Faik Bulut: Suriye’den deprem izlenimleri
.
Suriye’de meydana gelen depremde birkaç bin (tahminen 6 bin) kişi yaşamını kaybetti, on binlerce yaralı var. Dikkatimi çeken şey çoğu medya haberlerinin Türkiye’de yaşananlara yoğunlaşıp Suriye’deki can ve mal kayıplarını gözden kaçırmasıydı. Bu nedenle ben sınırın öte yakasındaki ülkede olan bitenlerden söz edeceğim, deprem ve siyaset ağırlıklı izlenimlere yer vereceğim. Bizzat gidip görmedim, ancak Arapça-İngilizce yayın yapan video ve televizyon ekranlarından çokça izledim. Bölgedeki yayınları tarayarak bir derleme yaptım. Mesela, depremden tam 17 gün sonra Avrupa’dan kalkan bir uçağın Şam Havaalanı’na inip ilk kez insani yardım ulaştırdığını öğrendim.
Esasen Suriye’deki depremzedeler ve felaket noktasına ulaşmada önemli bir güçlük söz konusudur: Toprakların denetimi farklı siyasi iktidarların elindedir. Sözgelimi İdlib vilayeti cihatçıların çatı örgütü Heyet’ül Tahrir’il Şam’ın (HTŞ) elindedir. Afrin, Serê Kaniyê gibi sınır bölgelerinde Türkiye destekli Suriye muhalif örgütleri egemendir. Kuzeydoğu Suriye (Rojava), Kürt hareketleri ve bileşenlerinden oluşan Özerk Yönetim tarafından idare ediliyor. Suriye devleti ise Şam-Hums-Hama-Halep-Lazkiye-Dara ve güney kesimlerini yönetebiliyor. Her yönetim, rakibi veya düşmanı gördüğü diğer üçünü icabında dışlayıp yardımlarını engelleyebiliyor.
Bu felaket ortamında sahneye çıkan IŞİD, gerek Suriye ordusu ve milisleri, gerekse SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ile çatışıyor. Bir taraftan İsrail Suriye’ye füze atarken, İran milisleri Rakka-Deyrizor bölgelerindeki Koalisyon Kuvvetleri’ne roket fırlatabiliyor. Kimi zaman Türkiye, Özerk Yönetim bölgelerini bombalıyor. Türkiye’nin birkaç gün önceki bombalama tehdidi nedeniyle Kobani esnafı 21 Şubat’ta bir haftalığına dükkânları kapatmak zorunda kalıyor. İdlib ile çevresindeki ahali depremde can derdine düşmüşken, hırsız ve yağmacı çeteler mal peşinde koşuyorlar. Eşyaları çalınan Nidal Ebreş, “Zor zamanlarda her şey gibi mantık da devre dışı kalmış” diyebiliyor.
Kısacası bu topraklarda savaş ve deprem felaketi at başı gidiyor. İdlib’e hükmeden HTŞ birimine bağlı bazı unsurlar, depremle birlikte özellikle şehrin kırsal alanlarında hırsızlık ve yağma olaylarının yüzde 60 oranında arttığını dile getiriyorlar. HTŞ, giriş-çıkış kontrol noktalarındaki aramaları ve asayiş devriyelerini azaltmış durumda. Bölge halkı HTŞ ve birimlerini, “Dolaylı veya dolaysız biçimde hırsız-yağmacı çetelerle suç ortağı olmakla” suçluyor. Kıymetli eşyaların teslim edildiği polis merkezlerinin, bu emanetleri inkâr ettiklerine dair iddialar da hayli yaygın.
12 yıllık savaş sürecinde yerini yurdunu terk edip yeni bir hayata başlayan yüz binlerce Suriyeli, bu kez de yıkıcı deprem yüzünden evini barkını bırakıp sokak yaşantısına ayak uydurma çabasında. Neyse ki, savaş nedeniyle kendini eve kapatıp toplumdan soyutlanmış birçok insan, bu kez sokaklarda onlarca kişiyle yan yana durabiliyor. Park, bahçe ve kapalı spor salonlarında birlikte yiyip içebiliyor hatta topluca uyuyabiliyor. Tartuslu bir depremzedenin deyimiyle: “Giyecekler eskisi gibi dolapta saklanmıyor, alınan her şey günlük giyiliyor; zira yarın ne olacağı belli değil.”
