Fasa'lı Zerdüşt ve Mazdak'tan Abu Muslim ve Ötesine Kadar Yol'un Hikayesi ( 4 )
Yazı Dizisi
Abdulkadir Kocadağ
Devam ediyoruz : ''The country to which Basil refers is Cappadocia and in this connection it is interesting that Basil's younger brother , Gregory ( d.after 394) , who was bishop of Nyssa in Cappadocia,pays considerable attention to the doctrine of reincarnation . In one work he mentions that those 'outside our philosophy' - i.e., non-Christians- held that the soul puts on different bodies and keeps passing over into what pleases it , becoming either a winged or an aquatic or a terrestrial animal after the human; or again from these bodies it returns to a human nature. Others, he said,extend this nonsense even to the shrubbery .''
-'' Yine Kapadokya'da bu defa da 394 den sonra ölmüş ve Basil'in kardeşi, Nyssa Piskoposu Gregory ''ruh göçü'' doktrinine epeyi bir dikkat sarfediyor. Bir çalışmasında '' o Hristiyan olmayanların'' felsefesinde ruh farklı bedenlerin suretini takınıyor, ve neyi istiyorsa ona geçiyor, insandan sonra mesela ya kanatlı, ya su ya da karada yaşayan bir hayvan ; ya da tekrar bunlardan insan kılığına...Diğerleri ise bu saçmalığı , çalılığa kadar götürüyor.''
- Gregory devam ediyor : '' They held that souls were living without bodies in a society of their own revolving with the rotation of the universe , and that those guilty of evil there lost their wings and grew heavy so that they were unable to keep up with the rotations and fell to the earth , where they would enter successively into human , animal, vegetative and insensate bodies and return via the same steps;and they held one of their sages to have been born as a man, a woman, a bird, a bush,and an aquatic creature.''
- '' Piskopos Gergory'e göre Magiler, ruhların bedensiz ve kainatın rotasyonuyla birlikte dönen ve kendilerine ait bir toplumda yaşadıkları, ve bunlar arasından iblislikten suçlu olanların kanatlarını kaybettikleri, ve iyice irileşip rotasyona ayak uyduramayıp yer yüzüne düştükleri ve oradan da sırayla insan, hayvan, bitkisel ve hissiz ( cansız) bedenlere girip, aynı yolla geri döndüklerine inanıyorlar ; ve filozoflarından bir tanesinin de bir erkek, bir kadın , bir kuş , bir çalı ve su yaratığı olarak doğması gerektiğine inanıyorlar.''
Akılma gelen, acaba bu Magilerin ( Kürdler) bu inancından ötürü mü cin ismi ve kavramı ortaya çıktı ! Yani bu cin meselesi İslami teolojik mülahazalara Magici Kürdlerden mi geçti, incelemeye değer.
Bu arada yazar Gregory'nin aktardığı Magi inancı için Platonist ve filozofun ise M.Ö. 432 de ölen ve kendisinin bir oğlan, bir çalı, bir kuş ve bir balık olarak doğduğunu iddia eden Empedocles olduğu yorumunu yapıyor.
Belki Magiler bu düşünceyi içinde birlikte yaşadıkları Grek Hristiyanlardan duymuş olabilirler. Ya da İskenderle birlikte gelenlerden öğrenmişlerdir. Zira inanç ta ''ruh göçü'' bulunduktan sonra, bu prensibi destekleyen ya da buna uyarlanabilecek retorikler, figürlr ve mitolojik anlatımlar kolaylıkla inanc tarafından absorbe edilip, toplumsal hafızaya kaydedilebilirler.
Ama öte yandan da bu tür ruh göçü, tam olarak Budizme de uyuyor, ya da daha eskisine gidersek muhtelif Hindu inançlara. Sasani Zerdüştiliğinden yola çıkılırsa, bu inancın eskatolojisinde kıyamet, cıvat ( sırat köprüsü) cennet-cehennem, huri vb.,çok önemli ve islamiyete kaynak prensiplerin mevcudiyeti ve de ''ruh göçü'' gibi bir kavramın esamesinin dahi okunmadığı dikkate alındığında, Kürd Magiliğinin Budizm'den etkilendiğini rahatlıkla söylemek mümkün.
Unutulmasın ki Kürdistan da ki Botan, ''Putlar- Put yeri'' anlamına gelmekte, ve Parth Hanedanı zamanı Budizmin İran-Kürd ülkeleri , Mezopotamya ve Suriye sınırlarına dayandığına dair somut veriler bulunmakta. Aynı zamanda da Sasani Zerdüştiliğinin Budizmi Kürdistan ve hakim oldukları alanlardan sürgün ettiğine dair de( Mostafa Veziri, Budizm in İran).
Ancak Arian/İrani topluluklarda Zerdüşt Peygamber evveli , ''tek tanrılı ve cennet-cehennem'' eskatolojik prensiplerine sahip bir inancın mevcudiyetine dair bir çalışmam yok. Dolayısıyla İrani topluluklar arasında ruh göçüne inancın Zerdüşt evveli bulunabileceğine inanmak için de her sebeb mevcut.
