Fenomen olarak Amedspor - Mehmet Nuri Özdemir*
.
Rasyonel bir çözüme kavuşamayan Kürt meselesi birçok şeyi tedricen politikleştirdi. Çözülmeyen politik sorunların sonuçları doğal olarak politik olur. Kürtlerin Amedspor ile kurduğu ilişki bunun en popüler örneği olsa gerek. Tuzluğun, diş fırçasının politikleştiği bir meselede sporun politikleşmesi gayet doğal. Kürtler için bir fenomene dönüşen Amedspor politik bir meselenin uzantısı olmanın yanında kentin ilişkilerini, bölgenin gündemini belirleyen temel sosyolojik bir olgu haline geldi. Dolayısıyla bundan sonra da çok konuşulacak gibi görünüyor. Bu yazıda Amedsporu tartışacağız.
Kürtlerin statü arayışı spor alanına da yansıyor. Bu arayışın temsilcisi şimdilik Amedspor. Takımın adını, kentin tarihi ve siyasi isminden alması ve özellikle bu ismin aktüel Kürt siyasetindeki sembolik yeri, taraftarın takım ile ilişkisini politikleştiren bir olgudur. Amedspor ismi, yüz binlerce taraftar için apayrı bir heyecan, kolluk ve ırkçı gruplar için eziyet.
Kürtler nasıl ki siyasal ve sosyal hayatın içinde yıllarca ve hala önyargılarla boğuşup negatif kavramlarla etiketlendiyse Amedspor da futbol sektöründe aynı çirkinliklere maruz kaldı. Kulüp kurulduğu günden beri saha içinde ve dışında birçok sorunla mücadele etmek zorunda kaldı. Takıma devletin resmî Kürt politikası dayatılınca Kürtler de takımın etrafında kenetlendi. Farklı dünya görüşlerine sahip olsalar da Amedspor, Kürt halkının kahiri ekseriyeti için ortak bir aidiyete dönüştü; bu yönüyle sadece bir kentin değil bölgenin ve Kürtlerin takımı gibi genel bir kimliği temsil ediyor. Buradan hareketle Amedspor’un hikayesi Kürtlerin hikayesidir; tarihi, Kürtlerin tarihidir, diyebiliriz.
Amedspor deyince ana akım basın-yayında hep şiddetle anılan bir kent ve taraftar grubu imajı çizilmek isteniyor. Amedspor taraftarı ise bu imajı çoktan kırmış gibi görünüyor; kadınından erkeğine, siyasetçisinden iş çevrelerine, mühendisinden avukatına, doktorundan öğretmenine, esnafından işçisine, sağcısından solcusuna, gencinden yaşlısına kadar takımını destekleyen olgun ve kültürel düzeyi yüksek bir taraftar kümesine sahip. Görüldüğü kadarıyla taraftarın “kötü imajı kıralım” gibi bir derdi de yok. Son zamanlarda Kürtler kendilerine yönelik çizilmek istenen imajı düzeltmekle zaman geçirmenin boş bir uğraş olduğunu görüyor, Kürtlerin bundan vazgeçip kendi yolunu çizmeye çabaladığı görülüyor. Amed’de çok sık kullanılan bu söz gibi: “Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendisi bilir.”
Amed, şehir olarak Kürt meselesinden kaynaklı merkezi toplantı ve eylemlerin yapıldığı bir kent; bu yüzden hem eyleme hem maça gidenler genellikle aynı kitle. Kolluk bunu bildiği için her an maç ortasında büyük bir eylemin gerçekleşebileceği kaygısıyla Amedspor tribününe potansiyel eylemci gözüyle bakar. Dahası Amed tribünü sistem açısından potansiyel suçludur. Sokaktan, zindandan, fabrikadan, tarladan tribüne gelmiş bir taraftar kitlesi var Amedspor’un. Taraftar, sistemin gözünde defolu yurttaştır; bıçağı, silahı, taşı, molotofu cebinde taşıyan tehlikeli bir gruptur. Ya her golden sonra zafer işareti yaparsa, maazallah koro halinde “Biji Kürdistan” diye hep birlikte bağırırlarsa ne olur? Spora politika bulaşır, politika pür u pak olan spor sektörünü kirletir. Daha kötüsü ya futbolla uyutulan kitleler futbolla uyanırsa ne yaparız?
