarılarda bulunmaktan geri kalmıyor.
Rusya sadece Türkiye'nin değil, İsrail'in de Halep ve Suriye meselesinde hiç de masum olmadığına inanıyor.
Rus yazar ve siyasi analizci Aleksandr Nazarov, Telegram isimli sosyal medya hesabında tespitini paylaşmış:
Son harekât (Halep işgali-FB) başından sonuna kadar İran'ı hedef almakta olup esasen bir İsrail marifetidir.
Nazarov, Russia Today (Bugün Rusya) isimli haber ağında yayımlanan söyleşisindeki iddiasını ise Mossad İstihbaratı eski şefi Efraim Halefi'ye dayandırıyor:
Eski adı Cephet'ul Nusra olan HTŞ (Heyet'i Tahrir'il Şam) ile İsrail arasında bağlantı vardır.
Buradan hareketle, Rus yazar şöyle bir çıkarsamada bulunuyor:
Gerek HTŞ gerekse SMO silahlı gruplarının Halep saldırısı, büyük ihtimalle İsrail ile koordineli biçimde gerçekleştirilmiştir. Hedef, İran'ı kışkırtıp savaş meydanına direkt katılımını sağlamaktır.
Bu durum ise ABD'nin derhal cepheye koşmasına veya İsrail'in nükleer silah kullanmasına yol açacaktır. Müşterek operasyon odasının kurulması sonucunda tarafların cephede ilerleme ve gerilemeleri geçici olacaktır.
Burada hayati olan husus kimin kazanacağıdır: Rusya ve Çin mi yoksa Batılılar (NATO-FB) mı?
Halep'e saldıran teröristler Ukrayna Başkanı Volodimir Zelensky'nin yaptığı hatayı tekrar ettiler; Batılıların Rusya'yı yenmesini beklediler. Daha da beteri bu cihatçılar, İran ile İsrail çatışmasının tüketim malzemesi oldular. Kısacası Rusya'nın Suriye'ye nasıl ve niçin müdahale ettiğinden hiç ders almadılar.
Böyle giderse Suriye'de yıllarca süren düşük ölçekli bir çatışma yaşanabilir. Bu tür bir gelişme İsrail'i de ardından sürükleyerek 2025 yılı başı veya ortasında yeni bir çözüm masasına oturmasıyla son erecektir. Zira Trump, bölgede ve Ukrayna'da yaşanan çatışmaları azaltma veya durdurma yoluna gitmek suretiyle var gücüyle Çin'e yüklenme ihtiyacı içindedir. 5
Nazarov, bütün olumsuzluklarına rağmen mevcut gelişmelerin Suriye lehine olabileceği yolundaki kanaatini, İsrailli askeri ve istihbarat uzmanlarının medyada çıkan değerlendirmelerine dayandırıyor.
Buna göre: Geçici çatışmama anlaşmasını imzalayan Hizbullah, bütün dikkatini Lübnan ve İsrail sınırına vermek yerine artık Suriye'ye siyasi ve askeri destek sağlamayı tercih edecektir.
Keza İsrailli danışmanlara göre Beşşar Esat'ın çökertilip devrilmesi halinde ortalığı kaos ve kargaşa kaplayacaktır ki, bu da İsrail açısından büyük tehdit kaynağı sayılır.
Kaldı ki İran da Suriye'de azaltılan Rus askerlerinin yerini doldurmak üzere harekete geçebilir.
Her durumda son gelişmeler 'Türkiye ile İsrail'i sevindirmiş' olmakla birlikte, ufukta muğlaklık var.
Mesela Kürt silahlı milisleri şimdiki saldırılar karşısında geri mi çekilecek yoksa HTŞ ile pazarlık mı yapacak?
Kimi Arap yorumculara bakılırsa, Ortadoğu'daki çatışmaların gidişatı değişiyor.
Daha önce İsrail'in yaptığı gibi silahlı örgütler devreden çıkarılıyordu.
Şimdiyse devletlerin çökertilmesi ve orduların imhası üzerine plan yapılıyor.
Dikkat edilirse Gazze'de Hamas, Lübnan'da Hizbullah, Suriye'de İranlı ve Rus askerlerinin geriletilip çekilmelerini sağlayan ABD-İsrail ittifakıydı.
Günümüzde ise bizzat Suriye rejimi ve devletinin çökertilmesi hedefleniyor.
ABD ile İsrail, silahlı terör çeteleri aracılığıyla sistemi temelden sarsıp ortalığı kan, ateş, barutla kaplı bir yangın yerine dönüştürmek niyetindeler.