Mamafih öbür türlü Budizmin etkisi muhakkak görünüyor. Ve bir çalışmayı hakkediyor.
V. yüz yıl Syriac Hristiyan kaynağı,Kürd köyü geçiyor, çok önemli,pasajı aralıklarla veriyorum:
'' A Syriac source tell us that the fifth-century Saba preached Christianity in a Kurdish village inhabited by Sadducees , meaning people who denied the resurrection. When the leader of these Sadducees saw that the Kurds had received the world of God he confronted Saba , 'insisting that there was no resurrection , no revival of the dead , and no judgement'(...).He accused Saba of leading the villagers astray by making them stop revering their God, ' who is the luminary of this world' (...)No explanation is offered for their denial in resurrection. One would expect them to have believed in reincarnation ,but it is possible that they denied afterlife altogether. The Dahris did so, and there were many who had trouble with this doctrine in the Zagros village studied in the 1970s, finding it more likely that paradise and hell were in this world.
İf Saba's Kurds had been Manichaeans this would undoubtedly have been mentioned , so they were probably what would later be called Khurramis.''
-Her şeyden evvel, 400 yıllarında Kürdlere Kürd diyen Syriaclar da varmış demek ki, Türkçesi : ''Bir Syriac kaynak bize beşinci yüz yıl 'da Saba'nın bir Sadducees, yani 'yeniden dirilme-kıyamet'e inanmayanlar yaşadığı' bir Kürd köyünde Hristiyanlığı vaaz ettiğini naklediyor. Liderleri ,Kürdlere Hristiyanlık propagandası yaptığını görünce Saba ile tartışmış ve ' kıyamet, yeniden dirilme, muhakeme vs.,' olmadığında ısrar etmiş(...) Yeniden dirilmeyi reddetmelerine dair de hiç bir açıklama da getirmemişler. Burada Kürdlerin reenkarnasyon'a ( ruhun bedene girmesi) inandıkları beklenebilir, ama öyle ki öbür dünya'yı komple reddetmeleri mümkün görünüyor. Dahriler de aynısına inanıyorlardı, ( 1970 ler de bir Zagros köyünde bu doktrinle problem yaşayan çok kişi üzeribe çalıştı) ve daha çok '' cennet ve cehennemin bu dünyada'' olduğu kararına varıyorlardı. Eğer bu Kürdler Manici olsalardı, Saba hiç şüphesiz öyle olduğunu belirtirdi. Bunlar muhtemelen daha sonra Khurrami olacak topluluktur.( Crone, Bedjan, Acta Martyrum ,II, 673-5 ; excerpted in Hoffmann , Auszüge,75f. ( my thanks to) Emmanuel Papoutsakis ( for full translation of the story).''
- Gerçekten de eğer bu ''öbür dünyaya'' ve ilgili eskatolojinin kırıntısına inanmayan bu Kürdler Mani'ci olsalar dı, zaten Manicilerin baş düşmanı Hristiyan Saba, anında farkeder, ve bize bildirirdi. Zagros köyündekiler yakinen bildiğimiz ''cennet te, cehennem de bu dünyada dır'' vecizesine inanıyorlar, tastamam Kürd Alevilik gibi.
Yukarıdaki pasajda bir de Dahri ismi geçiyor. Bu da Kürd inancının bir kolu,benzeri olabilir, araştırma gerekiyor ( kaynak :http://www.iranicaonline.org/articles/dahri-ar).
Khurramilerin gizli toplantıları varmış. Demek ki Civat ya da şimdiki ismiyle Cem, bu oluyor, ama her hangi bir kelime verilmemiş; belki Nizamül mülk'ün eserinin Persçe orijinalinde geçiyordur :
'' (...) mentions in his siyasat nama that the Khurramis in their secret gatherings used first to call down blessings on Abu Muslim, the Mahdi, the Firuz , the son of the above mentioned Fatima whom they called the Wise Child, ( kudak-i dana)...''a
- '' Khurramiler ( Xurrami) gizli toplantılarında önce Abu Müslim, Mehdi, Firuz , yukarıda belirtilen Fatima'nın Ferasetli/Akıllı ( kudak-i dana ) olarak betimlenenler kutsanırmış.''
- '' There is a general agreement that Khurramis were dualists who identified God with light and evil with darkness.Unlike the Zoroastrians they seem barely have distinguished God from the light he represented.''
- ''Khurramilerin Yaratanı ''ışık-nur'' , iblisi'de ''karanlık'' ile tanımladıkları hususunda genel bir mutabakat bulunuyor. Zerdüştiliğin aksine öyle görünüyor ki onlar Yaratanı açıkça temsil ettiği ''ışıkla'' anlıyorlar.
Müslim öldürülünce yakın arkadaşı ve bir Magi olan Sinbadh ayaklanır, etrafına sağlığında Müslim'in zulmettiği ''heretikler, Mazdakçılar, Zerdüştiler'' ile Şiiler toplanırlar.