Deprem sonrasının sokaklarında yeni bir sosyal davranış, alışkanlık ve kültür gelişiyor. Kardeş, dost, meslektaş sofraları kurulup muhabbet ediliyor; 10 yıllık komşusunun kapısını çalmayanlar, komşuluğun tadını sokakta çıkarmaya bakıyor. Aslında bu tür sosyal eğilimler, depremin yol açtığı bireysel-toplumsal travma nöbetini kolektif biçimde şimdilik/geçici atlatma güdüsünün bir sonucu. Bu tür rahatsızlıklar, ileride psikiyatrist veya travma terapisi yapan doktorlar yardımıyla bireysel olarak halledilebilir. (https://npasyria.com/142876/, https://npasyria.com/142870/)
Bir başka zorluk da sığınmacılarla ilintili: 2011 yılında başlayan sivil isyanın iç savaşa dönüşmesi ve AKP iktidarının “kapılarımız sığınmacılara açık” çağrısıyla birlikte Türkiye’ye akın eden Suriyeliler, her iki ülkedeki depremin çifte yükü altına girmiş durumdalar. Özellikle Hatay, Antep, Urfa, Kilis gibi sınır boyu bölgelerde bir şekilde depremden etkilenenlerin; Suriye’nin Hama, Hums, İdlib, Afrin gibi farklı yörelerinde yerleşmiş olan akrabalarının maruz kaldıkları felaket nedeniyle kendileriyle irtibatları da kesilmiş.
Türkiye’nin “Sınır ötesindeki akrabalarını ziyaret etmek isteyenlere” kapıları açması üzerine, binlerce kişi “karşı tarafa” doğru yola çıkmış. Suriye topraklarındaki depremzedelerin mal ve can kayıplarını görmüşler. Felaket sonucu açılan tekli veya toplu mezarları ziyaret edip dini vecibelerini yerlerine getiriyorlar. Ancak bazı üst düzey Türk yetkililerin, bu sınır geçişini ve akraba ziyaretini “Gönüllü geri dönüşler” şeklinde duyurması, kendilerini kaygılandırmış. İddialarına göre; “Türkiye, deprem felaketinin ağır yükünü hafifletmek maksadıyla bu geçişlere izin vermiş!”
North Press ajansına konuşan birçok sığınmacı şöyle bir endişeyi dile getiriyor: “Mersin ve Hatay dâhil sınır şehirlerinde 10 yıllık süre içinde kendi düzenimizi kurduk, geçim için esnaflık yapıyoruz, kendimize göre toplumsal ilişkilerimizi sürdürecek bir ortam yarattık. Ailelerimiz oralarda yaşıyor. Bizler, üç aydan önce dönemeyeceğiz. Türkiye’deki seçimde AKP kaybedecek gibi görünüyor. İktidara gelmesi muhtemel olan muhalefet, bizi zaten geri gönderecek!” (https://npasyria.com/142728/)
Suriyeli sığınmacıların bir kısmı, iki deprem mengenesine sıkışmanın ötesinde, ailevi bölünmüşlükten ötürü gurbet ve sıla arasında derin bir hasretlik içindeler. Mesela savaşın ilk zamanlarından Hatay’a gidip kalan Suriyeli baba, 25 yaşındaki oğlu tarafından “Hataylı” diye anılırken, Tartus kökenli olup şimdi Lübnan vatandaşı olan anne ise “Tartus” ismiyle özdeşleşmiş aynı evladın gözünde. Bu yüzden üç ülkeyi de aklından çıkaramıyor.
