Farklı İnançlar cenazelere ve mezarlıklara saldırıları konuşuyor

Farklı İnançlar cenazelere ve mezarlıklara saldırıları konuşuyor

.

A+A-

Hüda Kaya / Bianet

Êzidî Dernekleri Birliği Merkezi'nden Hacı Çelik, Demokratik Alevi Dernekleri’nden Menşure Doğan, DİAY-DER'den mele Ali Fuat Hatipoğlu, Ermeni gazeteci Pakrat Estukyan ve ilahiyatçı İhsan Eliaçık anlatıyor.

Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi ‘Ölüye Saygı ve Adalet Panelleri II kapsamında “Farklı İnançlar, Cenazelere ve Mezarlıklara Yönelik Saldırıları Konuşuyor” paneli, 8 Mayıs 2021'de gerçekleştirdi. Bu dosyada ikinci paneli kayıt çözümlerinden yayımlıyoruz. Kayıttan da dinlemek mümkün. Panelin kolaylaştırıcılığını Hüda Kaya yaptı. 

Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi olarak ‘Ölüye Saygı ve Adalet Panelleri I kapsamında  "Türkiye'de Ölülere Yönelik Şiddet" panelini 10 Nisan Cumartesi günü yaptık. Webinar formatındaki “Farklı İnançlar, Cenazelere ve Mezarlıklara Yönelik Saldırıları Konuşuyor” başlıklı panelimizde de farklı inançların temsilcilerle beraberiz.  

Êzidî toplumu adına, Avrupa’da bulunan Êzidî Dernekleri Birliği Merkezi'nden (NAV-YEK) Hacı Çelik, Demokratik Alevi Dernekleri’nden Menşure Doğan, Kürt İslam toplumundan Din Alimleri Derneği’nden (DİAY-DER) mele Ali Fuat Hatipoğlu, Hristiyan toplumundan Ermeni gazeteci Pakrat Estukyan ve ilahiyatçı hocamız İhsan Eliaçık konuşuyor.

Bizi bir araya getirmeye sebep olan bu acılarımızı konuşmak, paylaşmak ve çözüm bulmak ve acılarla yüzleşerek bir sonuca ulaşarak toplumsal barışın gerçekleşmesi noktasında önemli bir adım olacağına inandığımız yas tutma hakkının gerçekleşmesi, kayıp yakınlarının bir avuç toprağa sahip olabilmeleri, insanların yakınlarının mezarlarına gidip endişesiz ve yasaksız bir şekilde ölüleri ile buluşabilmesi, dertleşebilmesi, duasını edebilmesi, inancı neyi gerektiriyorsa bu hasretini gerçekleştirebilmesi için bu panelleri yapıyoruz.

Bu tür çalışmaların imkânı olan kadın, erkek hangi meslekten, hangi mezhepten, hangi inançtan olursa olsun pek çok insanımızın ortak çalışma alanı olmaya ihtiyacı var. Sahiplenilmeye ihtiyacı var. Birlikte başaracağız. Birlikte dayanışma ortaya koyabilirsek, biz bu yas yasaklarına karşı mücadelemizde bir sonuca ulaşacağız. Mezarlıklara ve ölülere karşı saygısızlıkları ancak birlikte mücadele edebilirsek bitirebileceğiz, tüketebileceğiz ve birbirimizle nefes alabileceğiz, birbirimizle huzur bulabileceğiz ve toplumsal barışını yolunu ancak aşabileceğiz.  

İnisiyatif hakkında/ Derya Aydın

Şu anki çalışmamız aslında Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi girişimi. İnisiyatifi kurma çabası yürütüyoruz. O nedenle bütün katılımcıların çalışmaya dâhil olmasının, bu çalışmaya katkısının büyük olacağını belirtmek istiyorum.

Bu çalışmayı yaklaşık bir yıla yakın bir süredir yürütüyoruz. Diyarbakır’da ve İstanbul’da çeşitli toplantılar alındı. Daha sonra pandemiden kaynaklı online toplantılar aldık. Şimdiye kadar inisiyatif içerisinde yer alanlarla geniş katılımlı dört ayrı toplantı aldık. İnisiyatifin içerisinde uzun zamandır bu alanda mücadele yürüten aileler var.  

Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (MEBYA-DER) ve Anadolu Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (ANYAKAY-DER) gibi çatışmalarda hayatını kaybeden kişilerin ailelerinin oluşturduğu kurumlar var.

Biliyorsunuz, 1990’lı yıllardan beri, Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri gibi inisiyatifler oluştu, ölülerinin peşine düştü ve ne yazık ki hala ölülerine ulaşmaya çalışıyorlar. İnisiyatifin içerisinde İnsan Hakları Derneği (İHD), Özgürlük için  Hukukçular Derneği (ÖHD), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), gazeteciler, hak savunucuları, hak örgütleri ve akademisyenler yer alıyor. 

İnisiyatif bünyesinde bir sekretarya, çeşitli komisyonlar oluşturduk. Arşiv ve Belge Komisyonu birçok kurumca yürütülen çalışmaları ve bu alandaki bilgileri, belgeleri kayıtları ve raporları ortaklaştırmayı amaçlıyor. Hukuk Komisyonu'nda farklı kurumlardan hukukçuların yanı sıra bağımsız hukukçuların da yer almasını istiyoruz.

Basın Komisyonu'nda gazetecileri bir araya getirmek istiyoruz. Basında yer alma biçiminin nasıl olduğu, kamusal alanda nasıl tartışıldığı da önemli. Örgütleme Komisyonu süreci beraber yürütmeyi sağlamak amacıyla oluştu. Panellerimizi takip eden ve inisiyatif çalışmalarına dahil olmak isteyen herkes ayrıca bu komisyonlarda yer alabilir ve çalışmanın bir parçası olabilir.

Panelleri Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi’nin çalışmasını örgütlemek ve bu alanda çalışan kesimlere ve kişilere ulaşmak için bir yöntem olarak belirledik. Ayrıca bu süreçte kamusal alanda bu meseleyi konuşmaya başlamanın da bir aracı olarak düşündük.

‘Türkiye’de Ölülere Yönelik Şiddet’ başlıklı Nisan 2021'de düzenlediğimiz panelde kayıp yakını Ahmet Aslan (Dedim ya; acıları hissedelim), Hişyar Özsoy (Devlet ölümlerin hayatla bağını koparmaya çalışıyor) ve Özgür Sevgi Göral (Zorla kaybetmeler, 9 ülke, şiddet ve mücadelekonuştular. .

Ölülere yönelik şiddetin hukuki boyutu, adli tıp süreçleri, ölülere yönelik şiddetin basında yer alma biçimi, hafıza ile ölüm arasındaki bağ, akademide nekro-politikanın nasıl ele alındığı ve ailelerin deneyimleri gibi konulardaki panellerimizin tarihlerini ve duyurularını paylaşacağız.

Sürecin sonunda, İnisiyatifi açıklayacağımız geniş katılımlı bir toplantı/ konferans örgütlemek istiyoruz. Herkesi çalışmanın parçası olmaya davet ediyoruz. 

 

İktidar ve egemenlik pratiği/ Hişyar Özsoy

Bütün arkadaşların katılmasına açık bir inisiyatif. Önü açık. Gerçekten ileriki dönemde paneller ve başka  çalışmalarla bir noktada Türkiye’de ölüsüne, mezarına, hatırasına hakaret yapıldığını düşünen bütün toplumsal kesimlerin yan yana gelebileceği, birlikte mücadele edebileceği bir platform oluşturmaya çalışıyoruz.

Bir sonra muhtemelen ulusal ve uluslararası hukukta bu ölülere hakaretin yeri tartışılacak. Tek bir konuya değinmek istiyorum. Bu İslamiyet öncesinde, sonrasında Hıristiyanım diyenlerde Yahudiyim diyenlerde, Latin Amerika’da, başka coğrafyalarda maalesef ölülere yönelik saldırılar var. 

Yani bu sadece bizim coğrafyamıza ait bir durum değil. Antik Yunan'dan 16. yüzyıla kadar, Orta Çağ’dan tutun modern dünyaya kadar iktidarlarda kendi egemenlikleri için ölüleri maalesef sürekli böyle tahakküm altına alma, ölüm dünyasını organize etme, ölülerle yaşayanları birbirinden ayırma, her ikisini birlikte cezalandırma söz konusu.

Bu bir iktidar, bir egemenlik pratiğidir. Biz de bu mantıktan hareketle Türkiye’de ölüsüne, mezarına hakaret yapılan herkesi bu çalışmaya davet ediyoruz. 

