Festivalimizde Kürtçe şarkı söylemek Yasak!

Festivalimizde Kürtçe şarkı söylemek Yasak!

Rüzgarlı bir İstanbul günü. Bir sonraki noktaya doğru hareket ediyoruz. Bedenim minibüste, ruhum simitçi ile “Desmala Min”ı söylüyor.

A+A-

Ronas ARAM

https://www.gazetelink.com/wp-content/uploads/2020/09/received_326881755280295.jpeg

Öğlene doğru telefonum çalıyor. Arayan müzisyen bir arkadaşım. Hal hatır sorma muhabbetinden sonra bir etkinlikten bahsediyor; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) düzenleyeceği ‘Sokakta Sanat Var’ etkinliği. Etkinlik kapsamında eylül ayı boyunca İstanbul’un birçok noktasında, günün belirli saatlerinde sokak müziği yapılacağını ve bunun için müzisyenlere ihtiyaç olduğunu öğreniyorum. Arkadaşım kendisinin hali hazırda bir grupta olduğunu şayet istersem beni de başka bir gruba gitarist olarak yazdırabileceğini söylüyor. Aylardır birileriyle müzik yapmaya hasret ben, bu teklifi hiç düşünmeden kabul ediyorum.

 

Arkadaşım festivalin içeriğine dair bilgileri aktarırken festivalde politik Türkçe şarkıların ve politik ya da politik olmayan bütün Kürtçe şarkıların söylenmesinin yasak olduğundan bahsediyor. Bu durum biraz canımı sıkıyor. O zaman enstrümantal çalarız, diyorum. Ardından arkadaşım İBB’nin bu etkinliğini organize eden şirketin müzisyenlerle bir sözleşme imzaladığını ve benim de bu sözleşmeyi imzalamam gerektiğini söylüyor. Konuşmanın ardından arkadaşımın gönderdiği sözleşmeyi okuyorum, yasağa ilişkin sözleşmede geçen madde şu şekilde: “Sanatçı’nın repertuarının politik içerikli ve provake edici olmayacağını; argo, küfür vb kelimeleri içermeyeceğini kabul, beyan ve taahhüt eder.” Sözleşmede Kürtçe şarkı söylemenin yasak olduğu yazmıyor elbette; “gizli” bir yasak bu, yazıya dökülmeyen , yıllardır dilden dile aktarılan bir yasak. Sözleşmeyi imzalayıp tekrar arkadaşıma gönderiyorum.

 

Telefon aracılığıyla grubun diğer müzisyenleriyle ve organizeden sorumlu kişiyle tanışıyorum. Hangi şarkıları çalacağımızı, ne zaman prova alacağımızı konuşuyoruz. Organizatör bize bilmemiz gerekenleri iletip bizden de gerekli bilgileri istiyor. Ayrıca resmi prosedürler için grubun bir isminin olması gerektiğini ifade ediyor. Henüz yüz yüze bile tanışmamış olan biz grup üyeleri, isim belirleme konusunda düşünürken bir anda dilime “Roj Band” ismi geliyor. (“Roj” Kürtçede “güneş”, “gün” gibi anlamlara gelirken; “Band” ise İngilizcede “grup”, “müzik grubu” gibi anlamlara geliyor.) Ben ne hoş bir ismimiz oldu diye içten içe sevinirken bir anda organizatörün, Kürtçe sözcükleri grup isminde dahi kullanamayacağımızı belirten, gülümseme ifadeli “No Kurdi” mesajını okuyorum. Karşılık olarak “Hadi ya isme de mi no Kurdî?” yazıyorum. Gelen cevap “E yani!” oluyor. Bu duruma canım çok sıkılıyor, okkalı bir laf edip mesaj grubundan çıkmak geçiyor içimden fakat grup arkadaşlarımı yarı yolda bırakmak istemediğimden “bağrıma taş basıp” devam ediyorum. Grubun adını “Kaset Band” koyuyoruz.

 

Provadayız. Türkçe ve Kürtçe şarkılardan oluşan bir repertuvarı çalışıyoruz. Kürtçe şarkıları enstrümantal çalacağız. Prova bitiyor, dağılıyoruz. Ertesi gün çalacağız. Tam eve varmak üzereyken arkadaşlarım bir haber paylaşıyor. İstanbul Valiliği’nin corona virüsü salgınına karşı yeni tedbir kararları aldığını okuyorum. Haberin devamında İstanbul’da açık havadaki konser, gösteri, festival ve benzeri etkinliklere müsaade edilmeyeceği yazıyor. Bu durumda bizim festival de iptal olmuş oluyor. İlerleyen saatlerde organizatör, sadece bu hafta sonu için festivalin gerçekleşeceğinin haberini veriyor. Duygu durumumuz halden hale giriyor.

Rüzgarlı bir İstanbul günü. Günlerden cumartesi. İlk çalacağımız nokta Caddebostan Sahili. Başlıyoruz. Rüzgar ilkin bizi biraz zorlasa da kısa bir süre sonra alışıyoruz. Her noktada 40 dakika çalacağız. 40 dakika geçiyor, insanların teşekkürleri eşliğinde bir sonraki durağa doğru hareket ediyoruz. Yeni noktamız Bostancı Sahili.

Bizi taşıyan minibüsten inip çalacağımız yere yöneliyoruz. Tam o sırada biri yanıma yanaşıp “abé bağlama yok çalalım?” diyor. Beyaz gömlekli, gözleri doğuştan sürmeli, esmer bir simitçi. Adı bende saklı. Kürtçe cevap veriyorum. Kürtçe konuşmaya başlıyoruz. Kürtçe söylersen ben de eşlik ederim, diyor. Kaşlarımı yukarı kaldırıp başımı çaresizce iki yana sallayıp “mixabin qedexe ye” (maalesef yasak) diyorum. Oturuyoruz yerimize, çalmaya başlıyoruz. Simitçi tam karşımızda, aramızda on adım var yok. Birkaç şarkı sonra “Desmala Min”ı çalıyoruz. Simitçi abé keyifleniyor, şarkı boyunca onu izliyorum. Bana bakıyor arada, dudakları kıpırdıyor. Performans bitiyor, toplanıyoruz. Simitçinin yanında kestaneci var, arkadaşlarla canımız kestane çekiyor. Gidip kestane alıyoruz, yeteri kadar bozuk paramız çıkmıyor. Kestaneci de büyük parayı bozmak istemiyor. Simitçi abé yanımızda bitiveriyor. Cebinden çıkardığı parayı kestaneciye verip “buradan al hesabı, tamamdır” diyor. Israrlarımıza rağmen parayı kabul etmiyor, mahçup bir şekilde konuşmaya devam ediyorum.

 “‘Desmala Min’ı güzel çaldınız; siz çalarken ben de içimden eşlik ettim” diyor ve ekliyor: “Yasak olmasaydı dışımdan da söylerdim.”

Rüzgarlı bir İstanbul günü. Bir sonraki noktaya doğru hareket ediyoruz. Bedenim minibüste, ruhum simitçi ile “Desmala Min”ı söylüyor.

Ronas Aram
Felsefe Öğretmeni’Müzisyen

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.