Sinbadh taraftarlarına Arap İmparatorluğunun sonunun geldiğini, ve Kabe'yi yıkacağına söz verir. Abu Müslim'in ölmediği ,fakat Abbasi Halifesi al-Mansur tarafından ölümle tehdit edildiği zaman ''büyük yaratıcının ismini andığı'' ve bir ''Beyaz Güvercin'' kılığına girerek ( beyaz güvercine dönüşerek) uçup gittiği, yakın zamanda da Mazdak ve Mahdi( Muhammad b. al-Hanafiyya isimli muhtemel bir Mazdakçi mı ?) ile birlikte görüneceğini söyler.
Bu ''Beyaz Güvercin'' anlatımı da bilinen fenomenlerden biri inançlar arasında. Yezidi kosmogonisinde yer almakla kalmıyor, bu arada ilginç biçimde İsa Peygamber de ''Beyaz Güvercin'' le anılıyor . Link :
http://www.gotquestions.org/Holy-Spirit-dove.html :
''All four Gospel accounts refer to the baptism of Jesus by John at the Jordan River (Matthew 3:16; Mark 1:10; Luke 3:22; John 1:32). Luke says, "And the Holy Spirit came down in a bodily shape, like a dove on Him." Because the Holy Spirit is just that—spirit—He is not visible to us. On this occasion, however, the Spirit took on a visible appearance and was doubtless seen by the people. The dove is an emblem of purity and harmlessness (Matthew 10:16), and the form of the dove at Jesus' baptism signified that the Spirit with which Jesus was endowed was one of holiness and innocence. ''
- ''Ve Kutsal Ruh bir aşağıya bir vücud biçiminde gelerek , güvercin gibi O'nun üzerine kondu.Çünki Kutsal Ruh sadece o-ruh- O bize görünmez. Gerçi burada Ruh belirgin görüntü aldı ve insanlarca görüldü. Güvercin, saflık ve zararsızlığın sembolüdür ve İsa'nın vaftizinde Güvercin biçimi, İsa'ya bahşedilen Ruh'un bir kudsiyet ve masumiyetine delalat eder.''
Bir başka versiyonda ise, İsa vaftiz olurken tam sudan çıkarıldığında, '' Beyaz Güvercin'' gelip bir omuzuna konuyor. o da aşağıda:
http://biblehub.com/matthew/3-16.htm : Burada bir çok versiyon, ''Beyaz Güvercin'' ve vaftizm sabit tutularak anlatılıyor.
Başka bir kaynakta dahası var, belki de en iyisi ''aslı var'' demek , Avesta'da elbette ; ve Hristiyanlığın bunu Zerdüşt peygamberin inancından aldığını da öğreneceğiz şimdi :
'' Yaşt 19 tells us that when Yima ( Jamşid) lost the khwarena it flew away as a bird. The Muslimiyya reportedly said that when Abu Muslim was killed he escaped death by reciting the greatest name of God turning into a bird and flying away: one takes this to mean that the divine spirit flew away as a bird from the body in which it had been lodged. Yima's ( Jamşid) khwarra flew away as a Verethranga / Bahram bird , a bird of pray, probably a falcon, which was one of ten incarnations of Bahram, a bestower of khwarra ; by contrast , Abu Muslim flew away as a white dove...and holy spirit is also compared to a dove in the Manichaean Psalm Book.''
-Evvela yukarıda İngilizce pasajda ki bazı Zerdüşti kavramlara açıklık getirelim, sonra da tercümesini yapalım : 1. Yasht = Pahlavice, ''muhtelif kutsal varlıkların onuruna Avesta'da yer alan ilahiler,'' 2.Yima /Jamshid ( Cemşid) = meşhur antik İran Şahlarından ( Avestan ''Yima Khshaeta''). 3. Khwarena( khwarrah) = Pahlavi, '' ilahi lütuf (zarafet, inayet, merhamet vb.i) veya ilahi şan/şöhret/şeref,'' 4. Verethranga / Bahram = Bahram geçtiğine göre Warharan denebilir. Bir Yazad ( kutsal varlık) ismi ve ''zafer'' demek (Bu terimler için http://avesta.org/ sitesine bakılabilir).
Pasajın tercümesi : Yaşt 19 bize Cemşid khwarena'yı kaybettiğinde onun kuş gibi uçtuğunu anlatıyor. Müslimiyya'nın ( Abu Müslim'in ismini taşıyan ve Khurrami denilebilecek sektlerden biri) naklettiğine göre Müslim öldüğü zaman ,aslında Yaratıcının ''ismini'' söyleyerek ''kuş oldu'' ve uçup giderek ölümden kurtuldu ; buradan, içine ''girmiş'' bulunan ilahi ruh'un , Müslim'in ''bedeninden'' çıkıp bir ''kuşa dönerek'' uçup gittiği anlamı çıkarılabilir. Cemşid'in khwarrası da Verethranga / Bahram kuşu gibi uçup gitti (bir avcı,muhtemelen de şahin ve Bahram'ın 10 enkarnasyonundan biri ve ihsan eyleyeni) ; tam tersine Müslim ise şahin değil ''beyaz güvercin'' olarak uçup gitti...Maniciliğin gizli ilahilerinin kaydedildiği kitapta da kutsal ruh, beyaz güvercin'e benzetiliyordu.