Aşırı kaygılardan kaynaklı AMED’te yapılan her maç öncesi ve sonrası büyük ve riskli bir politik eylemin hazırlığı gibi hazırlıklar yapılır. Onlarca TOMA ve polis stadın etrafına yerleştirilir. Ama bu yetmez, güvenlikçi görüntü şehrin birçok yerine yansır. Amedliler böyle günlere pek alışıklar. Toma ve polis kentin her yerine yerleşmişse, ya Amedspor maçı vardır ya da eylem. İkisi yoksa o zaman Amed’ten devlet geçmektedir, sanıldığı gibi demokrasi değil.
Taraftar ve halk birçok şeyin farkında; taraftar nerede ne yapacağını bilir. Ancak kent idaresinin stratejisi düzdür, önyargılıdır, etiketçidir, güvenlikçi ve kışkırtıcıdır. Ki son Amedspor maçında maç öncesinde Diyarbakır emniyeti, içinde kadınların ve çocukların da olduğu binlerce taraftara stad girişinde gaz ve tazyikli su sıkmamak için kendini tutamadı. Nuri Bilge Ceylan’ın “Ahlat Ağacı” filminde atanamayıp polis olan gencin insanlara gaz ve tazyikli su sıkarken yaşadığı hazzın asıl merkezi Amed’tir. Filmde atanamayan ama polis olmayı reddeden öğretmen adayı Sinan, polislik yapan arkadaşına soruyor: “Olay olunca ne yapıyorsunuz, biber gazı tazyikli su falan galiba!” Polis olan arkadaşı ise kahkaha ile cevap veriyor. “Ya işte biber gazı, tazyikli su, araya düşünce dövüyoruz, ezilmişliğimizin stresini insanlardan alıyoruz kanka” diyor gülerek. [1]
Yukarıda belirttiğimiz gibi Kürt halkının kimliğiyle ilişki kurarken karşılaştığı benzer ırkçı ve ötekileştirici saldırıların aynısına Amedspor kulübü de maruz kalıyor. Çıkan kimi olaylarda “bunlar futboldan ne anlar, ancak taş ve molotof atarlar” gibi birçok çirkin yorum ve paylaşım yapılıyor. Çok örnek verilebilir, ama en son Play off maçı öncesi ve sonrasında sosyal medyada nefreti körükleyen bir çok paylaşım yapıldı. “Dağda PKK, Mecliste HDP, Futbolda Amedspor”, “İnşallah Kandil’e yapılanlar bu kulübe de yapılır, futbol da temizlenir”, “Tarsus idman yurdu teröre dur, dedi” gibi ırkçı paylaşımlar Amedsporun nasıl bir baskı altında olduğunu gösteriyor.
Irkçı gruplara rağmen Amedspor’un çok renkli bir taraftar kitlesi var. Sosyal medyadan biraz araştırdığınızda bu renklilik hemen göze çarpıyor. Taraftarın bazı paylaşımları sıradan bir futbol taraftarının arzularını aşıyor. Amedspor taraftarının takımına sadakati, sempatisi ve sevgisi çoğu zaman maniple edilse de çizgisinden taviz vermiyor. Kaybedilen son play off maçında taraftar grubu, Samuel Beckett’ın sözüyle karşılamış. “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Yine dene, yine yenil. Daha iyi yenil.” Melankolik taraftar kitlesi, Play off maçını kaybettiği gün Ahmet Kaya’nın “Olmasaydı sonumuz böyle!” şarkısıyla karşılamıştı. Bunun dışında “Beni Hayal Kırıklığına uğrattın, beni aldattın, ama seni sevmeyi asla bırakmayacam Amedspor”, “Amedspor olmadı, :(( İstanbul’da Hukuk okuyorum, tek motivasyon kaynağım bu takımdı, şimdi yeniden…. ama olsun vazgeçmek yok. Uffff”, “Yine olmadı!”, “Canımız yana yana akan gözyaşlarımızın sebebisin”, “72 yaşında anam, bir yudumcuk mutluluk için hayatında ilk defa maç izliyor. Mutluluğa işte bu kadar aç, bu kadar uzak kalmışız Yediler ömrümüzü yediler…” gibi çarpıcı paylaşımlar vardı.
