Gece Kürt uyuduk sabah Tatar uyandık
Siz hiç kar altında kalarak can veren birini gördünüz mü? Vücüdunun nasıl yandığını, morardığını ve uzuvlarının kesildiğini? Maalesef, ben gördüm!
Siz hiç kar altında kalarak can veren birini gördünüz mü? Vücüdunun nasıl yandığını, morardığını ve uzuvlarının kesildiğini? Maalesef, ben gördüm!
Karı özleyenler kimi zaman güzelleme olsun diye “beyaz gelinlik” ibaresi kullanır. Ne var ki bizim ellerde o kar kimi zaman “beyaz kefene” dönüşür. Geçenlerde Van-Miks (Muks-Müküs) karayolunda yaşanan ve en az 41 kişinin hayatına mal olan çığ faciası da böyleydi.
İsmi çok sonraları siyasi ve ideolojik nedenlerle “Bahçesaray” olarak değiştirilen Miks’te yaşanan bu felaketin acısını iliklerimize kadar yaşarken birileri tarihi çarpıtılmak süretiyle bu güzel coğrafya parçasını geçmişinden soyutluyor, köksüzleştirmeye çalışıyor.
Feqiyê Teyran’ın, Mir Hasan-ı Veli’nin, Evdal Beg’in, Mahmud Xan ve diğer Kürt mirlerinin asırlarca yaşadığı o kadim yerleşim yerini 200 yıl önce Kırım’dan gelen Tatarlar tarafından kurulan bir köymüş gibi pazarlamaya hevesleniyor.
E tabi, bir Miksli olarak atalarımın sızlayan kemiklerinin huzuru için bu çapsız çarpıtmaya yanıt vermek, tarih boyunca orada yaşayan Kürt ve Ermenilerin unutturulmaya çalışılan tarihine halel getirmemek benim de görevim.
Sözkonusu iddianın sahibi “Kemalizmin tartışılmaz modern şeyhi” gibi gösterilen Sözcü yazarı Yılmaz Özdil’den başkası değil. Özdil’e göre, Miks 200 yıl önce Kırım'daki Bahçesaray'dan gelen ve Türkiye’nin asli unsurları olan Tatar kardeşleri tarafından kuruldu. Öncekisinde Siirt’in Pervari ilçesine bağlı bir köy iken sonradan ilçe oldu ve Van’a bağlandı.
Belli ki Özdil bu yazısını “Asrın liderimiz” dediği ve gerçekten de gölgesinden dahi korktuğu Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna’ya yaptığı 200 milyon TL’lik askeri yardımı iğnelemek için yazmış. Yoksa onun yarası karda donarak hayatını kaybedenlerden ötürü değil, bu malum.
Tabi yazısına ünlü Rus şair Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’den aldığı lirikleri de ekleyerek “pişkin pişkin” süslemeyi de ihmal etmemiş.
Tıpkı Roboski katliamı hakkında kaleme aldığı “Sayın kaçakçı” adlı yazsısında hayatını kaybeden 34 can için “katır” benzetmesi yaptığı, “Eşek’lik varoldukça nesli tükenmez” dediği gibi. O zaman da insanlar acı çekerken kendisi “kaçak sigara ve mazot” hesabı yapmış, nasıl bir kafa yapısına sahip olduğunu alenen göstermişti.
Nitekim bu bakış ve anlayış, geçtiğimiz ay Elazığ’da (Xarpêt) meydana gelen depremin ardından Google’den “Elazığ Kürt mü?” sorularını arayanlarınki ile aynı. Sanki Kürt olsa acıları hafifleyecek, vicdanları rahatlayacakmış gibi.
Tarihi kendi “katır misali kısır” bilgileri ile okurlarına sunmak ancak resmi ideolojinin zihniyet kalıplarına hapsolmuş bir kafadan çıkar.
