Fehim Taştekin: Felâketin dirilttikleri!
.
Fehim Taştekin
Deprem, Esad yönetimi için ‘rejim’ ifadesini kullananların “Suriye hükümeti” tanımına dönmesini kolaylaştırdı. Yani deprem geri çekilen meşruiyetin iadesine ivme kattı. Fakat Biden yönetimi Avrupa ve Orta Doğu’daki ortakları ‘çözülme olmaması’ için yakın planda tutuyor.
Depremden önce, depremden sonra...
Bu bağlamı kurmak zorunda kalacağımız toplumsal ve siyasal dönüşümler oluyor, olacak.
Felaket milyonları kahrederken siyaseten yüzünü güldürdükleri de oldu, olacak.
Fay hattının bir tarafında Tayyip Erdoğan, diğer tarafında Beşşar el Esad var; seçime doğru AKP liderini neyin beklediğini kestirmek zor fakat Suriye lideri uluslararası hakim güçlerin kendisine biçtiği ‘parya’ kefenini yırtıyor sanki.
El Vatan’a göre Amerikan yaptırımlarının caydırıcılığına rağmen Suriye’ye gönderilen insani yardım uçaklarının sayısı 25 Şubat itibariyle 239’u buldu. Uçaklardan biri de 15 ülke adına AB’den geldi. BM, Şam’la muhalifleri çıldırtacak düzeyde koordinasyon içine girdi.
Esad depremin tozu dumanı arasında Arap dünyasında BAE’den sonra ikinci ziyaretini Umman’a yaptı. Abu Dabi’ye ikinci kez gitmesi gündemde.
Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen el Safadi ilk Şam ziyaretini gerçekleştirdi. Ürdün büyük bir üsle ABD’nin bölgesel çıkarlarına ortaklık sunmanın ötesinde Orta Doğu’daki Amerikan düzeninin önemli halkalarından biri.
Ürdün, ABD ile de müzakere ederek ‘adıma karşı adım’ stratejisiyle tedrici normalleşme önermişti. Bu konuda Londra’nın desteğini de almaya çalışıyorlar. Safadi’nin Şam ziyareti sırasında İran’ın askeri varlığıyla ilgili sorunun altını çizerek Esad’a “İran’la ilişkilerin tabiatı değişmediği sürece sizin arzu ettiğiniz şekilde Şam’la normalleşme zor” mesajı verdiği öne sürülüyor.
Daha önemli bir gelişme 26 Şubat’ta yaşandı. Arap Parlamentolar Arası Birlik, Şam’a deprem taziyesine gitti. Bu depremi aşan bir gelişme. Bir süredir Suriye’nin Arap bağrına döndürülmesini krizden çıkışın yegane yolu olarak görenlerin sesi daha fazla duyuluyor. Deprem normalleşmeyi önleyen bariyerleri yok etmese de yavaşça eritiyor.
18 ülkenin katılımıyla 25 Şubat’ta Bağdat’ta gerçekleşen Arap Parlamentolar Arası Birlik’in 34’üncü toplantısında Şam’a bir heyetin gönderilmesi kararlaştırılmıştı. Heyette Irak, Mısır, Ürdün, Libya, BAE ve Filistin parlamento başkanlarının yanı sıra Umman ve Lübnanlı temsilciler yer aldı.
Birliğin dönem başkanlığını yürüten Irak Parlamentosu Başkanı Muhammed el Halbusi Suriye’den yana değişen Arap tutumuna işaret etti. Mısır Temsilciler Meclisi Başkanı Hanafi Cebali, "Suriye ile dayanışma içinde olduğumuzu göstermek için buradayız" derken Suriye'nin Arap Birliği'ndeki koltuğuna döneceğini vurguladı. Bu hedef Cezayir dönem başkanlığında tutturulamamıştı. Diğer başkanlar da benzer mesajlar verdi.
SUUDİLERİN 10 ŞARTI VE RİYAD’DAN BEKLENEN ‘U’ DÖNÜŞÜ
Parlamento başkanlarının Şam ziyareti önemli bir kırılma. Cin şişeden çıktı denebilir. Fakat Suudi tutumuna özel yer ayırmak gerekiyor. Arap kilidini açacak olan Riyad’dan sürpriz bir çıkış bekleniyor. Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan’ın Münih’te Suriye’ye karşı farklı bir yol tutturmanın zamanının geldiğini söylemesi çok toz kaldırdı. “Ferhan’a Şam yolu gözüktü” yorumları yapılırken Riyad’dan henüz bir yalanlama çıkmadı.