“Parti tutarız iktidar olmaz, takım tutarız şampiyon olmaz…” diyen İsyankar kesim gözden kaçmıyor. En baskın taraftar grubu, yenilgiyi kabul etmeyen ve yeniden başlamayı seven grup: “Bizim literatürümüzde kaybetmek yoktur!”, “Kaybedilmiş savaş, kaybettiğinizi düşündüğünüz savaştır.” Bir kısım taraftarın paylaşımları ise Amedspor’a sadakatin ne kadar içten olduğunu gösteriyor: “Dün Amedsporlu olmadık, iyi gün taraftarı değiliz, daha güçlü dönecez.”, “#Amedspor terk eder miyiz, insan canını bırakır mı”, “Sen şampiyon olacaksın diye sevmedim ki seni #Amedspor um.”, “Hiç sorun değil, yensen de yenilsen de, seviyoruz seni”, “Şehir çocuklarını tabiriyle, saan bişe olmasın…” , “Her şeye rağmen canın sağ olsun #Amedspor”, “Gücüne güç katmaya, yeşiline kırmızı olmaya geliyoruz. Ey çocukluk sevdamız yarınlara mirasımız #Amedspor ” Politik Şiirlerle seslenen taraftar var: “bin kez korkuya boğdular zamanı, bin kez ölümlediler, bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek #Amedspor”, “Akın var akın Güneş’in coğrafyasına akın. Amedsporum”. Hastaglar devrime çağrı gibi: #Amedspor #Barikat #MorBarikat #Antifa #Ultras #NoPasaran
Kürtlerin spor ve siyaset bağlamı uzun süre Diyarbakırspor kulübü üzerinden yürüyordu, şimdi ise ismiyle Kürtlerin genelinde bir aidiyet oluşturan Amedspor ile devam ediyor. Diyarbakırspor birinci lige çıkma macerasının küçük bir kısmına tanıklık etmiştim. Yazıyı bu hikaye ile bitirelim. Şahsen bugüne kadar sadece bir maça gittim. Öğrencilik yıllarımızda Hatayspor ile Diyarbakırspor takımları arasında Hatay’da oynanan 2000-2001 Sezonu 2. Lig Play-Off Grubu maçıydı. Hatayspor’da birinci lige çıkma heyecanı vardı, biz de ise çok daha ötesi bir amaç ve heyecan vardı.
Amedspor’un maçlarında yaşanan ruh haline benzer bir şekilde o yıllarda da sanki Diyarbakırspor birinci lige çıksa Kürt meselesinin çözümünde önemli bir mesafe kat edilmiş olacaktı, sanki Kürtler statü sahibi olacaktı. Sporda elde edilecek başarı politik bir mesafenin önemli oranda kat edilmesi gibi düşünülüyordu. Kürtler HDP’nin yüzde on barajını aşmasını ne kadar çok istiyorlarsa o zamanlar Diyarbakırspor’un, şimdi ise Amedspor’un bir üst lige çıkmasını ve Kürtlerin spor alanında temsil edilmesini de bir o kadar istiyordu. Tarihsel olarak gasp edilen hakların en azından spor alanındaki karşılığını kısmen de olsa almış olacaktı. Lakin devletten hak almak kadar daha zor bir şey yoktur; Kürtler sanki zor olanla boğuşmak için yaratılmış mübarek. Zorluklarla boğuşmak genel karakterinin bir parçası haline gelmiş gibi. Kimi Kürtler bu karakterle resmen bütünleşmiş. Halbuki yaşamın her alanında onların karşısına çıkarılan engeller, barajlar ve zorluklar kaderle-kederle ilgisi olmayan çıplak politik sonuçlardı.
Hatayspor ile Diyarbakırspor maçına yeniden dönersek; dönemin üniversitedeki Kürt gençliği olarak politik, ulusal ve kültürel duygularımızı bir günlük de olsa bir futbol maçına indirgemiş ve maça gitme kararı almıştık. Derdimiz sadece maç değildi tabi; kimi arkadaşlar daha politik düşünmüştü. O zamanlar üniversitede bölgeden gelen öğrenci sayısı pek azdı, bizler hem Diyarbakırspor’u yalnız bırakmayacaktık, hem de başka gençlerle de tanışma fırsatı bulacaktık. Bir taş ile iki kuş vurmayı düşünürken yüzlerce ırkçı tarafından taşlanmayı hiç hesaba katmamıştık.