Burada Yezidi kosmogonisinde Yaratan'ın bir ''kuş'' bedeninde ve okyanusun ortasında bulunan tek ağaca konması...Aynı biçimde Meleke Tavus'un da bir ''kuş'' bedenin de okyanusun üzerinde uçup, daha sonra aynı ağaca konmak istemesi gibi geçen anlatımlara dikkat çekelim ( p.54, Kreyenbroek, Yezidism-).
Yine Türk ishaq ismiyle ortaya çıkan biri ( kendisi Türk değil, Türklerin arasına gittiği için bu lakap verilmiş) ise Müslim'in ölmediği ve Rey dağlarında bulunduğu, yakında da geri döneceğini söylemekteydi. Daha evvel de aslında Müslim'in bir peygamber olarak bizzat Zerdüşt peygamber tarafından gönderildiğine ve kendisinin de yakında dinini yeniden yapılandırmak için döneceğini anlatıyordu( W. Madelung, Khurramiya, Encyclopaedia of Islam, second edition,BrillOnline Reference Works).
- " Both the Khurramis and the Persian Zoroastrians associated light with God, but the former did not give him a name or a personality;he was simply the great light or highest light , the source of all the light there was."
-''Khurrami ve Zerdüşt peygamberin dininde, her ikisi de ''ışık'' ile Yaratan arasında ilişki kurarlar, birleştiriler, ama Khurramilik Ona bir isim ya da kişilik atfetmez ; kısacası O, 'büyük ,fevkalade veya en yüksek ışık, tüm ışığın kaynağı olan' dır.''
Adıyaman civarında Kurmanci konuşan Pirler vaktiyle, hatta anlaşıldığı kadarıyla bazıları daha düne kadar, Ebu Muslim için '' Ava Mislim-i Taverdar'' diyorlar. Bu ünvanı Müslim Bulut isimli arkadaş nakletti. Dolayısıyla bu gerçeği şans eseri arkadaşımızla , kendisini bazen yatağından uyandırıp yaptığım müteaddit konuşmalar sonucu öğrenmiş oldum. Daha tesbit edilmesi gerekenler var.
Müslim Bulut'un babası Ağuçan , annesi ise Kureşan , her iki tarafı da Pir sülalesi. Annesinin sürekli olarak ,kendince yeri geldiğinde ismi aynen '' Ava Mıslimi Taverdari'' biçiminde ,ve defalarca söylediğini nakletti. Ayrıca amca ve dayısı da ismi bu formda kullanıyor, Abu Muslimi annesi de dahil, yeri geldiğinde sürekli kutsuyorlarmış. Zaten kendisine ismini de Abu Müslim'den ötürü vermişler.
İsmi incelersek Ava Mıslimi Taverdar'ın Ava kısmının, büyük ihtimalle Arabi Abu'nun +B sinin lokal Kurmanji diyalektte +V olmasıyla ilgili olduğunu düşünmek mümkün. Muslim'in ''Mıslim'' söylenmesi de Arabi + U seslisinin Kürdi de genel de +I ya dönmesiyle ilgilidir, okuyucu not etsin bence. Mustafa -Mıstafo, Muzaffer-Mızaffer , Turk-Tırk, vb., gibi. Ama burada bizim asıl ilgilenmemiz ve anlamını doğru tesbit etmemiz gereken Taverdar ismi bulunuyor.
Bu sebeble günlerce sözlük karıştırıp, anlamları da karşılaştırdıktan sonra isim/kelimenin etimolojik analizini toparladım. İlk bakacağımız kelime de elbette ''tav'' ouyor, ve sözlükler şu anlamları veriyor : tav 1. sun, sun light (as source of warmth, not the physical star itself) = güneş , güneş ışığı ( ısının kaynağı olarak güneş, planete verilen isim değil ).
2. light ,day light, sunlight = ışık , gün ışığı, güneş ışığı.
-Sanskrit, tapas = heat (ısı.) ; Avestan , tapaiti = 'is warm' ( sıcaktır.) ; Mid P ( Pahlavi ) , taftan ( tab-) ='to heat, burn, shine' ( ısınmak, yanma, parlama.) ; Farsça, aftab آفتاب = sun ( güneş) & tabestan = summer ( yaz) ; Sorani hetaw = sun ( güneş) ; Lat, tepidus= warm (sicak) ; Rusça, тёплый työliy = warm (sıcak). Kaynak ( p.579, Ferhenge Kurmanci-İnglizi, Michael L. Chyet).
Kurmanci ''tav'' , +er sonekini alarak ''taver'' kelimesini oluşturuyor.
Bu konuda gramatik örnekler verdikten sonra devam edeceğiz.
Kurmanci Kürdçesinde ( Zazaca'da da verilen aynı sonek aynı fonksiyonla mevcut görünüyor) +ar/er/ir soneki(leri) isimlerden kelime yapımında kullanıyor, bir çok diğer sonek gibi.