Sunumlardan

Her bir kelimesi birbirinden kıymetli, gerçekten güzel istifade ettiğimiz ve toplumsal anlamda bir bilincin inşa edilmesinde katkı olacağına yürekten inandığım çok güzel paylaşımlar oldu. 

Hacı Çelik, 73 fermanını yaşadıklarını ifade etti: "toplumu Mezopotamya’nın inançlarıyla, gelenekleriyle, varlıklarıyla Mezopotamya’nın en kadim en önemli vazgeçilmez halklarından toplumlarından biri. Hiçbir inancın bu zulümlere izin verdiğini sanmıyorum". 

Êzîdî kadınlar anlatıyor: O benim çocuğum/ Nurcan Keskin'in yazı dizisi 

Ezîdî kadınların Musul’da zincirlenerek teşhir edilmesini hatırlattı, hiç unutmuyoruz zaten. Bu yakın dönemimizde, ömrümüzde kadın mücadelesi içerisinde en trajik, en vahim, en acı, en derin örnekliklerini yaşadığımız halklardan biri oldu Êzîdî kadınlar ve Hasankeyf üzerinden verdiği örnek unutulmazdı: Yüzlerce Êzîdî köyü Hasankeyf’te uygulanan politikalar sebebiyle yok olup gitti. 

 Mele Ali Fuat Hatipoğlu, Hz. Osman’ın cenazesinin defnedilmesindeki sorunları örneklerle günümüzle bağdaştırdı ve kritiğini yaptı: "Mezarlıklar toplumların hafızasıdır", "Kürtlerin mezarlığı Kürtlerin hafızasıdır", "Ermeni mezarlığı Ermeni kültürünün hafızasıdır". Bu hafızalara sahip çıkmak için zaten bu mücadeleyi birlikte yapacağız, yapmak zorundayız. 

Menşure Doğan, "Ölüm demiyorum hakka yürüdü diyorum" dedi: "Her canda hakkın onda bir zerresi vardır ama bir cana bir Êzîdî’ye zulmedenle elbette ki aynı demeyiz, fakat cana değer olarak böyle bakarız. Haklar, haksızlıklar zulümler bu dünyada cenneti ya da cehennemi yaşatıyor. Öbür dünya hak dünya." 

Kul hakkının önemine değindi: "Ruh yaşıyor, insan bedenen ölüyor ama elbette ki hepimizin bildiği gibi ruh yaşamaya devam ediyor. Fakat ölüye zulmedenler ruha zulmetmeye devam etmeye devam ediyorlar. İşte bu da bir kul hakkıdır." Kul hakkının sadece yaşayanlar için değil beden toprağa düştükten sonra da kul hakkına girmeye devam eden zalimlere vurgu yaptı. 

Pakrat Estukyan, Ermeni gazeteci,"Tanrının mührü dokunulmaz olsun" dedi, Ermenilerin defnedilirken papazın bir sözünü vurguladı,   yüreğe dokunan bir sözdü: "Tanrının mührü dokunulmaz olsun! Ölen birinin geçmişi, hayrı, günahı geçmişte kalmıştır. Ona yapılan saygısızlık geride kalanlara yapılan saygısızlıktır." 

"Bu sürecin böyle gitmesi mümkün değil, insanlık onuru işkenceyi yenecek. Bu sıradan bir söz değil" dedi. Evet kesinlikle sıradan bir söz değil. Barbarlığı yenmek zorundayız, evet hepimiz birlikte çabamız, dayanışmamızla bu barbarlığı, bu barbarlık zihniyetinin sonunu getirmek zorundayız. 

İhsan Eliaçık hocamız, ölüye karşı suçlara değindi. Panzer ardında sürüklenen, çıplak bedeni teşhir edilen, günlerce yolda bekletilen insanların bedenleri hakkında konuştuğu, eleştirdiği için aldığı altı yıldan fazla cezanın onanmasının eli kulağında diye vurguladı.

Ölüye sahip çıkıldığı için, canlara, değerlere sahip çıkıldığı için bunun bedellerini ödeyen insanlarımızdan olan İhsan Eliaçık hocamızın umarız eli kulağında olan kararı bir hapis edilme kararı olmaz. 