Parçalanıp dört bir yana savrulmuş aile bireyleri Türkiye ile Suriye’deki deprem sırasında birbirleriyle irtibat kurmaya çalışmışlar ama nafile! Telefon ve diğer iletişim araçları kesilmiş. Aile reisi kapıldığı histerinin etkisiyle kendi kendine gülme nöbetine tutulmuş. Bir çeşit travma işte! Evin annesi her ağlayışında baygınlık geçiriyor. Tartuslu dayıgiller ise telaş, endişe ve panik nedeniyle birkaç gün uyku yüzü görmemişler. “Enkaz altında can veya kurban kurtarırken her ölenle ölüyoruz. Sebebi de savaş, açlık ve helak edici depremdir…” diyorlar. (https://www.al-akhbar.com/Community/354431)
Suriyeli muhalifler ile HTŞ cihatçılarının deprem vukuatları bitmiyor. Söz gelimi yerli halkın Afrin’deki zeytin ağaçlarını (300 ile 500 kadarını) kesip kendilerine barınak yapıyorlar. Türkiye destekli Şam Cephesi çeteleri, 22 Şubat’ta Azez kırsalı Kıfra beldesinde 60 deprem çadırına el koyup içinde barınanları kovuyorlar. Yerlerine kendi militan unsurlarını yerleştiriyorlar. (https://npasyria.com/142997/)
Bölgeden gelen haberlere göre:
Afrin’de kendilerini yardım malzemelerine ulaşmaktan alıkoyan Türkiye destekli muhalif milisleri protesto eden halk, BM Yardım Depo kapılarını kırarak içeri girip ihtiyaçlarını karşıladı. Kürdistan’ın Süleymaniye (Irak) şehrinden Kürt Kızılay’ı gözetiminde hareket eden 7 TIR dolusu tıbbi malzeme, ilaç, gıda ve diğer malzemeler Halep kırsalındaki depremzedelere ulaştırıldı. Barzani Kurumu ise yardım malzemelerini Kürt yoğun Cindires ile Afrin ahalisine dağıttı. (https://www.aa.com.tr/ar/2818513/, 13 Şubat 2023. https://npasyria.com/142844/, 21 Şubat 2023.)
Rojava’daki Kürt yönetimi, kendisini “ABD’nin talimatına uyup sadece Afrin bölgesine insani yardım götürmekle” suçlayan Suriye rejimi yanlılarının bu iddiasını yalanlarcasına, gerek hükümet gerekse muhalif güçlerin denetimindeki bölgelere sağlık ve lojistik ekipleri göndermeye devam ediyor. 16 Şubat’taki bir açıklamada ise, şöyle deniliyor: “Rojava yönetimi Türkiye destekli muhaliflerin denetimindeki depremzedelere verilmek üzere akaryakıt dolu tankerler ve lojistik yardımı taşıyan TIR konvoyları gönderdi. Ancak kontrol noktasında kasıtlı olarak 9 gün bekletilip engellenen araçlar, mecburen geri döndüler.” (https://npasyria.com/142108/)
Halep ve çevresinde kendi denetimi altındaki bölgeleri ziyaret eden Özerk Yönetim Eşbaşkanı Berivan Halid’e göre; “Buralardaki durum tam bir facia. Halep merkezi ve Afrin’den bu bölgeye (Şehba) göç eden 3 bin aile ile 60 bin farklı insan, Şeyh Maqsud ile Eşrefiye semtlerinde oluşturulan mekânlarda barındırılıyor. İlk elde yerleştirme işi başarıldı; fakat şehir merkezinden kaçıp buraya sığınan depremzedeler perişan vaziyetteler, acil ihtiyaçları var. Suriye ordusuna bağlı 4. Tümen’in kuşatmasından ötürü buralara yardım ulaştıramıyoruz. Bu yüzden uluslararası kurum ve kuruluşların bu hususta devreye girmelerini talep ettik. Lakin şu ana kadar (16 Şubat) ciddi bir girişimde bulunmuş değiller.”
Özerk yönetime bağlı Yürütme Kurulu Başkan Yardımcısı Hamdan El Abd’ın aynı husustaki açıklaması da hayli önemli: “İdaremiz, başından itibaren insani bir yol izleyerek hiç ayrım yapmadan ihtiyaç duyan her kesime elini uzatmaktadır. Siyasi, dini ve bölgeci eğilimleri bir tarafa bırakarak depremden zarar gören bölgelere akaryakıt, gıda, giyecek ve benzeri maddeler iletilmiştir. Ancak Fırat’ın batısına iletilen bu yardımlar, başka çevreler (Suriye yönetimi, Türkiye destekli cihatçılar ve HTŞ unsurları) tarafından engellendi.
Buna rağmen biz (BM ve Kızılhaç gibi) uluslararası kurum ve kuruluşlara başvurduk; deprem mağdurlarına ulaştırılması için bütün geçiş ve kontrol noktalarının yardım konvoylarımıza açılmasını istedik. Ayrıca ilgili kurumlardan bu yardımların her kesime adil bir şekilde verilmesini talep ettik. Mesela Türkiye denetimindeki Suriye topraklarına ulaşan uluslararası yardımların o bölgelerde dağıtılması serbest. Ne var ki bize gelen aynı yardımlar, engellenmektedir. Bu çifte standarttan vazgeçilmelidir.”