Mesela ''Tü =Dut'' kelimesini ele alalım. Bu kelimeye +er/+ir eklendiğinde oluşan Tuer/Tüir , ''Dut ağacı'' anlamına gelir. Kurmanci de bu, her meyva ağacının meyva isminin önüne +dar getirilmesiyle epey bir değişmiş ama 1914 Soane yayınında Tuer/Twer aynen duruyor.(Bunlar için Soane ve M.L. Chyet'e sözlük anlamı, ilkinde de gramerine bakılabilir.)
Yani +er/ir/ar soneki Tü-Dut kelimesine, ''meyvanın bulunduğu, ait olduğu kaynak'' anlamını yükleyerek Dut ağacı yapıyor.
Bir başka örnek olarakta, Sincar kelimesini verebiliriz. Kök kelime ''böğürtlen çeşidi'' ile '' iğde'' hem de ''yabani zeytin'' vb., gibi bazı türlere de verilen '' sinc .''
Sinc+ar / Sincar ise Sinc ağacı anlamına geliyor. ( Sinc ve Sincar ile diğer bazı örneklerle ilgili daha fazla bilgi için şu makaleme bakılabilir : Abdulkadir Kocadag Yazıları , https://anatolianhistory.blogspot.com/2018/10/sinc-sincik-sincan-sincar-ksa-bir.html )
Ağaçların çok sayıda kayıtlı verileri olmasa da, ''dar'' kullanılmaksızın farklı isim almasına bir örnek ise , kevot : ''maple tree (İsfendan, Akçaağaç,bot: Acer ). Bu ağacın sert kerestesinden vaktiyle tahta kaşıklar yapılırmış.
Soranisi ise, kewt ( p.314, Ferhenga, Kurmanji-İnglizi ).''
Bir diğer örnek ise , ''kac/qac = çam ağacı (p.294,Kurmanci-İnglizi).''
Bu sonekin bir başka fonksiyonuna örnek: ''nivisk = kitap , nivisk+ar /niviskar = yazar (''roman yazarı'', Ferhenga, p.419).''
Burada örneğimiz ''Tav'' kelimesine tekrar dönersek , kanaatimce tam da böyle bir değişim söz konusu. Tav aslında yukarıda gösterildiği gibi ''ışık, gün ışığı, güneş ışığı'' anlamlarını zaten veriyor. Ama Tav, '+er' sonekini aldığında meydana gelen Taver, aslında ''ışığın kaynağı'' olan cevheri , yani güneşi temsil ediyor. Yani burada güneş anlamına gelmesi gereken Tav değil, Taver kelimesi olmalıdır. Nitekim sözlükler Tav kelimesinin anlamını sıralarken, '' yıldız-planet haricinde, ışığın kaynağı'' olarak güneş diyorlar ve bence de burada sözlüklerde bir yanılgı söz konusu oluyor. Zira kelimenin hemen ikinci anlamın da bu defa da Tav'ın zaten ''ışık, gün ışığı '' olduğu naklediliyor. O zaman bu kelime hem güneş hem de ışığın kaynağı-cevheri anlamına geliyor ki, kanaatimce anlam yerine oturmuyor. O sebeble doğru olması gereken Taver dir, maalesef kullanımdan düşmüş. Bu da normal zira ''Taver+dar'' anlamıyla isim/kelime Alevi Kürd hafızasından da artık kazınmış durumda.
Sözlük çalışmalarının yapıla geldiği Iraq Kürdistanın'da ise kelimenin tarihi anlamıyla da kullanıldığına dair bir belirti, en azından benim açımdan şimdilik görünmüyor.
Netice itibariyle Tav , ''ışık'' , Taver ise '' ışığın kaynağı, cevherin kendisi '' anlamında ''güneş'' tir. Zaten ''planet-yıldız '' anlamında verilen ''güneş'' için eski Xor'dan tutalım, Ro'ya kadar kelimeler mevcut Kurmanci dilinde.
Şimdi Taver+dar / Taverdar kelimesinin incelenmesi ise daha da kolaylaşıyor bu bilgilerden sonra. Mevcut ışığın ana kaynağı, ışık, ışın ve renk faylarıyla dünyaya hükmeden, hayat veren gücü temsil eden ''Taver'' kelimesine ise +dar ekleniyor . Dar kelimesinin işlevini anlayalım: ''holder of, possessor of = tutan /bulunduran, sahibi olan ( p.18, Grammar of the Kurdish Language,Soane).''
Böylelikle ''Tav+er+dar,'' Taverdar = ''hayat veren ışıkların kaynağını , cevherini kendinde/ elinde bulunduran, sahibi olan'' anlamını verecektir.
Bir de +dar ile geliştirilen kelimelere bazı örnekler verelim: ''xizne ( hazine ) +dar = xiznedar ( hazineye bakan, sorumlusu, elinde tutan) ; nobet+dar = nobetdar (nöbet tutan) ; mal+dar = maldar (zengin) ; pişk+dar = pişkdar ( hisse, pay'dan hisse sahibi, pay sahibi) vb., ile mesela eskiden bilinen ve Farsça ile ortak önemli kelimeler de vardı. Serdar (ser+dar), Candar ( can+dar ) gibi.
