Faik Bulut : Trump kazandı; dünya ve Ortadoğu'da neler değişecek?

Faik Bulut : Trump kazandı; dünya ve Ortadoğu'da neler değişecek?

.

A+A-

Faik Bulut 

Donald Trump, seçimi ikinci kez üstelik rakibi Kamala Harris'e büyük fark atarak kazandı.

Bunun üzerine dünyanın ilgili kesimleri ve gelişmeleri yakından takip edenler, "Trump, içeride ve uluslararası alanda ne yapacak? Dünyada ve Ortadoğu'da nasıl bir politika izleyecek?" kaygısına düştüler.

Bu kitlesel kaygının ve yaygın merakın nedenlerini açıklamaya çalışacağım: 

Öncelikle 2019 yılı verilerine göre ABD'nin son yıllarda Irak, Afganistan ve Suriye dâhil olmak üzere birçok bölgede kapanan askeri üsleri olmasına rağmen hali hazırda dünya genelinde bir kısmı küçük radar üsler, bazıları da bir şehir büyüklüğünde olmak üzere 800 civarında üssü bulunuyor. 

ABD üslerinin 2018 mali yılındaki değeri ABD Savunma Bakanlığı verilerine göre 749 milyar doları buluyor. Bu üslerin sürdürülebilmesinin maliyeti ise 200 milyar doların üzerinde. 

Bu üslerde bulunan aktif personelin sayısı 160 bin ile 180 bin arasında. Bunun da 60-70 bini Ortadoğu'dadır.

Rakamlar özellikle başka ülkelerde sabit üssü bulunan ülkelerin toplamda 17 ülke olduğu göz önüne alındığında daha da önem kazanıyor.
 


Trump'ın kazanması ve İsrail'in Gazze ile Lübnan'da savaşı tırmandırmasının ardından 11 Kasım 2024'te Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)-Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi'nin açılış konuşmasını yapan Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, şunları söyledi:

İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarını kesin bir dille reddediyoruz. Suudi Arabistan, Lübnan'a ve topraklarının korunmasına destek vermektedir. Ayrıca ülkem, İsrail'in Lübnan topraklarını hedef alan askeri operasyonlarını da şiddetle kınıyor. Lübnan'ın güvenlik ve istikrarının tehdit edilmesine, toprak bütünlüğünün ihlal edilmesine ve vatandaşlarının yerlerinden edilmesine karşı çıkıyor.


Aynı zirvede konuşan Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Dr. Fuad Hüseyin ilgili ülkeleri uyardı:

Gazze Şeridi ve Lübnan'da devam eden savaş nedeniyle bölgedeki çatışmaların yayılma riski çok yüksektir. Bu durum başka bölgelerde farklı savaşlara yol açabilir. Bu da sadece bölgede değil tüm dünyada güvenlik ve barışı tehdit etmektedir.


Trump politikaları hakkındaki uzman değerlendirmeleri 

Arap siyasi analist ve tarih araştırmacısı İyad Ebu Şakra yazıyor:

Birçok sahnenin tanığı ve katılımcısı olan Amerikalı akademisyen, uzman ve siyasi danışman Jeffrey Sachs, Ukrayna krizini ve arka planını irdeliyor:

Birincisi, Amerikan yönetimlerinin (Cumhuriyetçi ve Demokrat) dünya krizleriyle başa çıkma şekli.

İkincisi, çoğu Avrupa ülkesinin stratejik önceliklerini yeniden şekillendiren, birçok ittifaka ve dünyada neler olabileceğine dair ileriye dönük okumaları etkileyen krizin başlangıcının gerçek tarihi.

İstediğiniz yere askeri üs kurup ardından barış bekleme hakkınız yok. Akıl ve mantık var ve Amerikalılar 1823'te Avrupalı güçlerin Amerika kıtasına yayılmasına Monroe Doktrini aracılığıyla karşı çıkmıştı. 

Sachs'a göre: 'ABD 2003'te Irak'ı 'tamamen sahte nedenlerle' işgal etti. 2004-2005 yıllarında ise Ukrayna rejimini değiştirdi… Ukrayna kriziyle ilgili anlatı da yanlış, Putin başka bir Hitler değil. Çin ve Tayvan konusunda da yaptıklarımızı durdurmalıyız.'

Amerikan seçimlerine ve Lübnan ile Gazze trajedisine dönecek olursak, Jeffrey Sachs'ın anlattıklarının, her şeyi sabote etmeye, yıkmaya, herkesi şeytanlaştırmaya, her davayı ortadan kaldırmaya, her ülkeyi yok etmeye ve her türlü illüzyonu icat etmeye hazır bazı yüksek çıkar gruplarının varlığının farkına varılması açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.

