Fransız sömürge yönetiminin Suriye'deki federal sistem tecrübesi neydi, ne oldu?

Fransız sömürge yönetiminin Suriye'deki federal sistem tecrübesi neydi, ne oldu?

.

A+A-

Faik Bulut

Şam'ın düşmesi ve eski Başkan Beşşar Esad'ın Moskova'ya sığınması ile 7-8 Aralık 2024 tarihi önemli bir olay olarak kayda geçti.

Bu tarihten itibaren ülkenin geleceği tartışılmaya başlandı. 

Merak edilen konulardan biri de Suriye'nin kaça bölüneceği meselesidir.

Birçok bakımdan milliyetçi önyargılarla şartlandırılmış Türkiye kamuoyu Osmanlının son devrinden miras aldığı "bölünme" fobisini daha çok Kürtlerin siyasi varlığıyla özdeştirmektedir. 


Halep ile Şam'ın alınması sürecinde yerli ve yabancı medyada "oyun kurucu ve beyin takımı" diye tanımlanan Türkiyeli sorumluların bu karmaşa ve hengâmede birkaç noktayı vurguladıkları görülüyor. 

İster Türk-İslam sentezini benimseyen milliyetçi-mukaddesatçı kesimler, ister Atatürkçülüğün farklı renklerini benimseyenler, isterse liberal-demokrat geçinenler olsun, ülkenin yaygın yelpazesinde "fetihçilik" duygusu hep vardı-var olacaktır.

Bu ruh zaman zaman küllenir, yeri gelince közlenip alevlenir.

Nitekim Halep-Şam hattının alınmasıyla Musul ve Kerkük'ü de kapsayan bir milli özlem ve hedef olarak fetihçiliğin hâlâ toplumun gönlünde-ruhunda yaşadığını gösteriyor. 

Medya ombudsmanı unvanıyla değerlendirme yapan Faruk Bildirici, basındaki "fetih çılgınlığını" şöyle eleştiriyor:

Galiba yaygın medya âlemi kör, sağır sanıyor; hep beraber ahali kandırmaca oyunu oynuyorlar.

Türkiye'nin, HTŞ (Heyeti Tahriri Şam) ve Suriye Milli Ordusu'nun saldırılarında hiç payı yokmuş, onlar tamamen bağımsız hareket ediyorlarmış gibi anlattılar Suriye'de iç savaşın alevlenmesini.

Öte yandan haritadaki değişimi ve Halep kalesine Türk bayrağı asılmasını ülkemiz adına kazanç saydılar.

Soğukkanlılığını yitirmiş ve -M. Ali Güller'in deyimiyle- 'fetih çılgınlığına' kapılmış bir gazetecilik yürüttüler.

12 yıl önce Türkiye'nin, Suriye'deki iç savaşa müdahil olmasını sorgusuz destekleyen medya gücü, yine çizmelerini kuşandı.

Akşam gazetesi, 'Mehter marşıyla Tel Rıfat'a' manşetinin altında 'Halep Kalesi'ne ay yıldız' fotoğrafını yayımlayıp, üzerine de 'En son 1948'de Türkiye'ye katılmak isteyen Halepliler, kaleye Türk bayrağı çekmişti' diye yazdı. MHP'nin gazetesi Türkgün de 'Halep aslına dönecek' dedi bayrak fotoğrafının üstünde.

Sabah yazarı Hilal Kaplan ise 'Türk bayrağı Halep kalesine çok yakıştı' başlıklı yazı yazdı. Akşam yazarı Turgay Güler sevincini 'Halep kalesinde dalgalanan o bayrak' yazısında satırlara döktü. Türkiye gazetesinde Yılmaz Bilgen de 'Haleplilerin TL'ye geçmek istediğini' öne sürdü. 1


Suriyeli Kürtler neden hedefte?

Suriye'nin bölünmesi hesapları Kürt siyasi varlığıyla da yakından ilgili.

Suriye'nin kaç parçaya bölüneceği medyada tartışılırken konu esas meseleye, dönüp dolaşıp ülkenin kuzeydoğu kesiminde kendine has bir özerk yönetim kurmuş olan Kürt hareketine geliyor.

AKP'nin kurmay ve komuta kademesi, Kürtlerin hak elde etmelerini ve mevcut haliyle varlıklarını sürdürmelerini hem Suriye hem de Türkiye için tehlike olarak görüyor.