Yukarıda toparladıklarımızla, artık toplumsal hafızadan kazınmış görünen Taver ile Taverdar kelimelerini anmış ,restore etmiş ,ve anlamlarını yerli yerine oturtmuş gibiyiz.
Buradan da al-Muqanna olarak anılan Haşim b. Hakim'i kısaca tartışmaya geçelim.
Kendisinden ( ölümü 785-86) kısaca bahsedilirken, Abu Muslim ve şahsında ifade edilenler daha da anlaşılacak. Zira al-Muqanna'nın vaaz ettikleri arasında Alevilikte kullanılan önemli eskatolojik kavramlar mevcut:
''Thereupon came forward Hashim b. Hakim, known by the name of al-Muqanna', in Merv, in a village called Kawakimardan. He used to veil himself in green silk, because he had only one eye. He maintained that he was God, and that he had incarnated himself, since before incarnation nobody could see God ( p.318, Browne).''
-''Derken al-Muqanna lakabıyla bilinen Hashim b. Hakim ortaya çıkar. Merv'in Kawakimerdan köyünden. Yüzüne , tek gözü olduğundan ötürü yeşil bir peçe takıyordu. Kendisinin Yaratan olduğu, enkarne olduğunu, zira enkarne olmaksızın kimsenin kendisini göremeyeceğini ısrarla söylüyordu.''
Burada önemli bir nokta var. İlahi-kutsal ruh'un ''kendi'' , yani Al-Muqanna'nın bedeninde bulunduğunu, enkarne , yani ''ruh göçünün'' olduğunu söylüyor. Ve demek istiyor ki Yaratan ancak bir insanın bedenine girerse, kendini gösterebilir.
Örneklersek,
-Mesela ''ak sakallı Xızır'' şahsında ifade edilen de esasen Xızır'ın bedenine giren ''Yaratan'' olabilir.
-Müslim'in bedeni ölmüş olabilirdi, ama o ''beyaz bir güvercin'' formunu alıp ( ya da Türkçesiyle, ''donuna girip'') uçup gitti.
-Zaten bir gün tekrar dönecek ( ama bu defa fizyonomik görünümü farklı olabilir) ve adaleti tesis edip, insanlığı ( seçilmişleri ; farklı bir makale konusu) kurtarmaya soyunacak.
-Kürd Müslim'in yerini Şii ile Sufilik cenderesinde sıkışıldığından ötürü alan İslam Halifesi Ali, Şah-ı Merdan olmuş.
-Zaten Muslim'in kızının ya da Ali b. Muttalip'in eşinin ismi de aynı, ve her ikisi de Fatima.
-Müslim'in torunu da (kızı Fatima'nın oğlu), İslam peygamberi Muhammedin torunları da ( kızı Fatima'nın oğulları) kudsiyet taşıyorlar bazı toplulukların nezdinde.
Devamla, Al Muqanna al-Khurasani müridleri ve taraftarlarına şunları da vaaz ediyor : '' Almighty God entered into the figure of Adam(...) Then from Adam He passed into the form of Noah, and from Noah into the forms of each of the prophets and sages successively, until He appeared in the form of Abu Muslim al-Khurasani (already mentioned), from whom He passed into me'' ( p.320).
-Kutsal ruh evvela ''Adem'in bedenine, kılığına'' girdi (...) Sonra Nuh ve sırayla kendisinden sonra gelen peygamber ve hikmet sahibi/ bilgelerin bedenlerine, ta ki Abu Muslim al-Khurasani olarak görünene kadar, ondan da bana geçti.''
Her ne kadar yukarıdaki paragrafta al-Muqanna İbrahimi kudsi figürleri kullanarak görüşlerini açıklıyorsa da, ifade ettiği '''ruh göçünün'' İslam'la uzak yakın alakası yok ; ve görülüyor ki Abu Müslim'e verilen değer, Ademle aynı. Dahası, kullanılan bunca İbrahimi figüre rağmen, verdiğimiz bu örnekte henüz Ali- Kerbela- Hüseyn vb., figürler yok. Ama İran'da farklı alanlarda elbette mevcuttu.
İbn'ül-Athir ise belki tanıdık gelebilecek bir tavrı naklediyor : ''According to İbn'ül-Athir , al-Muqanna was named Hakim, and only made known his pretensions to be a Divine Incarnation to a select circle of his followers, declaring that from Abu Muslim the Divinity had passed into Hashim, by which name he intended himself, so that the war-cry of his followers was, "O Hashim, help us!" (" Ya Hashim, a'in-na !").
-İbn'ül-Athir'e göre , al-Muqanna'ya Hakim ismi verilmişti, ve ''kutsal ruh göçü'' iddiasını bildirdiği takipçilerinden seçkin gruba ''kutsal ruhun'' Abu Müslim'den Haşim'e geçtiği /göç ettiğini (Haşim'den kendini kasdederek) , mücadeleye hazır arkadaşlarını '' Ya Haşim, bizi kurtar ! '' dedirtmek için ilan ederdi.''
Alevilikte bazen kurtarıcı, yardımı istenen, ismi zikredilerek anılıyor.