ABD seçimleri ile Lübnan ve Gazze trajedisi bugün, şu ikisi arasında gidip gelen bir dünyada yaşanıyor. Bunların ilki, açıkça çifte standart uygulayan, uluslararası kurumları küçümseyen, halkların haklarını, kimlik ve milliyet çeşitliliğini görmezden gelen tek kutupluluktur

İkincisi, kanını tazeleyemeyen, yaşlanan, buna rağmen toplumlarına yeni kan pompalanmasını hoş karşılamayan Batı'ya teslim olmaya ve yenilmeye artık mahkûm olmadıklarını düşünen yükselen ve hoşnutsuz güçlerdir. 1


Hıristiyan inançlı Lübnan asıllı Velid Faris (Walid Phares, 1957 d.) ABD vatandaşı bir akademisyen olup Donald Trump'ın 2016 yılındaki seçim kampanyasına katkıda bulunmuştu.

Bu politikacı, Başkan'ın uluslararası ilişkiler eski danışmanı. Ortadoğu'da terörizm hususunda Fox News, NBC gibi TV kanallarında yorum yapıyor; Newsmax sitesinde dış politika analizleri yazıyor.

Keza ABD yönetimi, milli güvenlik ve kongre gibi resmi kurumların ilgili kurumlarında çalışmışlığı da var. 

25 Temmuz 2024 tarihli bir analizinde dünyanın süper gücü sayılan ABD'nin Ortadoğu'daki gelişmeler (Afganistan-Taliban, Irak ve Suriye'deki IŞİD, Irak Haşdi Şaabi gibi örgütlerin saldırıları) karşısında gerileyip bu tür örgütlerin rehinesi haline gelmesini eleştirel tarzda değerlendiriyor. 

Velid Faris, Husilerin yaşadığı Yemen ve Lübnan merkezli Hizbullah örgütünün faaliyetlerini engelleme hususunda ABD'nin pasif tavrını eleştiriyor. Mesela şöyle yazmış: 

Afganistan'da uğranan felakete ek olarak Suriye ve Irak'ta konuşlanmış Amerikan kuvvetlerinin, İran'ın her iki ülkedeki lojistik-geçiş hattını engellememesi Washington yönetimi için ilk yenilgi/başarısızlık anlamına gelir. 

Buradaki soru şudur: Verimli Hilal bölgesindeki İran birlikleri ve birimleri nasıl oluyor da Irak, Suriye ve Lübnan güzergâhından hem geçiyor hem de faaliyetlerini sürdürebiliyorlar?

Yanıtını Washington'daki askeri uzmanlardan alabiliyoruz:

'Savunma Bakanlığı Pentagon, İran ile Akdeniz arasındaki bağlantıyı kesmeyi isteseydi en azından 2021 yılında, Irak Kürdistan bölgesi ve onun Irak-Suriye sınırındaki geçiş noktaları ile Kuzey Suriye'de (Rojava) mevzilenmiş Amerikan güçleri aracılığıyla bunu başarabilirdi. Aynı şeyi Ürdün-Suriye sınırındaki elektronik cihazlarla donanmış askeri üste (Tanf) yapabilirdi… 2


Nadia Schadlow, 2018'de Hudson Enstitüsünde imtiyazlı görevliydi. 2018'de ABD Milli Güvenlik Stratejisi Danışmanı olarak çalıştı.

Dış İlişkiler Konseyi tarafından iki ayda bir yayımlanan siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve ekonomi dergisi Foreign Affairs'de ilginç tespitler yapıyor:

Donald Trump, ilk başkanlık döneminde süper devletlerle kıyasıya rekabet maksadıyla tehlike çanlarını çalmıştı. Çünkü bahsedilen hasım devletlerin yeni bir dünya düzeni planlamak suretiyle ABD'nin kurduğu uluslararası düzeni sarsıp bozacaklarını düşünmekteydi.

Bu amaçla Milli Güvenlik Stratejisini bu eksen üzerine oturtmuştu. O tarihte bu tez, göreli olarak yeni sayılırdı. Şimdiyse ABD dış politika kurumlarında görevli çok sayıda siyasetçi, bu görüşü benimseyip esas alıyor.