Ne yapıp edip bu yapının siyasi/askeri varlığını ezmeye veya ortadan kaldırmaya çalışıyor.

Suriye'nin kaça bölüneceği bir şekilde merak edilmekle birlikte esas endişe kaynağı, Kürtlerin oradaki siyasi varlığıdır.

AKP iktidarı, "Kürt meselesini" asıl tehlike kaynağı göstermek suretiyle Türkiye'nin milliyetçi, mukaddesatçı ve Atatürkçü kesimlerinin desteğini almak için kapsamlı ve amansız bir iktidar oyunu oynuyor. 

Bu tutum ve politika, bölgesel ve uluslararası güçlerin sıkça başvurdukları jeopolitik oyunlara hem bir tepki, hem de onlarla birlikte hareket etmenin işareti sayılabilir. 

Hatırlamak ve hatırlatmak gerekir: 

Sömürgeci Fransız yönetimi 1920'lerde Kürt Dağı'nın yer aldığı Afrin bölgesini "özerk bir devlet" olarak planlamıştı.

Ancak başarıya ulaşamadı, çünkü buradaki Kürtlerin büyük kesimi işgale karşı çıkan Suriyelilerle birlikte hareket etmişti. 

Aynı yönetim, bir ara Fırat'ın doğusunda kalan Kürt yoğun şehirlerin idaresini kanton sistemi temelinde yöredeki Kürt ileri gelenlerine vermeyi tasarlamış; büyük ihtimalle Mustafa Kemal'in Fransa ile anlaşması (1922 Ankara Anlaşması) uyarınca bu fikrinden vazgeçmişti. 
 

Fransız yönetiminin tasarladığı Federal Suriye haritası

Fransız yönetiminin tasarladığı Federal Suriye haritası

 

Fransızlara karşı şiddetli direniş

Konuya geçmeden önce tarihi arka planı vermemiz gerekecek: 

I. Dünya Savaşı'nın ortasında, iki İtilaf devletinin diplomatları (Fransız François Georges-Picot ile İngiliz Mark Sykes), 1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşması'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun savaş sonrası kendi nüfuz bölgelerine bölünmesi konusunda gizlice uzlaştılar. 

Başlangıçta bu iki bölge, Ürdün'den İran'a kadar neredeyse düz bir çizgi halinde uzanan bir sınırla ayrılmıştı.

Ancak savaşın bitiminden hemen önce Musul bölgesinde petrol bulunması, Fransa ile bu bölgenin Irak'a dönüşecek olan İngiliz nüfuz bölgesine bırakılması için 1918'de bir kez daha müzakere edilmesine yol açtı. 

Ara vilayet Deyrizor'un kaderi belirsiz kalmıştı.

Arap milliyetçileri tarafından işgal edilmesi Suriye'ye bağlanmasıyla sonuçlandı.

Suriye 1920'de Milletler Cemiyeti mandası olduğunda bu sınır uluslararası alanda tanındı ve bugüne kadar değişmedi.

1920'de Suudi kökenli Haşimi ailesinden I. Faysal yönetiminde kısa ömürlü bağımsız bir Suriye Krallığı kuruldu.

Faysal'ın Suriye üzerindeki bu hâkimiyeti sadece birkaç ay sonra, Meyselun Muharebesi'nin ardından sona erdi.

San Remo Konferansı'nda Milletler Cemiyeti Suriye'nin Fransız mandası (sömürge yönetimi) altına alınmasını önerdi.

Fransız birlikleri aynı yıl Suriye'yi işgal etti.

1925 yılında Dürzi inançlı Sultan (Paşa) El Atraş, Dürzi Dağı'nda patlak veren ve tüm Suriye'ye ve Lübnan'ın kimi bölgelerine yayılan bir isyana önderlik etti.

El Atraş, 1925 ve izleyen iki yılda Fransızlara karşı birçok muharebe kazandı. 

Fas ve Senegal'den binlerce asker getirten Fransız yönetimi, kurtarılmış bölgenin geri alınmasını sağladı.

Ancak direniş 1927 baharına kadar sürdü.

Fransızlar Sultan El Atraş'ı gıyabında idama mahkûm ettiler. Fakat bu isyan lideri, yanındakilerle birlikte Ürdün'e kaçtı.

