Fasa'lı Zerdüşt ve Mazdak'tan Abu Muslim ve Ötesine Kadar Yol'un Hikayesi ( 2 )
Yazı Dizisi
Abdulkadir Kocadağ
Bazı kaynaklar Mazdak isyanının yeri, çıkışı için Iraq diye bir kavram kullanıyor ve elbette içinde Kürd kelimesi yok !
Halbuki Jazire'nin olduğu alanlara Aramice, ''Beth Kardu'' diyorlar. Yani Beth kelimesi, Arabi Beyt ( Ehli Beyt'teki Beyt, yani Ev) karşılığı, ülke anlamına da geliyor olmalı ki, Beth Kardu, Kürd ülkesi denmiş. Kardu'nun da Arami-İbrani kökenli ve Arabi Kürd kelimesinin orjinali olabileceğini de söyleyelim.
Bu arada Mazdak isyanının çıktığı bölge Tigris ile Zap arası diye de tarif ediliyor.
Yani Botan-Hakkari, Musul'un kuzeyi-doğusu ve belli ki Mazdakçılar Kürdler arasında çok etkili , ya da ezici çoğunluğu. Şöyle naklediliyor : '' As for where the revolt broke out, the Dinkard implies that the rebellion affected all or most of Iran, but the passage is both vague and polemical. Most of such exiguous evidence as we have points to Iraq. Mazdak may have come from Midharaya in lower Iraq; it was in the Nisibis area that Mar Aba encountered Zaradushtis; and it was in Iraq (between al-Jazir and al-Nahrawan) that myriads of Mazdakites were slaughtered in one day.''
-'' İsyanın çıktığı yere dair belirlemelerde Dinkard , her ne kadar nakledilen pasajı biraz müphem ve polemikli olsa da, isyanın bütün İran'ı etkilediğini ima ediyor. Elimizdeki bu cüzi delilin çoğu bize isyanın kaynağı olarak Iraq'a işaret ediyor. Mazdak aşağı Iraq, Midharaya'dan gelmiş olabilir ( tesbit edemedim şimdilik). Bu arada Mar Aba'nın Zerdüştilerle karşılaştığı yer ise Nusaybin idi. Ayrıca onbinlerce Mazdakçının bir günde katledildiği yer de Iraq ( el-Cezire ile el-Nahrawan arası) idi.''
Yani Cizre-Nusaybin vs arası ile doğusu. Eh burası da işte her daim Beth Kardu geçen, Kürd ülkelerinden en yoğun nüfuslu olanlarındandı. Fars eyaletinin Fasa şehrinden olan Zerdüşt'ün bölgesini terkedip Beth Kardu ismiyle anılan Kürd ülkelerinden birine gelmesi de dikkat çekici. Belli ki görüşlerini serbestçe vaaz edebileceğine önceden kanaat getirdiği dini-toplumsal dinamikleri içinde barındıran yerin ta kendisi burası. Üstelik doğu ve güneyden gelen göç yollarının üzerinde de Cizre-Nusaybin. Kürdlerin dağları ise her yönde.
Browne okuyucuyu uyarıyor aslında, özellikle de kadınlar açısından Zerdüşt ile Mazdak'ın prensiplerine dair Hristiyan, Zerdüşti Sasani ve sonraki Arap-İslam kaynaklarının çok acımasız ve kişisel değerlendirmelerle dolu olduğunun görüldüğünü naklediyor.
Belli ki Mazdak'tan Babak'a kadar isyancılar Sasani zamanı zengin ve resmi Zerdüşti , daha sonra da Müslüman dini üst sınıfların ellerindeki köle kadınlar ile fazla mülklere el koyuyorlar, ya da Fasa'lı Zerdüşt'ün önerdiği gibi, her ne kadar uygarca ve gönül rızasıyla olmasa da, paylaşıyorlar. Köleciliğin ve hele kadınlarla ilgili en berbat biçimlerinin görüldüğü Zerdüşti Sasani , Roma/ Bizans ve İslam dönemi müellif ve siyasilerinin Mazdakçılığa ''ahlaksızlığın'' bin bir türü atfedilerek yürütülen hücumları ile, zamanımızda hala Alevi-Yezid Kürdlere yönelik ''mum söndü'' yakıştırmalarına dikkat çekelim.
Mesela Nidhamül mülk ( Nizamül mülk) ,eski Mazdakçılara yönelik ''şapka asma'' söylentisini dillendirmiş. Ya da kendisi öyle görmek istemiş. Ona göre bir adam her ne zaman bir kadınla birlikte olmaya gitse, kapıya bir şapka astıktan sonra içeri girermiş ; daha sonra gelebilecek bir erkek ise o şapkayı görünce, geri dönermiş !