Aradan geçen 6 yıllık sürede uluslararası rekabet daha da şiddetlendi. ABD hasımları, bilhassa Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore eskisinden daha fazla işbirliği yapıp oldukça saldırgan tutumlar alıyorlar. Avrupa'dan Ortadoğu coğrafyasına kadar uzanan alanlarda yeni denklemler kurup Washington için tehlike teşkil ediyorlar. 

Trump bu sefer iktidarı aldığında, 4 yıl öncesine oranla çok daha tehlikeli duruma gelmiş jeopolitik alana ele atarak buraya yoğunlaşacaktır… 3


Trump'ın Suriyeli ve Iraklı Kürtlere ilişkin politikası 

ABD'nin Şam'daki eski büyükelçisi ve bir anlamda Suriye'deki iç savaşın tetikleyicisi Robert Ford, Mart 2024'te ülkesinin çıkarları doğrultusunda bölge politikalarını şöyle değerlendiriyordu: 

ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin 2024 yılında Ortadoğu'daki tüm askeri üslerden çekilmek gibi bir planı olmasa da ABD'nin Irak ve Suriye'deki askeri varlığının geleceği belirsizliğini koruyor.

Bazı ABD'liler, askerlerin Bağdat'tan ve Irak'ın batısındaki Ayn'ul Esad Hava Üssünden çekilirken, Peşmerge ile birlikte eğitim faaliyetlerine katıldığı ve bir lojistik merkezi yönettiği Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ndeki (IKBY) Erbil Uluslararası Havalimanı'nda çalışmalarına devam edebileceği hakkında spekülasyon yapıyorlar.

IKBY Başbakanı Mesrur Barzani, 8 Şubat'ta NBC televizyon kanalına verdiği demeçte, ABD'nin Irak'taki askeri varlığının devam etmesi gerektiğini söyledi.

ABD'nin Erbil Uluslararası Havalimanı'ndaki lojistik merkezi, Suriye'deki askeri varlığının sürdürülmesi açısından hayati önem taşıyor. Eğer Irak hükümeti, ABD askerlerini, Erbil'den çıkarmaya karar verirse, bu aynı zamanda ABD'nin Suriye'den de geri çekilmesi anlamına gelecektir. 

Geniş deneyimiyle tanınan ABD Dışişleri Bakanlığı Bakan Yardımcısı Vekili ve Siyasi İşler Müsteşarı Victoria Nuland, Ankara'da yaptığı (28 Ocak 2024) açıklamada, ABD'nin Suriye'den ayrılma gibi bir planının olmadığını, ancak Pentagon'un olası bir tahliye için planlar oluşturmaya başladığını söyledi.

Burada olası bir geri çekilmenin lojistik hazırlıklarıyla böyle bir geri çekilmeye yönelik siyasi karar alınmasını birbirinden ayırmak önemli.

Bunun yanında ABD Savunma Bakan Yardımcısı Dana Stroul'un, aralık ayında görevinden ayrılması, ABD ordusunun Suriye'nin doğusundaki rolünün başlıca savunucularından birinin ortadan kalkması anlamına geliyordu. 

Suriye'nin doğusundan bir kaynak 10 Şubat 2024'te bana, ABD'li yetkililerin Amerikan güçlerinin burada sonsuza kadar kalamayacağını söylediklerini aktarırken bunu da ABD'nin konuyla ilgili tutumunda bir değişikliğin işareti olarak değerlendirdi.

ABD nihayetinde Suriye'den ayrıldığında, omurgasında Kürtlerin çoğunlukla yer aldığı Halk Savunma Birlikleri'nin (YPG) oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) büyük stratejik ikilemlerle karşı karşıya gelecek. 

Buna karşın Türkiye'nin YPG'ye karşı süregelen politikasının değişmesi pek mümkün görünmüyor. Türkiye'nin bu politikası geçmişte YPG'yi Rusya ve Suriye hükümetiyle taktiksel anlaşmalar yapmaya zorlamıştı.

ABD, Suriye'den ayrıldıktan sonra bir yanda YPG ve SDG, diğer yanda Rusya ve Suriye hükümeti arasında kapsamlı bir anlaşmaya varılması gerekecek. Ancak böyle bir anlaşma, beraberinde çetrefilli zorlukları da getirecek. 

Şu anda en büyük zorluk yaklaşık 1000 ABD askerinin desteğiyle SDG tarafından kontrol edilen Suriye'nin doğusundaki Haseke ve Deyrizor illerindeki güvenliğin geleceği.