Bu yangının alevleri ise Halep'ten çok uzaklara kadar yayılma potansiyeli taşıyor.
Bu haliyle bakıldığında, Ortadoğu sahnesinde yeni bir oyun oynandığı kolayca görülebilir.
Suriye'de iş halledilirse sıra Irak, Basra Körfezi ülkeleri ve Yemen'e de gelebilir.
Mısırlı siyasetçi Zühdi El Şami, "Olagelenler Amerika-Türkiye-İsrail damgasını taşıyor gibi gözüküyor" diyor. 6
Suriye'nin başkenti Şam'daki aydın ve yazarlar da "Bu olayların arkasındaki gücün ve oyun kurucunun Türkiye" olduğu yolunda fikir beyan ediyor.
Son olayları değerlendiren dikkat çekici bir analiz de Hurşid Dali isimli bir yorumcudan geldi.
Özetle şunları söylüyor:
Savaş alanındaki ayrıntılı haberlerden bağımsız olarak mevcut dramatik gelişmelerin yol açtığı trajediyi göz önüne alan iki soru önemlidir:
Hadiselerin arkasında kim var ve neyi amaçlıyor?
Bu vaziyetiyle Suriye'nin geleceği ne olacak?
Kimine göre; olup bitenlerin arkasındaki biricik güç Türkiye'dir. Maksat, siyasi ve diplomatik yöntemle alamadığını zor yoluyla Suriye'den koparmaktır.
Türkiye, Amerikan yönetimindeki mevcut boşluktan istifade edip altın fırsatı yakalayarak Trump'ın karşısına eline geçirdiği kuvvetli kozlarla çıkmak istiyor. Trump başkanlığındaki ABD ise İran'a ders vermek istiyor.
Türkiye, elindeki önemli kozlarla Amerika ve İsrail'in arzusu (beklentisi) doğrultusunda İran'a yönelme niyetindedir. Bu noktadaki esas soru, tanımlanan projenin tek sahibinin Türkiye olup olmadığıdır. Belli ki arka planda büyük devletler vardır. İki süper devlet olan Rusya ve ABD, zaten bu bölgede mevcut ve faaldirler.
Halep saldırısında Türkiye ön almış; normalleşme için belirlenmiş Suriye rejimince kabul edilmeyen şartlarını dayatmaya bakmaktadır ki, bundan böyle olagelenlerin sorumluluğunu sıkışmış Şam yönetimine yükleyecektir.
Esasen gerekçeleri de hazırdır: Suriye, 2254 sayılı BM kararını uygulamaktan kaçınıyor. Rusya ve Suriye'nin yanından ayrılmıyor!
Vaziyet böyleyken gözler Moskova'ya çevrilmektedir. Putin, müttefiki Suriye Devlet Başkanı'nı savunan bir tutum takındı. Ancak alandaki gelişmeleri izlemekten de geri durmadı.
Neticede Halep'in alınmasına tepkisi ve misillemesi beklenen büyüklükte olmadı. Bilhassa siyasi ve diplomatik yöntemler üzerinde durdu.
Eski senaryoya bakılırsa Halep operasyonu, taşlaşmış siyasi görüşmelerin yolunu açmak üzere yapılmıştır. Hâlbuki Suriye'deki mevcut durum, bizleri başka bir izlenime yönlendiriyor: Şimdiki çatışmalar, gerginliğin yükseltilerek büyük kavga ve çarpışmaların olabileceğinin işareti sayılabilir. Tabii eğer İran öncelikle kendi rolünü hakkıyla yerine getirebilirse, senaryo da hayata geçirebilirse!
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, vakit kaybetmeden Şam'ı ziyaret edip Esat'a her türlü desteğin verileceğini söyledi. Ankara ziyaretinde çatışmalara çare aranması konusunda mevkidaşı Hakan Fidan ile hemfikir oldular ve bölgedeki silahlı Kürt hareketlerinin tasfiyesi noktasında anlaştılar.
Arakçi ile Fidan, Moskova temaslarında Amerikan-Batı anlaşmasına alternatif olarak düzenlenen Astana görüşmelerini yeniden diriltme meselesini de tartıştılar. Fikir ayrılığı ise Türkiye'nin muhalifleri haklı bulması, İran'ın ise HTŞ ve benzerleri için 'İsrail ve ABD bağlantılı terörist ve Tekfirci' sıfatını kullanması noktasında çıktı.