İran’ın Suriye’deki askeri-milis varlığını ve Tahran-Şam ortaklığını en temel mesele olarak gören Riyad’ın yeni sayfa açması kartopu etkisi yapabilir. Arap kaynaklara göre Suudi yönetimi mart sonunda Riyad’da toplanacak Arap Birliği zirvesine kadar tutumunu netleştirmeye çalışıyor. Suudilerin diğer Arap ülkelerinden farklı olarak Yemen savaşıyla bağlantılı koşulları var. 2015’ten beri yıkıcı savaşla Yemen’de Husileri teslim alamayan Suudiler, bu dirençten İran ve Lübnan’daki Hizbullah’ı sorumlu tutuyor. Lübnan hükümetine yardımları kesmelerinin nedeni de Hizbullah’ın Yemen’de Ensarullah’a yardım ederek Suudilere komplo kurduğu iddiası. Körfez medyasına bakılırsa Suudiler, Esad’la el sıkışmak için 10 başlıkta müzakere istiyor:
- Siyasi tutukluların bırakılması.
- BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı çerçevesinde siyasi anlaşmaya hazırlık olarak muhalefetle ciddi müzakerelere girilmesi.
- Anayasada değişiklik yapılması.
- İran’la artık stratejik anlaşmaların imzalanmaması.
- İran bağlantılı güçlerin bölgeden çıkartılması.
- Ürdün sınırlarında güvenliğin artırılması.
- Körfez’i hedef alan captagon kaçakçılığına karşı önlem alınması.
- Sınır kontrollerinin artırılması ve güvenli bölgelerin korunmasına katkıda bulunmak üzere Arap güçlerinin Suriye'ye sokulması.
- Uluslararası gözetim altında mültecilerin döndürülmesi ve dönenlere baskı yapılmaması.
- İnsani yardım operasyonlarının kolaylaştırılması.
Esad’ın bu şartları hin hin gülerek karşıladığını tahmin etmek güç değil.
BİR KIRILMA BEKLENTİSİ TÜRKİYE’YE DAİR: MOSKOVA’DA DÖRTLÜ BULUŞMA
Şam-Ankara normalleşmesine yönelik süreç de ilerlerse Suriye’yi diz çöktürmeye yönelik 12 yıllık siyasetin beli kırılmış olacak. Rusya, Türkiye ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat şeflerinin katıldığı toplantı 28 Aralık’ta Moskova’da gerçekleştirildikten sonra planda şubatta dışişleri bakanlarını buluşturmak vardı. Araya felâket girdi. Dün Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Kremlin’in Suriye özel temsilcisi Mikhail Bogdanov, RIA Novosti’ye röportajında, İran’ın da eklendiği dörtlü buluşma için hazırlıkların sürdüğünü açıkladı ama tarih vermedi. İran, Astana ortağı olarak süreçten dışlanmadan duyduğu rahatsızlığı farklı düzeylerde göstermiş, Şam-Tahran arasındaki temaslarda iki ülke arasındaki dayanışma ve koordinasyonun zorunluluğu teyit edilmiş, daha sonra Ankara ve Moskova’dan dördüncü koltuk için onay çıkmıştı.
Deprem Türkiye ve Suriye’yi çevreleyen pek çok diplomatik husumeti geriletse de bu yumuşama Ankara ve Şam arasında ‘diplomatik merhamet’ üretmedi. Erdoğan’ın, Esad’ın normalleşme koşullarını karşılayacağına dair bir emare çıkmadı. Malum iki temel koşul; Türk ordusunun çekilmesi ve silahlı gruplara verilen desteğin kesilmesi. Türk askeri varlığının geçici olduğunu belirten Bogdanov ilişkiler tesis edildiğinde Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğine bağlılığın gereğinin yapılacağını düşünüyor. Fakat ortak acı bile iki ülkeyi bağdaştıramadı. Haliyle temenniden fazlası gerekiyor. Arap kaynaklara bakılırsa Şam “çekilme” koşulunu “Çekilme takvimi verilmeli” diye yumuşattı. Yine de süreci betimleyen tek şey “belirsizlik ve bilinmezlik”.