Zira Suriye düzenli ordusu, IŞİD üyelerinin tutulduğu gözaltı kamplarının işletilmesi de dâhil olmak üzere Suriye'nin doğusunun kontrolü için gereken personel gücüne sahip değil. Öyle ki, IŞİD'in geri dönmek için serbest bırakılmalarını istediği on binlerce cihatçı militan mahkûm ve onların aileleri buradaki gözaltı kamplarında kalıyor. 4


Trump'ın Ortadoğu rotasının ipuçları 

ABD Başkanının geçiş ekibinin başına Yahudi milyarder işadamı Howard Lutnick getirildi.

Ekipte yer alacak yaklaşık 4 bin kişinin ataması ise "İsrail yanlısı savaşçı" diye anılan Lutnick'in onayından geçecek. 

Trump'ın diğer atamaları da yavaş yavaş belli olmaya başlıyor. Trump'ın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi, Kongre Üyesi Elise Stefanik oldu. Kendisi, İsrail'e güçlü desteğiyle göze çarpmıştı.

ABD Üniversitelerinde düzenlenen Filistin yanlısı protestolara karşı çıkan Stefanik, Harvard, MIT ve Pensilvanya Üniversitesi rektörlerine baskı yaparak istifa ettirme noktasında kilit bir rol oynamıştı.

ABD medyasına göre Trump, İran'ın Ortadoğu'daki vekil güçlerine ve nükleer programına desteği kesmek için agresif bir strateji yürüterek "İran'a maksimum baskı" politikasını geri getirecek.

Nitekim İran, Çin, Rusya karşıtı tavrıyla ünlenen milletvekili Waltz'u Ulusal Güvenlik Danışmanı tayin etti. 5

İsrail'e desteği tartışılmaz olan Trump'ın istenileni elde edebilmesi için, önceki iktidarında olduğu gibi İsrail ile Arap dünyası ve bilhassa Körfez'deki Arap ülkelerini yakınlaştırıp ilişkileri normalleştirmeye yönelik "İbrahşm Anlaşmaları"nı yaygınlaştıracak yeni müttefikler bulması gerekecek.

Özellikle de Hamas ile Hizbullah'ın askeri bakımdan büyük darbe aldığı bir dönemde.

Aynı çerçevede Filistin meselesinin siyasi yönünden çok "ekonomik kalkınması ve inşasına" ağırlık verilecek.

Petro-dolar yardımıyla sorunun mali kısmı çözülüp, bir anlamda "serbest ticaret bölgesi" haline getirilmesi tasarlanan Filistin'in asıl yerlilerinin komşu ülkelere tehcir edilip yerleştirilmesi de muhtemel planlar arasındadır.

Lübnan ve Suriye'de İran Devrim Muhafızları, Hizbullah, İran yanlısı Afganistanlı, Pakistanlı ve Iraklı milislerin etkisiz hale getirilip çekilmesine bağlı olarak Lübnan'ın sil baştan Batı yanlısı bir kalıba sokulması ve eskisi gibi Batılı ülkelerin adı konulmamış bir uydusu (mesela dominyon gibi) haline getirilmesi dillendirilmektedir. 

Bu senaryo veya planın hayata geçirilmesinin bir şartı da ABD için İran karşıtlığı temelinde yeni müttefikler bulabilmektir.

Asıl mesele İran içlerine kara operasyonu yapmak değil, ülkenin stratejik merkezlerini havadan-karadan vurmak suretiyle mevcut iktidarı sarsmak ve halkıyla arası açık olan Molla yönetimine karşı kitleleri ayağa kaldırmak veya mevcut iktidar erbabından kendileriyle uzlaşabilecek siyasetçilere alan açmaktır. 

Bir yandan da kazanılacak yeni bölgesel müttefikler (mesela Türkiye ve Azerbaycan gibi) aracılığıyla Tahran yönetimine baskı yapılması öngörülmektedir. Trump, bölgedeki petrol zengini ülkelerle mali ve ekonomik ittifaklar kurarak söz konusu ülkelerdeki yeni kalkınma projelerine ortak veya destek olmayı düşünmektedir. 6

Trump'ın eski döneminde Milli Güvenlik danışmanı ve ateşli bir İsrail taraftarı olan John Bolton yazıyor: 

Washington'daki genel kanı; Trump'ın ilk dönemindeki gibi, ekonomide İran'a yönelik 'maksimum baskı' stratejisine dönerek daha fazla ve daha etkili yaptırımlar uygulayacağı, İsrail'e daha güçlü ve tutarlı destek vereceği yönünde.