Problem şu ki; İsrail, mevcudun dışında Suriye'de ek İran askeri birliği ve Şii milis gruplarını istemiyor. Netanyahu, Suriye'deki sayısı 580'i bulunan İran askeri üs, mevzi ve noktalarını vurmaya bakacaktır. Irak ise sadece İran'ın talebi üzerine değil, Suriye ile sınırdaş olmanın getirdiği büyük kaos-çatışmalar nedeniyle de Şam yönetimiyle işbirliği içinde olmaya mecburdur.
Kısacası, büyük çarpışma-vuruşma senaryosu, Trump'ın gelişiyle birlikte daha dramatik bir hal alarak Suriye'nin meçhule gitmesi anlamına gelebilir. 7
4 önemli noktaya değinerek değerlendirmeyi kapatacağım:
1- Gerek İsrail merkezli Haaretz gazetesinde yayımlanan makale gerekse SkyNews Arabic televizyon kanalının Suriyeli muhaliflere dayandırdığı habere bakılırsa, Halep'e yönelik saldırı konusunda Erdoğan ile bazı Suriyeli muhalif çevreler arasında bilgi akışı sağlanmış.
Suriyeli Akademisyen Muhammed El Horani'nin, 2 Aralık 2024 tarihli makalesinde bilhassa bölgede faaliyet gösteren Türk istihbarat görevlileri ile silahlı grupların fikir alışverişinin ardından "Halep Harekâtı"nın başlatıldığı iddia ediliyor.
İsrailli yazar zamanlamanın iç ve dış etkenler tarafından nesnel olarak belirlendiğini yazarken, Suriyeli akademisyen ise asıl aktörün Türk yetkililer olduğu iddiasında. 8
Hizbullah'a yakın Beyrut merkezli El Ahbar gazetesinde yayımlanan 2 Aralık tarihli makalede, AKP iktidarının siyasetini benimseyen iki gazeteci, Abdülkadir Selvi ile Yasin Aktay'ın isimleri de anılarak, "Türkiye, bölgedeki yangına perde oluyor; büyük hatalı bahislere dönüyor" başlığı kullanıldı. 9
2- Kürt milislerin şehre yığılmış kitlelerin hayatını düşünerek direnmeden halkla birlikte Tel Rıfat'tan çekilmeleri, Fırat'ın doğu yakasındaki Kürt siyasi varlığı açısından büyük bir risk sayılabilir.
Bazı yorumcular, "Bu gidişle Haseke, Kamışlı, Rakka ve Deyrizor şehirlerinin de yolunun açılmış olacağını ve özerk Kürt yönetiminin kazanımlarından bazı tavizler vereceğini" ileri sürüyorlar.
Tam tersini yani Kürtlerin Fırat'ın doğusunda sonuna kadar direneceklerini söyleyenler de mevcut. 10
3- ABD'nin daha önce eğitip donattığı bazı Suriyeli muhalifler ile cihatçıların, son baskınlarda yer almaları, ister istemez olayların arkasındaki esas gücün Amerika (daha doğrusu Pentagon ve CIA gibi iki kurumun) olma ihtimalini de akla getiriyor.
Buna ilişkin bir haber Amerikan Los Angeles Times isimli gazetede şu başlıkla yayımlandı:
"In Syria, militias armed by the Pentagon fight those armed by the CIA"
4- Erdoğan, şimdiki kazanımlarıyla Trump'a hoş geldin demekle kalmayacak, muhtemelen Suriye rejimi ile muhaliflerin arasını bulmak suretiyle Esad yönetimini kendisiyle ilişki kurmaya da mecbur bırakacak.
Çatışmalar Türkiye destekli HTŞ ve SMO lehine geliştikçe ve özellikle Halep ile çevresi bu cihatçıların elinde kaldıkça, başlangıçta Türkiye sınırına yönelen göç dalgası tersine dönecek; Ankara yönetimi hem ülkesindeki Suriyeli sığınmacıları hem de yeni göçenleri Halep topraklarında yerleştirme yoluna gidecektir.
Bu çerçevede Türkiye Batılı ülkelere göçmen salmamak şartıyla Avrupa Birliği'nden büyük miktarda para yardımı almaya gayret edecektir.
Son bir not: Erdoğan, İsrail ile müzakere hususunda Hamas'tan aldığı yetkiyle gelecekte İsrail ile farklı alanlarda görüşüp uzlaşma yoluna gidebilecektir.
The Independentturkish
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.