O zaman kulüp, Diyarbakır’dan deplasman maçına bir otobüs taraftar getirmişti. Onlarla birlikte sayımız ancak yetmiş seksen kişiyi bulmuştu. Diyarbakır’dan getirilen taraftar sayısal olarak az olsa da çok renkliydi. Gelen taraftar bir taraftan kentin emniyet müdürlüğünü yaparken suikastle yaşamını yitiren Gaffar Okan’ın resmini taşıyıp onun için sloganlar atıyor, diğer taraftan Diyarbakırspor’u destekleyici takım marşları söylüyor, ama aralara da Kürt takımı olduğunu deklere eden Herne Peş’in “lay la lay, lay la lay” kısmını sıkıştırıyorlardı. Tabi asıl taraftar bu kısma girince bizler de koro halinde hernepeşin tamamına dalıyorduk; bu sefer onlar bize eşlik etmek zorunda kalıyorlardı.
Doğal olarak bizler hernepeşe eşlik edince hem ritmin verdiği coşku hem ulusal duygunun yarattığı haz ile küçük bir taraftar grubu olmamıza rağmen sesimiz daha gür çıkmaya başlamıştı. Bu durum karşı tribünün dikkatinden hiç de kaçmamıştı. “Potansiyel teröristler” olarak dikkat çekmeye başlamıştık. Bizler yetmiş seksen kişi iken karşımızdaki tribünde yirmi bine yakın Hatayspor taraftarı vardı. Yirmi bine karşı yetmiş seksen kişiyle Hernepeş’i söyleyince de olan oldu.
Karşı tribünden Helsinki demokrasisi mi beklemiştik, o zamanın Kopenhag kriterlerinden mi etkilenmiştik bilmiyorum ama saf Kürtlüğümüz işte… Hernepeş ile birlikte karşı tribünde önce bir sessizlik sonra da “Kahrolsun teröristler, PKK dışarı” diye inleyen bir fırtına başlamıştı. Fakat asıl fırtına maç sonrasında başladı. Maç bittikten sonra taş ve küfür yağmuruna maruz kalarak kaldığımız tribünün içine sıkışıp kalmıştık; ancak bir saat sonra polis eşliğinde stattan çıkabilmiştik. Hernepeşin bedeli bizler için biraz ağır olmuştu. Diyarbakır’ dan gelen taraftarların Gaffar Okkan aşkı da bizi kurtarmaya yetmemişti.
Sonuç
Diyarbakırspor’un döneminde yapıldığı gibi popülist siyasetçi ve kentin bürokratlarının yıllarca yaptıkları popüler hareketle, yani atkı takarak maç alamazsınız. Bunun yanında etik olarak sembolik ve anlık şovlar için insanların dayanıklılığını test etmek o insanlara yapılan bir şiddet türüdür. Kaldı ki futbol işçiliği çok ağır bir işçiliktir. İnşaat işçiliği ile eş değer bir performans harcanıyor ve çok erken yaşta futbolcular yıpranıyor. Bir futbol takımına futbolun ötesinde anlamlar biçildiğinde gereği de yapmalı. Koşullar düzeltilmeli, maddi destek sunulmalı ve iyi oyuncular transfer edilmeli. Emek gücüyle bir yere kadar işi görebilirsiniz; ama bir yerden sonra tamamen teknik koşullar ve maddi güç devreye girer.
Bir futbol müsabakasında ulusal ve kültürel kedere veya neşeye boğulmak Amedspor’a rağmen bana hala hep absürt geliyor, belki bundan sonra da öyle olacak. Tam da bu kederin ve neşenin kader olmadığını idrak etmişken kazanmaya ve kaybetmeye odaklı bir tuzaktan çıkmaya çalıştığımız bir anda Amedspor bizi yeniden bu denklemin içine sürükledi. Buradan nasıl çıkabileceğimizi Amedspor ile birlikte öğrenebileceğimizi umuyorum. Kim bilir belki de Amedspor taraftarıyla, futboluyla, fikriyatıyla spora yepyeni bir felsefe kazandırır. Hayırlısı diyelim.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.