Türkiye'de 1913’ten beri Türk hükûmetlerinin uyguladığı, Kürtçe, Arapça, Bulgarca, Ermenice, Gürcüce, Lazca, Süryanice ve Yunanca yerleşim isimlerinin değiştirilmesi politikasından bihaber olan biri, bu topraklarda kimlerin ne zamandan beridir yaşadığını nereden bilebilsin?
Sahi ya, Avrupalılara göre tarih Antik Yunanla, Kemalist milliyetçilere göre ise Cumhruiyetin kurulması ile başlar. Ötesi yoktur.
Bahçesaraylılar (Miks) Tatar mı?
Hadi diyelim sayın yazar “Kürt aşiret ve boylar hakkında kapsamlı araştırmalar yapmatığı için” Şerefhan Bitlisi’nin Şerefnamesini bilmez, görmez, okumaz.
Ama, Miks’in tarihinin 200 yıldan daha öncesine dayandığını öğrenmek için ünlü Osmanlı seyyah Evliya Çelebi’den pekala yararlanabilir.
Evliya Çelebi 1655’te Van’a yaptığı seyahatten bahsederken Miks’i de anlatır. Osmanlı padişahının emrine rağmen Miks mirlerinin Bitlisli Ebdal Han’a karşı savaşmadığını ve taraf tutmadığını yazar.
Şunu da söyleyeyim; dörtbir yanı yüksek, geçit vermez dağlarla çevrili olan ve yazın adeta bir cenneti andıran Miks’in tarihi İsa’dan öncesine dayanır. Kimi tarihçilere göre Miks ismi Kürt Magûş kabilesinden gelir.
Tarih belgelerinde ilk defa Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Vaspukaran Ermeni krallığının sekizinci vilayeti olarak kayıtlara geçen “Moxoane vilayeti” olarak da bilinir. Asıl yerlileri olan Kürtler Miks-Muks derken Ermeniler de Moks diye adlandırır.
Miks, İslamiyet döneminde de aynı isme yakın bir manada, “Meks” yani “vergi alınan bölge” olarak isimlendirilmiş. Osmanlı döneminde çok uzun süre Hakkari, Bitlis, Hizan, Mahmudan ve Botan mirlikleri gibi Miks miri de otonom bir statüye sahip olmuş.
Bu kısa tarihe değinirken Miks derken akla gelen ilk isimler olan ünlü Kürt şair Feqiyê Teyran (1590-1660) ve Mir Hasan-ı Veli’den (1520-1566) bahsetmemek olmaz. Bu iki şahsiyetin türbesi ve Mir Hasan-ı Veli’nin tekkesi hala tarihi öğrenmek ve yaptığı yanlıştan tövbe etmek isteyenler için açıktır.
Türbe derken, Miks ayrıca Ermenilerin de yurdudur. Yüzyıllarca Kürtler ve Ermeniler birlikte o bereketli toprakları sürmüşlerirdi. Hala hemen her köyde harabe halde bir Ermeni kilisesi bulunur. Ancak 1915’te Ermeniler zorla sürgün edildiklerinde bölgede Kürtler kaldı.
1962'ye kadar Siirt'in Pervari ilçesinin bucağı iken daha sonraları Van'ın Gevaş ilçesine bağlananan Miks 1987'de ilçe olmuş ve ismi “Bahçesaray” olarak değiştirilmiştir.
Miks’in son yarım yüzyıldır en çok tanınan ismi olan eski belediye başkanı Naci Orhan da memleketi hakkında şunu söyler;
“Miks çayındaki balıklara sordum ‘nereden geldiniz’ diye, ‘biz kendimizi bildik bileli bu suda yaşadık’ dediler. Biz de kendimizi bildik bileli bu topraklardayız.”
İşte böyle Miks’te kime sorsan en az yedi ceddini söyler. Ama Kürtçe söyler, Tatarca değil.
Bu yazı ilk olarak Rudaw’da yayınlanmıştır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.