Teksas'ta söyledikleri gibi: Trump'ta genellikle 'laf var icraat yok'. O sert konuşuyor ama söylemlerinin arkasını getirmiyor. Trump, İran'ın nükleer programına karşı kararlı adımlar atmaya hiç yönelmediği için bu kararı vermek, çözmesi gereken karmaşık yerel siyasi sorunlarıyla İsrail'e kalıyor.

Trump'ın yüzleşeceği kritik sınavlar arasında Ortadoğu listenin tepesinde yer alıyor. Çin, Rusya ve diğer Amerika düşmanları, Trump'ı Ortadoğu ülkeleri kadar yakından takip edecek, çünkü onun aldığı kararların sonuçları geniş kapsamlı olacak. 7


İşin aslına bakılırsa, ABD'nin bölgede kalarak daha fazla yığınak yapıp İran'a yönelik İsrail-Amerikan operasyonun baş destekçisi olması sadece kendi elinde değildir.

Trump'ın arzusuyla bağlantılı olması mümkündür ama bölgedeki diğer dinamikleri de (İran ile bölgede hâlâ gücünü koruyabilen uzantılarını) hesaba katmak gerekir. 8

Dinamiklerle gelişmeleri göz önünde bulundurmanın başlıca gerekçesi, bölgedeki mücadelelerin birbirinden farklı, siyasetlerin ise çetrefilli olmasıdır.


İsrail'den nefret eden Amerikan Z Kuşağına rağmen 

Amerika'daki dijital kuşak veya Z kuşağı her ne kadar İsrail'den nefret etse de Beyaz Saray'daki mali oligarşi ve diğer sermaye temsilcilerinden sayılan Trump, İsrail'i her bakımdan destekleyip korumaya eskisinden daha fazla ağırlık verecektir.

Evet, kendisi "savaşları bitireceğim" vaadiyle koltuğa oturdu. Ancak hangi savaşların nerede ve nasıl bitirileceğine ilişkin açık bir planı hiç bulunmadı.

Misal, Trump aralarında gerginlik olan Netanyahu'ya, İran'ı vurma der mi?

Seçimi kazanır kazanmaz Siyonist ırkçı Başbakan Netanyahu'nun, onun galibiyetini "ABD tarihinin en büyük zaferi" diye kutlaması başka türlü yorumlanabilir mi?

Netanyahu'nun icabında Trump'ın nasihatlerini dinlemeden pervasızca İran'a saldırabileceğini hesap eden Tahran yönetimi, bu aralar alt perdeden alıp serinkanlı hareket etmesine ek olarak komşu Arap ülkeleriyle nispeten normalleşen ilişkilerini koruyup geliştirmeyi kendisi için daha hayırlı görmektedir. 9

Nitekim aynı çerçevede Suudi Arabistan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Feyyaz bin Hamid El Ruveyli, Tahran'ı resmen ziyaret etti. 

İran basını ise yetkililerin sabırla bekleyip Trump ile ilişkileri normalleştirme fırsatı beklediklerini yazdı. 10


Erdoğan'ın Trump'tan beklentileri 

Türkiye'nin yeni başkandan beklentilerinin başında Suriye'ye, bilhassa orada yaşayan siyasi/silahlı Kürt hareketine yönelik politikası var.

Bu arada merak edilen bir şey de Trump'ın askerlerini Rojava'dan (Kuzey Suriye) çekip çekmeyeceği. 

Cumhuriyetçi Parti'nin Washington DC Başkanı Patrick Mara, Rudaw gazetesine verdiği röportajda, "Bence bir tür çekilme olacaktır ama tüm güçlerin çekilip çekilmeyeceğini söylemek zor" diyor.

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ortaklığa dair soruya ise "Devam edecek demek isterdim ama Trump dış politikada çok fazla detaya girmediği için onun adına konuşamam" yanıtını veriyor. 

Fehim Taştekin bu demeci şu şekilde yorumluyor: 

Patrick Mara ile röportajdan anlaşılan şu:

- Dış politika başlıkları henüz yoğunlaşmadı.

- Bilinen şey Trump, ABD'yi yeni bir savaşa sokmayacak.

- Irak'tan çekilme kesin ama Afganistan'daki hatalar tekrarlanmayacak. Belki bazı danışmanlar ve küçük bir birlik kalacak.

- Yeni dönemde sahada çok fazla Amerikan botu görülmeyecek.