Sonunda affedildi ve Suriye-Fransa Antlaşması'nın imzalanmasının ardından 1937'de Suriye'ye döndü.

Fransa manda (sömürge) yönetimi, ülkeyi etnik ve inanç topluluklar temelinde bölerek yönetme planını devreye soktu. 

Ayrıntıları, Suriyeli tarihçi Prof. Sami Mubayyed'in Londra merkezli haftalık Suudi Arabistan dergisi Al Majalla'deki makalesine dayanarak aktaracak, ilaveten ek bilgiler sunacağım: 
 

1900'lerin başında Şam'dan bir görünüm. Kale ve ünlü Hamidiye Çarşısı

1900'lerin başında Şam'dan bir görünüm. Kale ve ünlü Hamidiye Çarşısı

 

Suriye'deki Kanton Sistemi nasıldı?

20'nci yüzyıl başlarında kısa süreliğine de olsa Suriye'nin başşehri Şam değil, Halep idi.

Çünkü Haziran 1922'de Fransız manda (sömürgeci himaye) yönetimi Suriye'nin dört devletçiğe bölünmesine karar vermişti.

Buna göre durum şuydu: 

  • Şam Devleti: Hums ve Hama illerini kapsıyordu. 
  • Halep Devleti: Haseke, Rakka ve Deyrizor illerinden oluşuyordu. 
  • Dürzi Dağı Devleti: Dürzilerin yoğun yaşadıkları Suveyda ili ve çevresinden ibaretti. 
  • Nusayri (Alevi) Dağı Devlet: Mısyaf, Tartus ve başkent Lazkiye olarak belirlenmişti.

Hemen belirtelim:

Dürziler, kendilerine sunulan devleti kabul etmeyip ülke bağımsızlığı için 2 yıl süren direnişe başlamışlardı.

Dolayısıyla fiiliyatta, federal Suriye'ye bağlı 3 devletten bahsedilebilir. 
 

Dürzi isyanı ve direnişini simgeleyen heykel

Dürzi isyanı ve direnişini simgeleyen heykel

 

Ayrıca böyle bir idari bölünme, coğrafi ve demografik yapıya uygun değildi.

Söz gelimi Alevi Dağı Devleti diye isimlendirilip taksim edilmiş yörede 1923 yılında yaklaşık 94 bin Sünni'ye karşılık 34 bin Hıristiyan, 5 bin İsmaili ve sadece 101 Arap Alevisi yaşıyordu. 

Olumsuz neticeyi fark eden Fransız yönetimi, kararını gözden geçirip "Suriye Federal Devletleri" sisteminin zeminini yaratmaya çalıştı.

"Federal Devlet" ismiyle de anılan Suriye, Haziran 1922'den itibaren İsviçre'deki kanton sistemi model alınarak yönetilmeye başlandı. 

Uygulamada 3 federal devlet işler haldeydi. Maliye, yargı, tapu, gümrük, diyanet-vakıflar, PTT gibi kurumlar tesis edildi.

Her devletçik kendi eğitim müfredatını, bayrağını, posta pulunu, tapu senedini, kimlik kartını, evlenme belgesini, doğum ve ölüm kütüğünü, alım-satım evrakını belirleyip dolaşıma çıkardı. 

Devletlerin haritadaki sınırları da belirlenmişti. Her devletçik milli gelirinin yarısını federal devlete verecek, diğer yarısını ise kendi iç bütçesine aktaracaktı.

Şam ahalisi, kendi şehirlerinin Federal Devlet başkenti olmadığını gördüklerinde çok şaşırmıştı.

Dönemin devlet adamı (bakan, başbakan, halk meclisi başkanı ve modern Suriye'nin kurucusu) Faris El Huri (1877-1962) anılarında şöyle yazmıştı:

Şamlıların gönlünü almak için Halep yerine Şam şehri başkent yapılmalı!


3 devletçiğin hükmü altında yaşayan Müslüman ve Hıristiyanlar için hangi bayramların kutlanacağı da belirlenmişti.

Mesela Fransa'nın milli bayramı olarak kabul edilen 14 Temmuz, bu üç federal devlet tarafından da kutlanmak zorundaydı. 