Ve Müsle’den bahsetti. Ölü bedenin bütünlüğünün ihlalinin vurgusunu yaptı: "Bu mesele inançların, şunun bunun meselesi değil, insanlık meselesidir. Bu durum Türk töresine de aykırıdır."

Videolar

Böylesine ölüye ve mezarlıklara saygısızlıklar noktasında öldükten sonra bedenin bütünlüğünü tahrip eden, kulaklarını, uzuvlarını kesen, bunlarla fotoğraf çektirenleri biliyoruz ülkemizde maalesef.

Biz bu toplantının hazırlığı içerisindeyken biliyorsunuz Sedat Peker'in videoları düştü kamuoyuna, dün özellikle izledim, bir cümlesini not aldım sizlerle paylaşmak istiyorum: “Herkes anasından emdiği süte layık davranmalı. Vallahi ben anamdan emdiğim süte layık davrandım. Bütün herkes parçalanmış ve PKK’lıların cesetlerini yayınlarken geriye dönün bakın ben bir kere bile yayınlamadım. Ne dedim biliyor musunuz anneleri vardır anneleri. Annelerin suçu yok dedim.”

Bir suç örgütüne bulaşmış bir insanın 1990’lardaki bu suçları işleyenlerle, kendi arasındaki kırmızı çizgiyi bugün muhalefet etme noktasına geldiğinde yaptığı itiraflardan bir tanesiydi.

Cenaze rehinesi

Basına düştü bu olay Erbil'de inşaattan düşerek yaşamını kaybeden eski bir PKK’li, Atilla Karaoğlu’nun cenazesini Diyarbakır'dan almaya ailesi Erbil’e gidiyor. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) yetkilleriyle  görüşüyorlar ve Milli İstihbarat Teşkiları (MİT) adına KDP’li yetkililer kendilerine diyorlar ki "Yaşamını kaybeden Attila Karaoğlan bir yıldır evli, 8 aylık hamile olan eşini Türkiye’ye, MİT’e teslim edilmesini karşılığında cenaze teslim edilebilecek". 

İnanılmaz korkunç bir politika, korkunç bir zihniyet ölü bedenler üzerinden yapılan bir pazarlığın kötülükte nasıl da sınır tanımadığını bize gösteriyor. İçime dokunan, hala kabul edemediğim diğer bir nokta biz bu zihniyetten bunları bekliyoruz. Ama Atilla Karaoğlan’ın ailesi "8 aylık hamile gelinimizi teslim etme karşılığında oğlumuzun cenazesini aldık, getirdik, defnettik" açıklaması yapıyor. 

Bir ölü beden Erbil’de defnedilseydi, eşinin düşmanının eline geçmesini, hamile bir kadının esir edilmesini, hapse girmesine Atilla razı olur muydu? Orada defnedilmeyi tercih ederdi. 8 aylık hamile kadının Türkiye getirilmesi ne kadar doğru? Bu benim vicdanımda bir karşılık bulamıyor ve bu kadın 8 aylık hamile kadının en son Mardin Emniyeti'nde hala gözaltında olduğunu biliyorum.      

Mezarsızlık

Bugün hala mezarsız olan binlerce insana sahip bir toplum içerisinde yaşıyoruz. Seyit Rıza bunlardan biri, Şeyh Sait bunlardan biri, Said-i Nursi, Said-i Kurdî diye bildiğimiz ki bunlardan biri. Ve bu hala binlerce insan bir avuç toprağa sahip olmayı, ailesinin yerini bilmeye, kemiklerine sahip çıkılmayı bekleyen insanların olduğu bir ülkedeyiz.

Cumartesi Annelerimiz başta olmak üzere bedel ödeyen bütün arkadaşlarımıza, dostlarımıza, canlarını yitirenlere saygıyla burada selamlıyorum ve kaybettiğimiz canlarımızı da saygıyla, rahmetle anıyorum.

Birlikte başarmak zorundayız. Mezarlıklarımıza sahip çıkarsak, ölülerimize, hatıralarımıza, hafızalarımıza, birlikte sahip çıkarsak yaşama da sahip çıkmış olacağız.

Barışın yolunu açmış olacağız. Barışa sahip çıkmak, barışa giden yolu açmak hepimiz için daha kolay olacak. Barışla yaşayıp barışla kalın diyorum.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.