Fehim Taştekin, Trump'ın bir diyalogunu da aktarıyor:

Trump, 'Türkiye'de 750 bin asker var. Suriye'de 250 bin asker var. Onlar birbiriyle çatışırsa, biz ortada kalırız' dedi. Sonra generallerine bu 500 kişiye ne olacağını sordu. Onlar da bu istenmese de muhtemelen 500 askerin ölebileceğini söyledi. Trump da 'Onları oradan çıkarın' dedi. 11


Taştekin'in yazdıklarını birlikte okuyalım: 

Bu diyalogların gölgesinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kafasında 30-40 km derinliğindeki güvenli bölge haritası yeniden ışıldıyor… IŞİD'e karşı koalisyonun da Afrika'ya kaydırılacağını belirtmişti. Çekilme konusunda güçlü bir öngörü var. Burada "ABD alanı planlı bir şekilde Türkiye'ye bırakır" hesabı devreye sokuluyor.

Fidan, 3 Kasım'da Hürriyet'e demecinde 'Esad ve ortakları, muhalefetle anlaşmaya ve büyük bir normalleşmeye hazır değil' dedi. Yani Esad'a 'işgali ve silahlı milisleri sindiremedi' diye çatarken Rusya ve İran'a da çakıyor. Erdoğan, Esad'la Türk askerini çekmeden ve silahlı milisleri terk etmeden el sıkışmak istiyor. 

Trump'ın önceliği İran'ın kollarını kesmek, operasyonel kapasitesini felç etmek. Azami baskı stratejisine daha sert dönmek istiyor. Trump'ın Dışişleri ekibini oluşturmak için görevlendirdiği Brain Hook'a göre bütün sorunların anası İran. CNN'e demecinde, Trump'ın rejim devirmekle ilgilenmediğini ancak İran'ı tecrit ve zayıflatma sözü verdiğini vurguladı. Hedef İran'ı vekil güçleri finanse edemeyecek duruma düşürmek!

Trump'ın Orta Doğu'daki savaşları İsrail'in lehine bitirip İran'a yükleneceği öngörülebilir. Burada Suriye en önemli oyun sahnesi. Erdoğan da İran'a Trump'ın baktığı yerden bakıyor. İran'a karşı ortak strateji, Suriye'de Türk-Amerikan uyumunun önünü açabilir.

Eski Suriye özel temsilcisi James Jeffrey gibi isimler sıkı sıkıya tembih ediyor: Sakın Suriye'den çekilmeyin, bu Tahran ve Şam'ın işine yarar…

ABD'nin yapacağı şey:

-Esad'ı markaja almak.
-Havuç-sopa taktiğine başvurmak.
-İran'a karşı önlemleri alması halinde ABD'nin Suriye'den çıkacağını söylemek.
-Şam üzerindeki baskıyı artırmak için İsrail'in hedeflerini Suriye'nin canını yakacak şekilde genişletmek.
-Baskıyı tırmandırmak için Suriye'nin güneyinde 2017'de kapatılan muhalif cepheyi yeniden açmaya girişmek.
-En önemlisi oyuna Rusya'yı dâhil etmek.
-İsrail'in güvenliğini garantilemek ve SDG'ye sistem içinde çözüm geliştirmek…

Burada da Türkiye'de alarm zilleri çalacaktır. Trump, Putin ile anlaşamazsa Erdoğan'a yeniden dönebilir.

Putin de ABD'nin tek taraflı oyunlarını bozmak için Erdoğan'ı Esad'la barıştırmak için masayı yeniden kurabilir. 12


Bu münasebetle belirtmekte yarar var:

Mart ayına kadar Trump ekibini kurup fiilen siyasetlerini hayata geçirebilir.

O zamana kadar CENTCOM ve dolayısıyla Pentagon Rojava'daki siyaset ve pratiklerde asıl söz sahibi sayılırlar.

Bunu bilen Erdoğan, bir yandan Trump'ın kazanmasına pek sevindi; diğer yandan da o fiilen işbaşı yapana kadar aceleyle Kuzey Suriye'deki Kürtlerin işini şu yahut bu şekilde bitirmek için acele ediyor. 

Bir soru: Trump, Edoğan'ın Hamas örgütüne açık desteğini ve Rusya'dan alınan S-300 füzelerini nasıl içine sindirecek?

Her durumda Trump geçmişe oranla bir tecrübe edindi. Erdoğan ısrar edince, "al senin olsun oradaki Kürtler" demek yerine daha sınırlı anlaşmalarla orta yolu bulmaya çalışabilir Türkiye'nin tek adamıyla. 

Kaynak: Independent Türkçe 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.