Bilindiği üzere dünyaca ünlü Fransız Devrimi'nin yolunu açan 14 Temmuz 1789 tarihi, kötülüğüyle nam salmış Bastille Cezaevi'ne yapılan baskının gerçekleştiği gündür.

Fransızlar zulme karşı isyanı anmak maksadıyla 14 Temmuz' u milli bayram olarak kabul ederler.

Sömürgeci Fransa'nın ünlü komutanı General Henri Gouraud da bahsedilen bayramın Suriye genelinde anılıp kutlanmasını emretmişti. 

Bu general hakkındaki özet bilgileri de sunmalıyız:

Tam adı Henri Joseph Étienne Gouraud (17 Kasım 1867-16 Eylül 1946) olup, Çanakkale Savaşı'nda Fransız Seferi Kolordu komutanı olarak 1915 yılı ortalarında görev yaptı. 30 Haziran'da yaralandı ve daha sonra sağ kolunu kaybetti.

Aralık 1915-Aralık 1916 tarihlerinde ve Haziran 1917'den savaşın sonuna dek, Batı Cephesi'nde Dördüncü Ordu'ya komuta etti.

11 Kasım 1918'de orada ilan edilen Sovyet hükûmetini devirmek için 22 Kasım 1918'de, Strazburg'a gitti. 

Dünya Savaşı'ndan sonra Gouraud Fransa'nın Ortadoğu temsilcisi sıfatıyla Suriye'ye yüksek komiser olarak atandı.
 

General Henri Gouraud

General Henri Gouraud

 

1919 ile 1923 yılları arasında görev yaptığı Suriye'de en yüksek rütbeli asker olması nedeniyle Türk-Fransız Cephesi'nde Fransız birliklerinin komutanlığını da yaptı. 

Fransız hükümeti tarafından, 1916 Sykes-Picot Anlaşması'nın uygulanmasını takiben, Fransa ve İngiltere arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun işgalinden kalan toprakların bölünmesi için oraya gönderilmişti.

Fransız askerlerinin Suriye'ye geri çekilmesine yol açan Maraş Muharebesi'nde Türk Milli Kuvvetlerinin ayaklanmasının bastırılmasını yönetti.

Gouraud, 23 Temmuz 1920'deki Meyselun Savaşında Kral Faysal'ın kısa ömürlü monarşisini yok eden Fransız kuvvetlerinin de komutanıydı.

Şam'ı işgal ederek Büyük Suriye Devrimi güçlerini yendi. Böylece Suriye'de Fransız Mandası kuruldu.

Gouraud, Suriye ve Lübnan'daki Fransız Yüksek Komiseri olarak sömürge yönetiminin etkin başkanı oldu.

İşte bu sömürge komiseri, fiilen kurduğu üç devletçiğin her biri tarafından belirlenecek 5 vekili 15 kişilik Temsilciler Meclisi'ne davet etti. Meclis, üç federal devletin başkanını seçmek için toplandı.

General Gouraud, seçime rağmen Şam devlet başkanı Hakkı El Azm ile Halep Başkanı Kâmil El Qudsi'nin makamlarında kalmalarını emretti.

Her devlet, "Federal Devletler Birliği" tarafından hayata geçirilecek faaliyet ve icraatları hakkında bir oy hakkına sahipti.

Federal Birlik işlerini, oy çokluğu hesabına göre uyguluyordu.

Birlik tüzüğüne göre, söz konusu 3 devletçik yılda 2 kez toplanıp birliğin işleri hakkında karar vermek durumundaydı.

Alınan kararlar, herkes tarafından uygulanmak zorundaydı. 


Şam ve Halep çekişmesi

Federal Meclis, eşraftan Subhi Bereket'i 3 devletçikten oluşan Federal Birlik başkanı seçti.

Kendisi Antakyalı olan Bereket, 1919'daki ilk Suriye parlamentosunda başkan yardımcılığı yapmıştı.

Şamlılar, kuzey kesiminden olan birinin kendilerini temsilen başkan olmasına kızdılar.
 

Suriye Devlet Başkanı Subhi Bereket, 1925

Suriye Devlet Başkanı Subhi Bereket, 1925

 

S. Bereket kendilerini ikna edebilmek için Şam âyanından (eşrafından) Sami Paşa Merdem Bey'i kendisine yardımcı olarak atadı. 