HTŞ, sadece özerk bölge yönetiminin yardımlarının önünü kesmedi; aynı zamanda Şam hükümetince gönderilen 14 TIR’ın kendi denetim bölgesine girmesini de yasakladı. İşin ilginç yanı şuydu: HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani, bu tutumu alırken batılı yetkililerin gönlünü hoş edecek tarzda demeçler verdi Guardian gazetesi ile Fox News televizyon kanalına. Buna mukabil uluslararası kuruluşlara (BM gibi) Türkiye üzerinden 10 milyon dolar değerinde yardım gönderilmesini istedi. (https://al-akhbar.com/Syria/355731, 16 Şubat 2023)
Uluslararası alanda Suriye’yi yakından ilgilendiren karar ve politikalara göz atmakta yarar var. Bir anlamda “deprem diplomasisi” hareketleniyor. Örneğin, ABD deprem nedeniyle Suriye’ye girecek mallar üzerindeki yasağı geçici bir süre (180 gün) askıya aldığını bildirdi. Ancak bu yardımın Suriye’ye yönelik karşıt politik tavrını değiştirmeyeceğini de vurguladı. AB ile İngiltere ise siyasi çözüm olmadıkça Suriye ile normalleşmenin imkânsız olduğunu duyurdular.
Aslında bu tür yardımların önünü açan ABD ile müttefiki Körfez ülkelerinin amacı, “Terörle Mücadele Özel Çalışma Kümesi”nin 16 Şubat’ta S. Arabistan’ın başkenti Riyad’da gerçekleşen bir toplantıdaki ortak açıklamasından anlaşılıyor: “Suriye ile kuzeyindeki bölgelerde istikrarın sağlanıp gerekli çözümün gerçekleştirilmesi suretiyle IŞİD örgütünün yeniden ortaya çıkma tehlikesini bertaraf etmek!” (https://gcc-sg.org/ar sa/MediaCenter/NewsCooperation/News/Pages/news2023-02-17-1.aspx)
Öte yandan bazı Arap ülkeleri, Suriye ile ilişkilerini normalleştirme yoluna girdiler bile. Bu sürecin ipuçlarını bir makalede okumuştum. Umman Sultanlığı’nda yayınlanan El Ruya gazetesi yazarı Ali bin Mesud El Maaşani, şöyle bir tespit yapmıştı: “Batılı devletlerin, İsrail ve bazı Körfez ülkelerinin işbirliğiyle 2011 yılından beri Suriye’ye yönelik kuşatma ve ambargo uygulama politikasının maksadı bu ülkeyi çökertmek idi. Savaş yoluyla da yıkılmayan Suriye, bu defa deprem felaketine maruz kaldı. Bu, dünyanın birçok bölgesinden insani yardımların gönderilmesine vesile oldu. Beklerdik ki Arap dünyası yetkilileri ve halkları, bunu fırsat bilerek o ambargoyu hep birlikte delsinler. Umulan hâsıl olmadı ancak bir kere yol açılıverdi.” (https://alroya.om/post/316685/, 5 Şubat 2023)
Nitekim Suriye, bu ülkelerden 100 uçak dolusu yardımın Şam Havaalanı’na indirildiğini açıkladı. Bu arada Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi, Devlet Başkanı Beşar Esat’ı Şam’da ilk defa ziyaret etti. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, ülkesinden gönderilen deprem yardımlarının ardından, “Suriye rejiminin çökmesi planı başarısız oldu” mealinde bir beyanat verdi. Bu demeç daha önce muhalefeti destekleyip Suriye ile ilişkileri radikal biçimde koparan Suudi yönetiminin tutum değişikliğine gittiği anlamına geliyor. O kadar ki Esat yönetimi, F. Bin Ferhan’ı Şam’da karşılamak için arka plan hazırlıkları yapıyor.