KÜRTLER ARAP NORMALLEŞMESİNDEN DE KAYGILI
ABD de 2019’da çekildiği yerlerde askeri görünürlüğünü artırarak bu normalleşmenin öyle basitçe üçlü-dörtlü masada pişirilemeyeceğini söylemeye çalışıyor.
Bu sürecin endişeli tarafında sadece Türkiye’nin koruması altındaki muhalif güçler değil Ankara’nın hedefte tuttuğu Kürtler de yer alıyor. Suriye Demokratik Meclisi Yürütme Konseyi Başkanı İlham Ahmed, Şark’ul Avsat’a, Arap ülkelerinin Şam’la normalleşme çabasını eleştirerek “Koşulsuz anlaşma, genellikle siyasi çözümlere değil, rejimin su üstünde tutulmasına yol açar. Rejim, politikalarını zerre değiştirmedi. Dolayısıyla bu ziyaretler Suriye halkına fayda sağlamayacaktır” ifadelerini kullandı. Ahmed “Rejim ne insani ne de siyasi düzeyde tutumunu değiştirdi. Kendisiyle aynı fikirde olmayan Suriyeliler hususunda herhangi bir esneklik göstermedi. Yıkıcı deprem ve insani trajedi ile başa çıkmak için iletişim kanallarını kabul etmedi. Rejimin bu insani felaketi istismar etmesi, Suriyelilerin acıları pahasına kendini ön plana çıkarması ve konumunu pekiştirmesi başlı başına bir trajedidir” diye ekledi. Ahmed burada Halep’in iki Kürt mahallesi Şeyh Maksud ve Eşrefiye’ye gönderilen deprem yardımlarına çıkartılan engellere gönderme yapıyor.
Kısa bir süre önce Ankara-Şam diyaloguna paralel olarak özerk yönetimden Bedran Çiya Kurd başkanlığında bir heyet Şam’da temaslarda bulunmuştu. Bu temastan da umut veren bir şey çıkmamıştı. Ahmed’in tepkisi, Kürtler Esad’la el sıkışmadan Arap ülkelerinin Şam’la normalleşmesinin özerk yönetimin pazarlık şansını baltalayacağı kaygısına işaret ediyor. Özerk bölgenin statüsü belirlenmeden Şam-Ankara barışı da tehlikeli bulunuyor. Tabii asıl kaygı Şam-Ankara hattındaki gelişmelerle ilgili. Depreme paralel olarak Türkiye’nin özerk yapıyı hedef alan saldırılara mola vermesi düşmanca siyasetin sürdürülemez olduğuna dair temkinli bir iyimserliğe yol açtı. Fakat Kamışlı’da bir araca yönelik SİHA saldırısı acıların da kronik düşmanlığı bitirmediğini gösterdi. Fırat’ın doğusundan Afrin’deki felaket bölgesine yardımları bloke eden irade düşmanlık çizgisinin derinliğini zaten teyit ediyordu.
CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI AMA...
Sonuç olarak deprem, Esad yönetimi için ‘rejim’ ifadesini kullananların “Suriye hükümeti” tanımına dönmesini kolaylaştırdı. Yani deprem geri çekilen meşruiyetin iadesine ivme kattı. Fakat Biden yönetimi Avrupa ve Orta Doğu’daki ortakları ‘çözülme olmaması’ için yakın planda tutuyor. 25 Ocak’ta Cenevre’de ABD, Britanya, Fransa ve Almanya arasındaki buluşma da bu amaca yönelikti. Yine Cenevre’de geçen ağustosta yapılan toplantıya Türkiye ile birlikte Arap ülkeleri de davetliydi. ABD, Şam’da siyasi geçiş olmadan normalleşme, yaptırımların kaldırılması ve yeniden inşaya geçit vermeyen parolasında gedik istemiyor. Daha önce pek çok coğrafyada kullandıkları ve yine kullanmak isteyecekleri İdlib’deki İslamcı bakiyenin de raf ömrünü uzatıyorlar. Deprem yardımlarına karşı izlenen strateji de bunu temine yönelikti. Fakat Batılı ortakların öne sürdüğü “üç hayır” için zemin aşınıyor. AB bu hayırların arkasında bir bütün değil ve Şam’a giden yardım da bunun ifadesi. Depremin bu ayrışmadaki etkisi izlenmeye değer.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.