Ve Abu'l-Faraj ( Bar Hebraeus) ise çok bilindik bir vecizenin al-Muqanna'dan kaynaklandığını yazıyor : '' (...) al-Muqanna, "had promised his followers that his spirit would pass into the form of a grizzle-headed man riding on a grey horse and that he would return unto them after so many years, and cause them to possess the earth."
- ''al-Muqanna taraftarlarına ,ruhunun ( öldükten sonra ) ' boz ata binmiş kır saçlı bir adam biçimi alacağı (donuna gireceği)' ve uzun bir zamandan sonra geri dönüp, onların dünyayı almalarını sağlayacağına'' söz vermiş.
Evet şimdi artık ''Boz Atlı Xızır'' ın kaynağını da biliyoruz. Gerçi 785-786, yani al-Muqanna öldüğü sıralarda henüz inançta, ya da Horasan tarafındaki yorumlarında Xızır isminin geçip geçmediği hakkında bir malümatımız yok. Veya varsa da biz doğrusunu bilmiyoruz. Ama artık bildiğimiz, '' Boz Ata binen Kır Saçlı'' nın dünyaya gittiği yerden tekrar geri döneceği ve onlara dünyayı ele geçirmeye sevkedeceğidir.
Maqdisi'den nakledilen ve yukarıdakiyle aynı kelimelerle ifade edilen önemli belirlemeyi bir de buradan okuyalım ,
- '' Of al-Muqanna's followers Abu Tammam says that they were awaiting a new incarnation of God. Else where it is al-Muqanna himself that they are waiting for : according to al-Maqdisi he had promised his followers that he would come back in the shape
( qalab) of a man with greying hair ( ashmat) on a grey ( ashhab) horse and possess the earth ( Maqdisi, VI,98; repeated in İbn al-İbri, crone,p.179).
- ''Al-Muqanna'nın müridlerinden Abu Tammam Yaratıcının yeni bir enkarnasyonunu beklediklerini söylüyormuş ( yani Yaratanın bir insan bedenine girmesi, yeni bir insan kılığın da, suretinde görünmesi ; bununla da elbette Yaratanın Abu Müslim'den sonra kendisini bedeninde göstereceği, muhtemel bir kişiden bahsediyor) . Başka bir yerde ise bekledikleri de zaten al-Muqanna'nın kendisiydi ; al-Maqdisi'ye göre al-Muqanna taraftarlarına 'boz bir atın üstünde kır saçlı bir adam kalıbında ( bedeninde, kılığında)' gelip, dünyaya sahip olacağını vaat ediyordu.''
Bu ifadeler, enkarnasyon ( ruh göçü) gibi Aleviliğin en önemli eskatolojik ( teolojinin ölüm ve sonrası , ruhun gideceği yer , kıyamet vb., gibi bölümleriyle ilgili kısmı) veçhelerinden birine işaret ediyor.
Beyaz / Kır At la işimiz bitmedi, aslında başka yerde de geçiyor , ve çok önemli ,
'' The brightest of the fixed stars is called Dog Star (...) Zoroastrians preserved a myth for this star called Tiştrya ( Of the '' Three Stars''). '' They, like Greeks, saw it as a rain-star ,and their myth about it was more pertinent to to this idea, for they imagined its Mainyu as a splendid white stallion which appears yearly to fight with Apaoşa ,the Mainyu of Drought , conceived as an ugly black one (p.4, Further On The Calendar Of Zoroastrian Feats, Mary Boyce ).''
- Zerdüşt peygamberin dininde de ''kır at'' varmış. Burada yıldızlardan bahisle, adı geçenlerden en parlak görünen'e Köpek yıldızı deniyormuş (...) Zerdüştiler'in ismini Tistra ( ''üç yıldız'' ın ) koydukları bu yıldız için bir mitolojileri varmış. Grekler gibi , onu bir yağmur yıldızı olarak düşünmüşler, ve mitolojileri de o tanımlamaya çok daha uygun düşüyor ; Zerdüştiler onun Mainyu'sunu ''muhteşem bir beyaz aygır'' olarak tasavvur ediyorlar ve kendisi senede bir defa, ismi Apoşa ve ''siyah ve çirkin bir aygır'' olan kuraklık Mianyu'su ile savaşmak için ortaya çıkıyor.''
Yani Kürdlerin ''haspe/aspe spi'' leri işte her iki inançta da böyle görünüyor.
Barthold'da ( p.199-201) kısaca bazı noktalara değinmiş, gerçi kaynaklar ve anlatılanlar bellli ki aynı. O da İshaq ve al-Muqanna'dan bahsediyor. Naklettiğine göre Abu Müslimi Horasaninin ölümünden sonra ortaya evvela okuma yazması olmayan İshaq çıkıyor; kendisinin Zerdüştün halefi ve aslında sağ olduğunu, yakın bir tarihte de bu kurulacak din için ortaya çıkacağını söylüyor. Asıl bundan sonra Araplar için çok daha büyük bir tehlike ortaya çıkar;
776 da Merv'de Hashim b.Hakim isimli biri ayaklanır,783 te öldürülür ama inancı Buhara ve bazı alanlarda devam eder.