Diğer yandan Suriye Başkanı, 20 Şubat’ta Umman Sultanlığı’nı ziyaret ederek; “deprem diplomasisi” aşamasını iyi değerlendirmek istiyor: Bir taraftan uluslararası yardımların ülkesine yeterince ulaşmasını bekliyor, diğer taraftan Arap ve batılı devletlerle normal ilişkileri geliştirmeye ve Batı’nın uyguladığı ambargoyu kaldırtmaya çalışıyor. (https://npasyria.com/142313/, 18 Şubat 2023; https://www.middleeastmonitor.com/20230220-syria-assad-visits-oman-in-first-post-earthquake-trip/)
Felaketin ekonomik ve mali faturası ise oldukça ağır… Hem ambargo hem de deprem sonucu değeri (şu anda 1 dolar 7500 Suriye lirası) düşmeye devam eden Suriye lirasının yol açtığı piyasa karmaşasının önüne geçebilmek amacıyla Rojava’daki Maliye kurumu sorumlusu Muhammed Hamidi bir açıklama yaptı:
“Suriye’nin dört farklı idari denetimi altındaki bölgelerde liranın döviz alım-satımı aynı değildir. Olay sadece arz-talep ile ilgili olmayıp bir bölgeye gelen ve giden mal hareketliliğine de bağlıdır. Örneğin şu mıntıkaya yapılan mal sevkiyatının hacmi ve miktarı, diğerine oranla daha az yahut çok olabiliyor… Ticari dolaşımın hareketliliğine göre Suriye lirasının dolar karşısındaki durumu belirlenmektedir. Şu ana kadar resmi hiçbir resmi kurum, döviz kurunu ayarlayabilmiş değildir. Bu nedenle özerk bölgede durumu yakından izliyoruz, denetim ve kontrollerimizi artırıyoruz. ABD Hazine Bakanlığı’nın deprem sebebiyle ülkeye gönderilen bazı malları ambargo listesinden çıkarmasının müddeti 180 gün olup döviz ve para piyasasını buna göre ayarlamaya çalışıyoruz.”
Hayat pahalılığı ve liranın değerinin düşmesi, Deyrizor ve Rakka gibi tahıl ambarı sayılan bölgelerde kullanılan gübre fiyatlarının da artmasına yol açıyor. Gerekli gübreyle beslenmeyen arpa ve buğday henüz olgunlaşmadan sararmaya başlamıştır ki, bu da tahıl ürününün az olacağı anlamına geliyor. Örneğin gübrenin tonu 700 dolara kadar yükselmiş. Çiftçiler çok zor durumdalar.
Ülkedeki asayiş ve askeri durum kötü bir gidişat içinde görünüyor, şöyle ki: Deprem felaketinin yarattığı güvenlik boşluklarından yararlanan IŞİD Suriye’nin orta ve kuzey kesimlerinde eylemler gerçekleştiriyor. Suriye yönetimi yanlısı gazeteler, 17 Şubat Cuma günü Hums kırsalında mantar toplamakta olan 50 kişinin IŞİD cihatçılarınca katledildiğini yazdı. Muhalif kesimlerin iddiasına bakılırsa bu katliam, İran güdümlü Afganistanlı Şiilerden oluşan Hz. Fatımi Taburu milisleri tarafından yapılmıştır. (https://www.alaraby.co.uk/politics/)
Rojava yönetimi, bir yandan depremin vahim sonuçlarını gidermeye çalışırken, diğer yandan Koalisyon Kuvvetleri ve SDG yardımıyla bu cihatçı örgütle çatışıyor. Nitekim SDG’nin 21 Şubat tarihli açıklamasına göre: Deyrizor kırsalındaki iki operasyon sırasında IŞİD’in iki tehlikeli elebaşı öldürülüyor, 4 koalisyon askeri yaralanıyor. (https://npasyria.com/142327/)
Söz Koalisyon Kuvvetleri ve SDG’den açılmışken değinip geçelim: İran güdümlü olduğu sanılan “Halk Mukavemet” güçleri adlı bir oluşum Deyrizor yöresinde bulunan Conico Gas Plant (Conico Gaz ve Petrol) ile El Amr petrol tesislerine birkaç roket fırlattı. Bu eylem, SDG ile bölgede üslenmiş olan Koalisyon Kuvvetlerini (ABD, İngiltere ve Fransa askerleri) üst düzey alarm durumuna getirdi. (https://al-akhbar.com/Syria/357007/)
Başlangıçta faili meçhul kalan bu eylemin kimin eseri olduğu, ABD’nin İranlılara ait bir SİHA’yı aynı mıntıkada düşürmesiyle açıklığa kavuştu. Irak-Suriye sınırından Şam’a sevk edilen milis ve lojistik desteğin yol haritasını o bölgedeki üsleri aracılığıyla izleyen ABD, İran’ın sevkiyatını engellemeye çalışmaktadır. Buna kızan Tahran yönetimi, Suriye ve Irak’taki SİHA hava araçları vasıtasıyla Koalisyon Kuvvetleri ile SDG birimlerini taciz etmektedir.
Durum vaziyet bundan ibaret (Kürtçesi hal mesele wîhaye) deyip, şimdilik bu kadarla yetinelim.
Kaynak: Gazete Karınca
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.