Şam ahalisi, Halep ve Alevi Devleti ahalisinin kendileriyle eşit tutulmasına da çok bozulmuştu.

Faris El Huri, hatıralarında bu husustan da bahsediyor:

Şamlıların şanını alçaltıp zayıflatmak için Halep'in mertebesini yükseltmek suretiyle imtiyazlı bir şehir konumuna getirdiler. Federal Birlik yönetiminin ticari merkezi yaptılar.


Problem şu ki, başkan seçilen Subhi Bereket Arapçayı zar zor konuşabiliyordu.

Bu yüzden de Federal Meclis toplantılarındaki geçerli dil Türkçeydi.

Bereket Arapça nutuklar atıyordu ama dilbilgisi hatalarıyla dolu olan bu söylevler, Şam merkezli gazeteler tarafından maksatlı biçimde hiçbir tashih yapılmadan aynen yayımlanıyordu ki, Başkan Bereket halkın gözünden düşsün!

Fransızların o kadar önem verdikleri Halep halkı da yeni oluşturulan bu federal sistemden hoşnut değildi.

Kibirleri nedeniyle onlar da Şamlılar ve Alevilerle aynı seviyede olmaya itiraz ediyorlardı.

Esasen 3 devletçik arasında ticari ve mali bakımdan en zengini sayılan Halep, kendi gelirinin bir kısmının federal bütçeye verilmesinin pratikte Şam kırsalındaki tarım harcamaları ve Lazkiye'deki okulların masrafları için kullanılmasından şikâyetçiydi. 

Dolayısıyla Halep ahalisi, gelirlerinin kendileri için kullanılmasını istiyorlardı.

Ayrıca hayat pahalılığı nedeniyle Şam'daki maaş ve ücretlerin, Halep'tekilerden daha yüksek olmasına da karşı çıkıyorlardı. 

O tarihteki yağmur kıtlığı, 3 federal devletin tarımını olumsuz etkiledi.

Üstelik Türkiye Cumhuriyeti, Fransız yönetiminin belirlediği yüksek gümrük tarifeleri nedeniyle Halep'ten yaptığı ithalatı durdurmuştu.

Bu da Halep'teki ticaret ve sanayi hayatının gerilemesini yol açmıştı.

O sıralarda Halep yönetimi, Osmanlı döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidarının baskı ve katliamından kaçıp şehre yerleşen Ermeni tüccar ve esnaf kesimini buraya yatırım yapmaya zor bela ikna edebilmişti.

Ticari ve sanayi hayat kötüleşince esnaf başka ülkelere gitmeyi tercih etmeye başlamıştı.

Bölgedeki Aleviler de federal yönetimden memnun kalmamışlardı.

Çünkü Federal Birlik Yönetimi elde ettiği imtiyazları, Alevi kesimle paylaşmıyordu.

Keza üst yönetim Alevi cemaatinin kendilerine has mahkemelerinin faaliyette bulunmasına da karşıydı. 
 

1936 yılında Haşim El Attasi'nin Suriye başkanı seçildiği an

1936 yılında Haşim El Attasi'nin Suriye başkanı seçildiği an

 

Federal Birlik hükümeti ve parlamento seçimleri 

Başkan S. Bereket, küçük bir hükümet kabinesi kurdu.

İkisi Şam ikisi de Halep'ten olmak üzere 4 bakan atandı.

Başkenti Lazkiye olan Alevi devletçiğinden ise herhangi bir bakan alınmadı.

Bakanlar, seçim sonucu belirlenmediler; tepeden atanıp dayatıldılar diyen bazı kesimler itirazlarını dile getirdiler.

Sömürge yönetiminin siyasi komiseri General Gouraud ise "Suriye federal devleti henüz emekleme çağındadır; dolayısıyla demokrasiye geçmeye hazır değildir" diyerek yukarıdan atamaları savundu. 

Gouraud, Federal devletin bayrağının tasarımını yaparken ilk İslam devletinin meşhur 4 halifesini (Ebubekir, Ömer, Osman, Ali) simgeleyen yeşil ve beyaz renkleri tercih etti.

Gerçekte bu bayrak, Emevi devletinin bayrağıydı.

Federal Devlet bayrağının üst köşesine Fransız milli bayrağı da yerleştirilmişti.