Haşim müridlerine şunu söylüyordu : '' Hashim declared to his followers that the Deity was incarnate in him, as before him
in Adam,Noah, Abraham, Moses, Jesus Muhammad and Abu Müslim ; he wore a green cloth over his face continually,
and asserted that mere mortals were unable to bear the light emanating from his face.Hence the Arabs gave him the nick name
Al-Muqanna ( the veiled one). ''
-'' Haşim müridlerine kutsal ruhun kendisinde enkarne olduğunu ( kendi bedenine girdiğini), kendisinden evvel de Adem, Nuh, İbrahim, Musa , İsa ve Abu Müslim'de bulunduğunu ilan etti ; yüzünü sürekli olarak yeşil bir kumaşla örtüyor ve safi fanilerin yüzünden kaynaklanan / yayılan ışığa dayanamayacaklarını iddia ediyordu. Böylece Araplar kendisine al-Muqanna ( peçeli olan) ismini verdiler.''
Bu arada İsmaililerle ilgili tek bir satır vereyim :
'' ' Al-Baghdadi explicitly says that İsmailis recruited the Kurds of Jibal, and the Khurramis of Babak's region(...).''
- ''Al Baghdadi kati bir dille İsmaililerin Jibal'in Kürdleri ile Babak bölgesinin Khurramilerinden adam devşirdiğini söylemiş.''( Jibal denilen ise Zağros; Jibal جبال Arapça ''dağlar'' demek.)
Batılı akademisyenler Kürd ismi telaffuz edemiyorlar kolaylıkla. ''Babak bölgesi de ne oluyor,'' sormak lazım.
Azerbayjan, Beth Kardu, Armenia, Malatya vs.
Bu husus Babak zamanı işlenecek bir alan. Ve ''Babak'ın bölgesi'' de Kürd dolu.
Bitirmeden evvel, Kürdler ve Kürd tarihi şahsiyetlerine yönelik yazanlar açısından önemli bir soruyu cevaplayalım.
Abu Muslim'in seceresi neydi, soyu neydi, hangi halkın bir evladıydının cevabını buradan okuyalım :
''Abu Muslim al-Khorasani's father belonged to a village called Sanjird, situated in the canton ( rustak) of Faridin : but some say that he was a native of Makhwan, a village three parasangs from Marw.
Different opinions were held respecting Abu Muslim's origin ; some stated that he was of Arabian descend, others of Persian,and others again of Kurdish.
İt is allusion to the last opinion that Abu Dulama ( see vol.I p.534) said ,
''O Abu Müjrim ! God never replaces by afflictions the favors which he grants to his
creatures, unless his creatures misapply them.
Ah ! Thou wouldst meditate treason against the empire of al-Mansur !
İs it not true that thy own progenitors , the Kurds, were always a race of traitors ?
Thou didst menace me with death, Abu Müjrim !
but that lion with which thou didst threaten me, has turned upon thyself ! ''.
( kaynak:p.100, 108, İbn Khallikan's Biographical Dictionary, 2 by Ibn Khallikān Publication date 1843 , Translated From the Arabic by Bn. Mac Guckin De Slane.)
- '' Abu Müslim'in babası Faridin isimli bir kanton'a bağlı Sanjird köyü idi. Fakat bazıları kendisinin Marw'a üç parasang mesafede bulunan Makhwan köyünün yerlisi olduğunu söylüyorlardı.
Abu Müslim'in kökeni-soyuna yönelik farklı düşünceler vardı ; bazıları Arap kökenli, diğerleri Pers, ve başkaları da yine Kürd.
Abu Dulama'nın aşağıda yazdıkları , son düşünceyi ( yani Kürd olduğunu) zikrediyor ,
Burada Abu Dulama'nın Abu Müslim'e hakaret yağdıran sözlerinden bir satırı haricinde tercüme etmedim,değmez.
Laflarına ''Abu Müslim'' için ''Abu Müjrim- yani ''suçlu'' , diye başlıyor. Artık Abu Müslim'in Araplar nezdinde ''suçlu'' olup olmadığını bir tarafa bırakalım, tartışılması bile çok can sıkıcı ve Kürdler açısından derin bir üzüntü kaynağı olabilir.
Burada önemli olan, Abu Dulama'nın hakaret yoluyla da olsa, Abu Muslim hakkında bize verdiği bilgi..
Abu Müslüm'in Kürd olduğunu söyledikten sonra, bir de kızgınlıkla ''senin öz atan/ceddin Kürdler her zaman bir hainler ırkı değilmiydi ?'' diyor.
İşte bu kadar.
Kürdlerin o kadar çok önemli ve tanınmış ataları var ki tarih boyunca, başkalarının dili, kimliği, ve tarihi şahsiyetleriyle övünmeye, bunun içinde gerçek dışı yazmaya ihtiyaçları hiç yok.
İsbatı da işte Abu Muslim/ Mıslimi Taverdar dır.
Bitirirken böylelikle Alevi Kürdler arasında bir zamanlar çok yaygın olan Müslim isminin de sebebini anlamış oluyoruz.
Yukarıda bazı isimler, kavramlar üzerinden umarım bazı sorulara cevap çıkacaktır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.