Kendisi bu pratiği bizzat yaşamış gibi anlatıyor.
Bu söylenti zamanımızda da farklı versiyonlarıyla hafızalarda yaşıyor.
Yukarıda da değindiğimiz gibi, Zerdüşt-Mazdakçılığın kan dökmeye karşı çıkmaları yanında, Sasani resmi dini Zerdüştilikle bağdaşmayan diğer bir yönü de ''et yenilmesine'' karşı olunmasıydı.
Elbette daha sonraki dönemlerde görüyoruz ki, Mazdakçı nitelenecek ve Abbasi döneminde isyan edecekler ''yeniden dirilme'' inancına da sahip değiller.
Tam tersine enkarnasyon-reenkarnasyon ( hulül-tenasüh) gibi ''ruh göçü/ başka beden de yer alma'' kuramları mevcut.
Burada Mazdak ile taraftarlarının korkunç bir katliama maruz kalmalarından da bahsetmek gerekiyor (528-529). Aslında bu menfur hadise tarih itibariyle bir zamanlar prensiplerini hararetle savunup, daha sonra da iktidarı tekrar ele geçirdiğinde daha evvel inandıklarını unutan Kawadh'ın ikinci döneminin sonlarına rastlıyor. Fakat bu toplu katliamın şerefi ise yazıldığına göre oğlu Khusraw I , ya da sonra kazanacağı sıfatla Nuşirvan'a bahşediliyor. Kısaltarak nakledersek Nuşirvan, Mazdakçılar ve doktrinlerinin tanıtımı bahanesiyle bunları tuzağa düşürmek için bir büyük davet veriyor. Gruplar halinde davete icabet eden zavallı Mazdakçıları kendilerini hazır bekleyen askerlere yakalatıp evvela öldürtüyor, sonra da ayakları dışarıda , havada bırakılmak suretiyle tepelerinden başlayarak toprağa gömdürüyor.
Mazdakçıların tamamını berteraf ettikten sonra da, Mazdak'ı çağırtıyor. Ziyafete icabet etmeden evvel kendisini, yetişen bitkileri gösterme bahanesiyle bahçeye doğru götürüyor. Bahçeye de tam girerken Mazdak'a dönüp ''İşte !'' diyor , Mazdakçıların cesetlerinin havada duran ayaklarını işaret ederek , ''senin şeytani düşüncelerinin meydana getirdiği mahsül !'', ve işaret ediyor. Mazdak derdest edilir edilmez , bahçenin ortasında özel olarak kendisi için hazırlanmış topraktan yapılma tepeciğin ortasına canlı ve baş aşağı gömülüyor.
Bu vahşete gözleriyle tanık olan ''Timotheus the Persian''ın naklettiklerini ise zamanın Bizanslı müellifleri Theophanes ile John Malalas not alıyor ve günümüze ulaşmasını sağlıyorlar
Bu korkunç darbeden sonra Mazdakçıların başına her bir noktada getirilen felaketleri yazmak bile ürpertici. Sadece Nusaybin'de inanılmaz rakamlarda katliamlar naklediliyor.
Nizamülmülk'e göre, Mazdak yenilince karısı, yanında bazı müridlerle birlikte Ctesiphon'dan Ray'a kaçıyor. Ve orada çok başarılı propaganda yapıyorlar. Doktrin için Mazdakites veya Khurramites ( Khurram-dinan -Khurramiyya ) deniyor.
İnanç hızla yayılıyor.
Mazdak ve on binlerce ( belki yüz bin den de fazla) taraftarının topluca katlini müteakip dağınıklık baş gösteriyor elbette. Bu arada bu korkunç katliamı aslında tarihteki ilk tesbit edilen Alevi-Yezidi soykırımı ( ilk kurucu ve çok farklılaşmamış, İslamla hiç ilgisi olmamış, saf hali ) olarak nitelemek te mümkün.
Zira biraz sonra çok kısa özetle nakledilecek sosyal-dini hadiseler ve elbette , hep yıkımlar, bu tezi destekler nitelikte.
Daha sonra ortaya muhtelif isimler ve isim verilen bazı gruplar çıkıyor. Ama bunlardan en önemlisi ve yegane iz bırakanı, ismi hala yaşıyanı ise,üzerinden mitolojiler üretilip bir inancın temel teolojik prensiplerinde ki asli figüre dönüştürülen, ve Emevi Hanedanının yıkılmasını sağlayıp Abbasilere iktidar yolu açan, ve yine karşılık olarak ta Abbasilerce katledilen Abu Müslimdir.
(DEVAM EDECEK)
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.