Faris El Huri'nin hatıratında bununla ilgili bir yorum var:

Federal Suriye Devleti'nin bayrağının üst köşesine Fransız bayrağının niçin sıkıştırıldığını bir türlü anlayamadım. Çünkü nihayetinde Fransız manda (hami sömürge) yönetimi geçici, Suriye devleti ise kalıcıydı.


Federal Birlik yönetiminin ilk toplantısı 11 Aralık 1922'de gerçekleşti.

Haziran 1923'te ise yerel parlamento seçimleri yapılma kararı alındı.

21 yaşını doldurmuş her Suriye vatandaşı seçme hakkına sahip olması şartıyla oy kullanabilecekti.

Diğer bir şart ise her seçmenin bağlı bulunduğu devletçik sınırları içinde oy kullanmasıydı.

3 devletçik, Federal Birlik hükümetinin temsilci meclisini oluşturmak üzere dönemsel olarak Halep'te bir araya gelecekti. 

Suriye kıyı kesimlerinde bulunan (Lazkiye, Tartus gibi) yörelerde gerçek anlamda basın yayın hayatı ve siyasi partiler olmadığından buradaki seçimler siyasi bir nitelik taşımıyordu.

Yani politik açıdan seçmenin etkilenmesi söz konusu değildi.

Üstelik Alevi köylerinde okuma yazma oranı oldukça düşüktü.

Dolayısıyla seçimler aşiret ve geleneksel feodal ilişkiler temelinde gerçekleşti. 

Şam ile Halep'te ise durum tamamen farklıydı. Üç farklı seçim bloku oluşturuldu.

İlki reis Subhi Bereket, ikincisi Hakkı El Azm, üçüncüsü de eski başbakan Rıda (Rıza) El Rukkabi başkanlığında faaliyet gösterdi. 

Buna karşılık bazı milliyetçi ve yurtsever akımlar, sömürge devrindeki bu seçimlerin meşruluğunu sorgulayarak itirazda bulundular.

Onlara göre seçimlere katılmak Fransız manda yönetimini meşrulaştırmak anlamına geliyordu. 

Bu akımların başını avukat ve hukuk enstitüsü profesörü Fevzi El Gazi ile eski dışişleri bakanı Abdurrahman Şehbender çekiyorlardı.

Her ikisi de Şam'daki seçimin boykot edilmesi çağrısında bulundular.

İlk gün seçmenlerin yüzde 25 kadarı sandık başına gitmedi. 

Halep'teki boykot oranı daha yüksekti: yüzde 49.

Halep kırsalında halkın yüzde 99'u sandığa gitmedi.

Alevi devletçiği yöresinde ise bu oran yüzde 47 olarak tespit edildi.

Normal şartlarda genel seçimlerin 26 Ekim 1923'te yapılması gerekiyordu. Ancak 29 Ekim tarihine ertelendi.

Sonuçta Subhi Bereket'in listesi kazandı,16 sandalye sahibiyken bu sayı 19'a kadar çıktı.

Alevi devletçiğindeki müttefikleri de 20 sandalye almayı başardılar. Rakibi Rıda El Rukkabi hezimete uğradı.

Hakkı El Azm ise Şam Devletçiğinin bütün sandalyelerini kazandı.

Böylece S. Bereket, parlamentodaki çoğunluğu elde etti. 

Boykotçu tutumuyla bilinen eski dışişleri bakanı Abdurrahman Şehbender, bu kez Şam'dan seçilmiş milletvekillerinin parlamentoya gitmesini önleme girişimde bulundu.

Bunun üzerine belli bir kavgacı kesim, Emevi Camisi İmamı Abdulhamid El Attar'ı dövdüler. 

Aynı şekilde meşhur tüccar Rüşdi El Rukkabi El Sukkari, meclise milletvekili olarak katılmaması için El Buzuriye (eski surlarla çevrili şehri Şam'ın içindeki Emevi Camisi'nin güneyinde yer alan tarihi bir çarşı) içinde ağır baskılara maruz kaldı. 

Yine de El Şehbender'in bu tür gayret ve çabaları istenen sonucu vermedi.


Kantonal sistemin sonu

Fransızlar Suriye'de tatbik etmek istedikleri "Federal sistemi" sonuna kadar götüremediler.

İlk elde daha önce başkent yaptıkları Halep'in yerine, 30 Ekim 1923'te Şam'ın Federal Birlik yönetimi başşehri olmasına karar verdiler.

Böylece Şamlıların arzu ve isteği yerine gelmiş oldu. 

Bir önceki Yüksek komiser Henri Gouraud'un yerine1923 yılında atanan Fransız General Maxime Weygand, Suriye ile Lübnan'ı yönetmekle sorumluydu.

O, selefinin federal veya kantonal sistem fikrini hiç beğenmemişti.

Maxime Weygand; Halep, Şam ve Lazkiye halkının bu ayrıma sıcak bakmadıklarını ve hatta uygulama denemesinden hiç hoşnut kalmadıklarını görünce, yeniden tek parça Suriye formülüne döndü.

Parlamentoda ülke birliği oylamaya sunuldu. Hem Şam hem de Halep milletvekilleri "evet" oyu kullandılar.

Alevi Devletçiği yöresinde seçilmiş olan Sünni milletvekili ve Lazkiye doğumlu Abdulvahap Harun da birlikten yana oy verdi.

Neticede 5 Aralık 1924 tarihinde federal sistemin ilgası (feshedilmesi) kararlaştırıldı.
 

General Maxime Weygand, Time dergisi kapağında, 1933

General Maxime Weygand, Time dergisi kapağında, 1933

 

General Maxime Weygand, ülkesi Fransa'ya dönmeden önce fesih kararını onaylayarak "Federal Suriye" yerine "Suriye Devleti" ibaresini koydu. 

İlk aşamada yeni devlet Halep ve Şam vilayetleriyle çevresini kapsıyordu.

Lazkiye merkezli Alevi devletçiği ise olduğu haliyle kaldı. 

Daha önce "Federal Suriye" reisliği yapan Subhi Bereket, işte bu yeni "Suriye Devleti"nin başkanı seçildi. 

21 Aralık 1925 yılında Fransızlar ülkedeki direnişi (Büyük Suriye İhtilali adıyla bilinen silahlı direnme hareketi) bahane ederek 18 Ekim 1925 tarihinde başkent Şam'a bomba yağdırınca, Bereket protesto babından 21 Aralık 1925'te görevinden istifa etti. 
 

1920'li yıllarda Başkent Şam'a yakın Guta bölgesinde Fransız sömürgecilerine karşı yerli direnişçiler

1920'li yıllarda Başkent Şam'a yakın Guta bölgesinde Fransız sömürgecilerine karşı yerli direnişçiler

 

Federal Suriye Devleti yönetimi, kısa ömründe birçok icraata imza attı.

Mesela iki tıp enstitüsü ve hukuk fakültesi birleştirilerek Suriye'nin ilk modern üniversitesi 1923 yılında başkent Şam'da kuruldu.

Ayn'ul Fece denilen büyük doğal kaynaktan alınan sular isale hatlarıyla başkent halkına ulaştırıldı.

Suriye'de oturan yabancıların Osmanlı yönetimi sırasında elde ettikleri imtiyazları iptal edildi. 2

Belki tarih aynen tekerrür etmiyordur ama Şam'ın HTŞ cihatçılarının eline geçmesiyle birlikte Batı medyası ve yorumcular, Suriye'nin kaç parçaya bölüneceği hususunda adeta bahse tutuştular.

Türkiye'deki medya ve elinde çubukla harita üzerinde açıklamalar yapanlar ise Batılılardan daha aşırı uçlara giderek gönüllerinden geçeni dışa vuruyor; kimi korku ve endişesini, kimisi de "fetihçi ve cihatçı" ruhunu canlandırma hevesini dillendiriyor.

Ancak unutmamak gerekiyor: Tarih tekerrür ederken trajedi ve komediyi de beraberinde getiriyor. 

 

 

Kaynaklar:

1. https://t24.com.tr/yazarlar/okur-temsilcisi-faruk-bildirici/fetih-cilginligi-sardi-medyayi,47565, 9 Aralık 2024.
2. https://www.majalla.com/node/323389/, Sami Mubbayed, 8 Aralık 2024.
3. Vikipedi ansiklopedisinin "General Henri Gouraud"  ile "General Maxime Weygand" maddeleri. 

Kaynak: Independent Türkçe

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.